Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 18 .07.2024 |
MUSTAFA ERDEM (Antalya) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, değerli bürokratlar, sivil toplum kuruluşlarının değerli başkan ve yöneticileri, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İktidarın ülkeyi sürüklediği ekonomik kriz ortamında uzunca bir süredir hazırlanan vergi paketi sonunda Komisyonumuza geldi. Üzerinde çokça spekülasyonlar yapılan, kamuoyuna sızdırılan ama maalesef kamuoyuna sızdırıldığı gibi değil farklı bir şekilde gelen ve beklentileri karşılayıp karşılamayacağını konuşacağımız teklif üzerine söz aldım. Sanırım bu vergi paketini tanımlamada en güzel cümleyi yine Hazine ve Maliye Bakanımız Şimşek'ten duyduk. Demiş ki Bakanımız: "Vergi paketinde dar gelirliye yönelik hüküm yok." Bakanın açıklaması aslında âdeta bir itiraf. Açlık sınırının 19 bine, yoksulluk sınırının 68 bine dayandığı, uydurma TÜİK rakamlarında bile enflasyonun yüzde 80'lere dayandığı dönemde bu düzenlemede dar gelirliye yönelik hayatı kolaylaştıracak ve insanca yaşamayı sağlayacak hiçbir hüküm yok. Bu pakette sadece emekliye 2.500 lira sadaka var, onu da "Bütçeye büyük yük getiriyor." diye tanımlıyorlar. Bilinmelidir ki bu ülkenin üstündeki en büyük yük AKP iktidarı ve ülkenin üstün kaynaklarını peşkeş çektikleri yandaşlarıdır; emeğiyle çalışanlar, yıllarca prim ödeyenler değildir. Sayın Şimşek paketle ilgili vergi adaletinin güçlenmesini ve doğrudan vergilerin artırılmasını sağlayacağını iddia ediyor. Sayın Bakanım, yarattığınız ekonomik tabloda yüksek enflasyon tüm ücretli çalışanların ve emeklilerin gelirlerini hızla eritti ve eritmeye de devam ediyor ama buna rağmen emekli ve emekçinin ücretlerinde artış yapmama çabanız sürüyor. 2023'te belirlenmiş olan ve açlık sınırının dahi altında kalan asgari ücretin artırılmayacağını söylüyorsunuz. Diğer yandan, işçilerin gelirini korumayan, asgari ücreti artırmayan Hükûmet işçilerin üzerindeki ağır vergi yükünü düşürecek düzenlemeleri de hayata geçirmiyor. Yüksek enflasyon nedeniyle alım gücünde büyük kayıp yaşayan çalışanların eline geçen net ücretler yılın ikinci yarısında artan vergi ve kesinti yükü nedeniyle daha da düşüyor. Gelir vergisi oranlarının yüksekliği, vergi tarife dilimlerindeki adaletsizlikler ve asgari ücret vergi istisnasının çalışanlar aleyhine uygulanması sebebiyle çalışanların vergi yükü her geçen gün artıyor. Öte yandan, dolaysız vergiler yanında dolaylı vergilerin yüksekliği de çalışanların vergi yükünü artırıyor. Ayda 5 milyon kazanan da çarşı-pazar harcamalarında aynı vergiyi veriyor, 17 bin lira asgari ücret verdiğiniz işçi de. Bir yandan gelir vergisi, bir yandan dolaylı vergiler ülkenin vergi gelirlerinin önemli bir kısmını çalışanların karşılamasına yol açıyor. Peki, buradan soruyorum arkadaşlar, bu pakette vergi adaletini sağlayacak bir madde var mı? Gelir vergisi oranlarıyla ilgili, dolaylı vergilerin düşürülmesiyle ilgili yani Sayın Şimşek'in sözleriyle söyleyecek olursak vergide adaletle ilgili bir madde var mı? O da yok. Emekliye sadaka gibi verdiğiniz 2.500 lira dışında gıda enflasyonunun yüzde 120'ler seviyesinde olduğu bir ülkede emekli ve çalışan ücretleriyle ilgili bir düzenleme var mı? O da yok. Buradan bir kez daha söylüyorum, asgari ücret en az 25 bin lira olmalı ve en düşük emekli maaşı bu seviyeye çıkarılmalıdır. Bunu bugün bu Komisyonda kabul etmek zorundayız. Bu paketle ilgili Şimşek'in doğru söylediği tek şey "Vergilendirilmemiş alan bırakmayacağız." sözüdür sanırım. Bu gidişle vatandaşın aldığı nefesten de vergi almayı düşünüyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, bu teklif direkt diğer taraftan ölçüsüz bir ceza paketidir. Bunu da "vergide gönüllülüğü arttırmak" diye pazarlıyorsunuz. Kanun teklifinin 10 ile 13'üncü maddeleri arasında Vergi Usul Kanunu'nun usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarına ilişkin hükümlerinde düzenlemeler yapılarak mevcutta uygulanan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarında oransal olarak çok fazla artış öngörülmektedir. İlgili ceza maddelerinden birkaç örnek vereceğim, maddelerde yine bunları konuşacağız. Tutulması mecbur olan defterlerden herhangi birinin tutulmamış olması yaklaşık 20 kat artırılmış. Defter kayıtlarının ve ilgili vesikaların noksan, usulsüz veya karışık olması yaklaşık 16 kat artırılmış.
Tasdiki mecburi defterlerden herhangi birinin süresinden sonra bir ay içerisinde tasdik ettirenlerin ceza tutarı yaklaşık 23 katına artırılmış, tek düzen hesap planına uymamanın cezası 40 binden 100 bine çıkarılmış. Bu örneklerden de görüleceği üzere cezalarda aşırı ve çok ciddi artışlar öngörülmektedir. Buradaki önerimiz bu artışların yeniden değerleme oranıyla yeniden düzenlenmesidir.
Bilindiği üzere, usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının tamamına yakını ihlali yapan mükelleflere kesilmesine rağmen maalesef uygulamadaki alışkanlıklardan dolayı bu cezaların büyük çoğunluğunun meslek mensuplarına ödettirilmesi konusunda genel bir eğilim olduğu bilinmektedir. Hâlihazırda sürekli artan iş yükü nedeniyle mesleğini gereği gibi yapmakta dahi zorlanan meslek mensuplarının hizmet vermekte oldukları vergi mükelleflerine kesilen cezalar nedeniyle yaşadıkları sıkıntılar mesleğin yapılmasını neredeyse imkânsız hâle getirmektedir. Bu düzenleme, muhasebe meslek mensuplarının psikolojik ve ekonomik olarak işlerini yapamaz hâle gelmesine ve mesleki faaliyetlerin yürütülmemesi sonucuna yol açacaktır.
Teklifin yine, 33 ve 34'üncü maddelerinde 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 15 ve 30'uncu maddelerinde değişiklik öngörülerek Cumhurbaşkanına faaliyet konuları ve ödeme türleri itibarıyla tevkifata tabi tutulacak ödemeleri belirleme yetkisi verilmiştir.
Tevkifata tabi olacak ödeme türlerinin belirlenmesi işleminin kanuni düzenlemeyle yapılması ve bu suretle tevkifat kapsamına alınan ödeme türlerinde tevkifat oranlarının kanunen belli edilecek sınırlar dâhilinde olması gerekir. Düzenleme bu şekilde Anayasa'mızın 73'üncü maddesinde belirtilen kanunilik ilkesiyle de uygunluk gösterecektir.
Teklifin 20, 21 ve 22'nci maddeleriyle, beş yıldan daha fazla devreden katma değer vergisi tutarlarının belirlenen koşullar ve vergi incelemesi yapılmak şartıyla gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider veya maliyet olarak dikkate alınmasına yönelik düzenlemeler öngörülmektedir.
Bilindiği üzere, KDV uygulamasında katma değerin vergilenmesi esas olup bu amacı sağlamak üzere mükelleflerin mal ve hizmet alımları sırasında ödedikleri katma değer vergisinin mal ve hizmet satışları nedeniyle hesapladıkları katma değer vergisinden mahsubu ve bu indirimden arta kalan hesaplanan KDV olması hâlinde de vergi idaresine ödenmesi KDV'nin temel özelliklerindendir. Beş yıldan fazla devreden KDV'nin indiriminin engellenmesi işletmeler üzerindeki yaratılan finansman yükünün kalıcı hâle getirilmesi anlamına gelmektedir. Ayrıca, evrensel bir hukuk ilkesi olan mülkiyet hakkı kapsamında da mükelleflerin mülkiyetlerinde olan fakat devletten iadesini veya vergiden indirim hakkını içeren devreden KDV'nin talep edilebilmesine ilişkin bir düzenleme yapılması gerekirken, indirim hakkının engellenmesi, elinden alınması Anayasa'ya aykırılık taşıyacaktır. Bu düzenlemenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'yle korunan mülkiyet hakkına da aykırılık taşıdığının altını çizmek isterim. Önerimiz devreden KDV tutarının gider veya maliyet olarak dikkate alınması yerine hesaplanan gelir veya kurumlar vergisinden doğrudan tenzil imkânı verilmesi şeklinde dönüştürülmesidir.
Yine, Serbest Bölgeler Kanunu'na göre Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine kadar bu bölgelerde kurumlar vergisi istisnası uygulanır hükmü dikkate alınmamıştır.
Son olarak şunu da eklemek isterim ki teklifin bütününde kayıt dışılıkla mücadele vurgusu yapılmaktadır. Bu ülke, bu iktidar döneminde, kayıt dışının, kara paranın, uluslararası suç örgütlerinin cenneti olmuştur. Esas yapılması gereken bununla mücadele edilmesidir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.