KOMİSYON KONUŞMASI

NEJLA DEMİR (Ağrı) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sakin sakin aldım bütün notları, paylaşacağım sizinle çünkü kayıtları da aynı zamanda geçmesini istiyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler, maalesef yine emek meslek örgütlerinin, ilgili kurum ve kuruluşların görüş ve önerileri alınmadan son derece antidemokratik bir şekilde Meclis gündemine getirilen bir yasa tasarısıyla daha karşı karşıyayız. Bakınız, bir yönetime demokratik niteliğini veren en temel husus, o yönetimin, sivil toplumun bağrında filizlenen, emek meslek örgütlerine, hak savunucularına olan yaklaşımıdır. Türkiye'nin farklı kentlerinde hayvan katliamının çözüm olmadığını dile getirmek üzere tasarıyı protesto eden hayvan hakları savunucularına yönelik uygulanan polis şiddeti, bu tasarının aslında ne kadar antidemokratik süreçlerden geçerek buraya getirildiğini yeterince gözler önüne seriyor.

Öncelikle belirtmek isteriz ki, kamuoyunun gündemine düştüğü ilk andan itibaren bu tasarının gündeme getiriliş biçiminden içeriğine kadar her hâlinin karşısında durduk. Yaşamı ve yaşatmayı esas alan bir parti olarak karşısında olmaya da devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli üyeler, şehirler ve kırlar, sosyal bağların, yaşam tarzlarının, kültürün, hafızanın doğayla ve tüm canlılarla ilişkilerinin iç içe oluştuğu alanlardır. Dolayısıyla, buralarda insanın insanla, doğayla ve tüm canlılarla kurduğu ilişkiler özgür, adil, uyumlu ve demokratik değerler esas alınarak inşa edilmek zorundadır. Bu kapsamda, DEM PARTİ olarak, kent ve kır yaşamında insanlar kadar bitkiye, hayvana, suya, toprağa, havaya ve tarihsel değerlere karşı da sorumlu bir yaklaşımı esas alıyoruz ancak hayvanların toplu bir şekilde toplatılıp hastalık yaftasıyla "ötanazi" adı altında toplu katliamını düzenleyen bu yasa tasarısıyla birlikte ne yazık ki iktidarın kendi sorumluluklarının üzerini örterek gerçekleri bir kez daha çarpıtan ve manipüle eden politikalarıyla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Büyük sermaye tekellerine, yandaşlara, patronlara her türlü kaynak yaratan iktidar yaşam alanlarının her geçen gün yok edildiği, maruz kaldığı zulüm karşısında kendini savunamayan hayvanlara her ne hikmetse kaynak yaratamıyor ve çözüm diye ortaya atılan şeyse tam bir insanlık utancı: Hayvanları toplayıp hastalık yaftasıyla toplu bir şekilde öldürmek. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir.

Tasarıda, yirmi yıldır aşı, tedavi yapmayan, kısırlaştırma yapmayan, kaynak yaratmayan sanki kendi iktidarları değilmiş gibi tespitler yapılıyor. Kısırlaştırma ve tedavi çalışmaları yapmak yerine, hayvanları toplayıp ıssız arazilere bırakarak buralarda aç kalmasına, travmalar yaşamasına neden olan, hayvanlardaki agresyonu arttıran vakaların nedeni de sanki iktidarın kendi sorumsuzluğu değilmiş gibi tespitler yapıyor. Yandaş medya ve özellikle sosyal medya trolleri aracılığıyla gerçekleri manipüle eden bu anlayış, sokak hayvanlarına karşı nefret ve şiddet eylemlerinin ne yazık ki her geçen gün artmasına neden oluyor.

Sayın Başkan, değerli üyeler; milyonlarca hayvanın katledilerek yeni bir insanlık utancına imza atılmak üzere hazırlanan bu tasarının çıkmazlarına dair birkaç hususun altını çizmek gerektiğini düşünüyorum. Öncelikle, kanun yazımındaki kalitesizlik, ayrıca mevcut kanunda bulunan "Hayvanların öldürülmesi" başlıklı 13'üncü maddenin hayvanların ötanazisi olarak değiştirilmesinde de görülmektedir. Ülkemizde yasak olan ötanazi, dünyanın farklı yerlerinde kişilerin iradesiyle yapılan bir işlemdir. Sokak köpekleri açısından bu kavramın kullanılması son derece tezat olmakla birlikte, köpeklerin bu şekilde kendi iradeleri dışında öldürülmesi başlığının "ötanazi" şeklinde değiştirilmesinin asıl amacı makyajlanan bir değişiklikten ibaret olduğu ortadadır.

Teklifin temel gerekçesine baktığımızda "kuduz", "saldırganlık" ve "popülasyon" durumlarının öne sürüldüğünü görüyoruz. Bu noktada, çeşitli bilimsel verilerin sunulduğu söylense de bu bilimsel verilerle ilgili birçok husus atlanılarak çarpıtılmış, objektif bir şekilde katliam karşıtı yaşama ve yaşatma yöntemlerine dair verilere ve bilimsel çalışmalara yer verilmemiştir. Bakınız, 2004 yılına kadar Türkiye'de hayvanların öldürülmesi yasal olup, bu döneme kadar öldürme işlemlerinde kullanılan maddeler belediyelerin masraf kalemleri arasında açıkça yer almaktadır. "Kısırlaştır, aşılat, yerinde yaşat." metodunun 2004 yılında yasalaşmasının ardındaki süreçte ise bizzat teklif gerekçesinde yer aldığı üzere, bir yılda en fazla 342.879 hayvanın kısırlaştırılabildiği gibi veriler göz önünde bulundurulduğunda bu teklifte yine etkin kısırlaştırma yöntemi uygulanmaksızın popülasyon kontrolünde işe yaramayacağı bilinen öldürme yöntemine tekrar dönülmek istendiği görülüyor. Bu noktada, kendini tekrarlayan, bilimsel açıdan süreci yeniden çıkmaza sürükleyen yaklaşım kendini açıkça gösteriyor. Teklifte değinilen raporlarda katliam dışındaki önlemlerin alınmaması hâlinde popülasyonunun azaltılmasının mümkün olmadığı yönündeki şerhler hiçbir surette dikkate alınmamış, öldürmenin popülasyonu azaltacağı gibi bir izlenim oluşturmaya çalışılmıştır. Popülasyon gerekçe gösterilerek katliam çığırtkanlığının yapıldığı bir durumda, üretimi ve yurt dışından hayvan getirilmesini yasaklayan tek bir maddenin yer almaması, amacın aslında sorun çözmek olmadığını yeterince ortaya koyuyor. Bakınız, teklifte sadece hayvan sayıları üzerinden doğurganlık oranları hesabı yapılmış ve bu sayıda hayvan için kısırlaştırma metodunun yeterli olmayacağı kanaatine varılmıştır. Şimdi, şunu sormak istiyoruz: Son seçimlere kadar yirmi yıldır kendi iktidarınızda olan belediyelerin yapması gereken kısırlaştırma, aşı ve tedavi çalışmalarını yapmadığını siz de yer yer zaten itiraf ediyorsunuz. Sanırım, buna kimse itiraz etmez. Bu veriler, belgeler ortada zaten. Şimdi kalkmış, teklifte ihmal edip uygulamadığınız bir şeyin işe yaramadığını söylüyorsunuz. Önce karar alıyorsunuz, sonra uygulamayıp bir de işe yaramadığını savunuyorsunuz. Hâliyle kırsaldan kente başlayacak bir etkin kısırlaştırma metodunun uygulanmasıyla bu doğurganlığa bağlı sayı artışının meydana gelmeyeceğini belirtmeye de gerek duymamışsınız. Bu hâliyle sadece katliama kılıf uydurmaya çalışan bu teklifte yer alan maddeler basit bir akıl yürütmeyle varılabilecek sonuçları bile yok saymış durumdadır.

Yine, 25 milyon köpeğin sokakta yaşadığı Meksika'da bu yöntemle kuduz vakası sıfıra indirilmiş ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından kuduz sorununu halk sağlığı sorunu olmaktan çıkaran bir ülke ilan edilmiştir.

Yine, gerekçeye Avrupa'da uygulanan yöntemin hayvanları bakım evlerinde tutmak ve öldürmek olduğu yazılsa da Hollanda örneğindeki gibi popülasyon sorununu kısırlaştırmayla bitiren ülkelerden bahsedilmemiştir. Bunun yanında, kültürel olarak Türkiye'ye yakın olan Yunanistan gibi Avrupa ülkelerinde "Kısırlaştır, aşılat, yerinde yaşat." yönteminin uygulandığına da değinilmemiştir. Ayrıca, en fazla -kırsaldakiler de dâhil olmak üzere- hayvan üretimiyle bilinen Romanya'da on yıl önce hayvan popülasyonu gerekçe gösterilerek öldürme yöntemine geçildiği, ancak hayvan popülasyonunun büyüklüğünün her geçen gün gerçekleşen toplu katliamlara rağmen sirkülasyon hâlinde devam ettiği gerçeği göz ardı edilmiştir. Tüm bunların yanında teklifte gerekçe olarak gösterilen bir husus da biyolojik çeşitliliğin korunması ve sokakta yaşayan hayvanların ceylan, karaca gibi yabanda yaşayan hayvanlara zarar veriyor olması gösterilmiş. Ancak, bu noktada, gerçekler bir kez daha bağlamından koparılıp çarpıtılmıştır. Bakınız, teklif daha gündeme gelmeden önce hayvan hakları alanında çalışma yapan birçok dernek, kurum ve kuruluşlarca hayvanların bizzat belediyeler eliyle toplatılıp ıssız arazilere bırakıldığı yönünde binlerce vaka tespit edildi. Kısırlaştırma, rehabilitasyon çalışmalarını bir maliyet, yük olarak gören anlayış "doğal yaşam alanı" adı altında köpekleri ıssız arazilere tecrit ederek bir taraftan da popülasyonun artmasına neden olmuştur yani sürekli bir maliyet mevzusu dönüyor tabii, ben aslında size bir örnek vermek istiyorum. Bu belediyelerin kayyımlar tarafından nasıl talan edildiğine defalarca değindik, belgeleriyle ortaya da koyduk, bir tane örneğini tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum. Ağrı'nın Diyadin ilçesinde Belediye Başkanı olan kayyım, dağı olmayan hatta -çok ilginçtir, gerçekten trajikomiktir- tepesi bile olmayan bir yere, bir alana kayak merkezi yaptı kendisi, milyon milyonlara yapıldı bu yani belediye içinde bu tarz talanlara, rantlara nasıl bütçe ayrıldığını defalarca söyledik, ortaya da koyduk ama ne yazık ki hayvanlar için her defasında "Bütçe yoktur." gibi acınası durumların arkasına sığınılıyor. Devam edeyim.

BAŞKAN VAHİT KİRİŞCİ - Bir taraftan da toparlarsak iyi olur.

NEJLA DEMİR (Ağrı) - Vallahi Başkan, mecbur konuşacağız, uzun uzun ortaya koyacağız, kayıtlara da geçsin.

BAŞKAN VAHİT KİRİŞCİ - Konuşun, konuşmaya mâni bir hâl yok da...

NEJLA DEMİR (Ağrı) - Yok, yok, yani yorulmayacağız, artık sabahsa sabah, sonraki günse sonraki gün.

BAŞKAN VAHİT KİRİŞCİ - Olsun, çalışacağız, sıkıntı yok.

Buyurun.

NEJLA DEMİR (Ağrı) - Biz bunları söylemek, dile getirmek durumdayız.

NURETTİN ALAN (İstanbul) - Talimatla okuması lazım Sayın Başkan, onun tamamını okuması lazım.

NEJLA DEMİR (Ağrı) - Zaten AK PARTİ'li arkadaşlarda da hiç yorulacak göz yok, sabahlarlar, öbür güne kadar da beklerler.

Popülasyonun artmasına neden olmuş, bir taraftan yaban hayatını tehdit edip hastalıklara davetiye çıkarmış, bir taraftan da hayvanlardaki agresyonun artmasına neden olmuştur. Hayvanların bu şekilde kent yaşamından izole edilmesi, yaban hayatı ile kent yaşamı arasındaki bariyeri tahrip etmiş, bütün ekosistemi bozacak şekilde etkilemiş ve aslında birçok yerde örneğini gördüğümüz gibi yaban hayvanlarının köylere, kentlere inmesine neden olmuştur. Bu durum, bizlere bir kez daha yaşamı inşa ederken doğanın sınırlarını gözetmek zorunda olduğumuzu, ekolojik varlıklara ve sistemlere zarar vermememiz gerektiğini kanıtlamıştır. Öte yandan, tasarıda sözünü ettiğimiz sokak hayvanlarının ceylan, karaca gibi yaban yaşayan hayvanlara zarar verdiği gerekçesiyle biyolojik çeşitliliğin korunması noktasındaki kaygılarınızda samimiyseniz önce dönüp Bakanlığınız tarafından yayınlanan Av Turizmi Uygulama Talimatı ek kararına bir bakın deriz. Yayınlanan bu kararla karacalar da dâhil olmak üzere yabanda yaşayan hayvanların ihalelerle ava açılacağını, avcılara öldürme hakkının bizzat Bakanlığınız tarafından satılacağını hatırlatmak isteriz. Eğer yaban hayvanlarını korumak istiyorsanız önce avcılığı yasaklayın. Bölgemiz başta olmak üzere, yangınlara günlerce müdahale etmekten imtina eden, ekosisteme ve birçok canlı türüne zarar veren ayrımcı politikalarınızdan vazgeçin. Netice itibarıyla, teklifle derdin çözüm değil, katliam olduğu hem kanun maddelerinden hem de bilimden ve bağlamdan yoksun bir şekilde öne sürülen gerçeklerden daha ilk bakışta anlaşılmaktadır. Sahada hayvanlar için çalışan hiçbir sivil toplum kuruluşunun katılımı olmaksızın, sosyal medyada açılan sahte hesapların çığırtkanlığı doğrultusunda hazırlanmış bir tekliften başka bir sonuç beklemek de mümkün değildir.

Sayın üyeler... Evet Başkan, önerilerime geliyorum, yaklaşıyoruz.

BAŞKAN VAHİT KİRİŞCİ - Buyurun.

NEJLA DEMİR (Ağrı) - Sayın üyeler, insanlar olarak doğanın efendisi değil, bir parçası olduğumuz ve tüm canlılarla birlikte zarar vermeden, barış içinde yaşamak zorunda olduğumuz gerçeğini yıllardır defaatle dile getiriyoruz. Ancak, her seferinde, kolaya kaçan; doğadan, toplumdan, emekten, yaşamdan ve yaşatmaktan yana olan her çabayı, çalışmayı yük olarak gören anlayışın bu hakikate ısrarla gözünü, kulağını kapattığını, bu teklifle birlikte bir kez daha görmüş olduk. Ancak bizler, yine de aşırı kâr hırsıyla yaşam alanları yok edilen canlıların uğradıkları zulmü durdurmak için başta yerel yönetimler olmak üzere, tüm yetkililere, ilgili devlet kurumlarına kimsenin zarar görmeyeceği, sokak hayvanlarının doğru şekilde ihtiyaçlarının karşılanacağı çözümler üretmeleri gerektiği konusunda çağrıda bulunarak önerilerimizi yeniliyoruz. Derhâl, beklemeksizin, gerekli bütçe oluşturulup mevcut barınak gerçekleri göz önünde bulundurularak tüm belediyelerin, hasta olan hayvanların refah içerisinde tedavi edilebileceği geçici hayvan bakım evlerini kurması, sokakları hayvanlar için daha yaşanılabilir hâle getirmesi gerekmektedir. Kısırlaştırma, bakım ve rehabilitasyon çalışmaları için yeterli sayıda veteriner hekim istihdam edilip meseleye doğru temelde yaklaşılmalı ve yeni bir insanlık utancına imza atılmamalıdır. Sahipli, sahipsiz ayırımına gitmeden etkin bir kısırlaştırma ve aşılama seferberliği başlatılmalıdır. Hayvan hakları alanında çalışan en geniş kesimlerle ortaklaşılarak, toplumsal bilinç ve farkındalık çalışmaları artırılmalı ve bu kapsamda kampanya çalışmaları başlatılmalıdır. Muhtarlar başta olmak üzere, tüm yerel, mahallî idarelere hayvan hakları eğitimi verilmelidir. Bu kapsamda, basın-yayın kuruluşları üzerinden kamu spotları oluşturulmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Türkiye'deki cins köpek ve kedi üretim tesisleri derhâl kapatılmalı ve hayvanların para karşılığında satışı yasaklanmalıdır. Barınak hayvanlarının sahiplenilmesi için teşvik çalışmaları yapılmalıdır. Birlikte yaşadığı hayvanları terk edenlere -çok önemli, gerçekten çok önemli- caydırıcı cezalar verilmelidir. Yani bugün keyfî bir şekilde aldığı hayvanı yarın sıkıldığı için insanlar sokağa bırakmamalı. Aynı şekilde, belediyeler de ceza kapsamına alınarak bakım evlerinde hayvanları kendi kaderine terk eden aşı, tedavi ve rehabilitasyon çalışmalarını yapmayanlara yaptırım uygulanmalıdır. Bu kapsamda, bakım evlerinin kamera sistemiyle takip ve denetim çalışmaları aksatılmadan yapılmalıdır. Belediyeler, hayvan hakları alanında çalışma yapan kurum, STK ve gönüllülerle birlikte çalışmalıdır. Bu kapsamda, oldukça duyarlı, geniş bir kesim var. Bakım evleri bu kesimlerin denetimine, kontrolüne ve hatta katkısına açık olmalıdır. Hayvanları nesneleştiren, mal ve eşya muamelesi yapan anlayış terk edilmelidir. Hayvanlara şiddet uygulayanlar, zehirleyenler, arabayla kasıtlı olarak ezenler, cinsel istismarda bulunanlar ve benzeri şekilde eziyet edenler yatarı olan hapis cezalarıyla yargılanmalıdır. Hayvanlara karşı işlenen bu tür suçların telafisi olmadığından iyi hâl indirimi uygulanmamalıdır. Ekoloji ve hayvan hakları alanı eğitim müfredatına dâhil edilip okul öncesinden başlayarak ilköğretime kadar zorunlu ders olarak verilmelidir. Hayvan hakları alanında çalışma yapan dernek ve bireylerin faaliyetleri hayvan hakları konusuna hâkim kimselerden oluşturulacak organlarca denetlenmeli, hayvanlar üzerinden rant sağlayan, bakımını yapmayan, ihmal edenler cezalandırılmalıdır. Yasal boşluklardan, cezasızlık ve denetimsizlikten faydalanarak hayvanları istismar eden, hayvanlardan rant sağlayan tüm hayvanat bahçeleri, yunus parkları, sirkler kapatılmalıdır. Yaban hayatını tehlikeye atan, ekosisteme zarar veren her türlü avcılık faaliyeti yasaklanarak ceza kapsamına alınmalıdır.

Teşekkür ediyorum Başkan.