KOMİSYON KONUŞMASI

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizi ve Komisyonun üyesi olan, olmayan tüm milletvekillerini, basın mensuplarını, az da olsa katılan sivil toplum temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, konunun anayasal, teknik, bilimsellik boyutları arkadaşlarımca gereği kadar konuşuldu. Ben şuna değinmek istiyorum: Biz insan nesli olarak dünyayı tek başımıza paylaşmıyoruz, dünyayı bütün canlı türleriyle birlikte paylaşıyoruz; önce bunu bir söylememiz lazım. Şunu hemen söyleyeyim: Burada acılı aileler de var; hayvanların, köpeklerin saldırısına maruz kalmış aileler var. Bu acıyı ben yaşamış birisi olarak, çocukluğunda bir köpeğin saldırısına maruz kalmış birisi olarak hem çok iyi biliyorum ve maksimum empatiyi yapmaya çalışıyorum, maksimum empatiyi. Ama bu arada şunu da söylememiz lazım: Dünya değişiyor, algılar ve değer yargıları değişiyor; konuya bakışta hepimiz bir evrim sürecini yaşıyoruz ve yaşayacağız. Bunu şunun için söylüyorum: Elbette bir sorun var, bu sorun yeni değil ama son yıllarda hızla yaygınlaştı, seyredile seyredile yaygınlaştı ve kartopu gibi büyüdü. Buradan hiçbir siyasi erki suçlamıyorum, bunun için de bunu söylemiyorum yani "AK Parti döneminde köpekler, saldırgan köpekler çoğaldı." demiyor. Bilakis şu da var, ben hafızamı şöyle bir tazelediğimde, bu köpeklerin saldırısına maruz kalma noktasında benim izlediğim 5 haberden en az 4'ü sahipli pitbull köpeklerinin saldırılarıyla ilgilidir; bir de işin bu boyutu var.

Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; kanunların da mahkeme kararlarının da meşruiyeti kamu vicdanındaki karşılığı kadardır; ben Mecliste müteaddit defa bu sözü kullanmış da birisiyim. Aslında mağdur ailelere de sesleniyorum -"Keşke yaşanmasaydı." dediğimiz bir olayla ilgili- saldıran hayvan, elbette onu yargılama hâli yok ama bu hayvanların sokakta bu kadar yaygınlaşması ve bu saldırılar noktasında, devleti sevk ve idare edenlerin yıllarca buna kör ve seyirci kalmalarından dolayı ben beklerim ki tepkilerini biraz da devleti sevk ve idare edenlere göstersinler. Hintlerin "büyük ruh" dediği Mahatma Gandi'nin çok güzel bir sözü var: "Bir milletin büyüklüğü ve ahlaki gelişimi hayvanlara olan davranış biçimiyle değerlendirilir." demiş. Bu konuda biraz sonra dinimizden de bir alıntı yapacağım, hatta Peygamber Efendimiz'in bir tutumunu Komisyonun sayın üyelerinin bilgisine sunacağım. Ama şunu söylemek isterim: Arkadaşlar, bir balina karaya oturunca ya da buzların arasına sıkışınca dünyanın ayağa kalktığı bir dönemde biz Türkiye'de belki sayısı milyonları bulacak köpeklerimizin, bana göre can dostlarımızın, infazına yönelik bir kanunu buradan geçirirken bir kere değil, on kere düşünmemiz lazım; bunu yürekten, bir köpeksever, köpek sahibi olan birisi olarak da söylüyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şunun da bilinmesini isterim ki Türkiye'de ve dünyada insanlık hızla gelişirken yani tıpta yani sanayide yani teknolojide yani bilimde yani uzay teknolojisinde yani yapay zekâda yani eğitimde, teknolojide, tarımda insanlık hızla gelişirken Türkiye'nin ve dünyanın çok temel bir sorunu var; insanlık gelişiyor, evet ama insanilik ölüyor. Bunu hem beşerî olaylarda hem uluslararası ilişkilerde sıkça görüyoruz. İnsaniliğimizi kaybettiğimizde dünyanın en yüksek gelirine, gayrisafi millî hasılasına sahip olsak kaç yazar yani herkes lüks içinde yaşasa kaç yazar? Yazmaz, mutlu olmaz, kimse mutlu olamaz. İnsanı mutlu eden, önce insani duygularını diri tutabilmesidir ve insanilik sadece insan ile insan arasındaki ilişkide değildir; insanilik insan ile doğa, insan ile çevre, insan ile bitki örtüsü, insan ile hayvanlar arasındaki, insan ile börtü böcek arasındaki ilişkide eğer insansak, insaniysek insaniliği ayakta tutmuş oluruz. İnsanlık gelişmiş, bana ne insanlık öldükten sonra, insanilik öldükten sonra.

Değerli arkadaşlar, çok uzatmak da istemiyorum. Ben Arapça bilmem ama Kur'an-ı Kerim'in yani burada hemen hemen büyük çoğunluğumuzun inandığı Kur'an-ı Kerim'in; Diyanet İşleri Başkanlığının kaşesi olan, onayı olan Kur'an-ı Kerim'in Türkçe baskısını 2 defa okumuş bir arkadaşınızım. Bildiğiniz gibi, orada dipnotlar vardır ve o dipnotlarda ayetin ya da surenin hangi tarihte ya da hangi vesileyle, hangi sebeple indiği orada yazılıdır, okuyanlar bilir. Belki buradaki arkadaşların dörtte 1'i, dörtte 2'si bilir ama bilmeyenler için Kur'an-ı Kerim'den, oradaki dipnottaki alıntıyı buraya naklederek sözlerimi tamamlayacağım ben. Peygamber Efendimiz'in çok sevdiği bir sahabesi "Ey Muhammed, benim yerim cennet mi, cehennem mi? Benim yerim cennet mi, cehennem mi?" diye Peygamber Efendimiz'i bunaltır durur. Peygamber Efendimiz de sahabeyi çok sever, bu konuyla ilgili düşünceye dalar; dalar, dalar, dalar, bir netice yok.

Sayın Başkan bunu biliyor galiba.

BAŞKAN VAHİT KİRİŞCİ - Sizin 2 kez okumuş olmanıza çok sevindim, mutlu oldum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Eyvallah.

Keşke siz de 3 kere okusaydınız Başkanım, keşke siz de 3 kere okusaydınız.

BAŞKAN VAHİT KİRİŞCİ - Allah kabul eylesin.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Ertesi gün, çok sıcak bir günde Peygamber Efendimiz yolda yürür, yolun kenarında bir başka sahabe kuyudan su çekmektedir ve o kuyunun, su çeken sahabenin yanı başında bir köpekcağız ve susuzluktan dili bir karış dışarıdadır ve o kuyudan suyu çeken sahabe kendisi de çok susamış bir hâl içinde olmasına rağmen kendisi su içmeden dili bir karış dışarıdaki köpeğe su içirir ve sonra ne olur dersiniz? Peygamber Efendimiz'in çok sevdiği sahabesinin sorusuna Peygamber Efendimiz bir cevap veremez ama o gece o kuyudan çektiği suyu kendisinden önce köpeğe içiren sahabeye cennet muştulanır. Bu, Kur'an-ı Kerim'de sabittir. Bu kanun teklifine oy verecek AK PARTİ'li milletvekillerimizi de bu oyu kullanırken bu anekdota uymaya ve -Tayyip Bey bu işleri bilir amma- bu anekdotu Tayyip Bey'e de nakletmelerini tavsiye ederek sözlerimi tamamlıyorum.