Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
Konu | : | Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 101 Milletvekilinin, Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 03 .07.2024 |
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Sayın Bakanım, Sayın Komisyon Başkanım; sizin şahsınızda tüm Komisyon üyesi milletvekillerini, Komisyon üyesi olmayan milletvekillerimizi, sendika temsilcilerimizi ve Bakanlık temsilcilerini sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle, sözlerime başlarken aslında bu çalışma sisteminin başlı başına insan haklarına aykırı olduğu olduğunu belirtmek isterim. Böyle bir çalışma sistemi yok yani -saat ikiden beri sizler de dâhil olmak üzere, ara sıra belki biz çıkıp geldik ama- böyle bir çalışma düzeninden verimli bir sonuç almamız mümkün değil. Şu anda herkesin sabrı tükendi, sizin de tükendiğini haklı olarak algılıyorum. Sayın Başkanım, dolayısıyla buradan sağlıklı sonuç çıkmaz, böyle de bir çalışma düzeni olmaz.
Şimdi, bunu böyle söylerken tabii, seçimler yapıldıktan sonra anladığım kadarıyla Komisyonunuz ilk kez toplanıyor. İlk kez toplanan bu Komisyonda çok uzunca bir süreyi sizinle birlikte geçirdiğimden duyduğum memnuniyeti de ayrıca ifade etmek isterim.
Değerli milletvekilleri, az önce bir sendika temsilcisi konuştu, benim ağlayasım geldi, eminim birçoğunuzun da öyle olmuştur. Çok farklı olmadığımızı düşünüyorum; hepimizde kalp var, hepimiz aslında Türkiye'de neyin ne olduğunu görüyoruz, ihtiyacın ne olduğunu görüyoruz ama siyasi duruşlar nedeniyle de burada inandığımız şekilde hareket etmemiz mümkün olmuyor. "Yüce Meclis" diyoruz, hepimiz konuşmaya başlarken böyle söylüyoruz ama ben diyorum ki "yüce Meclis" tanımını bize verecek olan kendi kendimiz değiliz; yaptığımız yasalar ne kadar nitelikliyse o kadar yüce Meclis oluruz.
Peki, biz bu sistem içerisinde nitelikli yasa yapabiliyor muyuz? Gerçekten az önce sendika temsilcilerini dinlerken ağlayasım geldi ama buradan çıkacak sonucu bilmeye, hatta buradan değil Meclisten çıkacak olan sonucu şimdiden bilmeye benim âdeta gülesim geliyor. Dolayısıyla çok çelişik duygular içerisindeyim. Birçok arkadaşım konuştu, bizim Grup Başkan Vekilimiz, sözcümüz, diğer arkadaşlarımız -hukuktan, genel siyasetten, bu yasa tasarısından- ve diğer siyasi parti temsilcileri de konuştu. Aslında, o anlamda söyleyecek fazla söz yok, ben bir hukukçu olarak farklı da konuşabilirim ama tam da halk gibi konuşmak istiyorum.
Şimdi, biz burada bir meslek kanununu görüşüyoruz. Yaptığımız ne meslek kanunu ne de görüşme. Burası aslında Meclisin mutfağı, burada bizler daha sağlıklı bir şekilde karşılıklı görüş alışverişinde bulunabilmeliyiz, ortak noktaları saptayabilmeliyiz, ortak nokta üzerinden ilerleyebilmeliyiz ama baştan beri "Bu yaptığımız, pişirdiğimiz -aslında dışarıda pişirilip de önümüze konulan- teklifi buradan kelimesi kelimesine nasıl çıkartırız?"ın mücadelesini veriyor iktidar. Biz de burada doğru olmadığını düşündüğümüz bu teklifin geçmemesi üzerine sanki bir cepheden bakış açısıyla karşı bir duruş sergiliyoruz, mücadele ediyoruz. Şimdi, buradan tekrar ediyorum: Böyle bir bakış açısıyla yani oturup da biz... Bir ihtiyaç mı meslek kanunu? Sendikalar da "ihtiyaç" diyor. Öyleyse biz bunun doğrusunu nasıl yapabiliriz, bunu tartışamıyoruz ki. Burada tartışamazsak Genel Kurulda zaten hiç tartışamıyoruz; biliyoruz ki eller, kollar inecek, kalkacak ve tek kelimesi değişmeden oradan çıkacak. Öyleyse hiç o "yüce" unvanını lütfen kendi kendimize vermeyelim.
Sorunları yaşayanlarla konuşamıyoruz, burada sendika temsilcileri var, belki de o yüzden Sayın Bakanım çok alındınız, size en yakın olduğunuz sendika temsilcisi bile dedi ki: "Taslak çıktı, bize gösteri sunuldu, hiçbir yerde yokuz, diğerleri de yok." Bir katılımcı demokrasi örneğini hâlâ bu yüzyılda biz veremiyorsak yapacak bir şey yok. Sendikalarla konuşulmamış, taraflarla konuşulmamış, şimdi bir araya geliyoruz, neyi doğru yapmaya çalışıyoruz hiç anlamış değilim. Bir milletvekilimiz söyledi, dedi ki: "Aslında meslek sorunları bir bütünlük içinde çözülür." Tamam, Sayın Başkanımız, Bakanımız da dedi ki: "Parça parça geliyoruz, bu daha başlangıç." Sayın Başkanımızın neredeyse o sol sloganı atacağını düşündüm: "Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!" Gerçekten bu anlayış üzerinden giden bir yasa yapma anlayışımız var.
O nedenle, bir; biz Anayasa'ya bağlılık üzerine yemin ettik. Bizim için, kanun yapacağız ama Anayasa'ya uygun kanun yapacağız. Yemin ediyoruz biz bu Anayasa üzerine yani böyle bir şey olabilir mi? Anayasa'ya uymamak gelenek hâline geldi bu Mecliste, böyle bir şey olamaz Sayın Başkanım. Bunu kabul etmememiz lazım. Siz diyorsunuz ki: "Bana düşen görevi yaptım, çok da memnun oldum." İlgili, düşündüğünüz tali komisyonlara göndermişsiniz, Anayasa Komisyonuna, Plan ve Bütçe Komisyonuna, "Biz bunu görüşemeyiz." demişler. Ne güzel ya, "Görüşemeyiz." dediler ve biz de diyoruz ki: "Tamam, bu komisyonlar görüşemiyor." En azından -bilmiyorum öyle bir şey, cevaplarsanız sevinirim- niye görüşemeyeceklerini iletmeleri gerekirdi. Bence sizin de tekrar onlara "Ya, niye görüşemiyorsunuz?" diye sormanız gerekirdi. "Tamam, bizim şeye göre ben görevimi yaptım." Görevimizi yapmamış oluyoruz. Dolayısıyla bu geri çevirmeleri de Komisyon olarak kabul etmemeniz gerekir. Bu şekilde bir teklifin gelmesi ve bu teklifte açıkça Anayasa'ya aykırı maddelerin olması, belirsizliğin olması, hukuki güvenliğin olmaması bizim yasama yetkimizin devrinden başka bir şey değildir. Milletvekilleri olarak bizler diyoruz ki: "Biz kabataslak bir şey yapalım ama aslında bizim yapmamız gerekenleri de Bakanlık, kafasına göre yapsın." Buna hep birlikte itiraz etmeliyiz.
Şimdi, Sayın Başkanım, millet "Mülakat kaldırılsın." diye ayağa kalkmış, gösteriler yapıyor -hepimiz katılıyoruz buna, sizler defalarca söz verdiniz- "Torpil olmasın." diyor, "Mobbing olmasın." diyor. Öyle bir teklif geldi ki yani tamamıyla torpile açık, tamamıyla istenmeyenlerin diskalifiye edileceği, konuşmayan, sorgulamayan eğitimci modelini yaratacak bir sistemi getirmiş durumdasınız yani bunun kabul edilebilir hiçbir şeyi yok.
Şimdi, sözlerimi fazla uzatmayacağım, dediğim gibi, arkadaşlar teknik olarak çok güzel anlattılar. Sayın milletvekilimiz "Siyasi bir iş değildir." dedi ta saat üçlerde, dörtlerde. Ben de diyorum ki Millî Eğitim Bakanlığı tam siyasetin göbeğindedir, aslında öyle de olmalıdır, bir devlet siyasetinin odağı olmalıdır çünkü Millî Eğitim Bakanlığı nasıl bir ülke istediğimizin planını yapacak Bakanlıktır. Nasıl bir ülke düşlüyoruz, nasıl bir nesil yetiştirmek istiyoruz? Peki, bunları kimler yapacak, hangi öğretmenler yapacak? Şimdi, bunları yapan bir Bakanlık, buna biz siyaset bundan uzak kalsın dersek ve kaldığını da düşünürsek herhâlde buna kargalar da güler.
Sayın Başkanım, benim gerçekten Sayın Millî Eğitim Bakanıyla ilgili endişelerim var. Hani "Gelen gideni aratır." diye bir deyişimiz var ama herhâlde gittiğinde hiç aranmayacak Bakan, bu Millî Eğitim Bakanı olacaktır çünkü tehlikenin farkındayız. Millî Eğitim Bakanlığı artık "millî" olmaktan çıkmış, "Eğitim Bakanlığı" olmaktan çıkmış bir Bakanlık hâlindedir. Varın siz bunu Diyanet İşleri Başkanlığına bağlayın, herkes rahat etsin, herkes rahat etsin.
RUKİYE TOY (Sivas) - Ne alakası var?
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Söyleyeceğim ne alakası olduğunu.
Gerçekten, bu müfredat olayına da baktığınız zaman neyin nasıl yapılmak istendiğini çok iyi görüyoruz.
Şimdi, Sayın Millî Eğitim Bakanının özel seçilmiş kişi ya da seçtirilmiş kişi olduğunu düşünüyorum. Onun demokratik, laik, sosyal hukuk devletiyle direkt problemi olduğunu düşünüyorum. Aslında, problemi değil bir projesi olduğunu düşünüyorum, çok emin adımlarla birlikte ilerlediğini de hepimiz görüyoruz.
Dolayısıyla bugün burada yapacağımız, yarın yapacağımız, öbür gün yapacağımız, Mecliste yapacağımız çalışmalarda temel hedefimizin doğru dürüst bir meslek kanunu yapmak olması gerekir ama elimize gelecek olan yine tarikat ve cemaatlerin cirit attığı, onların istediği talepler doğrultusunda öğretmenlerin mesleğe kabul edileceği bir sistemin yaratılması oluyor. Bunu buradaki hiçbir milletvekilinin isteyeceğini düşünmüyorum, buna inanmıyorum. Dolayısıyla, hep birlikte, bu doğru olmayan, laik eğitime, sosyal hukuk devletine tamamen aykırı olan bu kanun teklifinin geri çekilmesini sağlayalım ve oturup, karşı cepheymiş gibi çalışmadan, ortak noktalarda buluşarak, gerçekten dışarıda açlıkla sınanan öğretmenleri, açlıkla boğuşan velileri, aç giden öğrencileri düşünerek onların problemlerini çözecek bir kanun hazırlayabilelim. Ben, Meclisin bu yeterlilikte olduğunu düşünüyorum.
Sendika temsilcisi bir şey söyledi Sayın Başkanım, bu sizi de yaralamıştır. Öğretmenlerin şiddetle gözaltına alınıyor olması, hepimizi yaralayan bir durumdur. Lütfen siz de bu hukuka aykırı duruma el atın, Sayın İçişleri Bakanıyla konuşun. Devlet memurlarımızın, öğretmenlerimizin bizatihi devlet güçleriyle karşı karşıya getirilmesinin memleketimize getirecek hiçbir faydası yok.
Ben tekrar sabrınız için teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.