| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Kamu Denetçiliği Kurumu c) Sayıştay Başkanlığı |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 31 .10.2024 |
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Meclis Başkanı, değerli bürokratlar, Sayın Komisyon üyeleri, basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe hakkı... Bir ülkede sistemin ne kadar demokratik ve halk nezdinde ne kadar meşru olduğunu görmek için bütçe hakkının kullanımına bakmamız gerekiyor ancak Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle toplumsal grupların ve Parlamentonun bütçe hakkının gasbedildiği bir dönemdeyiz maalesef. Bu sistemle birlikte bırakalım bütçe hakkının katmanlaşarak zenginleşmesini klasik anlamdaki bütçe hakkının dahi gerisine düştük. Bugüne kadar tüm bütçe kanun tekliflerinin hazırlanmasında ve ardından Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri sürecinde ne yazık ki toplumsal katılım dışlandı. Toplumsal tüm kesimlerin ve demokratik kitle örgütlerinin görüşlerine, eleştirilerine, taleplerine kulak tıkandı. Halkın bütçesine halkın görüş ve taleplerinin yansıması sağlanmadı, hatta engellendi. Oysa bütçe sürecine toplumsal katılım sağlanmaksızın bütçe hakkının kullanımı mümkün olamaz.
Bütçe yapılırken en önemli görevimiz bir yandan bütçeyi Sayıştay raporlarına göre denetlemek. Peki, özellikle son yıllarda Sayıştayın raporlarıyla harcanan paraların nerelere harcandığını detaylı olarak biliyor muyuz? Denetim gerekli ve yeterli bir şekilde yapılabiliyor mu, Meclis burada ne kadar işlevli? Buna bağlı olarak Meclisin bütçe yapma hakkını ele almadan bu ülkede hukukun üstünlüğünden de Meclisin egemenliğinin meşru kaynağı olan halkın verdiği temsil yetkisinin gereğinin yerine getirilip sorumluluğunu aldığından da bahsetmemiz çok zor.
Sayıştay kendisini şöyle özetliyor: "Bütçe hakkının kullanılmasını temin etmek üzere Parlamento adına denetim yapan yargı yetkisini haiz bir yüksek denetim kurumu." Bütçe hakkı ise en basit ifadesiyle halkın seçtiği Parlamentolar aracılığıyla kamu gelir ve giderlerini belirlemesi yani iktidarlara "Keyfî olarak vergi alamazsın, aldıklarını da keyfî olarak harcayamazsın, gelirini, giderini seçtiği milletvekilleri aracılığıyla halka açıklamak zorundasın. Bunun denetimini de Parlamento Sayıştay aracılığıyla yapar." denilmekte.
Sayıştay Türkiye Büyük Millet Meclisi adına kamu idarelerinin mali faaliyet, karar ve işlemlerini halka hesap verme sorumluluğu çerçevesinde denetliyor ve hazırladığı raporları hem bilgi vermek hem denetimi sağlaması için TBMM'ye sunuyor. Hesap yargısı olarak da görev yapan Sayıştay, 2023 yılında yaptığı denetimlerin sonuçlarına ilişkin raporlarını Meclise sundu. Raporların içeriğinin her yıl daha da sığlaştığını ve dolayısıyla TBMM adına halka hesap verme sorumluluğunun giderek yok edildiğini söylüyoruz biz sürekli. Yapılan denetimlerin ve tespitlerin bile var olanı sınırlı aktardığı bir ortamda Türkiye Büyük Millet Meclisinin iki temel fonksiyonunun, yasa yapma ve denetiminin işlevsizleştirildiği, Türkiye'de gelişen toplumsal, ekonomik ve siyasal sorunları çözmek bir yana o konularda inisiyatif dahi koyamaz hâle geldiği bir noktadayız. Demokratik bir hukuk devletinde kamu harcamalarının mali ve hukuki denetimi önemli. Halkın devlete ödemiş bulunduğu vergilerin hangi amaçlarla, nasıl harcandığını bilme ve denetleme hakkı demokrasiye içkindir. Bu hakkın gerçekleştirilmesinin tek aracı olmamakla birlikte en önemli araçlarından biri halkın temsil edildiği meclisler adına yapılan denetimdir. Sayıştay demokrasiye içkin bu denetim yetkisi ve sorumluluğu kapsamında objektif, bağımsız ve çıkar çatışmasından kaçınan bir denetimi yapma yükümlülüğü altında iken liyakatsiz atamalar, Sayıştay Kanunu'nda yapılan değişiklikler ve hukuksuzluklar sebebiyle denetimler âdeta iktidarı aklamaya dönük raporlara indirgenmiştir. Sayıştay raporlarına bakıldığında yapılan denetimin mali tablolarla sınırlı olduğu, yalnızca bu sene yapılan denetimlerde dahi birçok kurum hakkında herhangi bir bulgu dahi saptanmadan olumlu görüş bildirildiği görülmektedir. Bu durumun en bariz örneğini ise Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi birçok kurumu bünyesinde barındıran ve yine, kendisine bağlı kurumlara ilişkin her denetim yılında onlarca usulsüzlük iddialarına konu olan Cumhurbaşkanlığına ilişkin hiçbir denetim bulgusu saptanmamış olması Sayıştayın denetim yetkisini objektif olarak sürdüremediğinin en büyük kanıtı ve göstergesidir.
Mevcut denetim mekanizmasının bile bu kadar sıkıntılı ve sınırlı olduğu bir yerde bir de denetim dışında olan kurumlar var, Türkiye Varlık Fonu gibi. Kamu kurumlarını bünyesinde bulundurduğu için Sayıştay tarafından denetlenmesi gereken Türkiye Varlık Fonu bu denetimin dışında tutulmuştur. Oysa Anayasa'ya göre, Sayıştay merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir. Gerçek bir denetim süreci denetleyenin şeffaf bir biçimde bilgilere ulaştığı ve kamu zararına sebep olan bulguların gereğini yapabildiği bir mekanizmaya sahip olmasıyla mümkündür. Dolayısıyla Türkiye Varlık Fonunun gerçek bir denetimden geçmesinin yegâne yolu, böylesi fonlar için "denetim" denilen mekanizmanın kamusal bir biçimde gerçekleştirilmesinden ve bu denetimlerin sonuçlarının kamuoyuyla şeffaf bir biçimde paylaşılmasından geçmektedir. Bu, neden bu kadar önemli diyoruz. Haziran 2023'te ne oldu? Varlık Fonu ilk Başkanı Mehmet Bostan tutuklandı. Usulsüz işlemler nedeniyle Mehmet Bostan ve Mineks Uluslararası Sermaye ve Yatırım Danışmanlığı firmasının Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Göktuna'nın 25 milyon dolarlık bir usulsüz komisyona aracılık ederek kamuyu zarara uğrattığı ortaya çıktı. Fonda 25 milyon dolarlık bir açık olduğu tespit edilmiş, yapılan incelemeler sonunda bu paranın Mineks Uluslararası Sermaye ve Yatırım Danışmanlığı firmasının Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Göktuna'ya transfer edildiği anlaşılmıştı. Hakkında soruşturma açılması istenmişse de dönemin Başbakanı Binali Yıldırım söz konusu olayın Devlet Denetleme Kuruluna gitmesine gerek olmadığı yönünde bir görüş belirtmişti. Daha sonra Devlet Denetleme Kurulu tarafından yapılan incelemeler sonucu kamunun 25 milyon dolar zarara uğratıldığı ortaya çıkıyor. Kurumun başında yer alan kişinin yolsuzluk yapması, dahası dönemin Başbakanının olayın Devlet Denetleme Kuruluna gitmesine gerek olmadığı yönünde görüş belirtmiş olması oldukça vahim bir durumu ortaya koymuştu ve biz bu yapıyı Sayıştay denetimi dışında tutuyoruz. Fon 26 Ağustos 2016'da kuruluyor, kuruluş dönemi itibarıyla da oldukça mânidar aslında. Kapatılması gereken bir kurum; kamu çatısı altında, özel hukuk kurallarına tabi ama en azından mevcut hâlinde Sayıştayın denetimini Meclis adına yaptığı bir yapıya kavuşturulması gerekiyor. Daha geçtiğimiz ağustos ayında 12 şirket daha Fona devredildi. Devredilen şirketlerden Koza İpek Holding ve iştiraklerine bakalım. Türkiye'nin en büyük altın madenleri her biri, altın madenlerinin yanı sıra çok sayıda yeni arama ve işletme ruhsatı bulunan şirketler bunlar. Devredilen şirketlerin ağırlıklı özelliği ise yer altı kaynaklarının çıkarılması ve işlenmesi faaliyetlerini yürütmeleri. Varlık Fonuna bu şirketlerin alınması ve bu şirketlerin bir millî değer olarak hazinemize katkıda bulunması savunusu var. Oysaki altın madenciliği sadece yatırım yapan şirketleri ihya ediyor, devlete sömürge kırıntısı düşerken halka da sadece doğasının talanı kalıyor. Maden Mühendisleri Odası eski Başkanı Mehmet Torun bu gerçeği şöyle özetliyor: "Kanunen yüzde 5-18 arasında bir miktar devlet hakkı olarak alınmalı normalde ancak vergi indirimleriyle, teşviklerle bu oran yüzde 1'e kadar düşüyor. Üstelik, şirket ne kadar altın ürettiğini beyan ederse devlet de onu esas alıyor." Yani zaten denetlenmeyen, iltimas geçilen bir alan Varlık Fonu adı altında iyice denetimsiz kılınmıştır. Cumhurbaşkanlığına bu yıl 5,4 milyar lira bütçe ayrıldı, yedi ayda tüketildi, hatta 100 milyon TL fazlası harcandı. Nereye harcandı? Hiç görevi olmadığı hâlde, İstanbul seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partili belediyelere 45'er milyon lira gönderildi. Bu hatırlatmanın ardından soralım: Hükûmetin, yürütmenin eline geçirdiği her şeyi saçtığına bolca tanık olurken Fona şirket devrinin millî servetin iktidarın çıkarına sunulmasından başka bir anlam taşıması mümkün mü?
Halk adına denetim yapan kurumun, bu çatının başında olan kişi olarak bu noktada hem hesap verebilirlik hem kamu yararı adına bir inisiyatifinizin, bir sorumluluğunuzun olması gerektiği açık. O yüzden soruyoruz: 2010 yılında yapılan değişikliklerle "Sayıştay idarenin takdir yetkisine karışamaz, yapılan iş yasalara uygunsa rapor konusu yapılamaz." diye bir kural getirilmiş, Sayıştayın yetkisi fiilen kısıtlanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - O nedenle, Sayıştayın yargılama sorumluluğunun objektiflik sorumluluk ilkesi bakımından yeniden düzenlenmesi bakımından bir girişiminiz olacak mıdır? Varlık Fonunun Sayıştay denetimine alınması bakımından bir girişiminiz olacak mıdır?
Teşekkürler.