KOMİSYON KONUŞMASI

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli bürokrat arkadaşlar, basınımızın çok kıymetli mensupları, sivil toplum kuruluşlarımızın kıymetli mensupları; ben de hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.

Tabii, benden önceki konuşmacı arkadaşlarımız çok farklı konulara değindiler ama biz şu anda tasarrufu niye konuşuyoruz? Biraz makro ölçekte bir iki cümle kurmak isterim. Bu gelişmekte olan ülkelerin... Hele hele Türkiye krize girdiğinde her dönem konuşmuş olduğumuz üç temel açığımız var bizim: Bütçe açığı, cari açık ve tasarruf açığı. Bütçe açığını ve cari açığını çözemeyen bir ülkede tasarruf meselesi en önemli mesele olarak önümüze gelir. Türkiye'nin bütçe açığının son altı yedi yıl içinde 55 kat arttığını, cari açığın 60 milyar doların üzerine çıktığını... Şu anda çok güzel gelişmeler var, onları da ifade edelim yani inşallah bu yılın sonunda 20-25 milyar dolarlara inecek. Dolayısıyla bu üç açığı yani bütçe açığını ve cari açığını kontrol edemeyen, yönetemeyen bir ekonomide biz tasarruf açığını hem bireyler için hem kurumlar için hem de devlet için, nasıl kontrol edeceğiz, nasıl israftan kaçınacağız diye konuşmak zorundayız. Bunun için de bizim üreten bir ekonomiye, yatırım yapan bir ekonomiye, istihdam yaratan bir ekonomiye ihtiyacımız var. Dolayısıyla bunları yapamayan bir Türkiye'nin derdi çok büyük.

Şimdi, buradan hareketle ben şöyle bir geriye gidiyorum, 2021'den başlayalım. Yani 2021 yılının sanıyorum Haziran ayıydı, Cumhurbaşkanımız bir genelge yayınladı ve bu genelgede kamuda azami tasarruftan bahsediliyordu hatırladığım kadarıyla, 2021 Haziran. Yani ekonomide büyük değişimin yönetimde gerçekleştiği ve irrasyonel politikaların çok daha fazla hissedildiği bir dönem sonrası başladı bu ve daha sonra, yine ilginçtir, bu genelge çıktı ve tam bir yıl önce, sanıyorum temmuz ayında, Hazine ve Maliye Bakanımız bir genelge yayınladı ve bunların takip edilmesi, raporlanmasıyla ilgili olarak Hazine ve Maliye Bakanlığımızın bir genelgesi ortaya çıktı ve iki ay önce de -yani Mayıs 17'ydi sanıyorum- Cumhurbaşkanımızın tasarruf tedbirleriyle ilgili bence çok geniş kapsamlı bir genelgesi yayınlandı. Bu genelge de taşınmaz ediniminden taşıtlara, temsil ve ağırlamaya, basın-yayına, kırtasiyeye yani neredeyse her alanı kapsayan çok geniş kapsamlı bir tasarruf tedbirleri genelgesiydi.

Şimdi, ben öncelikle şunu söylemek isterim: Etki analiziyle ilgili birçok şey söylendi. Sonuçta bu ülke bizim ve şu anda çok derin bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Emeklilerimize 2 bin lira zam yapabilir miyiz, yapamaz mıyız; asgari ücreti ne yapabiliriz... Büyükşehirlerde bir ailenin oturabilmesi için 25 bin liraya 3+1 kiralık daire bulmak zor. 25 bin liraya kiralık ev bulmanın zor olduğu bir ülkede, asgari ücretin 17 bin lira olduğu bir ülkede elbette bizim bu meselede, bu tasarruf meselesinde biraz daha toplum için "Devlet de kemer sıkıyor, biz de kamu olarak üzerimize düşeni yapıyoruz." algısı oluşturabilmemiz lazımdı. Şimdi, buradan hareketle, özellikle AK PARTİ'li arkadaşlarımıza ben şöyle bir öneride bulunmak istiyorum: Evet, 32 maddelik bir kanun teklifi var ve -teşekkür ediyoruz kanun teklifini hazırlayan arkadaşlarımıza- bunun siyaseten çok yanlış bir kanun teklifi olduğunu düşünüyorum. Neden? Ben Cumhurbaşkanımıza böyle bir şey sunmuş olsaydım, muhtemelen diğer partiler de kendi genel başkanları bu ülkeyi yönetse aynı şeyi yaparlardı... Ülke bu kadar fakruzaruret içindeyken, bu kadar kriz konuşulurken -gerçekten Cumhurbaşkanlığının son genelgesinin, 17 Mayıstaki genelgesinin bu kanun teklifine ışık tutarak- millete sadece tasarrufu anlatan ve devletin nasıl tasarruf edeceğini anlatan bir kanun teklifine ihtiyacımız vardı. Çok özür dileyerek ifade ediyorum, amiyane söylüyorum, güme gidecek bazı şeyler çünkü bu kanun teklifi içinde çok önemli maddeler var. Siyaseten yanlış bir zamanda, yanlış bir zeminde, içinde az tasarrufun, çok farklı konuların olduğu bir kanun teklifi görüşüyoruz ve bu, maalesef toplumda heyecan yaratmayacak; bunu ifade etmek isterim.

Şimdi, tabii, burada, torba kanun olduğu söyleniyor. Peki, Hazine ve Maliye Bakanlığımızın, Cumhurbaşkanlığımızın yayınlamış olduğu bu genelgelerden sonra, bu kanun teklifinde neyi biraz daha öne çıkarıyoruz, diyoruz ki: Biz evet, bu genelgeleri çıkardık, yayınladık ama burada bir uygulama sıkıntısı var, dolayısıyla kamuda çalışan personele eğer bu tasarruf tedbirlerine uymayacaklarsa, yanlış yapacaksa bir cezai müeyyide getiriyoruz. Ben, buradan hareketle, 2021 genelgesinden itibaren -Cumhurbaşkanımız genelgeler yayınlamış, Hazine ve Maliye Bakanımız bu konuda ciddi uyarılar yapmış, genelge yayınlamış, iki ay önce çok kapsamlı bir genelge yayınlanmış- en azından bürokrasinin bize, 2021 tarihinden itibaren yani krizin derinleştiği yıldan itibaren çıkan genelgelerin kamu kurumları üzerinde nasıl bir tasarruf tedbirine sebep olduğunu bir etki analiziyle "Evet, biz bu kararları aldık, bu genelgeleri yayınladık, elde ettiğimiz tasarruf da budur." diyecek... Elimizde böyle bir verinin olması gerektiği kanaatindeyim.

Şimdi, tabii, bu konudan hareketle, bu kanun teklifi içerisinde benim çok olumlu gördüğüm maddelerden bir tanesi, özellikle 11 ilimizdeki depremle ilgili genel bütçeden alacakları pay Ocak 2023 nüfuslarına göre dağıtılmaya devam edecek; bu çok önemli bir yaklaşım bence, bunu gerçekten olumlu buluyoruz.

Şimdi, çift maaş uygulamalarıyla ilgili olarak, ben eğer yanlış anlamadıysam, öyle bir şey konuşuyoruz ki bir kere okuduğunuzda... Hani Varlık Fonu, farklı kurumlar söylendi. Ben kamuda maaş düzenlemesinin yani kamudaki maaş skalasının, hiyerarşi ve eğitime göre sil baştan yeniden düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Elbette performans burada önemlidir ama zaten çok büyük bir dağınıklık var kamu kuruluşlarında. Buradan hareketle, şimdi, bir bürokrat arkadaşımız -bakan yardımcısı olabilir, başka bir kurumda çalışıyor olabilir ama devlette çalışan bir kişiden bahsedelim- 1 maaş alıyor, başka başka yerlerden de 3-5 maaş... Bunu muhalefet çok fazla dillendirdi. Şimdi, biz bir sorunu çözmek istiyorsak millete şunu söylememiz gerekiyor: "Ey millet, devlette çalışan bir kişi sadece 1 maaş alacak." diyorsak burada, bunu çok açık yazmak zorundayız. Eğer "Yönetim ve denetim kurullarında çalışan insanlara katsayı üzerinden maksimum 98 bin TL ilave bir maaş -huzur hakkı olur, ikramiye olur adı, ne olursa olsun-vereceğiz." Diyorsak, bakın, burada parti ayrımı yapmaksızın söylüyorum, bu bizim üzerimize yük kalır, bürokrat arkadaşların üzerinde yük kalır. Neden? Çünkü biz şu anda çift maaşı yasal hâle getiriyoruz bu kanun teklifiyle; başka bir formül bulalım buna. Yani 10 bin TL emekli için, 17 bin TL asgari ücretli için konuşurken... Bu ülkede yüzde 50'yi geçti artık, yani asgari ücret normal ücrete döndü; Avrupa'da bu yüzde 3, yüzde 7; bunlar hepimizin sorunu. Yani millet bu teklifi okuduğunda, bu işi bilenlerden bahsetmiyorum... Bu teklif Plan ve Bütçe Komisyonundan çıktı. Yani fark gözetmeksizin söylüyorum, milletvekilleri olarak "İnsanlar 1 maaş alacak, bir de onlara 100 bin TL'ye yakın ilave huzur hakkı, şu bu falan vereceğiz." demek ve bunu kanunla garanti altına almak gerçekten doğru bir şey değil arkadaşlar, siyaseten çok yanlış bir şey yapıyoruz. Ben şunu biliyorum: Özel sektörde çalışan arkadaşlarımızın kamuya gelmesi... Çok büyük ücretlerle çalışıyor, farklı şeyler yapalım. Yani bu ücreti, bu ikili ücreti hani 5 değil de 3 değil de 2'ye indiriyor gibi bir şeyi bu kanun teklifi içine koymak, buraya getirmek bence doğru bir şey değil. Bu, devlete de millete de bu ilişkiye de zarar verecek bir şey. Bunu yasal hâle getiriyoruz, ben gerçekten buna üzülüyorum. Buna başka bir formül bulmamız gerekiyor.

Şimdi bir diğer konu, tabii etki analizi önemli yani burada da bir etki analizi vurgusu yapayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Yani 2018'de biz Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtik. Bizim sonuçta bir toparlanmaya ihtiyacımız var, devlet ve millet olarak toparlanmaya ihtiyacımız var, hepimizin ayağını yorganına göre uzatmaya ihtiyacı var. Cumhurbaşkanımızın iki ay önceki genelgesinde yatırımlarla ilgili nelerin durdurulacağını biz gördük. Demek ki burada bir kurtuluş savaşına ihtiyacımız var. Şimdi ben 2018 yılından beri bu milletle helalleşme adına söylüyorum. "Ya, kardeşim bizim 1 maaş dışında da ödeme yaptığımız şu kadar insan vardı -kişiler, isimler önemli değil benim için- biz artık bunlara bu maaşı ödemeyeceğiz. Biz bu Temmuz 2024'e kadar, şu altı yıl içerisinde şu kadar kişiye -bu bin kişi midir, 5 bin kişi midir bilmiyorum- devlet olarak bu kadar ödeme yaptık, bu hatayı gördük ve artık yapmayacağız." Etki analizinde bizim bunu görmemiz gerekir, bilen varsa bunu bize aktarsın çünkü bu, siyaseti yoran bir şey oldu. Bunu da özellikle ifade etmek isterim. Bu konuda da bence bir etki analizi yapmaya gerek var.

Diğer bir konu, bu devlet destekleri çok dile getirilmedi ama ben bunu söyleyeceğim. Şimdi "Devlet desteklerinin tek çatı altında toplanması..." diye bir cümle kuruluyor ve Strateji ve Bütçe Başkanlığı burada bütün bu desteklerin toplandığı bir birim hâline getiriliyor. Tabii, Strateji ve Bütçe Başkanlığımız çok önemli bir Başkanlık, bütçeyi hazırlıyor; elbette çok farklı görevleri olabilir ama Strateji ve Bütçe Başkanlığımız operasyonel bir birim değil. Hazine ve Maliye Bakanlığımızda daha önce bunu takip eden zaten böyle bir birim vardı, bir sistem vardı. Hem sistemin hem yapının operasyonel bir birim olmayan ve taşrada yapılanması olmayan bir yere aktarılması... Çünkü Cumhurbaşkanlığı, orası bir mutfak yani bütün destekler orada tek çatı altında toplanıyor. Ben bunun çok yanlış bir uygulama olduğunu düşünüyorum; böyle bir personel yapılanması, böyle bir taşra yapılanması da olmadığı için ben bunun gözden geçirilmesi gereken bir alan olduğunu düşünüyorum.

Son, toparlıyorum Başkan.

Şimdi, bu yerel yönetimlerle ilgili çok söylendi. Bakın, yine parti ayrımı yapmaksızın -bir dönem yerel yönetimler başkanlığı da yapan bir kardeşiniz olarak- Büyükşehir Belediye Yasası da dâhil, bizim her şeyi masaya yatırmamız lazım. İstanbul'da Şile'nin köyleri mahalle oldu ve şu anda buralar Büyükşehre bağlandı. Öyle şeyler yaşıyoruz ki büyükşehirlerde biz, şu anda başta 30 büyükşehrimiz olmak üzere bütün şehirler, bütün belediyeler borç batağı içinde. Maastricht yerel yönetimler kriterleri de dâhil olmak üzere mali performansları, personel performansları, aklınıza gelebilecek bütün performanslarda belediyelerimiz sınıfta kalıyor. Dolayısıyla belediyeler zaten şu anda çok büyük bir mali yük altında. Şimdi biz ne yapıyoruz? Sanıyorum 27'nci maddede -yanlışsam lütfen düzeltin- İller Bankasının sermayesini arttırıyoruz, diyoruz ki: İller Bankasının daha uzun vadeli, daha uygun faizli yerel yönetimlere para aktarması için sermayesini arttırmamız gerekiyor. Elhak doğru, arttırmamız gerekiyor. Şimdi bir yerde arttırıp, yerel ile merkezi birbirinden sanki ayırıyormuş gibi bir algı oluşturup -belediyeler hepimizin, millet seçti, AK PARTİ var, Cumhuriyet Halk Partisi var, farklı partilerin belediyeleri var- sonuçta bir maddede bunlara destek veriyoruz, diğer maddede âdeta vermiş olduğumuz desteği, genel aydınlatma giderleri içerisinde onların paylarını artırarak geri... Ya, böyle okunduğu zaman... Peş peşe maddeler yazılmış, bu da çok ilginç, ben olsam peş peşe yazmam mesela. Yani bir yerde veriyor, diğer taraftan geri alıyor gibi bir şey oluşmuş. Ben bunun da kanunun ruhuna çok uygun olmadığını düşünüyorum.

Şimdi, son iki konuyu, BOTAŞ'la ve kamu bankalarıyla ilgili ifade etmek isterim.

BOTAŞ'ın mali yapısının güçlendirilmesi: 2021,2022 ve 2023'te doğal gazla ilgili ciddi bir sübvansiyon yapıldı ve sonuç itibarıyla, bu sübvansiyonları hazinemizin BOTAŞ'a bir şekilde ödemesi gerekiyordu. Şimdi, etki analizinde önemli bir değerlendirme var; Hazine ve Maliye Bakanlığımızın BOTAŞ'a 230 milyar civarı bir borcu var, BOTAŞ'ın da faiz de dâhil 181 milyar TL borcu var. Şimdi, BOTAŞ bizim için çok önemli bir kuruluş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Yani nasıl bir koordinasyon var ki Hazineden alacağı parayı alamadığı için faiz ödüyor, borçlanıyor ve hazine ona 230 milyarı ödeyerek "Benim artık 50 milyar borcum kaldı BOTAŞ'a." Diyor. Ya, mübarekler, bunu daha önce ödeseydiniz de böyle faizler, şunlar bunlar olmasaydı.

Ben genel olarak devlette, bütün kurumlarda inanılmaz bir koordinasyon problemi olduğunu düşünüyorum. Gelen bütün raporları okuyorum, raporlarda birbiriyle çelişen o kadar fazla bilgi geliyor ki hayretler içindeyim, sanki iki ayrı devlet var. Bu konuda da -Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili olarak- bu devlet iki farklı kabineye bakacak bir devlet değil. Ümit ediyorum, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde bu yeniden bir rehabilite edilir. Yoksa bu devletin, tasarruf konuşulurken, bu ikili, üçlü yapılara bakacak böyle büyük bir mali gücü, büyük bir finansman gücü yok.

Şimdi, ben eski bir bankacı olarak burada tekrar söylemek istiyorum, söylemek zorundayım çünkü bunlar herkesin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Bağlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Şimdi, arkadaşlar, kamu bankaları bankacılık sistemimizin amiral gemileridir ve 3 kamu bankası da şu anda Varlık Fonunda. Siz eğer milletvekillerine, medyaya "Kamu bankalarının kritik seviyeye gelen sermaye yeterlilik rasyolarını düzeltmek için" diye bir cümle kurarsanız bu piyasaları... Yani bunu anlayan insanlar için bu çok... Yani Basel II de dâhil, demek ki biz yüzde 8'lerin çok çok altında... Karşımda başka bankacılar var, gülüyorlar. Biz şu anda ne yaptığımızın farkında mıyız? Evet, doğru; şu anda itfası gerçekleşen, daha önce özel tertipli iç borçlanma senetleri vardı, onların vadesi doldu, yeniden borçlanma yapılacak; bu ayrı bir mesele ama kamu bankalarıyla ilgili eğer bu yapılmışsa şu anda kamu bankalarının performansıyla ilgili olarak -farkında mısınız- kamuya, herkese kamu bankalarının çok önemli bir mali sorun yaşadığını ifade ediyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Ben tekrar şunun altını çizerek bitireyim: Tasarrufla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığımızın 17 Mayıs 2024'te yayınlamış olduğu genelgenin baz alınarak, sadece tasarrufun olduğu ve millete "Ey millet, evet, siz kemer sıktınız ama ben de devlet olarak bütün bu tedbirleri alacağım, uygulayacağım ve şunları yapacağım." dediği ayrı, bağımsız bir kanun teklifi olmasının ülkemizin geleceği açısından ve milletimizin morali, motivasyonu açısından çok daha önemli bir adım olacağını ifade ediyor, tekrar, kanun teklifinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.