KOMİSYON KONUŞMASI

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de bu kanun teklifinin çeşitli yönlerinin Anayasa'ya aykırı olduğu görüşündeyim. Şimdi bunları sırasıyla gerekçeli olarak bilgilerinize sunacağım.

Öncelikle bu kanun teklifi Anayasa'mızın kanun yapma usulünü düzenleyen 88'inci maddesine aykırıdır çünkü herkesin bildiği gibi 2017'de yapılan Anayasa değişikliğiyle artık "Bakanlar Kurulu" kavramı mevcut değildir, Bakanlar Kurulunun tasarı sunma yani bir kanunun yapımı sürecinde öncülük yapma rolü de sona ermiştir. Dolayısıyla "tasarı" kavramı hukukumuzdan çıkmış, sadece milletvekilleri kanun teklif etmeye yetkili kılınmışlardır. Oysa bu, kanun metni hazırlıkları sırasında kamuoyuna yapılan çeşitli basın açıklamalarından biz teklifin içeriğinin aslında Adalet Bakanlığında bürokratlar tarafından hazırlandığı izlenimini edinmiş bulunuyoruz. Elbette usulüne uysun diye burada çeşitli milletvekillerinin imzasına açılmıştır ama özü itibarıyla metin bürokrasi yani yürütme organının bir parçası tarafından hazırlanmış, hâliyle Anayasa'nın 88'inci maddesi bu suretle ihlal edilmiştir. Dolayısıyla, gönül isterdi ki bu kanunun içeriği münhasıran milletvekillerimiz tarafından hazırlansın. Elbette ihtiyaç duydukları bilgilerle ilgili ve bakanlıklardan, bürokrasiden destek almalarında bir mahzur olmayacaktı.

Öte yandan, bu metin daha önce önümüze gelen pek çok metin gibi torba kanun mahiyetinde olduğu için aslında Anayasa'mızın 2'nci maddesinde yer alan ve değiştirilmesi yasaklanan hükmün içerdiği hukuk devleti ilkesini ihlal etmektedir. Neden? Çünkü hukuk devletinin önemli unsurlarından biri öngörülebilirlik ve belirlilik ilkesidir. Bunu kısaca tanımlayacak olursak hukuk kuralları öyle tanzim edilmelidir ki bu kurallar ortalama bir yurttaş tarafından kolayca anlaşılabilmeli, gene ortalama bir yurttaş tarafından herhangi bir alandaki hukuk kuralına kolayca erişilebilmelidir. Oysa torba kanun yapma usulünde aynı teklif metninde birbiriyle konu yönünden hiçbir ilgisi olmayan pek çok düzenleme yer almaktadır. Bu yönüyle de hukuk düzeninin insicamı bozulmaktadır ve yapılan değişikliklerin doğurduğu hukuki sonucu görebilmek hukukçular açısından dahi ciddi bir güçlük arz etmektedir. Mesela bir örnek vermek istiyorum. Bu tür kanunlarda sürekli şu teknik izleniyor: "Falanca kanunun filanca maddesinin falanca fıkrasında yer alan 'filanca' ifade çıkarılmış, onun yerine gelmek üzere 'falanca, falanca, falanca' ifadeler eklenmiştir." Bunu, ortalama bir zekaya sahip bir insanı bırakın, ben bir hukuk profesörü olarak anlamakta güçlük çekiyorum. Ne yapmaya mecbur kalıyorum? Bütün bunları -bir Word dosyası açıyorum- kendim yerlerine yerleştirerek hükmün evvelce ne olduğunu, şimdi ne olacağını görmeye çalışıyorum. Bu ise çok ciddi vakit alıyor.

Şimdi bırakalım bunun benim yönümden doğurduğu sorunları. Bakınız, Türkiye'nin çok ciddi yargılama sorunlarından biri yargılamaların aldığı süredir. Dolayısıyla bir hukuki uyuşmazlığı çözüme bağlamakla yükümlü olan hâkim o uyuşmazlığa uygulayacağı normun ne olduğunu bulmakta güçlük çekmektedir. Bir avukat savunma metnini hazırlarken o metinde referansta bulunacağı hukuk kuralının ne olduğunu bulmakta güçlük çekmektedir. Şimdi, ben yaptığım akademik çalışmalarda, geçtiğimiz günlerde Yükseköğretim Kurulunun Genel Kurul yapısını görmek istedim ama ta başından itibaren yani neymiş üye kompozisyonu, ne olmuş; bunu görmek mümkün değil çünkü o silsileyi bulmanıza imkân yok, en son hâlini görüyorsunuz. Bu vesileyle, bu metinleri hazırlayan bütün arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum: Bu şekilde hukuk yapılmaz çünkü hukukun amacı nedir, hukuk kuralının? Vatandaşların yürürlükte olan kurallara uygun eylem ve işlem yapmalarını, geleceklerini hukuka uygun olarak planlamalarını sağlamak; keza kamu makamlarının hukuka uygun eylem ve işlem yapmalarını sağlamak. Bu noktada böyle bir hukuk yapma usulü içinde ne kamu makamları yürürlükteki normu tespit edebilirler ne de yurttaşlar tespit edebilirler. Bu usulün terk edilmesi gerekir ama biz feryat ediyoruz, sesimiz maalesef muhataplarına erişmiyor.

Şimdi, gelelim diğer meseleye. Bu teklif metninin 15'inci maddesinde kadının soyadıyla ilgili bir düzenleme yer alıyor ama bu düzenleme de aslında düzenlenişi itibarıyla Anayasa'nın çeşitli hükümlerini ihlal etmiş durumda. Kadının soyadı hakkıyla ilgili zaten evvelce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir karar vermişti. Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları aslında bizim hukuk sistemimizde 1989'dan itibaren bağlayıcıdır. Dolayısıyla bu bağlayıcılığı devletin bütün organ ve makamlarının dikkate alması gerekir. Öte yandan, Anayasa'nın 90'ıncı maddesinde yer alan hükümde 2004'te yapılan değişiklikle ulusal kanunlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin taraf olduğu temel hak ve hürriyetlere ilişkin antlaşmalardan bir alt sıraya yerleştirilmiştir. Bir alanda eğer çelişkili iki düzenleme varsa bu durumda Türkiye'nin taraf olduğu temel hak ve hürriyetlere ilişkin milletlerarası antlaşma hükümlerinin uygulanacağı açık seçik bir biçimde burada düzenlenmiştir. Hâliyle, aslında hiçbir ihtilaf olmaksızın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları bizim hukukumuzun bir parçası olarak bu sorunun çözümünde katkı sağlayacaktı ama bu olmamıştır. Netice olarak, Anayasa Mahkemesine bir dava açılmış, Anayasa Mahkemesi normu iptal etmiş, kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğu gerekçesiyle Anayasa'nın eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bir süre tanımıştır bu normu yeniden düzenlemek konusunda. Esas itibarıyla o süre de 28 Ocak 2024'te dolmuştur ama gecikerek önümüze bir düzenleme geldi.

Şimdi, düzenlemeyi okuduğumuz zaman, doğrusu üzülerek ifade etmek istiyorum; aklımızla, zekâmızla dalga geçildiğini gösteren bir düzenleme var. Neden? Çünkü sözcüklerle oynanmak suretiyle aslında Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği hüküm aynen muhafaza edilmiştir. Peki, bizim Anayasa'mız bu konuda ne söylüyor? 153'üncü madde şöyle bir hükme yer veriyor, "Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir." "...yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar." diyor. Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünü dikkate almayan, tam aksine o iptal hükmünün gereğini yerine getirmemekte ısrar eden davranışı aslında Anayasa hükmünün ihlali anlamındadır. Dolayısıyla, bu hükmün metinden çıkarılması ve Anayasa Mahkemesi kararına uygun yeni bir düzenlemenin yapılması icap ederdi.

Nihayet bir başka Anayasa'ya aykırılık sorununu da bu teklifin 37'nci maddesinde görüyoruz. 37'nci madde bu teklifin 28'inci maddesinin 29 Haziran 2024 itibarıyla yürürlüğe gireceğini düzenliyor. Bakın, arkadaşlar, bugün 11 Temmuz, biz burada bugün bu süreci tamamlasak dahi Genel Kurula bunun gelmesi, orada görüşmelerinin yapılması ve yürürlüğe girmesi en az bir haftalık bir süre daha demek oluyor. Yani biz burada bir ay geriye götüren bir hükmün yürürlüğüne onay mı vereceğiz? Daha önce başka kanunlarda da bu yapıldı, hangi kanunlarda yapıldı? Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'da, Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'da yani çok çok üzülerek söylüyorum, artık Türkiye Büyük Millet Meclisine hâkim olan kanun yapma anlayışı, bizzat Anayasa'nın ve hukukun temel hükümlerinin ihlal edildiği bir kanun yapma anlayışı. Anayasasızlaştırma, hukuksuzlaştırma, artık Türkiye'nin bir normali hâline geldi. Anormalin normalleştirildiği bir süreçten geçiyoruz ve sonra, tamamen popülist ifadelerle Anayasa Mahkemesinin meşruiyetine ilişkin birtakım ifadeler kullanıp "yargısal aktivizm" gibi birtakım ifadeler kullanıp bunları meşrulaştırmaya çalışıyoruz. Şu doğrudur: Geçmişte Anayasa Mahkemesi yerindelik denetimi yapmıştır, yargısal aktivizm yapmıştır ama şu önümüze gelen paket bakımından bu kavramların tamamı ilgisizdir. Tam aksine, bugün burada Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa'nın çeşitli hükümlerini ihlal eden bir tutum sergilemektedir. Hukuk fakültesinin 1'inci sınıfında birinci ayı dolduran bir öğrenci dahi bir hukuk kuralının geçmişe yürütülemeyeceğini bilir. Dolayısıyla bu kanun teklifi Anayasa'ya aykırılık yönünden Anayasa Komisyonunda görüşülebilir veya tamamen geri çekilebilir; Türkiye'yi böylesine hukuksuzlaştırmak ve anayasasızlaştırmaktan hiçbirinizin bir menfaati olmayacaktır. Tam aksine, hukuksuzluk ve anayasasızlık toplumun tamamı için çok ciddi bir sorun olacaktır.

Teşekkür ederim.

Saygılar sunuyorum.