KOMİSYON KONUŞMASI

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım ve değerli bürokratlar; hoş geldiniz. Bütçe tartışmalarına bugün başladık. Umarım Türkiye'de yaşayan bütün halklar açısından hayırlı sonuçlara ulaşırız.

Şimdi, her seferinde söylüyoruz, bu bütçe hakkı üzerine konuşuyoruz. Öncelikli olarak şunu ifade etmek istiyorum ki: Bütçeler bir iktidarın o ülkedeki siyasi, ekonomik ve sınıfsal tercihlerini gösterir. Her yerde böyledir, dünyanın her ülkesinde böyledir ve siyasi iktidarlar yaptıkları bütçelerle kimlerden, hangi sosyal kesimlerden, hangi sınıflardan ne şekilde ve ne oranda kaynak toplayacaklarını belirlerler ve topladıkları bu kaynakları da kimlere, nasıl aktaracaklarını belirlerler dolayısıyla bunu ilan ederler aslında. Yani basit bir ifadeyle bütçeler, bir siyasi iktidarın o toplumda yaşayan kimlerden yana olduğunu gösterir. Mesela, "Sermayeden mi yanadır; işçilerden, emekçilerden, yoksullardan mı yanadır? Uluslararası alanda çatışmadan, savaştan, silahlanmadan mı yanadır; yoksa barıştan mı yanadır?" gibi birçok konuyu belirleyen belgedir aslında bütçeler. Bu açıdan yurttaşların bütçe yapma hakkı yüzyıllardır çok kutsal bir haktır. Maalesef, bugün Türkiye'de var olan sistem yurttaşların bütçe yapma hakkını sınırlamaktadır. Bunu her seferinde konuşuyoruz, tartışıyoruz çünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi aslında Meclisi de baypas ederek, Meclisin de bütçe hazırlamasını sağlamayarak bütçeyi sarayda yapmayı uygun gören bir sistemdir; bunu eleştirmeye de devam edeceğiz, bu sistemin değişmesi gerekiyor bu hâliyle.

Şimdi, siz iktidar olarak çok seviyorsunuz "2002'de Türkiye'de durum şuydu, bugün geldiğimizde durum budur." diye karşılaştırmalar yapmayı, ben de onun için en azından bir sürece, 2002'den bugüne kadarına değil ama yakın bir sürece bakarak birkaç noktada bazı değerlendirmeler yapmak istiyorum çünkü hep aynı zihniyetle bir bütçe hazırladığınız için uzunca zamandır -ilk dönemleri kastetmiyorum ama şimdi uzunca zamandır- aslında bu ülkeyi bir adaletsizlikler ülkesi hâline getirdiniz. Gerçekten adaletsizlikler ülkesi ve o bütçelere baktığımızda, bugüne kadar gelen bütçelere baktığımızda bunların hepsinde bu özelliğin ön plana çıktığını görüyoruz. Bakın, bazı verilere değinmek istiyorum, ne kastediyorum adaletsizlikler ülkesi hâline getirdiğiniz derken? Şimdi, verilere göre, gayrisafi yurt içi hasıla açısından baktığımızda emeğin aldığı -yani iş gücüne yapılan ödemeleri kastediyorum- payın 2018'den bugüne kadarki son altı yıla baktığımızda seyrine çok ciddi bir düşüş olduğunu görüyoruz. Yani 2018 yılında yüzde 33,5 gerçekleşmiş emeğin aldığı pay gayrisafi yurt içi hasıladan, 2022 yılında 26,3'e düşmüş bu pay yani beş yılda yaklaşık 7 puanlık, 7 küsur puanlık bir düşüş gerçekleşmiş. Buna karşılık net işletme artığı karma gelirin payı yani sermayenin millî gelirden aldığı paya baktığımızda ise bir artış olduğunu görüyoruz yani 2020'de, 2021'de ve 2022'de bu artışların devam ettiğini görüyoruz. Şimdi, demek ki bu açık büyümüş, aradaki fark büyümüş yani sermayenin aldığı pay artmış, emeğin aldığı pay düşmüş. Bu ne demek oluyor? Emek ile sermaye arasındaki eşitsizliği sizin iktidarlarınız, sizin hazırladığınız bütçeler büyütmüş vaziyette; çok net olarak rakamlardan bu görünüyor, siz de bunun farkındasınız. Bu bir tercih aslında, bu politik ve ekonomik bir tercih. Hani doğallığında böyle gelişmiyor, bu tercihler sonucunda bu eşitsizlik ortaya çıkıyor. Birinci işaret etmek istediğim nokta bu yani hazırladığınız bütçeler son altı yıla baktığımızda böyle, bu yedinci yılda oluyor.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Bu bizim 23'üncü bütçemiz...

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - İşte, ben biraz evvel konuşurken dedim ki: "İlk dönem bütçelerini bir kenara bırakıyorum, şimdi son dönemdekileri karşılaştıracağım." dedim, bilerek bunu söyledim Orhan Bey.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemindekileri değil mi?

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Evet, bilerek onu söyledim.

Şimdi, birincisi bu, buna işaret etmek istiyorum.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Parlamenter sistemde 26...

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Peki.

Şimdi, ikincisi: Yani başka örnekler de var bu adaletsizlikler örneklerine girmeye başladığımızda. TÜİK'in açıkladığı gelir dağılımı istatistiklerine baktığımızda en yoksul yüzde 20'lik kesimin toplam gelirden aldığı payın azaldığını görüyoruz, en zengin yüzde 20'nin toplam gelirden aldığı payın arttığını görüyoruz; bir başka veri bu aynı zamanda yani rakamlarla da bunu verebilirim, sizde zaten var bu rakamlar TÜİK'in de açıkladığı rakamlar olduğu için. Gerçekten en zengin yüzde 20'nin toplam gelirden aldığı pay 16 yılın zirvesine çıkmış vaziyette geçtiğimiz yıl yani sadece 7-8 yıl değil 16 yılın zirvesine çıkmış vaziyette. Buna karşılık en düşük gelire sahip yüzde 20'lik grubun aldığı pay da yüzde 6'ya kadar gerilemiş, düşmeye devam ediyor. Bir başka veri -bu açıdan bakarsak- servet eşitsizliği verisi yani burada da yapılan bütün araştırmalar hem uluslararası alanda çeşitli finans kuruluşlarının yaptığı araştırmalar hem de tabii, Türkiye'de de bu araştırmalar BDDK'nin de elinde olan araştırmalar. Burada da görünen, servet eşitsizliği açısından baktığımızda, Türkiye'deki servetin yaklaşık yüzde 40'lık kesiminin nüfusun sadece yüzde 1'lik bir diliminde toplandığını görüyoruz; bu inanılmaz bir rakam, gerçekten inanılmaz bir rakam. Yani Türkiye'de nüfusun en zengin yüzde 1'inin toplam servetten aldığı pay yüzde 39,5 -ya, yüzde 40 dedim ben demin- görünüyor. En zengin yüzde 5'lik kesimin toplam servetten aldığı pay yüzde 59,2 yani nüfusun yüzde 95'lik kesiminin aldığı pay ise sadece yüzde 40,8; bu da gösteriyor. Yani adaletsizlikler ülkesini nasıl yarattığınızı anlatmaya çalışıyorum bu verilerle. Servet eşitsizliği de bu şekilde.

Yine, TÜİK'in hazırladığı sektör bilançoları raporlarına baktığımız zaman, Türkiye'deki sektörlerde 17 sektörün aktif toplam büyüklüğüne ve elde ettikleri kârlara baktığımız zaman çok ciddi bir kâr elde edildiği görünüyor. Kâr elde edilebilir yani yıllarla karşılaştırılırsa örneğin 2022'de 4,5 kat kâr artışı olmuş. Peki, 4,5 kat kâr artışı olmuş da emekçinin, emeklinin, işçinin, çiftçinin gelirinde 4,5 kat artış olmuş mu? Olmamış. Bir başka örnek yani buna baktığımızda. Bankaların kârlarına değinmek bile istemiyorum, 2022-2023'te çok ciddi artışlar kaydedilmiş vaziyette, bu yine BDDK verilerinde de TÜİK verilerinde de görünüyor.

Yani, şimdi, bu örnekleri vermemin nedeni hazırladığınız bütçelerle, o bütçelerin zihniyetiyle ve yaptığınız paylaşımlarla sonuç olarak bu ülkede yaşayan, emeğiyle geçinen, ücretli çalışan, işçisi, emekçisi, çiftçisi, yoksulu, esnafı, bunların çok ciddi kayıplar yaşamasına neden oluyorsunuz; buna karşılık da sermayede çok ciddi zenginleşmelerin ortaya çıkmasına neden oluyorsunuz. Bu, büyük bir adaletsizlik yaratıyor ve bu adaletsizliğin mimarı aslında sizin iktidarınız, buna işaret etmek istiyorum. Şimdi, bu adaletsizlikleri başka açılardan da ele alacağım. Biraz sonra bütçede konuşurken vergi adaletsizliğine değineceğim, orada da bunu görüyoruz.

Bir de çok ciddi bölgesel eşitsizlikler var. Türkiye'de bölgesel eşitsizlik yeni çıkmadı elbette ki ortaya, eskiden de vardı. Ben hatırlarım yani hep tartışılırdı bu, 70'li, 80'li yıllardan bu zamana kadar -ben bu tartışmaları izlediğim için biliyorum- her zaman tartışılırdı; doğru fakat bu dönemde yani sizin iktidarınızın çok büyük iddialarının olduğu bir dönemde bölgesel eşitsizliklerin bu kadar büyümesi, büyük olması hakikaten aslında bir zihniyetin devam ettiğini gösteriyor. Yani cumhuriyetin kuruluşundan bu yana gelen bir zihniyetin devam ettiğini gösteriyor. Tahmin ediyorsunuz neyi kastettiğimi. Bu ülkenin gelir dağılımı adaletsizliği açısından bakarsak, işsizlik açısından bakarsak, genç işsizliği açısından bakarsak, yoksulluk açısından bakarsak, gelişmişlik açısından -yani gelişmişliği kültürel konuları da içererek anlatmak istiyorum sadece ekonomik anlamda değil- bakarsak bu ülkenin en büyük bölgesel eşitsizliğine maruz kalan bölgesi Kürt coğrafyasıdır. Yani sizin de çok yakından tanıdığınız, bildiğiniz Sayın Başkan, Kürt coğrafyasındaki bu konulardaki adaletsizlikler Batı'yla karşılaştırıldığında inanılmaz yüksektir. Yani işte, en yoksullar, en az eğitim alanlar, gelir dağılımı adaletsizliğinde en dipte yer alanlar vesaire, anlatmaya devam edebiliriz bunu. Daha bunu konuşacağız bütçe boyunca da yani hem Komisyonda hem Genel Kurulda konuşacağız ama Kürt coğrafyasına yönelik çok ağır bir eşitsizlik dalgasının sizin iktidarınız döneminde sürdüğünü görüyoruz ve biliyoruz.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Yapmayın.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Yani yatırımlar açısından da böyle Orhan Bey, siz itiraz ediyorsunuz ama sonra bakanlıklar geldiğinde de somut olarak bunu size göstereceğiz; bütün bakanlıkların yatırım planlarında bunu anlatacağız size ki aslında büyük bir eşitsizlik gerçekten devam ettiriliyor. Yani ben demiyorum ki: “Siz yarattınız.” Devam ettiriliyor.  

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Sayın Oluç o tarafa gitmemiş.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Makas var ama kapatıyoruz o makası.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Açılıyor makas.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Kapanıyor.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Şimdi yani makas açılıyor mu açılmıyor mu, onu da…

ORHAN YEGİN (Ankara) - O bölgeye gitmemişsiniz demek ki.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Ben çok gidiyorum bölgeye, onu söyleyeyim.

Makas açılıyor mu, açılmıyor mu diye tek tek bakanlıklarda da bakacağız onlara. Ben şunu söylemiyorum: “Sizin iktidarınız bu eşitsizliği yarattı.” demiyorum, cumhuriyet tarihi boyunca var olan bir eşitsizliktir, bir ayrımcılıktır bu ama sizin iktidarınız döneminde de bu zihniyetten maalesef uzaklaşılamamış vaziyette. Özellikle son yıllara baktığımızda bunu bir kere daha görüyoruz.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Bize büyük haksızlık oluyor.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Peki, tartışacağız bakanlıklarda, haksızlık var mı yok mu diye.

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Size değil, Atatürk’e haksızlık oluyor.

ERHAN USTA (Samsun) - Orhan Bey’in de itirazı o zaten. AK PARTİ’lilerin de itiraz ettiği…

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen, karşılıklı konuşmayalım.

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Ne makası ya, makas mı var? Çorum nasıl ya, Adana nasıl ya, Amasya nasıl? Ankara’nın arka mahalleleri nasıl?

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Vekilim, size söz geldiği zaman siz de konuşursunuz.

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Konuşacağım zaten, size sormayacağım.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - E tamam, o zaman benim sözümü niye kesiyorsunuz?

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Sizin sözünüzü kesmiyorum.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

Buyurun Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Evet, şimdi, toparlayacak olursam bu adaletsizlikler meselesini; böyle bir durumla karşı karşıya olduğumuzu vurgulamak istiyorum. Yani bu ülkede bu iktidarın sürdürdüğü politikalar ve hazırladığı bütçeler aslında adaletsizlikleri sürdüren bir yapıdadır. Bu bütçe de aynı zihniyetle hazırlanmıştır, ona işaret etmek istiyorum.

Şimdi, baktığımızda tek tek bütçe kalemlerine, neyi görüyoruz? Yani biraz evvel söylediğim gibi, tercihlerde değişen bir şey yok, hâlâ emekten yana bir tercih göstermiyor bu bütçe, hatta harcamalar kalemindeki düşüşe baktığımızda kamu çalışanlarının belli ki ücret artışları 2025 yılında oldukça düşük olacak. “Nereden kesiliyor?” diye baktığımızda buradan kesildiğini görüyoruz. Yatırımlara baktığımızda, kamu yatırımlarına, çok ciddi düşüş olduğunu görüyoruz. Yani hem kamu yatırımları açısından hem de kamu çalışanlarının, kamu emekçilerinin ücretleri açısından 2025 son derece sıkıntılı bir yıl olacak; bir kere onu da tespit etmek gerekiyor. Yani bütçe tercihleriniz, bu bütçede de sermayeden yana.

Biraz evvel konuşmacı da belirtti, sermayeye tanınan vergi muafiyet ve istisnalarından oluşan -ağırlıklı olarak- vergi harcamaları, 2025 bütçesinde yaklaşık 3 trilyon olarak tespit edilmiş vaziyette yani inanılmaz bir rakam bu gerçekten. Bunu 2024 bütçesi için de tartışmıştık; hatırlarsanız, burada, tasarruf tedbirleri ve vergi konuları geldiği zaman, bu paketler geldiği zaman, o zaman da bunları tartışmıştık ve bunun son derece ciddi bir sorun olduğuna işaret etmiştik. Vergi harcamalarına ayrılan kaynak artmaya devam ediyor bu bütçede, azalma görmüyoruz. Yani 2024 bütçesinde 2 trilyon 200 milyar liraydı yaklaşık, şimdi 2025'te yaklaşık 3 trilyon liraya ulaşmış vaziyette. Yani tercihlerde bir değişiklik yok, onu söylemek istiyorum.

Vergiler açısından bakalım. Yani esas itibarıyla bu tercihlere bakalım. Burada da çok net biçimde bir şeyi görüyoruz. Dolaylı vergilerde herhangi bir azalma ortaya çıkmıyor. Bakın, KDV’den ve ÖTV'den elde edilecek gelir son derece yüksek. KDV'den elde edilecek gelir toplam gelirin neredeyse yüzde 32’sini oluşturuyor yani dolaylı vergiler azalmıyor, artmaya devam ediyor. Ne oluyor, kim ödüyor dolaylı bir vergiyi? İşte, işçi, emekçi, toplumun her kesimi ödüyor KDV’yi ve ÖTV’yi. Dolayısıyla dolaylı vergilerle yurttaş -kusura bakmayın bu kavramı kullandığım için ama- soyulmaya devam edecek anlamına geliyor. Vergideki adaletsizlik yani her seferinde tartışıyoruz, tartışmaya devam ediyoruz. Herhangi bir şekilde vergide adaleti sağlayacak bir adım atılmadığını sizler de biliyorsunuz.

Sayın Yılmaz, sizin açıklamanızdan da geçenlerde görmüştük, siz burada yoktunuz, arkanızdan söylemiş oldum ama şimdi de söyleyeyim, siz o zaman dediniz ki: “Kripto varlıklardan ve borsadan vergi düşünmüyoruz.” Bunun çok yanlış olduğunu hep söylüyoruz yani vergide adalet sağlanacaksa belli bir oranın üstünde gelir elde edenlerden hem kripto varlıklarda hem borsada -kur korumalı mevduat artık geçti gitti, onu hani defalarca söyledik, dinlemediniz- vergi alınması gerekiyor yani bu, haksız kazanç anlamına geliyor. İşçinin, emekçinin ücretinden kaynağında kesiliyor vergi ama kripto varlıkta, borsada yüksek kazançlar elde edenlerden -ben küçük yatırımcıyı, düşük kazanç elde edenleri hedeflemiyorum ama- vergi alınmıyor yani bu doğru bir durum değil. Vergi konusunda bu kadar ciddi adaletsizliğin olduğu bir ülkeden söz ediyoruz. Hani "Çok kazanandan çok vergi alacağız." diyor Hazine ve Maliye Bakanı her seferinde ama çok kazanandan çok vergi alındığını görmüyoruz ve bunun ciddi bir sorun yaratmaya devam ettiği kanaatindeyiz.

Şimdi elbette ki bunu hani uzun uzun tartışabiliriz de bugün değil, önümüzdeki bakanlıklarda da tartışacağız ama "savunma ve güvenlikçi politikalar" adı altında bu bütçenin kaynaklarının, bu ülkenin kaynaklarının çok önemli bir kısmının ayrıldığını görüyoruz, bu ciddi bir sorun esas itibarıyla. Yani geçen yıl yaklaşık 40 milyar dolar civarındaydı topladığımızda savunma, silahlanma ve güvenlikçi politikalar doğrultusundaki harcamalar, bu yıl yaklaşık 47 milyar dolara tekabül ediyor; bu da oldukça yüksek bir oran. Bunun hiçbir şekilde değerlendirilmediğini her bütçede görüyoruz ve konuşmaya devam ediyoruz, bunun yanlış olduğunu düşünüyoruz.

Faiz bütçesi, yani her bütçede bunu bir kere daha tartışıyoruz, şimdi bir kere daha karşımıza çıkmış vaziyette. 2025 yılı faiz ödemeleri için neredeyse 1,5 trilyon civarında bir rakam -yanlış hatırlamıyorsam- yani oldukça yüksek bir rakam bu yani yüzde 13 gibi bir orana tekabül ediyor bu yıl için 2025'te. Sanıyorum 2024'te yüzde 11-12 civarında, o aralıkta bir rakamdı. Şimdi biraz artmış görünüyor ama bu "faiz bütçesi" dememizin haksız olmadığını gösteren bir oran esas itibarıyla ve yani bu konuda faiz lobilerinin dostu olan bir iktidarla karşı karşıyayız aslında, bunu da not almış olalım.

Şimdi, şöyle bir durum var: Yani bu bütçeye bu açılardan baktığımızda, tek tek bakanlıkları dediğim gibi, günü geldiğinde konuşacağız elbette ki ama çok göze batan 2 yeri söylemek istiyorum: Bir tanesi sizin çalıştığınız alan, Cumhurbaşkanlığının bütçesi gerçekten inanılmaz yüksek yani Cumhurbaşkanlığı bütçesi ile Meclise ayrılan bütçe hemen hemen aynı gibi rakamsal olarak baktığımızda çok yakın.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Cari transferler var.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Evet, şimdi, orasını da günü geldiğinde tartışacağız fakat şöyle yani bu şunu gösteriyor: Aslında yasama organına verilen önem bu açıdan da ortaya bir kez daha çıkıyor. Bunun karşılığında Cumhurbaşkanlığı işte, saraylar ve bütün harcamalarla baktığımızda her gün çok yüksek meblağlara ulaşan harcamalara sahip, örtülü ödeneği de bunun dışında tutuyorum üstelik. Bu açıdan baktığımızda da bu bütçede ciddi bir eşitsizlik olduğu kanaatindeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Oluç, sürenizi uzatıyorum.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini tamam eleştiriyoruz, bunu konuşacağız ama Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin bu kadar büyük kaynakları kullanıyor olmasının son derece yanlış bir tercih olduğu kanaatindeyiz, onun için bu konuda da eleştirimizi dile getirmek istiyoruz.

Yani öyle bir durumla karşı karşıyayız ki bugün, ekonomide yaşanan bir kriz var ve bu krizi atlatmaya çalışıyor bu ülke ve tabii ki fatura bu toplumun ücretiyle geçinenlere, emeğiyle geçinenlere, emekçiye, işçiye, çiftçiye, esnafa çıkıyor. Yani nereden bu kadar büyük krize yakalandık? Uluslararası ilişkilerde bir şeyler arıyorsunuz, pandemide bir şeyler arıyorsunuz falan. Tamam, peki, bunların hepsinin bir ölçüde etkisi olabilir ama esas nedenin bu olmadığını sizler de biliyorsunuz, biz de biliyoruz. Yani faiz sebep, enflasyon netice değil mi? Buradan başladı her şey, buradan başladı ve yani bugüne kadar geldi. Sonra "Ben ne istersem onu yaparım ekonomide." diye bir anlayış olabilir mi? Yani "Faizi düşürürüm de istersem yükseltirim de..." Peki, bunun faturası kime çıkıyor? İşte, bunun faturası halka çıkıyor; bunu yaşadık, gördük. Dolayısıyla aslında siyasi olarak dönüp dolaşıp baktığımızda bu da Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ve tek kişinin karar verici olmasının yarattığı sorunları bize gösteriyor. Bunu da bir kez daha söylemiş olalım.

Şimdi, bütün bunlar açısından baktığımızda bir kez daha belirtmek isterim ki bu bütçe, Türkiye'de işçinin, emekçinin, emeklinin, engellinin, çiftçinin ihtiyaçlarına cevap olacak bir bütçe değil. Dolayısıyla bu açıdan şimdiden söyleyelim ki 2025 yılı Türkiye'de emeğiyle, ücretiyle geçinenlerin çok büyük sıkıntılar yaşayacağı bir yıl olacak hem ücret gelirleri açısından baktığımızda böyle, ayrıca ekonomi politikalarının yarattığı sonuçlar nedeniyle işsizlik açısından baktığımızda böyle; işsizliğin artacağı bir yıl olacak. Geniş tanımlı işsizliği değerlendirmediğiniz için sanki işsizlikte bir azalma varmış gibi göstermeye çalışıyorsunuz ama geniş tanımlı işsizliğe baktığımızda bunun böyle olmadığını görüyoruz.

Şimdi, son olarak değinmek istediğim bir konu daha var. Tabii ki daha detaylı bir şekilde ilgili bakanlıklar geldiğinde de bunu konuşacağız ama burada bir kısaca değinme ihtiyacı olduğunu düşünüyorum -o da- uluslararası gelişmeler ve özellikle bölge politikası açısından meseleye kısaca değinmek istiyorum: Şimdi dünyada da tabii ki çok ciddi ekonomik sorunlar zaman zaman yaşanıyor, bunların sonuçlarını görüyoruz. Ama özellikle son yıllara baktığımızda, 2000'li yıllardan sonraki yıllara baktığımızda ve son yedi sekiz yıla baktığımızda şunu görüyoruz ki dünyada da her yüzyılda olduğu gibi, bir kez daha ticaret ve enerji hatları üzerinde büyük bir mücadele yaşanıyor. Aslında mücadele diyorum, savaşlar yaşanıyor yani insanlar ölüyor ve ticaret ve enerji hatları üzerinde oluyor bütün bunlar. Yani bir tarafta G7 ve NATO zirvelerinde söylenenleri, yapılanları izliyoruz; bir tarafta G20 zirvelerinde alınan kararları görüyoruz; öbür tarafta Çin'in ve çevresindeki ülkelerle aldığı kararları görüyoruz. Ama sonuç olarak baktığımızda -yani sanıyorum- 2023 Eylül ayıydı orada "Tek Dünya, Tek Aile, Tek Gelecek" ana temasıyla G20 toplantısı yapıldı. O G20 toplantısında bir IMEC -imeç diyebiliriz Türkçe okuduğumuzda- Hindistan- Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru oluşturuldu ve buna ilişkin planlar tartışıldı, konuşuldu ve bunun kuruluşu ilan edildi. Maalesef diyeyim, yanlış dış politikalar nedeniyle Türkiye aslında bunun dışında kaldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Oluç, lütfen toparlayalım.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Toparlıyorum efendim, son konum bu.

Şimdi, baktığımızda bu IMEC'e, Hindistan'dan başlayan Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'dan geçen, İsrail'den devam eden, Doğu Akdeniz havzasına giren, Kıbrıs'ın güneyinden Yunanistan'a ulaşan bir hattan söz ediyoruz; son derece önemli bir ticaret ve enerji hattı aslında. Bugün Orta Doğu'daki çatışmalara, savaşlara baktığımızda özellikle İsrail'in soykırım politikalarını sürdürdüğü bir dönemde bu ticaret ve enerji hattının ne kadar önemli ve kritik olduğunu bir kez daha görüyoruz. Aslında bu hattı anlattı Netanyahu Birleşmiş Milletlerdeki konuşmasında hani 2 tane harita gösterdi ya, bir tanesi lanet haritası, öbürü de nimet haritası. Nimet haritasında anlatmaya çalıştığı esas itibarıyla bu hattı. Şimdi, son derece önemli bir konu bu yani Türkiye açısından da son derece önemli bir konu çünkü Orta Doğu'daki mevcut savaş ve çatışmalar bir taraftan da Basra Körfezi, Süveyş Kanalı, Hürmüz Boğazı gibi bütün geçiş yollarını etkiliyor ve tehdit ediyor. Elbette ki bölgedeki savaşın genişlemesi, işte, şimdi, Lübnan’a ve İran’a yönelik saldırılar sürüyor, Suriye'ye yönelik İsrail'in saldırıları sürüyor; bütün bunlara baktığımızda, bölgede son derece kritik bir dönemden geçildiği çok açık. Şimdi niye bunları söylüyorum? Aslında buraya doğru gidildiğini 2000’li yılların ilk çeyreğine baktığımızda, 2010’lardan itibaren bu tartışmaların uluslararası alanda yapıldığını görüyorduk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Bu tartışmalarla uygulanan ekonomi politikalarının, ticaret ve enerji yollarının değişmesi doğrultusundaki eğilimler uluslararası alanda yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştı. Fakat maalesef, sizin iktidarınız, özellikle Orta Doğu'da savaş politikalarını tercih ettiği için, Orta Doğu'da Türkiye'yi bir barış ülkesi, bir model ülke hâline getirme anlayışına sahip olmadığı için ve bu savaş politikalarının içine çeşitli vekiller aracılığıyla -milletvekillerini kastetmiyorum, yanlış anlamayın, vekâlet savaşlarını kastediyorum- çeşitli vekil örgütleri aracılığıyla bu savaşların içine dâhil olduğu için bu gidişatı öngöremedi ve esas itibarıyla Orta Doğu'da Irak, Suriye, İran ve Türkiye 4’lüsü açısından baktığımızda yapması gerekeni yapmadığı için bugün sıkıntılı bir durumla karşı karşıyayız. Türkiye'nin ve iktidarın esas itibarıyla yapması gereken neydi? Bu gidişatı öngörmesi, bu gidişattaki gelişmeleri öngörmesi ve esas itibarıyla Orta Doğu'da -sadece Türkiye'yi kastetmiyorum- Kürtlerle barışan, Kürtlerle ortak politika sürdüren, Kürtlerle geleceğe dair, ortak bir geleceğin -sadece Türkiye sınırları içinde yaşayan Kürtleri kastetmiyorum, bütün parçalarda Suriye’de, Irak’ta İran’da yaşayan Kürtleri de kastederek söylüyorum- nasıl inşa edileceğine dair barışçı politikalarla eğer gidiliyor olsaydı bugün karşı karşıya kalınan sorunlarla karşı karşıya kalınmamış olunurdu. Evet, bugün hem ticaret ve enerji hatları açısından hem de uluslararası gelişmeler açısından baktığımızda çok ciddi bir durumla karşı karşıya kalınmış vaziyette. Dolayısıyla, aslında çok daha önceden yapılması gereken, atılması gereken adımların bugün atılması elzemdir, büyük bir ihtiyaçtır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Toparlıyorum Başkanım.

Türkiye'nin ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel anlamda hem bölge gücü olması hem de bir barış ülkesi olması, bir barış modeli yaratması açısından; Orta Doğu'daki farklı kimliklere, kültürlere, inançlara sahip ülkeler içinde demokrasinin inşa edilebilmesi açısından bir model ülke olması ve bu konuda çabalarını ve imkânlarını, kaynaklarını sarf etmesinin büyük önem taşıdığını doğrusu düşünüyoruz. Umarız önümüzdeki günlerde bu farkındalık çerçevesinde uluslararası alanda adımlar atılır ve gerçekten Türkiye kendi bölgesinde sadece kendi içinde toplumsal barışını sağlamakla kalmayan aynı zamanda bölgesinde de önemli bir barış gücü ve barış modeli olmayı sağlayan bir ülke hâline gelebilir. Aksi takdirde, küresel güçlerin o kadar büyük çıkarlarının birbiriyle çarpıştığı bir dönemdeyiz ve bölgedeyiz ki eskiden beri bu böyleydi ama şimdi bir kez daha arttı, üçüncü dünya savaşı tartışmalarının yapıldığı bir dönemden geçiyoruz, ticaret ve enerji konusunda o kadar büyük çıkarlar söz konusu ki gerçekten burada eğer doğru adımlar atılmazsa, dış politika doğru inşa edilmezse o zaman bunun sonuçları hepimiz açısından hiç de iç açıcı olmaz diye doğrusu düşünüyorum.

Son cümle, tekrar bütçeye dönecek olursam, bu anlayışla, bu dış politika ve bölge anlayışıyla da aynı zamanda bütçenin inşa edilmesi, şekillenmesi gerekiyor ama gördüğümüz kadarıyla 2025 bütçesinde böyle bir şey yansımış görünmüyor özellikle bazı harcama kalemlerine baktığımızda.

Son cümlem, umarız Türkiye'de işçinin, emekçinin, emeklinin, gerçekten çok büyük zorluklarla hayatlarını idame ettirmeye çalışan bütün insanların ihtiyaçlarını karşılayacak bütçe tercihlerini yapacak günleri de hep birlikte görebiliriz çünkü yani açlık sınırının 20 bin liraya dayandığı ve yoksulluk sınırının 70 bin lira civarında olduğu bir ülkede esas itibarıyla işçinin, emekçinin, çiftçinin, köylünün, esnafın, küçük üreticinin ihtiyaçları karşılanmazsa bunun yaratacağı toplumsal, siyasal ve sosyal sorunlar son derece ciddi olacaktır. Bunu da bir kez daha belirtmiş olayım.

Teşekkür ediyorum.