KOMİSYON KONUŞMASI

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Komisyonumuzun üyeleri, değerli bürokratlar ve değerli basın emekçileri; ben de öncelikle herkesi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, Hükûmetinizin, iktidarınızın çoğu kez dilinden düşürmediği 4 tane sözcük var. Tabii, bu sözcükler son derece önemli. Bunlardan biri demokrasi, diğeri insan hakları, adalet ve özgürlük. İnsanın kulağına çok hoş geliyor tabii bu 4 sözcük. Tabii, genel yaşama bakarsak bu sözcüklerin karşılığının çok da öyle yerini bulmadığını çok rahatlıkla söyleyebiliriz.

Demokrasinin standartlarında inanılmaz bir gerileme var yani, her zaman, özellikle Başbakan, Cumhurbaşkanı demokrasiden bahsederler, yetmez ileri demokrasilerden bahsederler, Türkiye'de ileri demokrasi olduğunu söylerler fakat pratikte, yaşamda baktığımızda, aslında demokrasinin standartlarından oldukça geriye düştüğümüzü, geriye düşüşün yaşandığı bir sürecin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Keza insan hakları alanında da öyledir. 2002'den günümüze kadar insan hakları alanında kısmi iyileşmeler yapıldıysa da özellikle son bir yıldan beri insan haklarından neredeyse söz etmek mümkün değil diyeceğim. Özellikle iç güvenlik paketinin çıkmasından sonra onlarca, yüzlerce insan sokak ortalarında çeşitli demokratik eylem ve etkinliklerde ne yazık ki katledildi, öldürüldü. Yine, cezaevlerinde hasta tutsaklar var. Çok siyasallaştı Adli Tıp Kurumu. Kanser olan bir kişi dahi şu anda bu haktan yararlanıp dışarıya çıkamıyor.

Yine, adalet, tabii, bir ülkenin demokratik geleceği için olmazsa olmazdır. Bir ülkenin adalet ölçülerinde kaymalar olursa o ülkeyi esas bekleyen tehlike, ben, odur diyorum. Ne yazık ki adalette de bağımsız ve tarafsız bir yargıdan hızla uzaklaşma var. Yani, ülkenin demokratik geleceği açısından da bunun da çok sıkıntılı olduğunu söyleyebilirim.

Yine, özgürlük alanlarında inanılmaz bir daralma var. İfade özgürlüğünde, düşünce özgürlüğünde, yine toplantı gösteri yapma özgürlüğünde; ki demokrasilerde muhaliflerin elindeki tek şeydir toplantı ve gösteri yapma çünkü Hükûmete, iktidara karşı söylemek istediklerini ancak toplantı yaparak, gösteri yaparak, eylem yaparak ortaya koyabilirler. Siz de biliyorsunuz, özellikle, son bir yıl içerisinde inanılmaz bir geriye gidiş var. Kim sokağa çıkıyorsa, kim eylem yapıyorsa işte bu Maliye Bakanlığının bütçesinden çıkan -sanki bedava alınıyormuş gibi- onlarca, yüzlerce gaz bombalarıyla, TOMA'larla yapılan müdahaleler var.

Niye bunları anlattım? Tabii, demokrasiyle yönetiliyoruz. Demokrasilerde bütçeler nasıl hazırlanmalı meselesine gelmek istiyorum buradan. Nasıl hazırlanmalı? Sorulmalı bizce yani halka sorulmalı, demokratik kitle örgütlerine, sivil toplum örgütlerine sorulmalı. Maliye Bakanlığı sormalıdır: Nasıl bir bütçe talep ediyorsunuz, nasıl bir bütçe istiyorsunuz? Bu bütçe içerisinde en fazla ne yer almalı? Örneğin, sağlığa mı daha fazla bütçe ayrılmalı, eğitime mi ayrılmalı? Kadınların hak ve özgürlükleri hazırlanacak bütçe vasıtasıyla nasıl korunabilir? Örneğin, bir savaş bütçesi mi olmalı, barış bütçesi mi olmalı? Halk neden yanadır yani, ülkesindeki bu çatışmalı ortama "evet" mi diyor? Suriye'deki savaşa müdahaleye "evet" mi diyor? Bunların hepsi bütçe kalemlerinde önemli rakamlar oluşturuyor. O nedenle, tabii, demokrasilerde en doğru olan, bütçenin nasıl yapılacağıyla ilgili sorunun halka sorulması, ondan sonra da halkın talepleri ve istemleri doğrultusunda bir bütçe hazırlanması.

Mesela, şimdi, yeni anayasa hazırlanacak, Başkanlık sistemi üzerine tartışmalar var. Sayın Cumhurbaşkanı -birkaç gün önce basında okudum değerlendirmelerini- halka çıkıyor, halka gidiyor. "Ben çıkacağım, halka soracağım, Başkanlık sistemini anlatacağım, nasıl bir anayasa istediğimi anlatacağım ve halktan bu konuda görüş ve fikir alacağım, destek isteyeceğim." diyor. Eğer bu yapılabiliyorsa demek ki bir bütçenin nasıl hazırlanması gerektiğiyle ilgili, o bütçenin halkın bütçesi olup olmaması için böyle bir yöntemin mutlaka yapılması ve denenmesi gerektiğine inanıyorum yani böyle bir soru sorulsaydı, şüphesiz ki biz, bu sorunun karşılığında bu halkın yani Türkiye'de yaşayan halkın, halkların savaş istemediğini, çatışma istemediğini, çözümden yana olduğunu, barıştan yana olduğunu, bir barış bütçesi istediğini, savaş bütçesine "hayır" dediğini görecektik. Ancak, bunu yapmayınca, iktidar kendi kafasında ne varsa, ne düşünüyorsa bütçeye de onu yansıtıyor. Onu yansıtınca da biz, bütçenin içerisindeki kalemlerden önemli çoğunluğunun Millî Savunmaya, İçişleri Bakanlığına ayrıldığını görebiliyoruz.

Kısaca bir örnek vermek gerekirse, 2015 yılında, örneğin, giderler yönünden bütçe, 473 milyar olarak öngörülmüş ama 505 milyar olarak bütçe kapanmış. Bu bütçede mal ve hizmet alımları 41,1 milyar olarak öngörülmüş, yıl sonunda da 44,4 milyar lira olmuş. Yine, mal ve hizmetler kalemi içinde "Savunma ve güvenlik" başlığı altındaki kalemin payı bu alımların yaklaşık üçte 1'ini oluşturuyor. Bu harcamaların toplam merkezî yönetim bütçesi içindeki payı 2,6 yani bu da 12,7 milyar gibi bir rakam oluşturuyor. Savunma ve güvenlik, mal ve hizmet alımları içerisindeki büyük payın da Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğüne olduğunu biz görebiliriz. Emniyet Genel Müdürlüğünün "Savunma ve güvenlik" başlığı altındaki harcamalarında gerçekleşen rakamlar yüzde 128, düşünülenin ya da planlananın 3 kat üstünde. 2015 yılında bu kalem için ayrılan payın yaklaşık yüzde 30 oranında arttığını söyleyebiliriz.

Yine, 2015 yılında, bu 12,7 milyarlık savunma ve güvenlik harcamalarının yılın ilk altı ayında yani ocak ve haziran ayında sadece 4,42 milyarı harcanmış yani yüzde 35'i harcamış, kalan üçte 2'si de yılın son kısmında yani haziran ayından itibaren çatışmalar arttı, çatışmalarla birlikte, Suriye meselesi nedeniyle, bu Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma ve Emniyet bütçelerinde hızlı bir artışın olduğunu görüyoruz.

Tabii ki geçen dönem şu da yaşandı bu alımlarla ilgili: Çok fazla Akrep, TOMA, Kirpi gibi araçların alınması gündeme geldi. Bu da böyle kamuya açık bir şekilde tabii yapıldı. Bu araçların alınması sırasında bu ihaleleri alanların borsadaki hisse senetleri neredeyse uçuşa geçti, onları zaten siz biliyorsunuz. Katmerciler firmasının bir günde hisseleri yüzde 10, yüzde 20 değer kazandı. Böylelikle, bu savaş politikası nedeniyle bir sürü durup dururken para üstünden para kazanan bir kesimi de biz kendi elimizle oluşturmuş oluyoruz.

Tabii, Sayın Bakan, gelirlerin yüzde 84'ü vergilerden oluşuyor. Herhâlde yüzde 69'u da yine dolaylı vergilerden sağlanıyor. Ben, 2011'den beri milletvekiliyim, geçen dönem de Plan ve Bütçedeydim. Ben, 2011'lerde başladığımda dolaylı vergilerden aldığınız para yüzde 70'ti, Şimdi de yüzde 69 var. Biz, bütçenin yükünün gene emekçilerde olduğunu söyleyebiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydoğan, lütfen sözlerinizi tamamlayın.

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Kısaca şunu söylüyorum: Tabii, bütçe bir rakamlar bütünü değildir, siz de öyle ifade etmiştiniz ilk yaptığınız konuşmada "Bütçeler hükûmetlerin politikalarını da aynı zamanda belirler." demiştiniz. Biz, HDP olarak bu belirlenen bütçe rakamlarının daha fazla önümüzdeki süreç içerisinde savaşa, çatışmalara ayrıldığını yani bir barış bütçesinden çok bir savaş bütçesi olduğunu söylüyoruz, ifade ediyoruz. Bundan sonraki çalışmalarımızın odağında da bir barış bütçenin bu ülkede hazırlanacağı günlere hazırlanmak ve bunun mücadelesini vermek olacaktır diyorum.

Teşekkür ediyorum.