Komisyon Adı | : | TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU |
Konu | : | |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 17 .07.2024 |
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, 5199 sayılı Yasa 2004 yılında çıkmış bir yasa; 2019 yılında başlamış, 2020 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin geçmiş dönemde üzerinde çalıştığı bir çalışma raporunun şimdi karşımıza yeni bir yasa teklifiyle gelmiş maddeleri üzerinde konuşuyoruz. Tekrara düşmemek açısından bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir tanesinde köpek sayısının 4 milyon olduğu söyleniyor ve bunlarla ilgili de popülasyonun bozulduğu söyleniyor. Kısırlaştırmayla ilgili üzerinde durulması gereken nokta şu: Biz dişi hayvanların kısırlaştırılmasını esas aldığımızda, bir erkek köpek zaten kısırlaştırılmamışsa onun kısırlaştırılmayan bütün dişilerle de birleşme ihtimali var. O nedenle, meselede sizin ortaya koyduğunuz rakam üzerinden yürüyorum. 2 milyonluk bir sayıdan bahsediyorsunuz.
Şimdi, köpek ve kedi; bunlara ilişkin doğada çok farklı türler var. Biz niye köpek ve kedileri konuşuyoruz? Çünkü bunlar evcil hayvanlar, bunlar bizimle birlikte yaşamaya alışmış hayvanlar. Bunların dağda, bayırda, kırda yaşayanları zaten yabani hayvan oldukları için onlarla ilgili başka düzenlemeler var. Şimdi, belediyeler getirilen bu yasa teklifiyle birlikte doğrudan sorumlu ilan ediliyor ve ilçe belediyelerinin bütçelerinin binde 5'inin, büyükşehir belediyelerinin de binde 3'ünün bu konuyla ilgili RM oluşturmasını öngörüyorlar. Bir kere ben milletvekili arkadaşlarımızın "barınak" sözcüğünü kullanmalarının terminolojik olarak doğru olmadığını düşünüyorum çünkü köpekler bir yerde barınmak zorunda değil, gittiği yerlerde tedavi edildikten sonra doğal yaşam alanlarına dönmeleri gerekiyor. Peki, köpek ve kedinin doğal yaşam alanı insansız alanlar mı? Yani köpek ve kedi insanın olmadığı bir yerde var olabilir mi? Binlerce yıllık var oluş sebebi doğrudan doğruya insana hizmet ve insana sadakat olan bu canlılarla ilgili doğal yaşam alanlarından bahsedildiğinde nasıl oluyor da insansız alanlar öngörülüyor; bir tanesi bu.
Şimdi, bakın, bu yasa teklifinin bütçe tekniği açısından öngördüğü biçimiyle de sorunu çözmeyeceği çok açık. Bir kere, bu rakamlarla bu kadar, milyonlarca hayvanın rehabilite edilmesi mümkün değil, aksine, yasa hazırlayıcının buraya gelirken ilgili ilçe belediyelerinin ve büyükşehir belediyelerinin bütçelerinde bu rakamların çok daha fazlasının harcanmış olduğunu bilmediği de ortaya çıkıyor. Bu rakamlar böyle binde 3'ler, binde 5'ler değil; yüzde 2'ler, yüzde 3'ler, yüzde 4'ler seviyesinde harcamaların yapıldığını belirtiyoruz.
Şimdi, ben size bilinen bir hikâye anlatmak istiyorum. 1910 yılında Abdülaziz döneminde, ondan önce de İkinci Mahmut döneminde yaklaşık 80 bin köpek toplatılarak İstanbul'da Sivri Ada'ya dolduruldu ve birbirlerini yiyerek, sonra açlıkla boğuşarak bir felakete yol açıldı ve o adanın adı ondan sonra "Sivri Ada" olmaktan çıkarılarak "hayırsız ada"ya çevrildi. 1912 İstanbul depreminin gerekçesi olarak da bu millet yüz yıldır o köpeklere yapılmış olan zulmün Cenab-ı Allah tarafından İstanbul'a bir afet olarak geriye döndüğüne inandı ve bu kuşaktan kuşağa aktarıldı. O nedenle, doğrudan doğruya insanla birlikte yaşamaya alışmış olan bu canlılarla ilgili getirilen bu düzenleme, bütçe tekniği açısından bakıldığı zaman, sadece bize şunu getiriyor: Bakın, ben buraya gelirken çalıştım. Cumhuriyet Halk Partili 14 büyükşehir belediyesinde 375 veteriner hekim var. Günde kaç kısırlaştırma yapacaklar bunlar? Yasa teklifinin içinde veteriner hekimlere kadro ihdas edilmesi, belediyelerin bu konularla ilgili doğrudan memur kadrosuna atama yapabilmesine ilişkin bir öneri ya da düzenleme var mı; onu görmüyoruz. Peki, kim yapacak bu kısırlaştırmayı? Yasa teklifini hazırlayan 70 milletvekilinin ortaya koyduğu teklif metninin içinde buna ilişkin bir alt çalışma var mı? Yok, olmadığını da görüyoruz. Yasanın içinde ne var? "Toplayacaksınız." Şimdi, doğada şöyle bir denge var arkadaşlar: Sokakta yaşayan köpek, sokakta yaşayan kedi ve evleri istila etme tehdidi olan fareler; bir denge içinde gidiyor. Peki, köpeklerin ve kedilerin şehirlerde, kırlarda, kırsalda ve köyde yaşamını belirleyen coğrafi sınırlar mı? Büyükşehir belediyelerinin sınırlarından bahsediyorsunuz, il ve ilçe belediyelerinin sınırlarından bahsediyorsunuz. Ya, gerçekten siz bu hayvanların sınır üzerinden bulundukları coğrafyayı belirlediklerini mi, hemşehrilik bağı kurduklarını mı düşünüyorsunuz? Bu canlılar doğrudan doğruya besin zincirinin içinde beslenebildiği alanlara giderler ve orada beslenirler. Burada büyükşehirler ve ilçelerle ilgili bir düzenleme geliyor. Peki "Kısırlaştırılmamış en çok hayvanın bulunduğu ve üremenin en çok olduğu alanlar nereler?" diye baktığımız zaman, daha çok kırsal alanlar. Kırsal alanlarda artan ve çoğalan nüfus, hayvan popülasyonu doğrudan besin merkezlerine doğru hareket ediyor. Buna ilişkin herhangi bir düzenleme var mı? Yasa teklifinin bir noktasında "il özel idareleri" diyorsunuz. Büyükşehirlerle ilgili bütçe öneriyorsunuz, belediyelerle ilgili öneriyorsunuz. Peki, il özel idarelerinin bu konularla ilgili yapacakları konusunda bir öneri var mı? Yok.
Şimdi, bu meseleyle ilgili gerçekten üzüntü verici nokta şu: Son derece başarılı yapılmış olan Meclis çalışması ki geçen, 27'nci Dönemde biz Deprem Komisyonu olarak da 2 tane farklı rapor hazırlamıştık. Yani, ortak çalışmayla, milletvekillerinin büyük emek vererek hazırlamış olduğu bu taslakları, bu metinleri, bu raporları zerre kadar okumaksızın idare ya da bu yasa teklifini hazırlayan Bakanlık, altına imza atan milletvekilleri nasıl olur da önümüze getirir?
Şimdi, ben bir şey söyledim: Ben "barınak" sözcüğünü kullanan milletvekilleriyle aynı safta değilim. Barınak başka bir âlem. Rehabilitasyon merkezlerindeki temel amaç sokak hayvanlarının rehabilite edilerek doğaya, doğal yaşam alanlarına tekrar kazandırılması.
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, bilinenin aksine, belediyelerin rehabilitasyon merkezlerinde -giden var mı bilmiyorum, çıkmayanlardan birisi olduğum için söylüyorum- "yasak ırk" diye bir kavram var. "Yasak ırk" sokakta bulunması, taşınması, beslenmesi ve sahiplenilmesi yasak olan pitbullar, Arjantin dogolar, Amerikan Staffordshire'lar; başka ırklar var. Bu ırkları belediyeler aldığında, bu ırkların her biri tekil yaşamak zorunda, tekil yaşayan bu hayvanları da rehabilitasyon merkezlerinde özel alanlarda barındırmak zorundasınız. Peki, siz yasak ırkların üretilmesi, dağıtılması, dövüştürülmesi, bahis çetelerinin elinde bunların bir kavga unsuru hâline getirilmesiyle ilgili ne yaptınız bugüne kadar? Hiçbir çalışma yapmadınız. Bunlardan da sakat kalan, kulağı, gözü bir kavgada, dövüşte yaralanan hayvanlar sahipleri tarafından ya da kötü insanlar tarafından sokağa terk ediliyorlar. Bununla ilgili bir düzenleme var mı? Bununla ilgili bir düzenleme de yok.
Bakın, şunu açık açık söyleyelim arkadaşlar: Kötü bir köpek yoktur, kötü köpek sahibi vardır. Hiçbir köpek doğuştan kötü değildir. Yanlış bir biçimde eğitilir, kavgacı eğitilir ve bundan sonra da bizim gördüğümüz, çok da üzücü travmaların olduğu olaylar meydana gelebilir.
BAŞKAN VAHİT KİRİŞCİ - Sayın Zeybek, on dakikayı geride bıraktık; tamamlarsanız sevinirim.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Tamam, şimdi tamamlıyorum.
Burada benim size naçizane tavsiyem şu: Bir, sokak hayvanları meselesi sadece belediye sınırlarıyla çözülecek bir mesele değildir. Popülasyonun kontrol edilmesini istiyor iseniz ülkenin geneliyle ilgili bütüncül bir planlamaya ihtiyaç var. Bununla ilgili de başta kısırlaştırma olmak üzere belli bir zamana, takvime yayılan plan dâhilinde kamunun, Tarım Bakanlığının, belediyelerin, il özel idarelerinin ya da ilgili kurum ve kuruluşların veteriner hekim, yardımcı sağlık elemanı ve bunların ameliyat yapabilecekleri, kısırlaştırma yapabilecekleri sağlık tesislerinin sayıca artırılması, metrekarece büyütülmesi ve buralarda kullanılacak olan hijyen malzemelerinin kullanımı konusunda bir kaynak yaratılmasına ilişkin bir düzenlemenin ilave edilmesi gerekir; onları burada görmüyoruz.
Buradan şöyle tamamlayayım: Değerli arkadaşlar, bu yasa teklifi belediyelere, ilgili kurumlara "Sokakta bulunan köpekleri toplayın, bir yere götürün, orada imha edin." diyor. Adına "ötenazi" diyorsunuz, ötenazide bir iradeye sahip olunması gerekiyor. Zaten veteriner hekimlerin hayvanlarla ilgili bu yetkiyi kullanması mevcut yasada da olduğu için bunun uygulanma şansı yok. Daha da ilginci, bu yasa teklifini hazırlayanlar, arkadaşlar; siz kedileri nasıl bir ortamda toplayacaksınız? Hadi, köpekleri çitlerle çevrilen bir alana topladınız. Kedilerle ilgili, milyonlarca kediyi nasıl bir ortamda toplayarak orada rehabilite edeceksiniz. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Kedi dediğiniz zaten her yerden hareket eden, hiçbir engel tanımayan canlı bir mahlukat. Buna ilişkin yapılan düzenlemede kediler toplanıldığında, o zaman doğrudan doğruya herhangi bir rehabilitasyon merkezine götürülmeden imha edilmesini esas alıyorsunuz demektir.
Ben bir kez daha çoğunluk sahibi olan gruplara şuradan sesleniyorum: Hayatınızda hiç köpek ya da kedi sevmemiş olabilirsiniz, hiçbir köpeğin ya da kedinin gözlerinin içine bakmamış da olabilirsiniz, elinizle herhangi bir kediye ve köpeğe dokunmamış da olabilirsiniz ama bilin ki burada, bu meselede, bu yasanın çıkması durumunda milyonlarca hayvanseveri derin bir travmaya, içinden çıkılamaz derin bir psikolojik travmanın eşiğine getireceksiniz. Burada hayvanlar tarafından zarar görmüş, yaralanmış ailelerin acısını ve onların çektiği ıstıraba saygı duyarak çok iyi anlarken diğer yandan, yaşamının tam merkezine sokak hayvanlarını almış ve bu uğurda geriye kalan yaşamının tümünü onlara vakfetmiş olan ben deyim on binler, siz diyen yüz binlerce insanın duygusal dünyasında yaşanacak olan çöküşün farkında bile değilsiniz. O nedenle, bu mesele sadece bir sınıfsal çatışma, sadece bir gelir farklılığından kaynaklanan ayrışma değildir. Bu milletin kendisi gibi olmayan, milletin vekillerinin kendisi gibi düşünmeyenlerin yerine de kendini koyarak onların duygu dünyasını da anlama ihtiyacını ortaya koyuyor.
BAŞKAN VAHİT KİRİŞCİ - Evet, teşekkür ediyoruz.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - O nedenle, son olarak şunu söyleyeyim: Bu biçimiyle 2028 yılına kadar bir süre veriyorsunuz. Sayın arkadaşlar, sizin 2028 yılına kalacak bir gücünüz yok ki yani bu yasanın sonucunda sizin bunu uygulama şansınız da yok. O nedenle, yol yakınken gelin, burada Meclisin üzerinde anlaşacağı bir mutabakat metni üzerinde popülasyonunun azaltılması konusunda hızlı önlemler alalım. Bütçe kaynaklarının artırılmasını, bu alanla ilgili hijyen, beslenme, gıda, veteriner hekim, yardımcı sağlık hizmetleri, hastane binalarının yapılması konusunda ek kaynaklar ayıralım. Son olarak da bütçe gelirlerinde İller Bankasından aldığı payın yüzde 40'ını kesmeye başladığınız belediyelere dönüp "Bunlarla ilgili kaynak ayırın." diyerek de tam bir komedi tuzağına düşmüş oluyorsunuz.
Teşekkür ederim.