KOMİSYON KONUŞMASI

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şu anda 12 Temmuz ve sabah 02.30'u geçiyor. Biz 11 Temmuz saat 10.00'da başladığımız çalışmalarımızı hâlâ sürdürüyoruz. Ama sadece biz burada yorulmuyoruz, aynı zamanda Türkiye'deki kadınların gözü ve kulağı burada, sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip ediyorlar, burada varacağımız sonucu yakından izliyorlar. Dolayısıyla uzlaşacağımız sonuç, aslında şu anda bizlerle birlikte yorulmakta olan bütün kadınları da ilgilendiriyor.

Biliyorsunuz, kanunun geneli üzerine yaptığım konuşmada ben çerçeveyi çizmiştim ama konunun önem taşıması nedeniyle bir kez daha üzerinde duracağım. Aslında biz bunu niçin tartışıyoruz? Çünkü daha önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu yönde verdiği karar var ve o karar Türkiye Cumhuriyeti devleti bakımından bağlayıcı ama aynı zamanda Anayasa Mahkemesinin Medeni Kanun'un konuyu düzenleyen 187'nci maddesini iptal eden bir kararı var ve bu karar da Anayasa'mızın 153'üncü maddesi gereğince bağlayıcı, bağlayıcılığı da anayasa koyucu tarafından çok açık ve net bir şekilde ifade edilmiş; bütün devlet organlarının ismi zikredilmek suretiyle Anayasa Mahkemesi kararları kesindir, yasama yürütme ve yargı organlarını ve idari makamları bağlar biçiminde. Hâliyle bu karar bizi de bağlıyor. Biz bu kararın dışında bir yasama yetkisi kullanamayız. Zaten Anayasa'mızın "Anayasa'nın üstünlüğü" ilkesini düzenleyen hükmü de bütün devlet organlarının adını tek tek zikretmek suretiyle Anayasa hükümlerinin bağlayıcı olduğunu söylüyor ve kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz diyor.

O hâlde, biz burada ne yapmak durumundayız? Anayasa Mahkemesinin kararını ve o karardaki gerekçeyi dikkate alan bir yasama faaliyeti yapmak mecburiyetindeyiz. Eğer bunu yapmazsak o takdirde Anayasa'nın pek çok hükmünü ihlal etmiş olacağız.

Şimdi, bütün bunları neden söylüyoruz çünkü bizi izleyen kadınların hepsi hukukçu olmayabilirler, o nedenle açıklamalarımı detaylı hâle getiriyorum. Aslında paketin 15'inci maddesiyle getirilen düzenleme Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği hükmün küçük sözcük oyunları yapılmak suretiyle tekrarı niteliğinde. Böyle bir tutum ise demin bahsettiğim Anayasa hükümlerine aykırılık yanında, bakınız, bu teklifi hazırlayanların gerekçede kullandıkları ifadelere de aykırı. Genel gerekçede şu ifadelere yer verilmiş: Devlete ve hukuka güven ilkesinin güçlendirilmesi amacıyla bu teklifin hazırlandığı söylenmiş. Peki, nedir devlete ve hukuka güven ilkesi? Bu ilke, her şeyden önce hukukun üstünlüğüne riayet edilmesini emrediyor. Yani hukuk devletinin gerektirdiği bütün unsurlara sadakati gerektiriyor ve aynı zamanda Venedik Komisyonunun raporlarında açıkça ifade edildiği gibi, kesinleşmiş yargı kararlarına uygun davranma mükellefiyetini ifade ediyor. Bu nedenle, eğer biz bu yargı paketinin içerdiği 15'inci maddeyi kabul edecek olursak, biz tabii kabul etmiyoruz ama teklifi getirenler, bunu ille de kabul etmeyi dayatacak olurlarsa kendi yazdıkları gerekçeyi de ihlal etmiş olacaklar ve o zaman nasıl bir anlam doğacak biliyor musunuz? O gerekçelerin hepsi sanki halkı kandırmak amacıyla, bir laf kalabalığı şeklinde ifade edildiği izlenimini verecek. Ben değerli milletvekillerinin böyle bir tutum içine gireceklerini hiç düşünmüyorum. Bu, olsa olsa, bence konuyu biraz daha dikkatli düşünmeleri gerektiğini gösteren bir açıklama biçiminde kabul edilsin istiyorum.

Nihayet bir hususa daha değinmek istiyorum: Anayasa'mızın 14'üncü maddesi temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması yasağını düzenliyor ve biz bu maddenin ikinci fıkrasına odaklanacak olursak oradaki ifadeler devlet organ ve makamlarının da yetkilerini, temel hak ve hürriyetleri Anayasa'da emredilenin ötesinde, sınırlayacak biçimde kullanamayacaklarını emrediyor. Buradan çıkan sonuç nedir? Eğer bu 15'inci madde getirildiği biçimiyle burada, Komisyonda kabul edilirse ve aynı zamanda Genel Kurulda kabul edilirse, o takdirde Türkiye Cumhuriyeti devletinin yasama organı, yasama yetkisini kötüye kullanmış olacak, Anayasa'nın 14'üncü maddesini ihlal etmiş olacak. Ben, böyle bir sonuca imza atılacağını düşünmek istemiyorum ve sizin sözleriniz bize umut verdi. Umarım, bunu uzlaşmayla metinden çıkarırız veya Anayasa Mahkemesi kararının gereği olan bir formülle kabul ederiz.

Bir son nokta, aslında Türkiye Büyük Millet Meclisi bu düzenlemeyi 28 Ocak 2024'ten önce yapmalıydı çünkü Anayasa Mahkemesi kararı 28 Ocak 2024'te yürürlüğe girdi. Yani o tarihten bu yana aslında hukuk sistemimizde bir boşluk var. Meclisimiz gecikmiş olarak yetkisini kullanıyor ama bir de buna kötüye kullanma unsuru eklenmesin istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum ve bizi izleyen bütün kadınlarımızı ve yurttaşlarımızı da saygıyla selamlıyorum. Merak etmesinler diyorum, buradan onları memnun edecek bir karar mutlaka çıkacak.