KOMİSYON KONUŞMASI

CEVDET AKAY (Karabük) - Sayın Başkanım, değerli Komisyon üyeleri, çok kıymetli bürokratlar, değerli basın mensupları; ben de hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'ni Cumhurbaşkanımızın bir önceki çıkardığı tasarruf genelgesinden de ayrı düşünmemek lazım. O genelgeyle çıkan hususlarını kanun gerektiren kısımlarının burada düzenlenmesi amacıyla da bu torba yasa içerisine alınmış bazı maddeler var. Ben olaya daha çok bu açıdan bakacağım. Bu tasarruftan amaç, kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılarak azami tasarrufun sağlanması, kamu zararına sebep teşkil edilmemesi, kaynakların verimli alanlara kullanılarak da gerekli tasarrufların sağlanması. Şimdi, baktığımız zaman böyle oluyor mu? Bu tasarruf genelgesi çıktığı tarihten bugüne bakıyoruz, bütün bakanlıklar ve diğer kuruluşlarda da tasarrufla ilgili ciddi önlemler alınmadığını görüyoruz. Bazı örneklerle bunu açıklamaya devam edeceğiz. Bir de önceliklerin de doğru tespit edilmediğini düşünüyoruz. Yani tasarrufun nereden yapılması gerektiğiyle ilgili öncelik belirlemede de hatalar var. Şimdi, bakıyoruz, Türkiye'nin muhtelif bölgelerinde, 30 ilde 39 millet bahçesiyle ilgili, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlı TOKİ tarafından müteahhitlere yazı yazılıp, ilerleme oranı yüzde 75'in altında olan bu 39 millet bahçesinin yapımını durduruyorsunuz. Buraya şimdiye kadar ihale bedeliyle beraber 5 milyar 228 milyon civarında bir para harcamışsınız fakat yazıyla ilerleme oranı yüzde 74 olan yeri bile durduruyorsunuz. Mesela, Urfa'daki millet bahçesinin tamamlanma oranı yüzde 74; bu da durdurulmuş, buraya yapılan harcamalar heba olmuş, çöpe dönmüş oluyor. Yani buradaki, öncelik belirlemedeki sıkıntıyı bir kez daha görüyoruz çünkü bu tip projeler yarım kaldığı zaman tekrar başlayıp ayağa kalkması çok daha büyük maliyetlere sebep teşkil edecek.

Aynı şeyi Sağlık Bakanlığı bölümünde de Sağlık Bakanlığında da görüyoruz az önceki örnekle ilgili olarak. Ama bir taraftan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da Ankara'da 15 katlı bir binayı kiralayıp aylık 1 milyonun üzerinde bir kira bedeli ödüyor, buranın tefrişatı ve tadilatıyla ilgili harcamaları yapmaktan da kaçınmıyor, çekinmiyor. Şimdi, Sağlık Bakanlığına hastane yatırımlarıyla ilgili olarak da baktığımızda, kendi seçim bölgem Karabük de dâhil, işte orada Eskipazar ve Ovacık'ta zeminin doğru seçilmemesinden dolayı, zemin etüdü yapılmamasından dolayı yapılan harcamalar heba oluyor, milyonlarca dolarla yapılan hastane kaydığı için boşaltılmak zorunda kalıyor veya yarım bırakılıyor. Bir taraftan da müteahhitler de sıkıntılı, yanlış seçiliyor. Yine Denizli Şehir Hastanesi örneği var, 2020 yılında 1 milyara ihale edilmiş, çıkmış fakat 4 kere müteahhit değişiyor, 12 milyara tekrar ihale ediliyor. Yine buradaki savurganlığın görülmesi açısından da bu konuyu da dikkatlerinize özellikle çekmek istedik.

Yine, devam edecek olursak, şehir hastaneleri olayını da yap-işlet-devret modeli ve KÖİ projeleriyle de bağdaştırmayı burada gerekli görüyoruz. Baktığımız zaman da buralara yapılan harcamalarla ilgili, kâr garantili projelerle ilgili 2005 yılından bugüne 79,5 milyar dolarlık bir para harcanmış, sadece 2024 yılında harcanacak para 162 milyar TL civarında. Yani buradaki döviz garanti sistemi yanlış, hatalı uygulama; buradan gerekli tasarrufların mutlaka yapılması gerekiyor ama bunun da uygulamada hâlen defalarca söylemiş olmamıza rağmen yapılmadığını görüyoruz.

Yine, bir taraftan lüks araçlar alınmaya devam ediyor, kiralanmaya devam ediyor. Devletin portföyünde, yani envanterinde kayıtlı aşağı yukarı 116 bin aracı var, bu 116 bin aracın bir kısmının mülkiyeti devlete ait, bir kısmı da kiralanan. 2018 yılından günümüze bu araçların sadece kiralama bedeli olarak ödenen tutar 8 milyar TL civarında, bu da hakikaten kaynakların nasıl israf edildiğiyle ilgili açık ve net şekilde bize bir delil teşkil ediyor. Bir taraftan araç satışıyla ilgili, işte, 500 araç satılacağını söylüyorsunuz, sayıları söylüyorsunuz. Bu kanunda da Özelleştirme İdaresi Başkanlığına devredilip süratle bu araçların satılması gerçekleştirilecek. Buradan ben sormuş oluyorum: Niçin bu kadar geciktik? Özelleştirme İdaresini beklemek zorunda mıydık? Bu tip ne kadar araç satılacak? Buradan ne kadar gelir elde edilmesi planlanıyor? Bunu biz bilmek istiyoruz. Çünkü bir taraftan bakıyorsunuz, servisle ilgili, kamu çalışanlarının, memurların servislerini iptal ediyorsunuz ki üç ayda 988 milyonluk yani 1 milyar civarında bir maliyet ama bir taraftan çarpsanız, yıllık 4 milyarlık bir maliyet. Kamu bankalarının reklam harcamalarına bakıyorsunuz, beş yılda 6 milyar 231 milyonu geçmiş. Son bir yılda 2 kamu bankasının yaptığı reklam harcaması, ilan harcaması 2 milyar 899 milyon. Buralardan tasarruf etmiyorsunuz ama garibanın, memurun servisinden tasarruf etmeye çalışıyorsunuz.

Yine, tasarruf genelgesinden sonra da bu kurumlar, özellikle mesela Ziraat Bankası israfa devam ediyor. Şimdi, şube tadilatı ve tefrişiyle ilgili, şube dizaynıyla ilgili harcamalar yapmış, sözleşmeler imzalamış; yılda 400 şube, dört yılda 1.600 şubeye -1 şubenin maliyeti yaklaşık 10 milyon TL ki artacak- 16 milyar TL'lik bir harcama yaparak tadilata devam ediyor. Bu sözleşmeler kiminle imzalanmış? Genelge çıktığı hâlde niye vazgeçilmemiş? Buralara ne kadar avans verilmiş? Sadece buradan tasarruf yapsanız -yılda 4 milyar- memurun servis bedelini de zaten rahatlıkla ödeyeceğiniz açık.

Yine, Türkiye Varlık Fonu açısından değerlendirecek olursak Türkiye Varlık Fonunun kamu bankalarına verdiği desteği biliyoruz, 2022 yılında 55,5 milyar civarında, 2023 yılında da 111,7 milyar civarında sermaye yani öz kaynak desteği veriyor. Sayın Temurci de bahsetti, çok önemli bir konuya değindi, sermaye yeterlilik rasyolarının yetersiz olduğunu siz zaten buradaki maddeyle tekrar bir deklare etmiş oluyorsunuz, yüzde 18-19 olduğunu söylüyorsunuz. Yüzde 8'lik bir kriter var biliyorsunuz fakat gerçek sermaye yeterlilik rasyolarının daha az olduğu da aşikâr ve bunun için de bir taraftan da Türkiye Varlık Fonuna, alt şirketine, özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihracı yetkisi veriyorsunuz. Sayın Başkanımız, Sayın Türeli de bahsetti, çok önemli bir konuya değindi, burada Bütçe Kanunu'nun 12'nci maddesine değindi; bu maddeye göre 9 milyar dolarlık bir yetki, 1,5 milyar dolarlık yetki ve başlangıç ödeneğinin yüzde 33'ü olan "333 milyar" dediğimiz bir yetkiyle beraber 680 milyarlık bir borçlanma yetkisi var, o da bütçe büyüklüğünün yüzde 6'sını aşan bir tutar.

Şimdi, buradan ben de tekrar soruyorum çünkü bu soru önemli: Buradaki yüzde 3'lük üst limit sınırlamasına bu ikrazat tabi mi yani devlet iç borçlanma senedi ihracı bu sınırlamaya tabi mi, yoksa ikinci bir hazine gibi buradaki yetkinin dışında da ayrı bir borçlanma yetkisi mi veriliyor? Bu konu önemli, özellikle bunun cevabını sizden rica edeceğiz, bize verirseniz memnun olacağız.

Bir de burada tabii, BOTAŞ'la ilgili konular ve gerekli ithalatla ilgili mahsup olayları var. Bu, tabii ki zaruretten yapılan bir şey, görev zararları var yani. Bu görev zararları da 2024 yılında 21 milyar dolar civarında olacak. Şimdi, bundan ne kadar tasarruf edilecek? Buralardan tasarruf etmiyoruz, buradaki tasarrufu sağlamamız lazım, mahsuplaşma işlemiyle geçici bir çözüm buluyoruz. Mahsuplaşsa bile BOTAŞ'ta netice olarak yine 51 milyar civarında tekrar bir alacağı olacak, görev zararıyla ilgili alacağı olacak; buradaki işte, faiz yükü de ayrıca üstüne binmiş durumda.

Yine, bence üstüne gidilmesi gereken konulardan biri de 2024 yılında dâhilde alınacak KDV tutarı 1 trilyon 670 milyar civarında. Bunun yüzde 50'si yani 50,52'si yani 844 milyarı da KDV iadesi olarak birilerine iade edilecek. Şimdi, peki, iade sistemi ne kadar başarılı, ne kadar iyi; bunun bir sorgulanması lazım çünkü çok ciddi bir iade rakamı var. Hepimiz biliyoruz, geçmiş dönemde yaşadık, Demir Yumruk operasyonu, burada çok ciddi usulsüzlükler, yolsuzluklar, sahte fatura olayları çıktı, naylon fatura olayları çıktı; aşağı yukarı 105 milyar TL'lik sahte fatura olduğu söylendi ve burada da devletin KDV iadesinden kaynaklı ve muhtelif maliyetlerle ilgili 25 milyar TL'lik bir zararı oluştu. Bunların üzerine mutlaka gidilmesi gerekir.

Bir de bunu şuraya bağlayacağım, buradaki bilirkişi raporlarını düzenleyenler gelir uzmanları.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun lütfen.

CEVDET AKAY (Karabük) - Şimdi, gelir uzmanlarıyla ilgili burada bir 16'ncı madde var. Gelir uzmanları diyor ki: "Biz, bu maddenin kaldırılmasını istiyoruz." Biz de haklı buluyoruz çünkü Danıştaya da götürmüşler, A grubu haklara sahip olduğu hâlde B grubu müdür ve müdür yardımcılarına bağlanıyorlar. Bunların siz moralini düzelteceksiniz ki bu kayıt dışı ekonomiyle, bu haksız vergi iadeleriyle, KDV iadeleriyle düzgün çalışma yapsınlar. Niçin böyle bir kanuna gerek duydunuz? Bu kanuna karşıyız, bu kanunu Anayasa Mahkemesine biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak götürmeyi planlıyoruz. Bunu da buradan özellikle size aktarmış olayım.

Yine, çoklu maaşlarla ilgili büyük sıkıntılar var. Sayın Bakan Yardımcılarımız burada, sizler de görev yapıyorsunuz, sizler de bu işlere devam ediyorsunuz, tabii ki bir taraftan göreviniz icabı bulunmak zorundasınız. Şimdi, bakıyoruz, burada Türkiye Varlık Fonu ve TMSF bu uygulamanın içinde mi, dışında mı? Mesela, Türk Hava Yolları veya Borsa İstanbul, buralarla ilgili yönetim kurulu üyeleri ve çalışanlar sınırlamaya tabi mi? Bunu özellikle cevaplamanızı istiyoruz. Sadece TMSF'de 694 tane firma var yani buraya atanan kayyumları, buraya atanacak kişileri bulmak da kolay değil. Buradaki 98 bin TL'lik sınırlamanın da yüksek bir tutar olduğunu düşünüyoruz; yine, asgari ücrete veyahut da en düşük memur maaşına da bağlanabilir, bu konuyla ilgili düzenlemeler de yapılması gerekir.

Yine, burada önemli bir konu da şimdi -olayın bu tarafı var ama bir taraftan da- bu üst düzey yöneticilerin, Bakan Yardımcılarının, daire başkanlarının, imza yetkili kişilerin özel sektörde iş bağlantısı olduğu yerlerde üst düzey görevler alması yani bu kabul edilebilecek bir şey değil. Basına da yansıdığı için söylüyorum: Eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanının mesela bir Kuzey Marmara Otoyolu'nun CEO'su olması ve çok yüksek tutarlarda yüksek ücretler alması...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Akay, toparlayalım. Sözcülere biraz müsamahakâr davranıyorum, yoksa çok uzatacağız işi; maddelerinde de var çünkü söz...

Buyurun.

CEVDET AKAY (Karabük) - Teşekkür ediyorum.

Bununla ilgili bir kanun olduğu hâlde bu geçişlerle ilgili sınırlamaya uyulmuyor, uyulması gerekir. Geçişlerle ilgili bu kanunda da bir madde gerekirse ekleyelim yani kamuda görev yapmış üst düzey imza yetkili kişilerin iş yaptığı kurumlara, holdinglere yatay geçiş veya ayrılıp geçme noktalarında belirli bir süre beklemeleri gerekir; beş yıl makuldür, zaten böyle bir süre olduğunu da biliyorum ama buna uyulmuyor.

Bir de Sayın Hatipoğlu, Ziraat Bankasıyla ilgili ben çok ciddi açıklamalar yapmıştım; siz de yönetim kurulu üyesiydiniz, şu anda başka bir yerde görev yapıyorsunuz, ayrıldınız, keşke orada devam etseydiniz; sizin değil, o usulsüz, yolsuzluk yapan yöneticilerin oradan ayrılması gerekirdi. Çok ciddi şeyler var orada, MASAK araştırması talep etmiştim, Hazine ve Maliye Bakanlığına da yazı yazmıştım, sorularıma cevap alamadım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVDET AKAY (Karabük) - Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Akay, toparlayalım lütfen.

CEVDET AKAY (Karabük) - Orada sorularıma cevap alamadım. Umarım, siz yerinize atanan Bakan Yardımcısına gerekli aktarımları yaparsınız. Orada durum vahim, biz burada tasarruflardan bahsediyoruz, milyarlarca lira usulsüzlükler var, yolsuzluklar var, Bankalar Kanunu'na aykırı işler var, haksız zenginleşmeler var. Bu konuyu da tekrar hatırlatıyor, verdiğimiz sorulara cevabı bekliyoruz. Ben biliyorum ki MASAK bütün hareketleri çıkarmıştır, bütün mal varlıklarına ulaşmıştır ama gereken niçin yapılmamıştır? Buradan bir daha ifade etmiş olayım.

Teşekkür ederim anlayışınız için.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum Sayın Akay.