KOMİSYON KONUŞMASI

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Şimdi, bir meselenin ne olduğuna bakarsak daha iyi herhâlde ne yapmak istediğimizi ortaya koyarız. Bir: Bir kere, Medeni Kanun'un 17'nci maddesi var, bu 17'nci madde iptal edilmeden önce "Kadın evlenince kocasının soyadını almak zorunda." diyordu, ondan sonra da "ya da isterse önceki soyadını da kullanabilir beyan esasıyla eşinin soyadından önce gelmek üzere" diye devam ediyordu. Şimdi, bu, yargıya taşındı. Yargıya taşındığı zaman bu konuda, Ünal Tekeli davasında aslında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karar verdi ve o kararı okursanız, bakarsanız çok detaylı bir şekilde haklar arasındaki yarışmayı da irdelemiş aslında, hani kamu yararı var mı, çocuğun yararı var mı, sadece bunu eşitlik üzerinden de görmemiş, kamu yararı tartışmasını da ortaya koymuş ve demiş ki: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin özel hayat ve aile hayatına saygıyı ifade eden 8'inci maddesini ihlal ediyor ama cinsiyete dayalı ayrımcılığı içeren 14'üncü maddeye de bir aykırıdır bu. Dolayısıyla 8'e gitmeden, onu bile öngörmeden, cinsiyete dayalı ayrım nedeniyle de iptal ediyor, iptal kararı veriyor yani hak ihlali kararı veriyor. Şimdi, bu böyle duruyor. Bunun yanında, daha sonra Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun da 2014/885 esas, 2015/2011 karar sayılı bir kararı var yani kendi Hukuk Genel Kurulumuzda -hani derseniz orası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi- Yargıtay Genel Kurulu da gerçekten çok güzel bir irdeleme yapmış, o diğer kararı da dayanak almış ve demiş ki: "Bu olayda kadının kendi soyadını tercih etmesi için haklı bir sebep bulmaya, sebep yaratmaya da ihtiyacı yoktur çünkü bu, açıkça cinsiyete dayalı ayrımcılığı oluşturur." Dolayısıyla bizim iç hukukta da dayanak alacağımız bir maddemiz var. Şimdi, hâl böyleyken Anayasa Mahkemesi de iptal kararı verdi ve dokuz aylık süre verdi, dokuz aylık süre geçmesine rağmen orada bir boşluk oluştu, biz bu oluşan boşluk sırasında açıkça İçişleri Bakanlığının bir genelgeyle -hani o boşluk nedeniyle- bunu zaten buralara taşımadan halledebileceğini düşündük. Yani çok açıkça Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı bir durum. Dolayısıyla bu yapılmadı ve dokuzuncu yargı paketi içerisine sokularak getirildi. Şimdi, bu, eşitliğe çok aykırı, bunu herhâlde hepimiz kabul ediyoruz. Bireysel anlamda düşüncelerimizin çok anlamı yok. Bakın, ben yıllardan beri kadın hakları savunucusuyum, eşimin soyadını taşıyorum. Bu benim bireysel tercihim ama bizim hak edilmiş, kazanılmış bir hakkı kaybetmemizde bireysel tercihlerin rol oynamaması gerekiyor. Şunu demek istiyorum: Burada kadın mücadelesi sonucunda elde edilmiş hak var. Bu iptal edilen madde zaten aynen önümüze getirildi. Her iki Bakanlık yetkilisi de bu yasayı savunma konusunda ne kadar böyle tereddütlü, yumuşak geçişli; eminim, onlar da bizimle aynı fikirde. Hukuk hukuktur yani hukukun temel ilkelerinde herhâlde en azından birleşiriz. Dolayısıyla onlar da aslında bu getirdikleri şeyi savunamıyorlar. Yani ne yapılmak isteniyor? Sayın Başkanım, üzülerek söylemek gerekirse Türkiye Cumhuriyeti devletinde bir anayasasızlaştırma metodu uygulanıyor yani Anayasa Mahkemesi iptal ediyor ama getiriliyor. "Ama" yerine "şu kadar ki." Ya, şimdi, temel haklardan bahsederken, kadın mücadelesinden bahsederken bu kadar da aklımızla alay edilmesini hiçbirimizin kabul etmemesi gerekir. Az önce de söylediğim gibi, bizim Yargıtay Hukuk Genel Kurulumuz "Hiçbir gerekçeye gerek yok." demiş, kesmiş altmış. Hani soy bağı diyoruz, çocuğu onun üstün yararı diyoruz, onları da irdelemişler ve hiçbir veri yok. Yani anne-babanın farklı soyadı kullanmasının aile bütünlüğünü nasıl zarar vereceğine ya da çocuk üzerinde psikolojisini bozacağına dair gerçekten hiçbir etki analizi yapılmamış, bu konuda bir veri yok. Çok açıkça söyleyeyim: Anayasa'daki kadın-erkek eşitlik maddesi bizatihi AKP Hükûmeti zamanında kondu. Dolayısıyla 41'inci maddedeki eşler, eşitlik ilkesi üzerinden yürüyoruz. Şimdi, biz bu bütün bu kazanımlarımızı bununla birlikte kaybetmekle karşı karşıyayız. İşimizin zor olduğunu biliyorum, kalben hepinizin de aynı şeyi düşündüğünüzü biliyorum. Şimdi, dolayısıyla bu kazanılmış hakların ortadan kalkmasına yol açacak yasa maddesini... Gerçekten aile birliğini bizim istediğimiz gibi yani "Eşler soyadlarını seçebilirler..." Bir kere, başlıkta kadının soyadının seçimini belki "aile soyadı" diye değiştirmemiz mümkün olur yani burada bir kadın-erkek ayrımı yapmadan hani aile soyadı üzerinden belki gidebiliriz, o şekilde seçimlik hak tanırız. İsteyen istediğini alsın, öyle mi yapsın, birlikte mi kullansın... Bakın, herhâlde İslam hukukunda da o var yani anladığım, gördüğüm kadarıyla, o konuya hâkim değilim ama orada da koca soyadı üzerinden gitmiyor yani eğer bir dinî temelle bir değişikliğe gidilecekse orada da İslam hukukuna uygun değil, orada da baba soyadı üzerinden gidiyor. Yani kadın yine babadan gelen soyadını orada da muhafaza ediyor. Dolayısıyla hani hem hukukun genel ilkeleri doğrultusunda, evrensel hukuk doğrultusunda hem İslam hukuku doğrultusunda bu getirilen düzenlemenin hiçbir anlamı yok.

Bir şey daha söyleyeyim: Bu kadar ortada kıyamet kopartacak, tartışma yapılacak bir düzenlemenin toplumda karşılığı nedir? Öteki açıdan bakıyorum. Arkadaşlar yani bu madde çıktı diye kadınlar koşup koşup... Yani öyle bir şeyin de olmayacağını herkes çok iyi biliyor. Diyelim ki bu ailenin şeyini bozuyor, ya öyle bir şey olması mümkün değil. Ama bu gerçek karşısında yani yüzde 10'u geçmez Sayın Başkanım, verilerimiz var Avrupa ülkelerindeki uygulamalarda yani öyle denildiği gibi çok üst düzeylerde bir kabulle bir soyadı tercihinin yapılması da söz konusu değil. Bu geçtiği zaman yani kadın soyadını alabilme özgürlüğüne sahip olduğu zaman böyle koşup herkes kendi soyadını kullanacak filan da değil. Gerçi kullansın yani ona bir çekince koymuyorum da gerekçeye karşı bir gerekçe sunmak için bunları tırnak içerisinde söylüyorum. Dolayısıyla bu getirilmek istenen yasal değişiklik bir kere gerçekten ettiğimiz yemine aykırı yani ben anlamıyorum. Biz Anayasa'ya bağlı kalacağımıza yemin ettik o Mecliste, eğer yeminin bir anlamı yoksa niye yemin ediyoruz, onu da bilmiyorum ama Anayasa Mahkemesi'nin kararını uygulamayacak bir düzenleme yapılıp "ama" "fakat" "şu kadar ki" denip değiştirilerek böyle bir şey getirilmesi gerçekten ettiğimiz yemine de uygun değil, eşitlik ilkesine aykırı, zaten Anayasa'ya o yüzden aykırı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı. Tekrar söylüyorum: Hangi değerler üzerinden bakarsanız bakın, o değerlere de aykırı, İslam hukukuna da aykırı. Dolayısıyla, Sayın Başkanım, ben bugün burada yapılacak toplantı sonucunda KEFEK'in ortak akıl yani hukukun üstünlüğü doğrultusunda sonuç yaratacak bir karara buradan imza atmasını umuyorum, diliyorum ama çok eminim ki herkes zaten ruhen, kalben aynı fikirdedir.

Saygılarımı sunuyorum.