KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Şimdi, dünden bu yana görüşüyoruz, bir durum tespiti yaparak sözlerime başlamak istiyorum. Daha önceki konuşmalarımız sırasında Millî Eğitimde yaşanan durumlara dair sözlerimizi söylemiştik ve bununla ilgili açıkça Millî Eğitimde taraflı, inançlarından, kimliklerinden, bağımsız olarak yapılmış olan bütün bu çalışmaların... Okullarda ayrımcılık yapıldığını, bir siyasi görüş etrafında faaliyet yürütüldüğünü belgesiyle, bilgisiyle söylemiştik ama bunu hâlâ savunmaya çalışmak, aslına bakarsanız mevcut durumu savunmaktan başka bir anlama gelmiyor. Sayın Başkan, sayın vekiller; bunu kabul etmemiz mümkün değil.

Öncelikle şunu söyleyeyim, başka bir tespit olarak: Şimdi, ne kadar yaparsanız yapın bu mevcut koşullarda -6'ncı maddeye gelmişiz- biz aslında meselenin kökten değişmesini söylüyoruz ama bazı vekillerimiz de düzeltmeler istiyorlar. Hukuki bakımdan uygun değil, anayasal bakımdan uygun değil, her türlü açıdan, yasal olarak da bu iş uygun değil demelerine rağmen eğer bu müzakere sırasında bir kelime değişmiyorsa, aynısı devam ediyorsa burada aslında bir Komisyon çalışmasının kıymeti kalmıyor. Siz ne derseniz deyin "Burada tartışıyoruz." deseniz de "Herkesin görüşünü alıyoruz." deseniz de sonucu değiştiremedikten sonra yapılan tartışmaların kıymeti kalmıyor. Bunun bizim açımızdan aslında şöyle bir anlamı var: Biz özgürce tartışıyoruz, farklı görüşten olan insanlar olarak özgürce tartışıyoruz, konu hakkında müzakere ediyoruz ama duvara çarpıyor ve değişmiyor. Peki, siz, burada, bir milletvekili olarak yaşadığımız koşullarda, karşı tarafın söylediği sözleri dikkate aldığınızda aklen, vicdanen değişmesi gerektiğini kabul ettiğiniz hâlde değiştiremez duruma düşmüş olmanın nasıl bir şeyini yaşıyorsunuz, nasıl bir izahını yaşıyorsunuz? Bunu izah etmek mümkün mü? Mümkün değil. O nedenle, ben, mesela, empati yaptığımda sizlerin yerinde olmak istemezdim, böyle bir vekillik yapmak istemezdim.

Ancak gelinen koşullarda şunu söyleyeyim: Hayat sadece burada yazılanlarla sınırlı değil, ne yaparsanız yapın ne yazarsanız yazın, toplumsal hayat içerisinde, Millî Eğitimde her türlü kadroyu yapsanız bile bu toplumsal hayatı değiştiremezsiniz. Dolayısıyla şuraya yazmaktan imtina ettiğiniz "laiklik" kavramının, "bilimsel" kavramının, "demokratik" kavramının kullanılmadığı bir yerde ne demokrasi olur ne laiklik olur ne özgürce bir eğitim olabilir ne de Türkiye'deki bütün yurttaşları kapsayan bir anlayışınız olabilir. Dolayısıyla şunu söylemek istiyorum: Eğer "laiklik" kavramı hâlâ geçmiyorsa tabii ki doğal olarak ÇEDES vasıtasıyla, başka projeler vasıtasıyla bu Millî Eğitimde başka şeyler yapmaya çalışacağınızı görüyoruz biz ama şunu söyleyeyim: ÇEDES'le aslında sözde çevreyle de bağlantı kuruluyor. Aynı zamanda ben Çevre Komisyonu içerisinde bulunan, çalışan birisi olarak söyleyeyim: Şu anda görevlendirdiğiniz arkadaşlarımızın Türkiye'deki çevreyle ilgili zerre kadar ilişkisi yoktur, bu konuyla ilgili yaptıkları en ufak bir şey yoktur. Dolayısıyla, iddianız yani amaçlarınız içerisinde iddianızla alakalı bir durum söz konusu değildir. Görevli olan insanlar... Küçümsemek için söylemiyorum, herkesin inancına saygımız var ama bizim inancımız, saygımız...

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Sayın Vekilim, toparlayalım.

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Toparlıyorum.

...olan durumun başka inançlarda da olduğunu kabul ederek, Türkiye'nin çoğulculuğunu bilerek, o çoğulcu yapıyı da dikkate alarak davranmak durumundayız; aksi takdirde, birbirimizi reddederiz, ötekileştiririz, inkâr ederiz, bu da bizim toplumsal bütünlüğümüzü bozar ve yaralar.

Teşekkür ediyorum.