KOMİSYON KONUŞMASI

NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, sevgili vekiller; evet, yirmi iki yıldır AKP iktidarında 9 Millî Eğitim Bakanı değişti, hepiniz biliyorsunuz. 16 kez eğitim sistemi değişti, şimdi 17'ncisi karşımızda ve hâlen bir şeyleri değiştirmeye çalışıyorsunuz.

Kanunun adı "Öğretmenlik Mesleği Kanunu" ama içine her zamanki gibi bir şeyler sokuşturulmuş, bunlardan bir tanesi de Eğitim Akademisi. Keşke kanunun adına "öğretmen meslek ve eğitim akademisi kanunu" konsaydı, bence daha doğru olurdu, 2 tane ismi bir arada bulundururdu en azından. Ve bu akademileri 30 ilde kurmayı düşünüyorsunuz. Burada, bu akademiler yeni mi yapılacak, binalar mı kiralanacak? Bu akademilerde kimler eğitim verecek? Bunu nasıl belirleyeceksiniz? Diyanet Akademisi modelinin Millî Eğitime uyarlanma çalışmasını burada da görüyoruz. MEB'e bağlı imam-hatip okullarıyla ilahiyat fakültelerini din görevlisi yetiştirmekten çıkarıp Diyanet Akademisine vermiştiniz; şimdi, aynı şekilde, bu akademiyle eğitim fakültelerinden çıkan öğretmenleri kabul etmeyip akademiden tek tip öğretmen yetiştirmek istiyorsunuz.

Aynı zamanda bu kanun teklifinde "ders yılı" ve "öğretim yılı" birbirinden farklı 2 kavram gibi algılanmakta, herhâlde bu kavramların böyle düşünülmesinin nedeni de iki aylık tatili olan, yaz tatili olan öğretmenlerin bu tatilini de ellerinden almak.

Yine "öğretmen adayı" tanımı, kanun teklifinin kamu personel rejimine getirdiği değişimi yansıtmaktadır. Eğitim fakültelerini bitiren tüm öğrenciler, aday öğretmen olarak mezun olmaktadırlar. Ülkemizde 2 şekilde öğretmen yetiştirilmekte; ya eğitim fakülteleri aracılığıyla ya da meslek eğitimi sonrası pedagojik formasyon eğitimi aracılığıyla ama siz, bunları, bu akademiyi koyarak yok sayacaksınız. Akademide on-on dört hafta eğitim alan nasıl bir süreçte mezun olacak, nasıl öğretmen olacak yine siz karar vereceksiniz yani mülakatın diğer bir versiyonu.

Görev, doğrudan mesleğe yetiştirme değil; yetiştirilenleri nesnel, objektif kurallara bağlı kalarak istihdam etmek ve istihdam edilenlerin mesleki gelişimlerini sağlayıcı eğitimlerde bulunmak Millî Eğitimin aslında aslî görevidir.

Teklifinin en sorunlu yanı da hazırlık eğitimi. Çünkü buradaki hazırlık eğitimi, öğretmen olarak mezun olanları içermekte. Millî Eğitim Bakanlığına, Millî Eğitim Temel Kanunu'nun 44'üncü maddesiyle öğretmen ihtiyacını karşılamak için yükseköğretim kurma görevi verilmiştir; ilgili madde şöyledir: "Öğretmenlik formasyonu veren ve öğretmen yetiştiren Millî Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim yüksekokulları, Cumhurbaşkanı kararıyla kurulabilir." Dolayısıyla kanun teklifinin düzenlediği hazırlık eğitimi, nitelikli öğretmen ihtiyacının karşılanmasıyla ilgili değildir. Bu kanun teklifine gerek kalmaksızın, mevcut mevzuattan hareketle, Millî Eğitim Bakanlığı YÖK'le birlikte hareket ederek pedagojik formasyon veren ve öğretmen yetiştiren bir yükseköğretim kurabilir veya mevcut olanları iyileştirebilir. Siz, şimdi, bu akademiyle, eğitim fakültelerinden mezun olan öğrencileri başarısız, eğitim fakültelerinde eğitim veren tüm hocaları da niteliksiz sayıyorsunuz. Aynı soruyu bir daha tekrarlamak istiyorum: Akademide kimler eğitim verecek? Hangi öğretim görevlileri eğitim verecek?

Meslek olarak öğretmenliğin tanımı yok bu yasada; var olan, tanım görevi üzerinden sadece öğretmenin tanımıdır. Oysa bir meslek kanunu, o mesleğin tüm yönlerini içerecek biçimde düzenlendiğinde adına "meslek kanunu" denir.

Kanun teklifi olarak sunulmuş Türkiye Büyük Millet Meclisine ama aslında bir kanun tasarısıdır. Önceki Öğretmenlik Meslek Kanunu'na yönelik Anayasa Mahkemesi iptali ve gerekçeleri açıkça dikkate alınmamıştır bu teklifte.

Aday öğretmenlik, bu kez, hazırlık eğitimi içinde aynen korunmuştur. Öğretmenleri, aynı zamanda, uzman öğretmen, başöğretmen, sözleşmeli öğretmen, ücretli öğretmen olarak ayrıştırdınız. Bizim tek bir başöğretmenimiz var, o da Mustafa Kemal Atatürk'tür, başka hiçbir başöğretmeni kabul etmiyoruz. Öğretmenleri böyle sınıflandırmanızı da kabul etmiyoruz; öğretmen öğretmendir. Madem nitelik gerekiyor, eğitim fakültelerini bitiren öğretmenlere kendi alanlarında, yine eğitim fakültelerinde bölümleri kurularak veya okullarda staj yaptırtılarak, aynı ders verilerek ama atamaları yapılarak yapılmalıdır.

Bu kanun teklifine göre de siz, MEB'i çok başarılı ama eğitim fakültelerini başarısız göstermektesiniz. Bir meslek kanunu, o mesleği yapmayı özendirici hükümler taşır, mesleğin değeri ve önemi özel olarak vurgulanır; mesleği yapanların mesleğin öneminden kaynaklanan saygınlığını koruyucu, yükseltici özellikler taşıması gerekmektedir. Ama biz, burada, maalesef ki öğretmen olarak mezun olan hiç kimseye bu tanımı vermiyoruz.

En çetin mücadele, öğretmen kaynağının tekleştirilmesi ve eğitim standartlarının ortaklaştırılması hedefinden tümüyle sapılmaktadır. Öğretmen kaynağı, tekrar, asıl görevi öğretmen yetiştiren kurumların dışına çıkarılmamalıdır. Bu mesleği yapanların, öğretmenlik mesleğini icra edenlerin hakları korunmalıdır. Burada görev ve sorumluluklar, disiplin hükümleri, cezalar ayrıntılı bir şekilde sayılırken öğretmenin haklarına dair bir hüküm bile yoktur. Öğretmenin okul içindeki özerkliği, yönetim kararlarında pay sahibi olması, sınıf içinde kürsü dokunulmazlığı; tatil, dinlenme, örgütlenme, kendini geliştirmesi için tanınması gereken imkânlardan bir cümle dahi söz edilmemiştir.

Kanun teklifiyle, öğretmenlik mesleği, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından kurulacak akademide verilecek olan hazırlık eğitimiyle kazanılacak bir meslek olarak görülmektedir. Hazırlık eğitimine alınan öğretmenin statüsü, ne çalışan ne öğrenci ne kursiyer ne de stajyer öğretmendir. Bu yasa teklifiyle getirilen öğretmen istihdam sistemi, kamuda istihdamda görevin gerektirdikleri nitelikleri arama yerine, görevin gerektirdikleri nitelikleri kazandırma gibi daha önceki hazırlık eğitimlerini anlamsız hâle getiren bir şekle büründürülmüştür.

Gelelim Tekirdağ'da yaşanan Millî Eğitimin sorunlarına, benim için çok önemli. Çünkü Sayın Bakan Yusuf Tekin'e Tekirdağ'da okulların durumuyla ilgili soru önergesi vermiş ve aşağıdaki soruları sormuştum, bunu bilmenizi istiyorum:

Tekirdağ'da bulunan tüm okullarımızın dayanıklılık testinden geçirilip geçirilmediği... Depreme dayanıklı olmadığı gerekçesiyle yıkma kararı çıkarılan okul var mıdır, eğer varsa hangi okullardır? Deprem riski olması dolayısıyla kaç okul yıkılmıştır, yerine kaç okul yapılmıştır; yapıldı ise bu okullar hangileridir?

Sayın Bakanın verdiği cevaptan sonra Tekirdağ'da sınıfların neden 70 kişinin üstünde olduğunu, neden bir okul binasının önünde 4 tane okul isminin, 4 tabelanın yer aldığını daha iyi anlamış olduk. Çünkü 63 okul yıkılmış ama yerine sadece 8 okul yapılmış. Yapılmama sebebi de maalesef ki içimizi acıttı, deprem bölgesi savunması yapıldı. Evet, zor bir süreç geçirdik ama deprem bölgesindeki yıkım, diğer bir şehrin yıkımıyla ilgili olmamalı, orada da daha yapılan herhangi bir şey yok. Siz, 11 şehri imar edeceğiz diye geri kalan şehirleri yok edemezsiniz, oradaki eğitimi sıfırlayamazsınız, çocukları 70 kişilik ikili eğitime tabi tutamazsınız; bizim amacımız, tekli eğitim, tam gün eğitime çocukları yönlendirmek olmalı.

Bu arada verilen görevler var valilere; sanayicilerin, iş insanlarının peşinden koşup onlardan yardım istenerek şehirlerimizde okul yapılması. Allah razı olsun, yardımseverler, hayırseverler okul yapmakta şehirlerde ama bu, en üst kamu yetkilisinin görevi olmamalı. Biz sosyal devletiz, sosyal devlette bir bakanlık varsa bakanlığın birinci görevi, o şehirde ihtiyacı olanları tespit edip orada okullaşmayı sağlamalı. Bakın, bu süreçte, deprem öncesi pandemi sürecinde, Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi okul yapmak istedi -çünkü biz bunu gördük, olamayacağını gördük, tespit ettik- büyük mahallelerdeki, köyden mahalleye dönüşen büyük mahallelerdeki okulları Belediyemiz tekrar yenileyerek eğitime açmak istedi ama maalesef "hayır" cevabını aldı. Yeniden okul yapmak istedi -ki göreve gelir gelmez 11 tane okul yapmıştı Büyükşehir Belediyesi- buna da "hayır" dendi ki tüm imkânları vardı Belediyenin. Ama bütün bunlara "hayır" denmesi sonucunda, var olan kaynağın da Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından kullanılmaması sonucu, bugün bizim Tekirdağ'da çocuklarımız sabahın köründe, saat beş buçuk altıda -ilkokul çocukları bunlar, anaokulu çocukları- 60 kilometrelik yol yapıp ders almaya gidiyor ve aynı kilometreyle öğle saati evine geliyor; ikinci eğitim için de aynı şekilde. Dolayısıyla hepimiz anne babayız, hepimizin çocukları var, birazcık empati yapmamız gerekiyor, ilkokul çağındaki çocuğa böyle bir eziyeti nasıl çektirebiliriz?

Artı, "anaokulu eğitimi" "kreş eğitimi" diyoruz; zorunluluk vardı, anaokulu eğitimi zorunluydu, okul öncesi eğitim. Kaldı mı? Valla, artık 4'üncü sınıftan sonra okula, ilkokula gitmiyor çocuklar, gitmek istemiyor; ekonomik koşullar çok zor durumda.

Bakın, biz emeklinin 10 bin lirayla geçinmesini istiyoruz; istiyorsunuz, biz istemiyoruz ama 10 bin lirayla bu ülkede geçinilmez! Ve bu çocukların bir öğün yemeğini bile kaldırdık. "Kaldırdık." diyorum çünkü muhalefet olarak ne kadar da "hayır" desek, iktidar vekilleri olarak siz "evet" diyorsunuz ve o yasa geçiyor. Yani biz çocuklarımızın o bir öğün yemeği yemesini istiyoruz, sınıflarda hangi velinin durumu iyiyse veliye telefon edip öğretmenin "İşte, bu sınıfta 70 öğrenci var, 70 poğaça yap, getir." demesini istemiyoruz. Bizim için akademiden öncelikli çocuğumuz; akademi belki üç yıl sonra, beş yıl sonra da yapılır; eğitim fakültelerinin içinde bunu sağlamlaştıralım, güçlendirelim. İyi eğitim alan hiçbir öğrenci bu ülkede kalmak istemiyor, bunu tartışalım. Herkes bir yolunu bulup, vatandaşlık kazanıp yurt dışına kaçmaya çalışıyor. Ya, en basiti, yanımızda, Trakya'nın bitişiğindeki 2 ülke, Yunanistan ve Bulgaristan, bugün vize vermiyor Türk vatandaşına; bu, acı değil mi? Ama biz, herkese "gel" diyoruz, herkese "gel."

Valla, dediğim gibi, öğretmen okullarımız vardı, kapatıldı; bilim, sanat, teknoloji eğitimi veren ortaokullarımız, liselerimiz vardı; onlar da kapatıldı; ben de burada, bu akademiden ziyade, bu okulların tekrar açılmasını bekliyorum. Eğitimse eğitim fakültelerinde verilebilir; hepsi de kendi alanlarında, kendi branşlarında eğitim fakültelerinde birer yıl daha fazla eğitim alırlar; sonuçta fakültenin yeri belli, orada ikâmet imkânı var gidenin, giden öğretmen adayının en azından. Ama sonra siz bunu, bir de iki yıl daha başka bir şehre gönderecekseniz 14 bin lirayla; o kişinin yerine bir de kendinizi koyun, yapıp yapamayacağınızı düşünün.

Bu yasanın çıkmaması için, en azından, benim muhalefet vekili olarak "hayır" diyeceğimi bilmenizi istiyorum.

Teşekkür ediyorum.