KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, bürokrasimizin ve basınımızın güzide temsilcileri hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle Sayın Bakan hayırlı olsun, Allah hayırlı hizmet yapmak nasip etsin, Bakanlığınız için söylüyorum.

Önce çok ilginç geldi. Tabii biz buralarda -arkadaşlar biliyor, zaman zaman söylüyoruz- bürokrat olarak da çok oturduk. Böyle bir bürokrasi dizilişini ben ilk kez görüyorum. Bürokraside bir hiyerarşi vardır, az çok o hiyerarşiye otururken riayet edilir. Biraz karmakarışık, genel müdürlerin üçüncü dördüncü sırada oturduğu bir bürokrasi dizilişi var. Tabii sizin takdiriniz ama hiyerarşiye uyulmaması bürokratların motivasyonunu bozar, onu da benim bir eski bürokrat olarak ifade etmemde fayda var.

Şimdi, konuşmanız, sunumunuz yani kitapçık gayet güzel fakat tabii Adalet ve Kalkınma Partisi üyelerinde, Hükûmet üyelerinde ve genel olarak milletvekillerinde hep yapılan bir şey var: Bu 2002'yle mukayese. Hâlbuki biz burada 2016 yılı bütçesini yapıyoruz. 2016 yılı bütçesini yaparken en fazla ne yapılabilir? İşte, 2014'te şunları yaptık, onlar gerçekleşti. 2015'te ölçebildiğimiz kadarıyla şu kadar bütçe kullandık, şu tür sonuçlar elde ettik. Çünkü sizin stratejik planınız var, değil mi? Yani artık çağdaş normlarda birtakım dokümanlar üretiyoruz. Bu anlamda daha böyle sonuç odaklı meseleler ve "2016 için ben şu kadar bütçe alacağım ve bütçeyi şuralarda şu şekilde kullanacağım." şeklinde biraz daha öyle analitik bir şey olması lazım. Fakat sadece 2002'de şöyleydi böyleydi şeklinde -birazdan onun daha detaylarına geleceğim ben- bir şey yani 14'üncü bütçede hâlâ 2002'yle mukayese çok anlamlı olmuyor Sayın Bakan ama bunu sadece siz değil, diğer bütün bakanlar yapıyor. Fakat bunu yapmanın bu ülkeye bir faydası yok, sadece o kadarını söyleyeyim ben size.

Şimdi, yoksulluk durumu nedir Türkiye'nin? Şöyle bir de biz bakalım, bizim gözümüzle. Bir defa Gini katsayısında 2002'yle mukayese verdiniz. Bu yanlış. 2006'da seri kırılması vardır. Hiçbir şekilde bunu... Hani geçen Millî Savunma Bakanı kullandı, onu da ifade ettim. Millî Savunma Bakanının kullanmasını biraz anlayabilirim, eline birisi tutuşturmuştur bir notu ama Aile Bakanlığı Gini katsayısını, yoksulluk oranıyla ilgili bir katsayıyı, daha doğrusu gelir dağılımıyla ilgili bir katsayıyı bence doğru kullanmalı. 2002'yle 2014'ü hiçbir şekilde mukayese edemezsiniz, teknik arkadaşlara sorabilirsiniz. Niye? Çünkü seri kırılması var, bu mukayese edilebilir değil. Ha, illa 2002'yle bir şeyi mukayese edeceksiniz yani Hükûmetinizin performansını göstermek açısından... Ben size TÜİK verilerinden söylüyorum. Bakın TÜİK bile, hem TÜİK hem Kalkınma Bakanlığı dokümanlarında hep 2006'dan başlatır Gini katsayısını. Çünkü seri, yeni seri 2006'dan, birbirleriyle mukayese edilebilir seri 2006'dan başlar. Yani buralarda mutlaka bir iyileşme vardır, olmalı da yani dünya kadar kaynak ayırıyoruz biz buraya. Yani bu milletin kaynağını buraya ayırıyorsak burada yoksulluğun azaltılması yönünde birtakım şeyler elbette olmalı. Bunu çok kolay çürütülecek argümanlarla savunmamalısınız. Yani burada yoksulluğun azaltılması için bir şey yapıldıysa bunu başka şekillerde söylemek lazım. Ha illa 2002'yle mukayese edecekseniz harcama esaslı göreli yoksulluk... TÜİK verisi, en son ekim şeylerinden aldım. Bu 2009'a kadar geliyor yani 2009 da sizin Hükûmetinizin işte ortalarında bir dönem, yedinci yılı. 2002 yılında harcama esaslı göreli yoksulluk oranı yüzde 14,74'müş, 2009 yılında yüzde 15,12'ye çıkmış. Yani eğer 2002'yle illa mukayese edecekseniz alın size bir mukayese. Anlatabiliyor muyum? Ha şimdi 2009 kriz yılıdır. Bu mukayese doğru mudur? Ben bir teknisyen olarak bu mukayeseyi etmem. Ama birisi bana, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Gini katsayısını 2002'yle mukayese ederse onun karşısında yapacağım mukayese budur. Kriz yılında yoksulluk artabilir, kriz yılında şöyle olur böyle olur ama 2002 de unutmayın ki kriz üzerine bir yıldır. Her şeyi de şimdi tutup 2002'yle... Ben Mecliste Genel Kurulda da 2002'yle 2014'ü mukayese eden... Bu mukayeseye hiçbir zaman katılmamakla birlikte... Çünkü ben böyle data üzerine sadece nokta mukayeselerin hep yanlış olduğunu düşünmüşümdür, onu etkileyen bir sürü faktör vardır. Onların hiçbirisine değinmeden sadece iki tane rakam mukayese ederseniz bu yanlış olur ama bu hastalık var Hükûmetinizde. Madem öyle dedim, gelin size, al bak, 2002-2014 mukayesesini yapalım, 50 tane belki 2014'te daha kötü olduğuna ilişkin rakam söyledim. Yani bunlar tutanaklarda Genel Kurulda var. Şimdi bunu şunun için söylüyorum. Yani bundan kurtulalım, bunun bize de, size de, hiç kimseye de, ekonominin geneline de bir faydası yok.

Şimdi eş değer hane halkına göre alırsanız -sizin de buyurduğunuz gibi- 0,39; normal aldığımız zaman 0,38. 0,38 yatay gidiyor, 0,38 kemikleşti bakın. 2006'yla mukayese edilebilir, 0,40'tan 0,38'e düştü ama altı yedi yıldır veya dört beş yıldır, en azından 2010'dan sonra 0,38;0,38 şeklinde gidiyor. Yani, dolayısıyla bu Gini katsayısından çok öğreneceğimiz bir şey yok.

İkinci husus: Yanlış hatırlamıyorsam, Meksika ve Şili'den sonra OECD'de en kötü 3'üncü ülkeyiz Gini katsayısı açısından. Yani mukayeseleri biraz da buralarla yapmak lazım. Dolayısıyla, bu Gini katsayısının bu şekilde kullanılmasının ben doğru olmadığını ve bizi hiçbir doğru sonuca götürmeyeceğini düşünüyorum.

Şimdi, mesela TÜİK ne kullanıyor? Eş değer hane halkı kullanılabilir gelirine göre işte bir yoksulluk sınırı. Mesela burada yüzde 40'tan başlayarak yüzde 70'e kadar vermiş. Yüzde 70'i verdiğine göre... Bu yüzde 70 dediğim şu: Eş değer hane halkı gelirinin medyan gelire oranını yoksulluk sınırı olarak alırsak -bir medyan gelir var, biliyorsunuz ortanca değer- onun yüzde 70'ini yoksulluk sınırı olarak alırsak Türkiye'de ne kadar yoksul var diyor TÜİK? TÜİK'in datalarını alıyorum, direkt TÜİK sayfasından alınmış "print"tir bu. Yoksulluk oranı yüzde 29,4 Türkiye'de. Yani bir gösterge. Yüzde 29 yoksulluğu olan bir ülkeyi konuşuyoruz. Sayısı da 22 milyon 223 bin yoksul. 2006'yla sayıyı mukayese edecek olursak oran düşüyor fakat sayı artıyor. 21,6 milyondan 22,2 milyona çıkan bir yoksul sayımız var. Şimdi Kalkınma Bakanlığı bu yüzde 70'i almamış -o sizin açınızdan biraz daha iyi- onlar yüzde 60'ı almışlar. Yani, medyan gelirin yüzde 60'ını yoksulluk sınırı olarak alırsam diyor, Kalkınma Bakanlığının verisine göre de göreli yoksulluk oranı yüzde 21,8 Sayın Bakanım.

Şimdi, bakın, dünya kadar para harcıyoruz. Hemen antrparantez şunu söyleyeyim: Ben en son Kalkınma Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevinden ayrılarak siyasete girdim. Yılını hatırlamıyorum ama 2001, 2002, 2003 yani sizin Hükûmetiniz döneminde de olabilir, ondan önceki hükûmet döneminde de olabilir, onu hatırlayan arkadaşlar varsa bize söylerlerse şey yaparım. Dünya Bankasıyla bir program kredisi yürütülüyordu. O kredi kapsamında, Sayın Temizel'in ifade ettiği gibi, yani yoksullukla mücadele falan filan değil de yoksullara veya sosyal harcamaları... O biraz daha masumdu çünkü onun içinde eğitim, sağlık filan da vardı. Bu yıllık programın -belki hani siz yeni Bakan olduğunuz için haberiniz olmayabilir, yadırgamam ama bilinmesinde fayda var- 53'üncü sayfasında sosyal harcamalar var. Program kredisi alabilmek için bize bir eşik değer hedefi verdiler ve bu hedefe çıkıldığı zaman "İşte şu kadar kredi verilecek." şeklinde bir şeydi bu. Burada eğitim, sağlık, sosyal koruma... Bunun kendi bir metodolojisi var, o metodoloji içerisinde yapılmış bir şey. Yani buradaki metodolojiye göre baktığımızda sosyal harcamaların millî gelire oranı 2016 yılında yüzde 19,8 olacak. Bunun genel devlet yani sadece merkezî yönetim değil, onun dışındaki mahallî idareler şeklindeki diğer bütçe türleri de var. Yani millî gelirin yüzde 20'sini biz sosyal harcamalar olarak harcıyoruz. Şimdi, bu çok önemli bir rakamdır, büyük bir rakamdır ve Hükûmetiniz döneminde bu çok artmıştır. Bunun bu anlamda takdir edilecek yanı vardır ama burada şuna bakmak lazım: Yani biz sivrisinekle mi uğraşacağız yoksa bataklığı mı kurutacağız? Yani yoksullukla mücadele edilmesi lazım, kalıcı mücadele edilmesi lazım. Yani şimdi esas olan üretimdir, esas olan istihdamdır. İşin burasını maalesef ıskalıyoruz Sayın Bakanım. Yani ben makrocu olduğum için -arkadaşlar artık sıkıldı benim bu konuşmalarımdan- bir şekilde işi oraya getiriyorum çünkü iyi bildiğim konu, başka konu da bilmediğim için. Yani Türkiye ekonomisi 2008'den beri büyümüyor, 2008'den beri tıkanmış bir ekonomi. Şimdi, biz ekonomiyi, kanallarını açmak yerine sürekli böyle insanlarımıza... Bak verilmesin demiyorum, verilmeli ama esas olan üretim olmalı, esas olan istihdam olmalı. Siz ne kadar üretimi artırırsanız artırın, ne kadar istihdamı artırırsanız artırın toplumun içerisinde korumanız gereken kesimler olacaktır, dezavantajlı kesimler vardır. Yani bir şekilde elinizin ulaşmadığına, sitemkârlaştırdığımızlara, onlara da artan gelirinizle en iyi şekilde hizmet verin. Ama şimdi biz onu yapmak yerine sürekli bu şekilde bir mücadeleyle... Programlarımızı biz o şekilde dizayn ettik ki -biliyorsunuz Kalkınma Bakanlığındayken biz bunu çalıştık- işte istihdamı caydırmayan sosyal yardım programları... Çünkü öyle bir iş abartıldı ki artık insanlar diyor ki: Ya ben niye çalışayım? Yani çalışmam için bir neden yok. Asgari ücretle çalışmak yerine sosyal yardım almak, şuradan almak, buradan almak, toparlamak daha kârlı daha kolay. Bunu tarımda yaptık, imalat sanayisinde yaptık. Şimdi bunların...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Usta, sözlerinizi tamamlamanız için ilave süre veriyorum.

Buyurun lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim. Sayın Başkan, siz müsamahakârsınızdır, merhametlisinizdir, bonkörsünüzdür, onu biliyoruz.

BAŞKAN - Estağfurullah efendim.

Hak sahibine hakkını teslim etmeye gayret ediyoruz sadece.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ediyorum, sağ olun, eksik olmayın.

Şimdi, dolayısıyla, Sayın Bakanım, elbette siz Bakanlık olarak... Yani yıllarca bütçe yapmış -bütçe yapmış derken kuruluş bütçesi değil de ülkenin bütçesini yapmış, bir yanını yapmış- birisi olarak söylüyorum, her bakanlık elbette pastada daha fazla pay koparmaya çalışacaktır, bu normaldir. Şimdi, mesela bütçesine bakıyorum: 2015'te 18 milyar lirayla bitirdiğiniz bütçe 2016'da 24,8 milyar liraya çıkıyor yani yüzde 37,8'lik bir artış var. Hemen de sormak istiyorum aslında: Yeni bir harcama programı mutlaka olmuş olmalı yoksa bu normal bir şey değil. Yani normalde yüzde 8-10 civarında bütçenin artmış olması lazım. Belki ona sonra değerlendirmenizde bir cevap verirseniz sevinirim. Şimdi, bu normaldir ama burada çok ısrarlı olup yani diğer tarafa çünkü Hükûmete de popülist açısından... Ben bir siyasetçi olarak aslında riskli şeylerden konuştuğumun da farkındayım ama işte devlet adamlığı da böyle bir şey yani yirmi altı yıl bürokratlık yapınca insan siyasetçi de olsa böyle konuşuyor. Yani işin biraz öbür tarafına bakmamız lazım. Yani yoksullarımızı korumamız lazım, kollamamız lazım, açta açıkta hiç kimse kalmaması lazım ama inanın bu sürdürülebilir değil. Biz bunu bu şekilde sürdüremeyiz. Sürdürme imkânımız hiçbir şekilde yok. Şimdi, dolayısıyla bunun daha sürdürülebilir bir boyuta taşıma konusunda gayret gösterilmesi gerekir.

Şimdi, diğer bir husus, az önce... Ha, şimdi, üretim olmalı, istihdam olmalı... Şimdi, istihdam datalarına baktığımız zaman -herkes biliyor ama- Türkiye'de işte en "headline" işsizlik oranı yüzde 10,6 mevsimsel düzeltilmiş veriye göre ekim ayında. Tarım dışı olarak alırsak yüzde 12,7; gençlerde alırsak yüzde 19. Şimdi, başka bir tanım yapacak olursak hani işsiz var, bir de iş aramıyor fakat "İş bulsam çalışırım." diyor. Onun altına bakıyorsun "Ümidim kırık. Zaten iş bulamadığım için iş aramıyorum." diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Usta, tekrar süre veriyorum.

ERHAN USTA (Samsun) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lütfen.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Toparlıyorum.

Onları da kattığımızda 3,347 artı 2,352 ne olur? 5,6 milyon kişi Türkiye'de normal şartlarda işsiz.

Şimdi, tabii ilk yapmamız gereken şey -Hükûmetin de bu konuda bir önceliği olduğunu biliyorum ama bir şekilde bunu artıramıyoruz- kadının istihdam oranını ve kadının iş gücüne katılım oranlarını artırmamız lazım. Bir yandan nüfus artırma kaygımız var. Bunlar birbirleriyle çelişen öncelikler ama işte çok kritik bir şekilde onu yönetmemiz lazım. Yani, hem nüfusumuzu artırmamız lazım hem de kadınlarımızın iş gücüne katılımını ve istihdamını artırmamız lazım, bunu yönetmesi lazım. Şimdi, dolayısıyla esas olan bu.

Şimdi, hele hele gençleri biraz daha açacak olursak... OECD verilerine göre 15-29 yaş gençlere bakmışlar hem Türkiye'de hem de OECD ülkelerinin tamamında. Bunlar hani nerede? Mesela Türkiye için Sayın Bakanım, 15-29 yaş gençlerin -2014 datası- yüzde 37,2'si eğitimde; yüzde 31,2'si istihdamda, yüzde 31,6'sı ikisinde de değil, hiçbir yerde, boşta. Şimdi, bu çok yüksek bir oran. Bu OECD ortalamasının -OECD ülkelerinin de birçoğunun artık genç işsizlik oranının da yüksek olduğunu biliyoruz yani ona rağmen, OECD aslında çok da böyle emsal alınacak bir şey de değil- 2 katı. Yani genç hiçbir... Ne eğitimde ne istihdamda olan gençler OECD ortalamasının 2 katı. Kadınlarda durum daha vahim, yüzde 46 bu oran. Yani ne istihdamda ne de eğitimde, ikisinde de olmayan kadınlarımızın, 15-29 yaş genç kızlarımızın, kadınlarımızın oranı yüzde 46; bu OECD'de yüzde 17,9. Biliyorsunuz demokratik fırsat penceresi diye bir şey var -bunu da izah edecek durumumuz yok burada şimdi- Türkiye bunu kaçırıyor. Bir otuz yıllık penceredir, on beş yılı geçti, kalan on beş yılı... Bu gençlerimize iş bulmak durumundayız, bu gençlerimizi işin içerisine katmamız gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Usta...

ERHAN USTA (Samsun) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, ben, başka notlarım da vardı ama bitirmek için şunu söyleyeceğim...

Bir de Sayın Bakanım -tabii, sizin Bakanlığınızdan önce oldu bu ama tabii devlette süreklilik esas, eğer bir hatam varsa arkadaşlarım da beni düzeltsin, kendimi güncellemedim- iki tane sizin veriniz var. Ben bunu televizyon programlarında da seçimler esnasında söyledim. Sosyal yardım istatistikleri diye bir defa altı ayda bir yayınladığınız bir raporunuz vardı. En son bu 2012'de yayınlandı, 2012'den sonra bu yayınlanmıyor. Mesela, buradaki en son yayınladığınız raporda 23 milyon yoksul gösteriliyordu, az önceki TÜİK verilerini doğruluyor. Bir de, bir defalık bir çalışmanız vardı, Türkiye'de aile yapısının araştırılması. Bu çalışma İnternet'e konuldu, Bakanlığınız yaptırdı akademisyenlere, ciddi bir çalışmaydı. Tabii muhalefet bu çalışmanın sonuçlarını falan kullanınca Bakanlık hemen bir karartma yaparak bu yayını kaldırdı. Ha, benim elimde isterseniz şeyi var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Usta, tamamlıyorsunuz herhâlde sözlerinizi.

ERHAN USTA (Samsun) - Hemen bitiyor, son noktam.

Bunlar kaldırıldı. Bunlar doğru şeyler değil. Yani bu karartma yoluyla, yoksulluğu çözemedik bari yayınları kaldıralım yoksulluğu gösteren! Yani o zaman TÜİK'in filan da verilerini kaldırmak lazım. Hani sizin niyetinizin bu olmadığını mutlaka ben şey yapıyorum ama sizden önce yapılmış bir şey, lütfen bu çalışmalar konulsun. Ha, bu çalışmalarda bir metodolojik hata varsa bu izah edilsin. Hiçbir izahat verilmeden kendi bakanlığımızın para vererek akademisyenlere yaptırdığı çalışmanın kaldırılması çok şık olmuyor.

Benim birkaç notum daha vardı ama onları belki de fırsat olursa daha sonra ifade edeyim.

Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.

Sağ olun Başkanım.