KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkanlar, Komisyonumuzun değerli üyeleri, bürokrasimizin ve basınımızın değerli temsilcileri; öncelikle kuruluş bütçelerimizin memleketimize, milletimize hayırlı olmasını temenni ederek konuşmama başlamak istiyorum.

Sayın Başkan, usule ilişkin konuşmamda ifade etmiştim, şimdi detayına girmeyeceğim ama yani yine burada ilk madde olarak mutlaka önemine binaen söylemek istiyorum: Meclisin bütçe hakkına lütfen sahip çıkalım, sahip çıkılsın. Özellikle, bu bütçelerde ödenek üstü harcamalar ve kurumlar arası aşırı aktarmalar yasal yollardan yapılıyor olsa bile hem uluslararası standartlara hem de işin tabiatına aykırıdır; buna, bu bütçe hakkına sahip çıkmak lazım millet adına.

İkinci husus: Sayın Başkanım, burada arkadaşlar da ifade ettiler ama tabii, ben de kendi cenahımdan ifade etmek istiyorum: Hakikaten, yasama faaliyetini veya kanunları çok kalitesiz yapıyoruz. Yani, daha doğrusu çok kaliteli olduğu söylenemez. Niye diyeceksiniz yani bunun nedenleri nelerdir? Şimdi, bir defa bunun birinci nedeni bu torba yasa meselesi. Hani bazı işler tabii, parça parça işler vardır, istisnai olarak bunların hepsinin şöyle bir derlenip toplanıp bir kanun tasarısı içerisinde yapılmasını anlayabiliriz pratiklik kazandırmak açısından. Bunu yaparken de bunu usulüne uygun yapmak lazım. Yani, Eğer bir torba yasa yapıyorsak orada nedir? İşte, Maliye Bakanlığını ilgilendiren husus varsa Maliye Bakanlığının gelip burada o madde görüşülürken burada hazır olması lazım veya ne bileyim işte, Tarım Bakanlığıysa Tarım Bakanlığının olması lazım. Yani, şimdi nöbetçi bakan geliyor. İnanın burada, Sayın Başkan, altı saat hiç konuşmadan duran sayın bakanlarımız oldu. Yani, bu devletin, bu milletin bakanına da bu şey yazıktır, böyle bir şey olmaması lazım. Yani, genelde isabetsiz oluyor bakanlar, konusu anlamında. Yani, konuyu kişisel olarak biliyor olabilir, ayrı bir şey ama tabii ki, kendi konusu olmadığı zaman bir bakan olarak burada ne kadar haklı eleştiri olursa olsun, "Bu eleştiri haklıdır, evet buna göre bir değişiklik yapalım mı?" diyecek yetkisi yok bakanın. Şimdi, bu şekilde bir komisyon... Burası ihtisas komisyonu. Hadi aşağıda anlayabilirim ben bunu ama ihtisas komisyonunda... Çünkü kimi zaman burada sıcak ilişkiler var, karşılıklı tartışarak ederek bir konunun olgunlaştırılması gerekiyor. Bunu yapma imkânımız yok yani burada o sayın bakan hem prensip olarak hem de kendi bakanlığının konusu olmadığı için çok haklı olan eleştirileri dahi değerlendirip bu anlamda kanun tasarısını değiştirecek bir en azından inisiyatifi kullanamıyor. Bu çok net, açık ortada. Şimdi, dolayısıyla, torba yasaların bu tür mahzurları var. Yani, en azından, torba yapılsın demiyorum da, istisnai olarak yapacaksak bu tür mahzurları gidererek yapmakta fayda var. Bunlar çok zor şeyler değil yani nihayetinde bir bakanın kendi kurumunu ilgilendiren bir Parlamento faaliyetinde burada bulunmasından çok daha önemli bir iş olamaz zannediyorum ben. Yani, buraya nöbetçi bakan gönderilerek yapılacak işler değil bunlar.

Şimdi, tabii, istisnai olması lazım. Biz yanlış hatırlamıyorsam, 5 tane kanun geçirdik buradan. 5 kanunun 1 tanesi geçici bütçe kanunu, o da 5018'de tanımlanmış bir şey, torba yapamıyorsunuz yani torba olsa o da torbanın içine atılacaktı. Ama, kalan onun haricindeki bütün kanunlar torbaydı. Hani istisnaiydi? Yani bir de şu enteresan, bunu kabul etmek mümkün değil. Millî Savunma Bakanlığına ait bütün torbalarda neredeyse madde vardı. Ya, Allah aşkına yani biz bir gün sonrayı görmeden mi iş yapıyoruz? Bunların hepsi toparlansa Millî Savunma Bakanlığının bir kanun tasarısı gelmiş olsa burada, etraflıca bakanı da burada olur, bürokratı da burada olur, hep burada, hep birlikte bir gün önce ne yaptığımızı bilerek, bir gün sonra ne yapacağımızı bilerek iş yaparız. Değil mi arkadaşlar, haksız mıyım? Yani Millî Savunma Bakanlığının bütün neredeyse torbalarda 3 tane, 5 tane maddesi vardı. Ya, bunlar olacak işler değil. İnsanın aklına şu geliyor: Ya, biz boşa mı çalışıyoruz veya bizim sözümüzün hiç mi bir kıymeti yok? Yani çok haklı şey söylüyorsunuz, söylesen bile işte olmuyor veya işte dediğim gibi, muhatabı bakanı bulamıyoruz.

Şimdi, temel kanun meselesi de aynı şeklide. Yani, İç Tüzük falan diyoruz, benim tabii o kadar kıdemin yok, İç Tüzük'le ilgili sorunları bilmiyorum ama ben uygulamalarla ilgili Türkiye'nin temel sorununun kurallara uymamak olduğunu burada çok net bir şekilde anladım, burada da anladım bu zaviyeden bakınca da. Yani, şimdi temel kanunun tanımı belli. Temel kanun yapılmayacak şeyleri sadece usul açısından temel kanun formatında aşağılarda görüşüyoruz, hâlbuki İç Tüzük'te burada bana kalırsa bir sorun yok. Dolayısıyla, uygulama sorunları ve kurallara uymama, tepeden tırnağa... Gücü ele geçiren bu ülkede kurala uymama gibi bir şeyle karşı karşıya kalıyor, öyle bir gücü kendinde hissediyor.

Şimdi, komisyon meselesi. Sayın Başkanım, zaman zaman saydık tabii hepsi hafızamda değil. 1 tane kanun tasarısıyla ilgili 7 tane komisyon vardı mesela, asgarisinde 5, 6 komisyon oluyor, hiçbir komisyonda görüşülmeden buraya geliyor. Biz, burada analık izniyle ilgili meseleleri konuştuk, buradaki hiçbir kimsenin ihtisas alanı değil. Yani, biz bunu niye burada görüşelim? Onunla ilgili işte, efendim, nedir, ailedir, çalışmadır, birtakım komisyonlar var. Oradaki komisyonlar yani oradaki insanların hakları var, hak değilse yani işten kaçıyorlarsa bizim hakkımız var. Yani, biz gece gündüz burada bilmediğimiz... Ben burada söyledim Başkana, dedim ki: "Ben bu tür şeye katkı veremiyorum yani ben bu yasaya katkı veremiyorum." Ve öylece geçti. Ha, bildiğimiz konularda 40 tane hata buluyoruz yerine göre veya değerlendirme yapıyoruz, hata olur olmaz hani herkesin görüşü ayrıdır. Ama, mesela hiç değerlendirme yapmadan burada maddeler geçti. Yazıktır, günahtır, niye böyle yapıyoruz. Yani, eğer bu işse onların da işi, oralarda da görüşülsün. Dolayısıyla bu komisyon meselesi son derece yanlış. Yani, burada olup da buna isyan etmemek mümkün değil. Lütfen, bu konulara vaziyet edin diye sizden istirham ediyorum.

Şimdi, tabii, işte bakanların cevap verme meselesini falan konuştuk, aynı şeyleri tekrar düşünmek için söylemiyorum. Ama, bunlara da bir usul getirmek lazım, belki bir söylemek lazım, bir konuşulması lazım. Elbette, birtakım şeyleri anlatacak edecek ama asgariden hiç olmazsa 100 tane soru soruluyorsa bir 10 tanesine, 15 tanesine, 20 tanesine cevap vermek lazım. Bunu hiç yapmadan bakanlarımızın o süreleri kullandıkları oluyor, bu da tabii, insanın hem motivasyonunu bozuyor hem de sinirlerini geriyor ve yanlış bir noktaya doğru işlerimizi götürüyor. Dolayısıyla, yani çalışmalarımızın daha kıymetli olması açısından bunlara önem vermemiz gerekir diye düşünüyorum.

Şimdi, Sayıştay konusunda tabii, Sayıştay Başkanı da Mülkiyeden bizim ağabeyimiz, bizden de bir dönem önceydi, kendisiyle de dostluğumuz var, tanışıklığımız da var. Çok önemli bir fonksiyon icra ediyor Sayıştay Başkanlığı mutlaka, TBMM adına ve Türk milleti adına denetim faaliyeti yapılıyor. Yani, bunun gereği gibi yapılmasında büyük fayda var. Yani, Hükûmetinde her fırsatta bu Sayıştayı -tırnak içerisinde söylüyorum- formatlama işinden vazgeçmesi lazım. Sayıştayın yetkilerinin budanmasının bu ülkeye, bu millete, kurumlarımıza faydası yok. Yani 3 milyon, 5 milyon kamu görevlisiyle çalışıyoruz; kendiniz ne kadar dürüst olursanız olun altınızdaki insanlar dürüst davranmayabilirler, bunları görerek, bunları düşünerek Sayıştayın denetimlerini düzgün yapmasını, raporlarını düzgün yapmasını, doyurucu raporlar yazmasını bizim sağlamamız lazım, sistem kurup sistem bırakmamız lazım. Yani, buradaki insanlar şu görevleri yapsak onar yıl daha yaparız, belki o kadar da yapamayacağız yani maksimumu söylüyorum. Ama, bu ülke ilanihaye kalacaktır ve sistem bırakalım bu ülkede. Hepimiz için bu önemlidir.

Sayıştay meselesini ben çok önemsiyorum. Mesela, ben şu kamu payının yüzde 50'nin altında olduğu kamu işletmelerde Sayıştay denetimi çıkarılmasında dedim ki: "Ya, bu Sayıştay denetimi kötü bir şeyse diğer kurumlarımızda da Sayıştay denetimini yaptırmayalım." Değil mi? Kötü bir şey yüzde 100 olanlara da yapılmasın. İyi bir şeyse niye kaçınıyoruz, yüzde 50 olması, 50'nin üstünde veya altında olması neyi değiştirir? Yani yüzde 50'nin altında öyle şirketler var ki bütün KİT sisteminden neredeyse daha büyük. Yani, yüzde 50 hiçbir şey değil. Yönetim açısından yüzde 50'nin bir mantığı olur ama denetim açısından kamu payının yani kamu hakkının korunması açısından bence yüzde 1 de olsa o denetimin kamunun eliyle, kamunun millet adıyla, Meclis adına denetim yapan kurum tarafından yapılması lazım. Ha, burada Sayıştayımızın bir kapasite sorunu varsa o kapasite sorununu giderelim, kaynak verelim yani ne istiyorsa verilsin. Ama, yani şimdi Sayıştayın denetimi dışını çıkararak iş yapmanın ben çok fazla mantığını doğrusu anlamlandıramıyorum.

Ben on yıl İç Denetim Koordinasyon Kurulu üyeliği de yaptım, Sayıştay Başkanımızla bu konuda da görüştük, iç denetimle hakikaten çok uyumlu şeyler var ama bu uyumu Sayın Başkanım daha da güçlendirmemiz lazım. Yani, iç denetim bakın, 5018 sayılı Kanun'la bu ülkeye getirilmiş önemli bir sistemdir. Şimdi teftişten işte iç denetime geçen bir sistemimiz var. Ne teftişi düzgün yapabiliyoruz ne iç denetimi düzgün yapabiliyoruz bu ülkede ve yazık oluyor bu ülkenin kurumlarına, bu ülkenin kaynaklarına. Birazdan kadrolarla ilgili, genel şeyleri bir daha söyleyeceğim.

Bu Sayıştayın tabii yerindelik denetimi, performans denetimi veya diğer tarafta baktığımız zaman işte kanuna uygunluk denetimi yani burada bir optimizasyon yapmamız lazım, buna uygun bir çözüm bulmamız lazım. Şimdi, yerindelik denetiminin zaman zaman evet yapılmaması lazım ama şunun da yapılması lazım: Şimdi bir tane kalem alırken bir evrak hatası yaptığınızda sizi perişan ediyor devlet, Sayıştay diyelim, zimmetiyle, şunuyla bunuyla. Ama oraya -eskiden örnek vereyim, buna yeni örnekler de verebilirim- 2 tane TEKEL binasını dikiyorsunuz devletin hiç ihtiyacı olmadığı hâlde ve sonra da o kurum da kullanmıyor. 1 tane oluyor biliyorsunuz, başlangıcı 1 taneydi onun. Ben Kalkınma Bakanlığında çalıştığım için biliyorum. Ondan sonra o iş çok güzel bulundu, 1 tane daha yapıldı yanına, ondan sonra TEKEL de kullanmadı bunu. Bakın, bir şey söyleyeyim -yılını hatırlamıyorum ama- benim de Planlamadan dönem arkadaşım Özelleştirme İdaresi Başkanıydı o zaman. En son, son kertesinde 70 trilyon lira -eskiden trilyon diyorduk demek ki yani altı sıfır atılmadan önce- ek ödenecek için geldi "Ne için istiyorsun Metin bunu?" dedim, ben de o zaman Planlamada Genel Müdürüm. Dedi: "Asansörleri tamamlayacağız." Bakın, asansörlerin tamamlanması için 70 trilyon lira istendi arkadaşlar. Ve biz burayı en sonunda 100 milyon dolara TOBB'a sattık. İhalesinden bir gün önce...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Usta, ek süre veriyorum, lütfen sözlerinizi tamamlayın.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Toparlıyorum, teşekkür ederim Başkan.

Yani, şimdi ben burada hani yerindelik denetimi, yani kanuna uygunluk, mevzuata uygunluk denetimi... Burada bir dengeyi bulmamız lazım. Yani o zaman Cumhurbaşkanlığı sarayı için de bu söylenebilir veya bir başka şey için, şehir hastanelerinin bir kısmı için de. Şimdi orada koskoca kompleksleri yıkacağız, yerine yenisini yapıyoruz. Yani, devlet, millet ciddi yükümlülüklerin altına giriyor. Bunun adına yerindelik mi derseniz ne derseniz deyin ama bunların denetlenmesi, bu konuda da düşüncelerin yazılması, en azından değerlendirilmesi lazım. Bence bu, Sayıştayın denetim alanı içerisine giriyor. Buralarda biraz daha aslında daha dikkatli davranmamız gerekiyor.

Şimdi, Cumhurbaşkanlığı konusunda tabii ben çok fazla bir şey söyleyecek durumda değilim ancak şunu söyleyebilirim: Bu, seçim esnasındaydı -bize gelse de, burada yok şimdi- Cumhurbaşkanlığı yardım ödeneği, daha sonra medyada da gündeme geldi, hakikaten bunu ben de gördüm yani tam seçimden önce posta çekleri, 5 bin lira, 7 bin lira şeklinde şeyler gördük yani bunlar nedir, bunlara toplam ne kadar para harcanmıştır? Bize bir bilgi verilirse iyi olur. Cari transferde 4,5 milyon lira gördüm, ora mıdır, daha fazla mıdır, daha mı azdır? Bunu herhâlde tutanaklardan Genel Sekreter alacaktır.

Şimdi, diğer bir olay: Cumhurbaşkanlığının deyimiyle "külliye" genel deyimiyle "saray" adına ne derseniz deyin yani buraya toplam ne kadar biz para harcadık bugüne kadar ve bundan sonra harcanacak paranın da ne kadar olduğunu ben merak ediyorum.

Nihayetinde şimdi Sayın Başkanlarım, biz tabii makroekonomi olarak, Hükûmet de, muhalefet de, hepimiz diyoruz ki: Türkiye'nin, ülkenin bir kaynak sorunu var. Yurt içi tasarruflarımız düşük. Tasarruflarımız düşük olduğu için yatırım yapamıyoruz, yatırım yapamadığımız için üretim kapasitemizi artıramadığımız için de büyüyemiyoruz. Bu ülkenin temel sorunu bu. Başkalarının kaynaklarını kullanıyoruz; o da cari açık, işte onu da kullanmanın bir limiti var. O limitin çok üzerine çıktığınız zaman bu sefer ekonomide kırılganlık artıyor, yüksek faiz vermek zorunda kalıyorsunuz, zaman zaman kötü yönetimle birleştiği zaman da krizler oluyor, şunlar oluyor, bunlar oluyor. Dolayısıyla başkalarının kaynaklarını kullanarak ayakta duran bir ekonomiyiz. Çok fazla, mesela, bizim yatırımlarımızın millî gelire oranı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Usta, lütfen...

ERHAN USTA (Samsun) - Bitiriyorum, toparlıyorum Sayın Başkan, son konu.

BAŞKAN - Lütfen... Lütfen...

ERHAN USTA (Samsun) - ...yüzde 20 civarında millî gelire oranı yani yüzde 20. Bakın emsal ülkelerde yüzde 40 civarında yatırım yapılıyor yani onların millî gelirimize kıyasla yarısı kadar ancak yatırım yapıyoruz. Bu bizim yurt içi tasarruflarımız yetersiz olduğu için. Yurt içi tasarrufun tanımı da ne? Gelirinizin bir kısmını tüketiyorsunuz, bir kısmını tasarruf ediyorsunuz, tasarruf edilen kısmına da yatırım yapıyorsunuz.

Şimdi, biz "Ülkenin tasarrufları artsın." diyoruz, işte herkes diyor, bütün siyasi partiler diyor, Hükûmet de diyor, eylem planlarında var. Bakın ama bu yıl 2016 yılında yaptığımız bütçede kamu tasarruflarının millî gelire oranını 1 puan düşürüyoruz yani yaklaşık 22 milyar lira bir önceki yıl seviyesine göre kamu tasarruflarını düşüren bir bütçe yapıyoruz. Ya, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Yani millete, şimdi özel sektör tasarruf etsin... Devlet de etsin. Dolayısıyla hele hele -şimdi Cumhurbaşkanlığından açıldığı için söylüyorum- yani yaptığımız iş ve işlemlerle harcadığımız cari masraflarla veya kamu binaları anlamında yaptığımız şeylerle topluma örnek olmamız lazım. Yani, en tepe dikkatli olmazsa aşağıdakinin dikkatli olmasını bekleyemezsiniz. Nitekim o yüzden bütün kamu idareleri şu anda Kalkınma Bakanlığının kapısında. Zaten önemli bir kısmı aldı binalarını yaptı, yapamayanlar da inanın hepsi sırada. Yani milyarlarca TL'lik orada bir yatırım projesini yatırım programına koydurmak için bekleyen kamu idarelerimiz var. Bunların önemli bir kısmı da belki ihtiyaç fazlası olarak yapılıyor. Yani buralara da bir çekidüzen vermemiz lazım. Dolayısıyla hepimiz tepeden tırnağa eğer bu ülkenin kaynaklarını artırıp yatırım yapmak istiyorsak, kamunun ve en tepedeki kuruluşlarımızın buna riayet etmesi lazım, tasarruf anlayışı içerisinde hareket etmesi lazım.

Şimdi, diğer bir husus: Ben şeyi merak ediyorum, bu seçim... Artık ona şey diyeceğiz, Cumhurbaşkanımız da genel seçimlerde kampanyaya çıktı. Şimdi bütçeyi görüşüyoruz madem, bu genel seçim kampanyasının maliyeti ne kadardır çünkü bütçeden onu ayrıştırma imkânımız yok.

Son konu olarak da Sayın Başkanım, iç denetim konusunu gündeme getirmek istiyorum. Burada ben Meclisimizi tebrik ediyorum, kutluyorum, 6 tane iç denetçi kadrosu var, 6'sı da dolu. Şimdi iç denetim, mesela, bugünden itibaren bütün bütçe...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Usta, son defa olarak süre veriyorum lütfen toparlayın.

ERHAN USTA (Samsun) - Tamam, otuz saniyede bitireceğim.

Ama maalesef hem Kamu Denetçiliği Kurumumuzun 3 kadrosu var; tamamı boş; Sayıştay Başkanlığımızın 3 kadrosu var, tamamı boş; Cumhurbaşkanlığının 3 kadrosu var, tamamı boş. Hâlbuki bu iç denetim meselesi önemli. İç denetim 5018 sayılı Yasa'yla gelmiş bir sistem ve makul güvence veren, kuruma danışmanlık yapan, kurumlara değer katan bir sistemdir. Bu sistemi güçlü tutmak lazım ve bu sistemi kurumlarımızda kurmamız lazım. Yani ben bu konuda çok hassas olunması gerektiğine inanıyorum. Hatta Sayıştayımızın da, belki iç denetçisi olmayan kamu kuruluşların da eğer yapılan bir ihmalle kamu zararı doğduysa oranın üst yöneticisine kamu zararı, zimmet çıkartması lazım "Gerekli tedbiri almadı." diye. İç denetçilik bu kadar önemli bir kurumdur. Bu konuda da atama yapmayan kurumalarımızın da atama yapmasının bir zorunluluk olduğunu, yasal bir zorunluluk ve işin gereği olarak yapılması gereken bir iş olduğunu düşünüyorum.

Hepinize tekrar saygı sunarak teşekkür ediyorum.