Komisyon Adı | : | TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU |
Konu | : | |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 23 .07.2024 |
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Değerli arkadaşlar, 5199 sayılı Kanun özünde aslında hayvanlarımızı koruma kanunuydu; Koruma Kanunu'nu amacına örtülü bir müdahaleyle amacından çıkararak hayvanları kitlesel olarak öldürmenin yasal yolunu açıyoruz. Teklifte önerilen toplama, ötanazi, uyutma, itlaf, öldürme cumhuriyet döneminde ve Osmanlı Devletinde kullanmış; sonuç vermediğini hep beraber gördük. Daha neyi araştırıyoruz? Yine dünyadaki örneklerini de gördük, birçok ülkede sonuç alınamamış.
Sonuç belli, kısırlaştırma diyorum ama biz hâlâ havanda su dövüyoruz. Aşağı yukarı otuz altı saati geçti, 37'nci saate giriyoruz; hâlâ daha bir çözüm bulamadık, anlatıyoruz ama anlamıyorsunuz. Öldürmenin yasal olduğu o dönemde tepki gördüğü birçok gazetelerde yer almış ama ona rağmen Sayın Cevizoğlu çıktı, Atatürk dönemindeki öldürmeyi savunuyor ama ben buradan Hulki Cevizoğlu'na seslenmek istiyorum: Acaba o dönemde ne kadar veteriner hekim kaldı, biliyor mu? Kurtuluş Savaşı'nda ne kadar insanımızın şehit olduğundan, insanları yok olduğundan haberi var mı? Bihaber değil aslında bihaber olamamış demek ki okumuş ama maalesef anlamamış. Türkiye'de toplam 200 veteriner sayısı var, o zaman kısırlaştırmayı nasıl yapacaksınız? Sayın Fethi Gürer'in dediği gibi Atatürk'ün şu sözü var: "Eğer benim söylediklerimde de bir eksiklik, yanlışlık varsa siz bilimi seçin." diyor. Bilim de şu anda veteriner hekimleri odaları başkanlarıyla beraber "Kısırlaştırmayla beraber biz iki yılda bu sorunu çözeriz." diyor. Bu, birinci konu.
İkinci konuya geldiğimizde, değerli arkadaşlar, şimdi kanunda yine değişiklik yapıyorsunuz. Benim şu anda merak ettiğim -daha doğrusu anlamadım- şey şu: Diğer maddelerde çıkardınız bu hayvanlara sahip çıkan koruma gönüllerini, burada ise cezadan çıkarıyorsunuz. O da bir suç işlerse ne yapacaksınız? Ona nasıl bir ayrıcalık sağlıyorsunuz? Ben merak ettim. Hayvan hakları koruma gönüllerini bu şeyle beraber cezadan muaf tutuyorsunuz sayın birinci derecede imzacı arkadaşım benim. Neye göre? Ben bunun açıklanmasını istiyorum çünkü o vatandaş da belki suç işleyecek, o da o hayvanı belki kızgınlıkla veya istemeyerek onun da canını yakacak; o zaman o cezalandırılmayacak mı?
HARUN MERTOĞLU (Rize) - Hepsi suç zaten ya.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Nasıl suç? Bu kanundan o zaman haberdar değilsin; çıkardığın kanundan, imzaladığın kanundan haberin yok. Bu maddeyle hayvan haklarını koruma... Başkanım, Sayın Vekilim, ben sizin getirdiğiniz yasa üzerinden konuşuyorum. Bu maddede hayvan koruma gönüllerini siz bu şeyin dışına atıyorsunuz; bundan haberiniz yok, imzalamışsınız birde. Demek ki okumamışsınız, araştırmamışsınız ve anlamamışsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Şimdi, biz otuz altı saatten beri tartışıyoruz, sizin eksikliklerinizi buluyoruz, yanlışlarınızı buluyoruz ve sizi düzeltmeye çalışıyoruz. En hızlı, en çabuk yapılacak iş yasayı geri çekin ve hepimiz rahatlayalım. Bundan haberiniz olmadığını kendiniz ifade ettiniz.
Evet, arkadaşlar, böyle yasa yapıyoruz. Birinci imzacının neyi imzaladığından haberi yok; onunla beraber ikinci, üçüncü imzacının haberi yok, ondan sonra biz de bunu tartışıyoruz.
BAŞKAN VAHİT KİRİŞCİ - Teşekkür ederim.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Sayın Başkanım, bitmedi daha, sürem var.
BAŞKAN VAHİT KİRİŞCİ - Bitti de ek süre veriyorum.
Buyurun.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Değerli Başkanım, burada bu ülkenin kurucu ve kurtarıcısı, bu ülkenin birinci Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı, ülkemizin en büyük Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün adını alırken düşünmeniz lazım ve onun sayesinde hepimiz burada oturuyoruz. Onunla beraber onu bu yasaya yapıştırmak olmaz arkadaşlar, haddinizi bileceksiniz! Herkes okuduğunu iyi anlayacak, bir de o zamanki konjonktüre bakacak. Hatırlarsınız, Galatasaray Lisesindeki son sınıf öğrencilerinin hepsinin şehit olduğunu biliyoruz, mezun veremedi ama işte siz bunu anlamıyorsunuz. Sıkıştığınız zaman Atatürk'e sarılıyorsunuz ama şeyi bulduğunuz zaman kaçıyorsunuz. Hiç gülme, hiç gülme Sayın Vekilim, ben seni sakin bir şekilde ve samimi olarak dinledim; hiç de gülmedim, hiç de gocunmadım ama siz gocunuyorsunuz herhâlde sıkıntınız var diyorum, teşekkür ediyorum.