KOMİSYON KONUŞMASI

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Bakan, sayın milletvekilleri...

Lütfi Bey yok galiba, Lütfi Bey bizim şeyimizdir, bir nevi meslektaş sayılırız yani, keşke olsaydı Plan Bütçe Komisyonunda. Kendi sınırları içerisinde, Hükûmet sınırları içerisinde iyi bir başkanlık etmiştir.

Öncelikle şunu söyleyeyim Sayın Kurtulmuş: Sizin bir dönem en azından hassas olduğunuzu biliyorduk bazı meselelere. Ne kadar devam ediyor bilmiyorum ama ben insanların kolay değişmeyeceğini sanıyorum.

Bakın, bugün biz, Başbakanlık bütçesi, 2 milyar 310 milyon lira gider, 2016. TBMM 840 milyon, Cumhurbaşkanlığı 434 milyon, MGK 25 milyon, MİT 1,6 milyar, Diyanet 6,4 milyar, Kamu Denetçiliği 19 milyon, Sayıştay 225 milyon. Bakın, gelen raporlar şunlar. Yani bütün bu kurumların yaklaşık 15 milyar liraya yakın bir para harcanmış, gelen Sayıştay raporları şunlar.

Ben uluslararası belgesi olan, yani Türkiye'de değil, ben belgemi Amerika'da orijinal diliyle aldım, çok zor bir belge, uluslararası denetçiyim. Bu denetim standartlarını Türkiye'de ilk bilen, kitabını yazan falan bir adamım. Şunların tek değeri vardır, atık kağıttır. Atık kağıttır, içinde standart, işte denetçinin sorumluluğu falan, scope bilmem nelerini çıkarın, toplamda 2 sayfalık tespit yoktur. Normal bir denetim raporunun içindekiler bile bundan daha kapsamlıdır.

Sakın Sayıştay denetçileri yanlış anlamasın, bunun en büyük sorumlusu bugün buraya gelen, benim konuşmasından hiçbir şey anlamadığım Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Hükûmettir. Bakın, hiçbir şey yok içerisinde. Allah aşkına, bu kadar kurumda bu kadar harcama yapılmış da hiçbir şey yok mu?

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Düzgün çalışıyorlar.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bakın, işte, böyle derseniz, ben derim ki o düzgün çalıştığınızı biz ayakkabı kutularında gördük ne kadar düzgün çalıştığınızı. Ya, işte bak, düzgün çalıştığını söylersen beni böyle konuşmaya itersin. Bak, ne kadar nazik konuşuyorum ve hep sen bunu yapıyorsun Hocam yani, yapma bunu ya. Yakışmıyor, bak, sordum dediler ki: "Öyle değil, kötü bir adam değil." Tarzını bu yapma, rica ederim. Sana da yazık.

(Oturum Başkanlığına Sözcü Mehmet Şükrü Erdinç geçti)

BAŞKAN - Neyse arkadaşlar.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Bizi sen mi değerlendireceksin ya?

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen.

Sayın Erdoğdu, devam edin siz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, bakın, şu gerçekten, bunun kötülüğü nedir biliyor musunuz? Bu, yarın öbür gün başınıza çok büyük işler açılacağı anlamına gelir çünkü hiçbir yerde böyle devam edemez ve eğer böyle bir şey olursa, Allah göstermesin, bakın, sıkıntıya düşeceğinizi kuvvetle muhtemel tahmin ediyorum, lütfen o zaman dönün bugünkü Meclis Başkanına, öncekine deyin ki: "Keşke bunları yapmasaydın bunlar başımıza açılmayacaktı." Bunu bir uyarı olarak almanızı rica ediyorum.

Hemen RTÜK konusunda kısa bir şey söyleyeyim. Yani basın özgürlüğü demokrasinin temelidir. Eğer özgür basın yoksa bir demokrasi yoktur çünkü özgür basın olsa ben ne dediğimi anlatabilirim. Ama Hükûmetiniz ciddi bir baskı yapıyor, korkuyorlar, yazamıyorlar çünkü ticari çıkarları var bir sürüsünün. Zaten hani geçmişini de biliyoruz, biz Türkiye'deki medya-ticaret-siyaset ilişkilerini de biliyoruz. Şimdi onu da siz de çok iyi bildiğiniz için bizim sesimizi halka duyuracak bir kaynak yok. Başından beri onu anlatmaya çalışıyorum. Böyle demokrasi olmaz, böyle eşit rekabet olmaz. Yani siz bütün yayın organlarını TRT'ye çevirdiniz ki TRT anayasal bağımsızdır. Sonra biz demokrasi var falan... Demokrasicilik oynamayalım. Önümüzdeki hiçbir seçimin meşruiyeti yoktur. Referandumun meşruiyeti olmayacak, bunu böyle bilin, daha detaylandıracağım bunu.

Ama çok daha önemli konulara geçmek istiyorum. TİKA hakkında bir şey söyleyeyim. Milyarlarca lira harcama yapıyor, Kamu İhale Kanunu'na şey değil. Gelen rapora baktım, TİKA raporu bomboş, TİKA'nın faaliyetiyle ilgili hiçbir şey söylenmiyor ama emin olun, TİKA'dan da çok başınız ağrıyacak. Bildiğim şeyler var ama bununla da vakit kaybetmeyeceğim.

Çok önemli bir konu üzerine, Diyanet İşleri Başkanlığı üzerine konuşmak istiyorum. Bakın, diyanet işlerini gerçekten korumalıyız, gerçekten korumalıyız çünkü diyanet işlerini anlayabilmek için din-devlet ilişkisinin tarihini, sosyolojisini bilmemiz gerekmektedir. Sadece İslam dini çerçevesinde değil, bütün dinler çerçevesinde, insanlık müktesebatıyla bilmemiz gerekmektedir. Mesela laiklik kavramının öyle... Ben Diyanet İşlerindeki saygın hocaların bunu bildiğini düşünüyorum ama hani hiçbir fikri olmadan, bilgisi olmadan saldıranlara söylüyorum. Laiklik kolay elde edilmiş bir şey değil. Bakın Batı tarihine, Fransa'da üç gün içinde 90 bin Calvinist kılıçtan geçiriliyor üç yüz yıl önce; üç yüz elli yıl önce, Otuz Yıl Savaşları, Yüzyıl Savaşları. Tıpkı bugün İslam âleminin yaşadığı gibi, Suriye'de, Irak'ta artırılarak devam edecek emperyal güçler tarafından çünkü nefis bir alan oluşturdular. İslam âlemini Şia-Sünni, Alevi-Sünni, bilmem ne diye bölüp kendi silahlarıyla, Amerikan, Rus, İngiliz, kimse o emperyal devletler, onların silahlarıyla Müslüman kanı akıtıp onların petrolünü, doğal gazını alıp en azından orada İsrail'in de... Hiçbir zaman İsrail halkının düşmanı olmadım, sizin disiplininizle düşünmüyorum ben ama İsrail devletinin ne kadar zalim olduğunu biliyorum ve bunu da şartlara göre -bir gün "One minute" deyip bir gün başka bir şey- demiyorum. Bizim felsefemiz başından beri mazlum Filistin halkının yanındadır çünkü mazlumdur. Eğer Filistin devleti zalim olsa, İsrail halkı mazlum olsaydı biz yine yanında dururduk, felsefemiz bunu gerektirmektedir bizim.

Mesela bu laikliği getiren Avrupa devletlerinin dört yüz yıl önce geçen bir öyküleri var bir şövalyeyle ilgili; şövalyeyi şişe takıp kızartmaları, sonra yemeleri, karısına tecavüzleri, ya o barbarlıkları... Avrupa devletleri bugün bunu anlatıyorlar ama kendi tarihlerinde korkunç şeyler yaşamışlar, bugün biz yaşıyoruz onları. Oysa biz bunu yaşamak zorunda değildik, bütün İslam devletlerini toplayıp... Bugün İslam adına çok hüzünlü bir tablo var. İslam devletlerinden Batı medeniyetine gitmeye çalışan Müslümanlar, Akdeniz ve Ege Denizi'nde can vermektedir. Bütün Müslüman ülkelerin liderleri bu tablo karşısında hicap duymalıdır, duyabileceklerini sanmıyorum çünkü herkesin kutsal sandığı Suudi Arabistan'ın ARAMCO petrol şirketi "Arap American Petrol Company"dir ve felsefi olarak Yahudiler diyorlar ya -ben demiyorum- Siyonistler diyorlar ya, onlara ait şirketlerle ortaklık etmektedirler ama bütün bu ülkeye bugün kutsal toprakları, bunları yöneten insanların kutsal insanlar olduğu yönünde bir bilgi sunulmaktadır, bunlar gerçek değildir.

İslam tarihine dönüp bakalım. İslam tarihinde bugünkü olaylar Hazreti Ali ile halife Muaviye arasındaki olaylardan çıkmıştır. Bugün İslam âlimlerinin, gerçekten devletleştirilmemiş İslam âlimlerinin üzerinde ittifak ettiği bir konu vardır, Muaviye'nin zalim olduğudur, Yezid'in zalim olduğudur. Bu Sıffin Savaşı'nın tarihine bakın, Hazreti Ali'nin askerlerinin nasıl durdurulduğuna bakın, oynanan ayak oyunlarına bakın. Ben bunu Diyanetin sitesinden öğrenmeye çalıştım "Nedir?" diye, bir İslam tarihi kitabı göremedim tam bir referans kaynak olarak. 44 ciltlik bir İslam ansiklopedisi söz konusu, onun da başlıklarına baktığımda aynen bu bilgileri verdiğini gördüm.

Bu arada, bize yayın göndermişsiniz, çok teşekkür ediyorum, ben okuyorum tefsiri ama tefsiri okurken yayın kurulu içerisinde Profesör Doktor Hayrettin Karaman'ı gördüm. Ben kendisini tanımam ama basından öğrendiğim kadarıyla -eğer yolsuzluk konusunda bence İslam'a aykırı olan o görüşü bildirmişse- o saygın eserin içerisinde gördüğümde içim sızladı. Bakın, kendi savunması var ama yazıyı da okudum ve ben mesela sizin gönderdiğiniz hadislerle ilgili ciltleri okurken yolsuzlukla ilgili kısımlarına baktım. Sayın Diyanet İşleri Başkanı, evet, sizler, dini ve diyaneti anlatmalısınız ya, eğer bunu doğru anlatmış olsanız bu kadar yayılmayacaktı belki. O kısmet böyle geride kaldı.

7 büyük günahtan bahseder Hazreti Peygamberimiz, bunlar sayılmıştır. Mesela faiz ve riba haramdır, bunun üzerine kimse konuşmaz çünkü sermaye çevreleri böyle istemektedir ama siyaseten işe gelen meseleler konuşulmaktadır. Mesela size soruyorum, Diyanet İşleri kaynaklarından lütfen cevap veriniz: Bu cami yıkma hikâyesi ve bence cami yıkma iftirası... Cumhuriyet Halk Partisi döneminde bu cami yıkma efsanesi nedir, yazışmalar var mıdır? Böyle bir şeyde o zamanın Diyanet İşleri Başkanlığı ne yapmıştır? Artı, ben İnternet'e baktığımda Recep Tayyip Erdoğan'ın gittiği Kur'an kursunun yıkılma görüntüleri içerisinde mushafların nasıl yere düştüğünü, o çocukların nasıl ağladığını da gördüm ama bakın, işte, laiklik bu yüzden var. Şimdi, eğer bir iktidar kendini dine dayandırdığında ve bu iktidar dine dayandırırken Diyanet İşleri Başkanlığı da hiçbir şey demediğinde, sonradan bu iktidar korkunç yolsuzlukların içinde bulunduğunda Diyanet zarar görüyor. Sizin laiklik ilkesine uygun olarak bunu başında durdurmanız gerekiyor. Eğer bir siyasal parti kendini dinle -çünkü Anadolu'da biz bununla karşılaşıyoruz- ve rakibini de dinsizlik üzerinden tanıtıp, "Allah'ın mücahitleri" diye yola çıkan insanlar sonradan "şirketlerin müteahhitleri" hâline gelip ayakkabı kutularıyla, bilmem neyle anıldığında Diyanet zarar görür Sayın Hocam.

Bakın, biz Diyaneti korumaya çalışıyoruz çünkü Diyaneti korumalıyız, camiler ve cemevleri bizim toplanma alanlarımızdır. Ben saygı duyuyorum, çok mümin biri olduğumu iddia etmiyorum, onu Allah bilir ama bakın, bu verilen fetvalara bakın, Diyanet İşlerinin söylediği söz Maliye Bakanlığının muktezası gibi değildir, çok önemlidir; okuduğumda yüzüm kızardı, rica ediyorum, ben size bunun isteyerek olduğunu söylemiyorum ama bunu gözden kaçıramazsınız. Sayıştaya sesleniyorum, Diyanet İşleri raporuna baktım, hüzünle baktım, hiçbir tespit yok ama Diyanet Vakfı üzerinden neler olduğunu duyuyorum. Eğer Diyanette bir şey varsa her kurumdan daha sert yazmak zorundasınız çünkü orada bir kirlilik başlarsa her tarafa yayılır, engelleyemezsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, ek süre veriyorum.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sakın orada çekinmeyin, orada acımasız olun, korumamız gereken yerler bunlar. Artı, bütün bu ülkenin halkı sadece Sünni Müslüman değildir, bu ülkenin halkının içerisinde Aleviler vardır ve Alevilerin vergisini alıp Sünnilerin camisini finanse ederken bir de bu verilen fetvalarla Hazreti Ali'yi çok seven... Ki ben de çok seviyorum, çok büyük saygı duyuyorum ve bir milletvekilinin söylediğinin tam tersine -ki İslam'ı bilen bunu söylemez- veya... "Ali ile Muaviye karşı karşıya geldiğinde biz Muaviye'yi tutardık." demez bir Anadolu İslam'ını bilen. Bugün bir tane "Muaviye" isimli Anadolu çocuğu yoktur, milyonlarca "Ali" isminde Anadolu çocuğu vardır; bir tane "Yezid" isminde Anadolu çocuğu yoktur ama milyonlarca "Hüseyin" isminde Anadolu çocuğu vardır çünkü mazlumdur, inanmış olduğu içindir ama üstelik dindar bir iktidarda olduğunu söyleyen biri "Ali ile Muaviye karşı karşıya geldiğinde biz bugün yine Muaviye'yi desteklerdik." dediğinde ben anlayamıyorum felsefeyi. Tabii, kişisel görüştür, yargılamıyorum da ama ben etik olarak, ahlaki olarak, tarih olarak kendim anlayamıyorum. Sizden ricam şudur: Camiye gidenlerin bu şekilde gönül rızası olmadan, Alevilerden toplanan... Ki onların cemevlerini nasıl yaptığını biliyorum. Sizin bana gönderdiğiniz kitapların parasını ödemek istedim, çok güzel kitaplardı, bunun için gittim, cemevi yaptırma derneğine 1.500 lira para bağışladım. Sizin vermediğiniz şeyi... Ben o kitapları satın almak isterim. Ayrıca şunu da tavsiye ediyorum: O kitapları elektronik kitap hâline getirin ki herkes gerçek İslam'ı bilsin. Gerçek İslam'ı bildiğimizde kimse bizi İslam'la kandıramaz, hiç kimse en kötü günahlarının, en utanç verici günahlarının üzerini İslam'la örtemez, İslam böyle bir şey olmamak zorundadır. Eğer İslam bu hâle gelirse İslam'a hiç kimsenin vermediği zararı bizatihi İslamcılar verir. Haşa "Bakara makara" diye dalga geçilen ayetleri okursanız aslında onlara en çok kimin zarar vereceği o ayetlerde yazmaktadır. Ben sizden rica ediyorum, dini ve Diyaneti beraber korumalıyız. Bakın, Diyanet İşleri Başkanına biz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, lütfen tamamlayın.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben bu tartışmayı açmak istemiyorum ama Papa geldiğinde, çok orta sınıf bir arabaya bindiğinde... Çünkü bu dinler üstü, evrensel bir değeridir, Diyanet İşleri Başkanımıza kim bu fikri verdiyse keşke vermeseydi. Diyanet İşleri Başkanımızı o Mercedes tartışması içerisinde görmek istemeyiz ve bir daha lütfen bu ülkenin milyonlarca insanının inandığı, benim çok büyük sempati duyduğum şu Alevilik üzerine atılan o iftiralar üzerine sizin açıklama yapmanız gerekmektedir.

Bakın, ben Anadolu'da neler söyledim, bunların hepsi iftiradır. Ben bu insanlarla can cana yaşıyorum, ben cemevine gidiyorum, felsefeleriyle gurur duyuyorum. Bu insanları bu atılan iftiralardan kurtarmak durumundayız, yazıktır, hak yemektir bu. Bunu yaparak başlarsak Diyaneti yüceltmiş oluruz. Caminin de eğer elektriğini devlet karşılıyorsa cemevinin de karşılanması gerekiyor ama cemevine giden insanın binalarına "kaçak" deyip, onların vergilerini alıp bunu yapmak adil değil. Bakın, bu adalet bilincini -120 bin peygamber vardır, İslam'dan önce de vardı- eskitmemek durumundayız, Diyanet İşleri Başkanlığına gözümüzün nuru gibi bakmak zorundayız ama ilk siz bakmak zorundasınız, biz de onu desteklemek zorundayız. Diyanet İşleri Başkanlığı bir partinin başkanlığı değildir. Sayın Diyanet İşleri Başkanlığımız bize de MHP'ye de HDP'ye de çok yakın dursun. Kritik, önemli konularda bile ben şunu söylüyorum: Ben laik bir ülkedeyim ama sonuçta bir hizmet birimi başkanlığı olarak bakmaya saygı duyuyorum. Rica ediyorum, partileştirilmiş bir Diyanet İşleri Başkanlığı görüntüsü vermeyin.

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.