KOMİSYON KONUŞMASI

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli Komisyon üyeleri, değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli katılımcılar; hepinizi selamlıyorum gecenin bir vaktinde.

Aslında iki temel dinamik üzerinde duruyoruz; biri bilimsel, biri etik ama görünüyor ki ne etiği konuşuyoruz ne bilimselliği konuşuyoruz çünkü yasa teklifi ne bir yasa usulüne göre geldi ne de onun içeriğine göre sürüyor, maalesef öyle. Katılımcı mı? Değil. Bilim insanları yok, sivil toplum örgütleri yok, toplumun geniş kesimleri yok; sadece diğer yasalarda olduğu gibi, birilerinin hazırlayıp birilerine havale edip oradan bizim önümüze gelen bir yasa teklifi maalesef bu. Şeffaf mı? Ucu açık, o kadar çok çelişkisi var ki yasa teklifinin, bir tane değil, onlarca. Anayasa'ya uygunluğu yok, çok net konuştuk, tartıştık, bütün bunları ortaya koyduk. Öbür taraftan, çevre ilave edildi, insan ilave edildi kanun teklifinin ana metnine, öylece yapılacak bu muameleyle ilgili geniş bir alan yaratılarak yapılmak istenen işi normalleştirmeye dönük bir çaba sarf ediliyor. Nedir özü? Özü net, 5199 sayılı Yasa var. Yasa çok açık, 2020 yılında bu Parlamentoda yaptık, arkadaşlarımız var burada. O yasa çok açık bir şekilde sokak hayvanlarıyla ilgili ne yapılması gerektiğini çok net söyledi; alınacak, toplanılacak, kısırlaştırma yapılacak, yerine tekrar bırakılacak, belediyeler barınaklarını oluşturacaklar. Şimdi yasa teklifinde yine aynı şey var. Geldiğimiz noktada 2020 yılı ile bugün arasında çok büyük bir sorun var. Nedir bu sorun? Yasanın ortaya koymuş olduğu hiçbir madde yerine gelmemiş, yapılamamış. Şikâyet ediyoruz aşı meselesinden, aşıyı kim yapacak? Kamu yapacak, aşı kamu eliyle yapılması gereken bir şey. Kısırlaştırmayı kim yapacak? Her işte olduğu gibi belediyelere havale edelim ama kamu... Değerli arkadaşlar, Tarım Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, diğer bakanlıklar bu işin içinde olmadan, finans kaynağı olmadan bu olmaz. Şu anda barınakların yeterli olmadığını herkes biliyor. Peki, barınak meselesi bu sorunu çözmediğine göre üç yıl sonra hangi barınak bu sorunu çözecek? Çözemeyeceği kesin. Yasanın adı çok net "Biz sokaktan toplayıp hepsini öldüreceğiz." "Hepsi" derken, sahibi olmayan köpekler. Nedir ölçüsü bunun? Örneğin, 20 binin üzerinde, hatta Büyükşehir Belediyesi Yasası'nı dışarıda bırakırsak 40 bin civarında köy ve mezra dediğimiz ya da kırsal alan dediğimiz yer var, oralarda... Çok özür dilerim Sayın Başkanım, yanlışlık olmasın, bir gönderme de yapmak istemiyorum, size ait değil. Ya, bu ülkede biz büyükbaş, küçükbaş hayvan varlığımızı kaydedememiş, yapamamışız. Kaç koyunumuz var, kaç keçimiz var, kaç ineğimiz var, kaç mandamız var gerçekten bilmiyoruz. TÜİK'e kimsenin inanmadığını herkes biliyor. O gün Bakan Bey kendisi "Yeniden sayım yapıyoruz." dedi. Peki, hangi sokak hayvanını, kedisini, köpeğini kayıt altına alacaksınız da küpeye tabi tutacaksınız da onun kaydını inceleyeceğiz? Yahu, yapmayın, böyle bir şey yok. Bilim çok açık, bilimsel olarak söylenen çok açık; toplayacağız hayvanları, hatta, olduğu yerde yapabiliyorsak kısırlaştırmayı -erkek veya dişi- orada kısırlaştırmamızı yapacağız, tekrar aynı yere bırakacağız. Arkadaşlar, şu anda barınaklar ölüm kampları. Gidin görün, bir padoka 20-30 hayvanı bırakıyorlar, açlıktan, sefaletten birbirlerini yiyorlar. Gerçekten, bir gün durun ya, bir saat gidin bakın oralara, oralarda ne oluyor görün. Dolayısıyla, barınak, toplama, o barınakta belirli bir süre tutup "Sahiplenilirse vereceğiz, sahiplenilmezse uyutacağız yani öldüreceğiz." anlayışı kesinlikle doğru bir çözüm değil, değil arkadaşlar.

Evet, sorunlar var, insanlarımızı korkuyor, doğal, insan korkar. Biliyorsunuz, köpeklerin en büyük özelliği eğer ona karşı durursanız bir miktar çekilebilir ama bir kaçtığınız zaman arkanızdan geliyor. Peki, soru şu: Bu köpeklerin evlerin kapısının önünde ne işi var? Bu köpeklerin cami çıkışlarında, okul çıkışlarında ya da okuldan gelinen yerlerde ne işi var? Arkadaşlar, bu hayvanlar aç, bu hayvanlar aç; bu hayvanlara kim mama, yemek veriyorsa bu hayvanlar onlara sadıktır ve orada kalır. Eğer bir besleme yöntemi, besleme modeli olursa bu hayvanları kimse olmayacakları yerde tutmaz. Ne işi var hayvanların asfaltın ortasında, orada burada? Mecburen geliyorlar. Kim ekmek verirse, kim su verirse oraya gidecekler. Dolayısıyla, sorunların...

ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Ama her yeri beton yaptılar, hayvanların yaşam alanlarını yok ettiler yirmi iki yıllık iktidarlarında.

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Maalesef, maalesef, dengesiz, plansız...

Bir de başka bir şey daha yapıyoruz, bugüne kadar hayvanları iyi kötü, bir şekilde besleyen yapıları da ortadan kaldırıyor. Gönüllüler meselesi de tamamen kalkıyor. Her şey kamu eliyle zapturapt altına... Herhâlde jandarma ve polis bundan sonra bizimle uğraşmak yerine onlarla uğraşacak, başka türlü olması mümkün değil çünkü, başka hiçbir şekilde olmaz, olamaz. Bunun bu yöntemle çözülebilmesi hiç mümkün görülmemekte değerli arkadaşlarım. O yüzden, hep beraber, yaşanan sorunları da görerek, yaşanacakları da öngörerek öldürmek yerine bugüne kadar, önceki yasada da var olan uygulamaları yapalım. Örneğin, bazı belediyelerle ilgili soruşturmalar açılma noktasına geldi değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanlığı izin vermedi ya da yargıdan döndü. Önceki kanunumuzda yaptırımlar var, onda da var yaptırımlar ama hiçbiri yapılmadı arkadaşlar, hiçbiri yapılmadı. Bütün bunları yok sayarak çözümü sadece "Bir yere toplayalım, sahiplendirebilirsek sahiplendirelim, sahiplendiremezsek uyutalım..." Çözmez arkadaşlar, çözebilme ihtimali yok. Bakın, çeşitli kanunlar var, çeşitli uygulamalar var. Ben Uludağ Üniversitesinin Hayvan Etik Kurulunda çalıştım iki buçuk yıl, laboratuvarlarda denek olarak kullanılacak hayvanlarla ilgili o yaptığımız tartışmaları dinleseniz, o hocalar burada olsa, bir etik kurulunun bir günlük toplantısını şurada yapsalar gerçekten ben fikrinizin tümünün değişeceğine inanıyorum. Bugün de yeminini etmiş veteriner hekim arkadaşlarımız henüz daha hiç söz alamadılar, muhtemeldir ki bunlar da bilimsel ve etik açıdan... Çünkü onlar birer canlı ve o canlıların bir hikâyeleri var, davranış biçimleri var, duyguları var, bir yaşam istekleri var. Yok ettiğimiz hayvanlar bizim için koruma ve bekçi görevi görmüş, yıllardır Anadolu'da var olan canlılar; bu canlıları kırdan, sokaktan, mahalleden, köyden alıp kentin merkezine getiren anlayış ne ya da kentin merkezinde ne yapılıyor da belediyeler ya da başka kurumlar bu hayvanları alıp orman kenarlarına, bir yerlere topluca bırakıp topluca yaşadıklarında topluca tehlike unsuru hâline dönüştürüyorlar? Ortadaki bu meseleleri biz kaldıramazsak Türkiye'nin bütün veterinerleri, Türkiye'nin bu konudaki bütün uzmanları çıksa, kısırlaştırma modeliyle yola gitsek yine başaramazlar. Dolayısıyla ciddi bir bilimsel çalışmaya ve ortaya bir şey koymaya ihtiyacımız var değerli arkadaşlar. Net, önce de söylendi, kanunda da var ama kanun uygulanmadı "Hadi, bu defa yeni bir kanun yapalım." E, yapalım, yapıyoruz ama bu kanunun tarafları var, isteyenler var, istemeyenler var. Ben isteyenleri de istemeyenleri de taraf olarak görmüyorum. İnanıyorum ki onlara da yeterli bilgilendirme yapılsa; yeterli diyalog, yeterli iletişim kurulabilse böyle olmayacak. Neyin kavgasını yapıyoruz arkadaşlar? Yaşamını yitiren çocuğun vebali üzerimizde, ne onu yok sayabiliriz ne de bu canlıları o gerekçeyle yok etme anlayışını kabul edebiliriz, dolayısıyla ikisi de yanlış, ikisi de doğru değil. Yani düşünün, çok enteresan bir şey anlatacağım size: Karacabey Boğazköy'de iki sene önce yoldan yola inekler geçiyor, bir araba geliyor, 100 kilometre hızla çarpıyor, 2 ineğini öldürüyor çiftçi adamın. Adam 70 bin, 70 bin, toplam 140 bin liralık hayvanından oluyor, bir de adama 150 bin lira araba tamir parası ödetiyorlar. Gidiyor kaymakama, kaymakam diyor ki "Ben anlamam, yularını takacaksınız, yularla gezdireceksiniz." "Benim 45 tane ineğim var, hepsine birer birer yular takacağım, onları tek tek tutacağım, o yoldan tek tek otlatmaya götüreceğim, tek tek geri getireceğim."

Arkadaşlar, hayvan kanununu konuşuyoruz -geçen de öyleydi, o zaman da söylemiştik- bizlerin önce hayvan hakları kanunu hazırlamamız lazım. Eğer bizler hayvan hakları kanununu hazırlamıyorsak hayvan kanunuyla bir yere varamayız çünkü olmayan bir şeyin kararını alıyoruz. Bir hakkı teslim etmeliyiz ki o hakkın gasbedilip gasbedilmediğini de tartışabilelim burada. Var mı öyle bir hak kanunumuz Başkanım? Yok. Dolayısıyla bu Parlamentonun, bu Meclisin önce hayvan hakları kanununu yaratması lazım, önce hayvan hakları kanununu ortaya koyması lazım. Ben şimdi o çiftçiye ne diyeceğim? "Hayvanını otlatma." mı diyeceğim "Sütünü sağma." mı diyeceğim, ne diyeceğim, ne yapacağım arkadaşlar? Daha yeni, iki üç gün önceki olaylar. Yazıyorsunuz gerekçede "Şu kadar hayvandan dolayı bu kadar trafik kazası oldu, bu kadar insan öldü, bu kadar kuduz vakası var." Türkiye'de yılda kaç bin trafik kazası oluyor? Trafik kazası geçiren herkesi ölü kabul ediyoruz, bu maddeye göre öyle, bu gerekçeye göre öyle; trafik kazası yaşayan herkes ölmüştür, onun üzerinden giden bir hikâye. Çünkü kuduz vakasında ölen 1 veya 2 kişi, onun da muhtemelen -yine, hocam söyledi- 1'isi sahipli hayvandan kaynaklanan bir ölüm. Dolayısıyla çok ciddi sorunlarımız var. Biz şimdi bu sorunları en aza indirgeyip sadece hayvanları, köpekleri öldürme üzerine bir modellemeyi yaratmaya çalışıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, bir başka temel sorun, gönüllüleri söyledim, olması gereken işlerden bir tanesi şu ama kanunda yok: Mesela "Üretimi durduralım." maddesi yok kanunda. Niye yok arkadaşlar? Kim üretiyor, niçin üretiyor? Ticaretini derhâl kaldıralım arkadaşlar. İnternet üzerinden, sağdan soldan, Türkiye'nin her yerinden hayvan ticareti yapılıyor; niye bununla ilgili tek bir kelime yok bu kanunda? İthalat... Dışarıdan getiriyor, burada onu çoğaltıyor; niye buna müsaade ediyoruz arkadaşlar? Neden bunu yapıyoruz? İşte, böyle davrandığımız sürece bir tarafta ölüme razı olmaya dayatmak, öbür tarafta ticareti, üretimi, ithalatıyla ilgili bir tek tedbir almıyorsak olmaz arkadaşlar, yanlış, burada eksiklik var, olacak iş değil. Şimdi "Destekleme yapacağız. Teşvik yapacağız." diyorsunuz; kime, nereye? Kim açacak? Hangi hastaneye? Nereye ameliyathane... Gerçekten ihtiyaç var mı? Biraz önce Veteriner Hekimler Derneği Başkanıyla -mutlaka konuşacaktır- dışarıda yemekte konuştuk "10 binin üzerinde hastane var, klinik var." dedi. Ya, bunlar çalışıyor mu yeterli düzeyde? Yeterli altyapı var mı? Demek ki var. Peki, kime vereceğiz biz bunları? Hangi hastaneyi kuracağız? Kimlere aktaracağız bütün bunları ve bu kaynağı nereden bulacağız?

Değerli arkadaşlar, derdimiz kimsenin acısıyla, kimsenin derdiyle yeni bir polemik, yeni bir süreç yaratmak değil ama çok net söylüyoruz, çok net; bu kanunla bu sorun çözülmez. Sadece, arkadaşlarımın çok net bir şekilde söylediği gibi, köpeklerin ölüm fermanını yazıyoruz arkadaşlar, çok net, ölüm fermanını yazıyoruz.

Bir kritik noktayı daha sizlerle paylaşmak isterim, yine kendi özelimden örnek vermek isterim. Tarlalarım var, orada benim 2 köpeğim var. Ben tarlaya gittiğim anda yanıma gelirler, orada gezdiğim zaman biri önümde biri arkamda. İki yıl önceydi, kendiliğinden gelenler oldu, daha öncesi var, çoğaldılar, verdik birilerine ve kısırlaştırma yaptık. Fakat ben o köpeklerle yaşadıktan sonra insanlarla olan ilişkilerimi gözden geçirmeye daha çok başladım ve şimdi o hayvanların yaşamlarını sonlandırdıkları zaman ben o hayvan ırkını bulamayacağım arkadaşlar, bulamayacağım. Yani tamamen bütün köpeklerin ölmesine dönük bir tutum mu var ortada?

NİMET ÖZDEMİR (İstanbul) - Soykırım...

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Bunun adı aynen öyle, bir soykırıma gidiyoruz; açık, net bir şekilde bir soykırıma doğru gidiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok şey söyleyebiliriz ama ben meramımı anlattığımı düşünüyorum.

1)

Öldürmekle bu sorunu çözemeyiz.

2)

Kanunun adını değiştirerek bu sorunu çözemeyiz.

3) Temel sorunları kanunun dışında tutarak, ilave etmeyerek bu sorunu çözemeyiz.

4) Ortaya gerçekçi bir finansman koyup bu finansmanın nerede ve nasıl kullanılacağını net bir şekilde ortaya koymadan bu sorunu çözemeyiz.

5) Hadi, geçtim her şeyi; vicdan ve ahlak açısından bu kanunun hepimizin yüreğini yaralayacağına sonuna kadar inanıyorum. Bu kanunun -geç kalan bir şey yok- Genel Kurul süreci var; düşünün, tartışın, tekrar tekrar düşünün, vicdanınıza sorun, duygularınıza sorun, çevrenize sorun, bu kanunu Genel Kurula getirmeden, hatta mümkünse hemen şimdi geri çekmeyi teklif ediyor ve öneride bulunuyorum.

Teşekkür ederim.