KOMİSYON KONUŞMASI

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) - Evet, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, öncelikli olarak şunu ifade etmek isterim: Bu önemli kanunun tartışmasında, baştan itibaren tartışmalarda burada görüş bildirmesi gereken, tartışması gereken, bazı durumlarda karşılıklı fikir tartışması da yapması gereken vekillerin yerine özel olarak, Komisyon Başkanı olarak cevap veriyor olmanız oldukça dikkat çekiciydi. Zannediyorum bu, burada eleştiri konusu olan eğitimle ilgili bütün tartışmaların bizzat müsebbiblerinden birisi olmanızdan kaynaklanıyor diye düşünüyorum ama böyle yapmamanız gerektiğine ilişkin de bir değerlendirmemiz var çünkü siz Komisyon Başkanısınız.

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Ne yapacağımıza siz mi karar vereceksiniz?

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Eleştiri yapıyor.

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) - Dolayısıyla, bu Komisyon Başkanlığının biraz da hani burada bir eşitlik sağlama üzerine olduğunu da ifade etmek isterim. Devam edeceğim ben bu konuyla ilgili.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri, aramızda sendikalar var, aramızda emek meslek örgütleri var. Aynı zamanda, bu önemli kanunla ilgili aslında bizzat muhataplıkları olan bu konudaki demokratik kitle örgütleri var demeyi çok isterdim ama zannediyorum burada çok az sayıda kurum temsilcisi var. Şimdi, bu toplantının, esasen, aslında yani ağır bir itibarsızlaştırmanın sonucunda şiddete maruz kalan, gerçekten açık bir biçimde yoksulluk ve hatta bazı durumlarda da açlık sınırı altında çalışan, asgari ücret dahi alamayan öğretmenlerle başlaması gerektiğini düşünüyorum. Bunu ifade etmek isterim. Onların gerçekleri üzerinden sonra burada kimi tartışmalar yapılmalıydı çünkü ancak o gerçekler konuşulduğunda, burada bir gazete haberini Google'a bir ifadeyi yazıp gerçeklerin ne olduğunu bile göremeyen sayın milletvekillerimiz, belki onların anlatımlarından bazı sonuçlar çıkarabilirdi. Dinleyeceğiz ama umarım, uzun da söz verirsiniz.

Şimdi, biz çok önemli bir gerçeklik gördük, başka kanun tekliflerinde gördüğümüz gibi bir gerçeklik bu kanun teklifinde de. Şimdi, bu ancak birkaç yandaş sendika temsilcisi dışında kimsenin sokulmadığı odalarda planlanıp devreye sokulmuş bir plan ve şu anda bunu meşru kılmaya çalışan bir toplantıdayız. Tıpkı eğitim sendikalarıyla yaptığınız gibi aslında burada da tartışmayı yönettiğinizi görüyoruz. Onlara da söz hakkı dahi vermediğiniz göstermelik toplantılara, yemeklere davet etmenin dışında tek bir görüş sormadınız oysa bu kanunu tartışacak ve hatta yazacak olanlar, milletvekillerinden önce bu sorunları bire bir yaşayan muhataplar yani öğretmenler olmalıydı. Ben diğer vekillerimizden daha az konuşmaya, daha kısa konuşmaya çalışacağım çünkü esasen konunun muhatabı olan sendikalar, demokratik kitle örgütleri, emek ve meslek örgütleri konuşmalı diye düşünüyorum ve onların sürelerinin artırılması konusundaki talebe bizim de destek verdiğimizi söylemek istiyorum.

Şimdi, Öğretmenlik Meslek Kanunu ilk defa yürürlüğe girdiğinde Bakan koltuğunda siz oturuyordunuz, dolayısıyla itirazlara da tartışmalara da en hâkim olan sizsiniz. Zannediyorum, bu tartışmayı biraz da kişiselleştiriyorsunuz, o yüzden sürekli cevap verme ihtiyacı hissediyorsunuz. Ben hem Komisyonumuzda hem size şöyle bir şey hatırlatmak istiyorum: Yandaş sendika dışındaki bütün eğitim sendikalarının tamamı bu kanun teklifine karşı çıkmıştı, tek biri bile dinlenmedi. Ve bu tartışmaların yapıldığı bir önceki Komisyonda bu meslek kanununa ilişkin muhalefetin ortaya koyduğu şeylere kulak kapatıldı, tek biri bile dinlenmedi ve çok iyi bir şeymiş gibi sunulan ve kabul edilen o teklifin üstünden, kanunun üstünden daha iki sene geçmeden şimdi baştan yazılmaya çalışılıyor burada. Ben bunun öncelikle akılla açıklanabilir bir tarafı olmadığını söylemek istiyorum. İkincisi de aynı zamanda bu komisyonlarda ortaya konulan fikirlerin bir tek virgül bile değiştiremeyecek olduğu bilgisiyle muhalefet vekillerini burada oturmak zorunda bırakmanız gerçekten de çok antidemokratik bir uygulama; tam da bu yüzden burada bu kadar karşılıklı tartışmanın olmak zorunda olduğunu maalesef ifade etmek durumundayım.

Şimdi, aslında bir bütün olarak Öğretmenlik Meslek Kanunu'nda ve eğitim alanının tamamında yapılan şey, nöbetleşe oturulan koltuklarda pervazsız bir keyfiyetle eğitim alanında ülkenin geleceğini dizayn etmek. Mesela, yeni müfredat. Yeni müfredat için ne söylemiştiniz? Demiştiniz ki: "On yıldan fazladır üzerinde çalışıyoruz." Kimin haberi vardı bu müfredatın üzerinde on yıldır çalıştığınızdan? Kimsenin haberi yoktu. Şimdi de yine aynı biçimde, adına "Meslek Kanunu" dediğiniz ama mesleğin sahiplerinden bile gizlediğiniz, aslında öğretmenlere yeni ve katmerli bir istibdat dönemi -açıkça söyleyelim, istibdat dönemi- organize edilen bu kanun için de burada vekil arkadaşlarımız "Kaç yıl, nerede, kiminle çalıştınız?" diye sordu; hiçbir tatmin edici cevap yok.

Bakın, bu kanun özünde bir meslek kanunu bile değil; adına "akademi" denilen ama apaçık bir kadrolaşma ve sermaye planı olan bir sistem kurmanın kanunu bu. Kanunun gerekçesinde de bu açık bir biçimde itiraf ediliyor ve deniyor ki: "Kendi müfredatımızı uygulatabileceğimiz bir sistem planını ortaya koyuyoruz." Şimdi, bu kanunla, zaten eğitim almış öğretmenleri bir de iki yıla yakın bir süre bir hapishaneye tıkıp asgari ücretin altında bir maaşla, eleştiri hakkını bile elinden alarak aslında bir şeye mahkûm ediyorsunuz. Akademiden başarılı çıkana da öyle sonra kadro falan da yok. Bir de üstelik üç yıl sözleşmeli çalışmaya zorluyorsunuz. En iyi ihtimalle beş yıllık survivor sürecinden sağ çıkana da belki bir ihtimal kadro vereceksiniz.

Şimdi, bir yandan eleyebildiğinizi elemek için çeşitli engeller çıkarırken öte yandan da zaten yıllardır biz güvencesiz, örgütsüz bir öğretmen kuşağı oluşturduğunuzu ve bugün onların tepkileriyle de karşı karşıya kaldığınızı çok iyi biliyoruz. İşte, aramızda da oturuyorlar, aylardır ve haftalardır tam şurada, 200 metre ileride; bu oluşturduğunuz güvencesizlik, örgütsüzlük düzeni içerisinde itirazını yükselten öğretmenlerin en önemli itirazlarından birisi bu düzenin ta kendisi zaten. Ve maalesef, öğretmenler parçalı istihdama "hayır" dedikçe -belli ki bu düzen size yetmiyor- kadroları bile böyle bir parçalıyorsunuz. "Uzman öğretmen", "başöğretmen" sıfatlarıyla, toplumda zaten itibarını kaybettirdiğiniz öğretmenlere de çeşitli ünvanlar verip yeni bir kast sistemi inşa ediyorsunuz bununla beraber.

Şimdi, bakın, bu kanunun reklamı nasıl yapılmıştı? Hep beraber tekrar hatırlamak durumundayız. "Öğretmene şiddeti bitireceğiz." diye yapılmıştı ve biz, emekli olduktan sonra bir özel eğitim kurumunda yaşını başını almış, artık evinde emekliliğini geçirmesi gereken bir öğretmenimizin katledilmesi sonunda bu sürecin hızlandığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Öğretmen sendikaları birleşerek, birlikte mücadele ederek bu şiddetle mücadelenin nasıl gerçekleşeceğine ilişkin taleplerini ortaya koydular, pek çok rapor hazırladılar ve o raporların bir tane virgülünü bile olumlu bir değerlendirme olarak bu kanuna getirmediğinizi, koymadığınızı görüyoruz. Bu kanunda Anayasa Mahkemesinin iptal edeceği şimdiden açık olan uyduruk bir madde dışında öğretmene şiddete dair tek bir maddenin bile olmaması açık. Krizi açık bir biçimde fırsata çeviriyorsunuz ve bunun ölen öğretmen arkadaşımızın kanı üzerinden rant devşirmek olduğunu buradan ifade etmek isterim.

Sözler verdiğiniz özel sektörde çalışan öğretmenlerin hakları için de bu kanunda bir tek madde yok. Dahası, akademide elekten geçirdiğiniz, kadro vermemek için uğraştığınız öğretmenlere ya süpermarket kasalarını ya da özel okulları siz bu kanunla bir kere daha aslında gösteriyorsunuz. İşte, dün taban maaş için özel sektör öğretmenlerinin asgari ücretin altında korkunç koşullarda çalıştırılmasına karşı uzun zamandır mücadele veren, dün darp edilerek gözaltına alınan, bugün söz kullanma hakkına en çok sahip olan Özel Sektör Öğretmenleri Sendikasının Başkanı Eren Edebali aramızda. O anlatsın size; özel sektör öğretmenleri, özel okul patronlarına nasıl kul köle hâline getirildi ve bu kanun teklifi, bu kul köleliği nasıl bir kere daha meşru hâle getiriyor. Asıl olarak onları dinlemek durumundayız.

Burada bahsi geçmeyen ama böl-parçala-yönet uygulamasıyla eğitim alanında büyük tahribat yarattığınız başka öğretmen biçimleri, eğitim biçimleri, öğretmenlik biçimleri de var. Onlardan bir tanesi, örneğin PIKTES. Bakın, son günlerde biz, özellikle mültecilerin bu toplumla uyumlu bir biçimde yaşama koşullarının oluşturulabilmesinin, karşılıklı bir eğitimin, hem yerli hem mülteci halkın birlikte bir yeni yaşam kurabilmesinin olanaklarını artırmanın ne kadar önemli olduğunu son saldırılarla birlikte bir kere daha gördük. Bu ülkede "PIKTES" diye bir uygulama var ve bu PIKTES uygulamasında, sekiz yıldır uygulanan bu uygulamada biz, örneğin geçici koruma altındaki Suriyeli çocukların eğitime erişimlerine ve sosyal uyumlarına katkıda bulunmak için görevlendirilen öğretmenlerimizin neredeyse köle gibi çalıştırıldığını ve aylardır bas bas bağırarak kadro istediklerini ve meslek düzenlemesi istediklerini görüyoruz. Bu kanunda bir kelime bile geçmiyorlar ve aynı zamanda öğretmenlerin ücretleri, kadrolu öğretmenleri bırakalım, ücretli öğretmenlerin bile ücretlerinin altında. Neden burada bir cümle bile PIKTES öğretmenlerine ilişkin hiçbir şey yok? Neden ekonomik zorlukların bu kadar arttığı memlekette, üstelik yaptıkları işin bugün gerçekten birlikte yaşamın koşulları açısından bu kadar önemli olduğu koşullarda PIKTES öğretmenlerine dair bir tek cümle yok? Bunu açıklamak durumundasınız.

Ücretli öğretmenlerin durumunu sürekli dile getiriyoruz. Bu böl-parçala-yönetin en önemli ve maalesef en sağlıksız sonuçlar yaratan öğretmenlik biçimlerinden bir tanesi. Öğretmenlerimiz neredeyse seyyanen zamlardan bile faydalanamıyorlar. Asgari ücretin altında, eksik sigorta priminin devlet eliyle gerçekleştirildiği koşullarda çalışmak durumunda bırakılıyorlar. Yine onlarla ilgili bir tek cümle yok.

Yine, Kürtçe seçmeli ders, ana dilinde eğitimle ilgili -diğer vekil arkadaşlarımız da ifade etti- onlarla ilgili, onların mesleklerinin itibarının kazandırılması ve haklarının gerçekten gereğinin yerine getirilmesiyle ilgili bir tek kelime yok.

Tarafınız belli; taban maaş, güvence, insanca çalışma isteyen, öğretmenliğin itibarını yeniden kazanmak isteyen öğretmenler aslında sizin nezdinizde önemli değil ama özel okul sahipleri çok önemli. Dolayısıyla, biz bu kanunun kiminle yapıldığını sormuştuk, kiminle yazıldığını sormuştuk, cevaplardan birinin şu olduğunun altını çizmek istiyorum: Bu kanun, özel sektör öğretmenleriyle değil, ücretli öğretmenlerle değil, PIKTES öğretmenleriyle değil, seçmeli derslerde görevlendirilip 3 kuruşla korkunç koşullarda çalıştırılan seçmeli ders öğretmenleriyle birlikte değil ama özel sektör sahipleriyle, patronlarıyla birlikte yazılmış açık açık, tamamen onun perspektifini taşıyor.

Biraz önce MESEM'lerle ilgili yapılan tartışmada biz şunu çok iyi gördük: Nasıl ki öğretmenler için bir meslek kanunu yazılırken öğretmenleri değil, özel sektör patronlarını kale alan, onların ihtiyaçlarını dikkate alan bir kanun yazıyorsanız mesleki eğitim için de gençlerin, çocukların, bu ülkenin mesleki eğitiminin ihtiyaçlarını değil, patronların ihtiyaçlarını kale alarak bir mesleki eğitim düzeni kurdunuz ve sizin kurduğunuz bu düzende sadece bir sene içerisinde 12 çocuk, devletin hiçbir denetleme kuruluşunun bir kere bile girmediği ve MESEM'lerle çocukları boyunduruk altına aldığınız işletmelerde hayatını kaybetti, çocuklar öldü bu ülkede. Bu konuyla ilgili verdiğimiz soru önergelerine bile bir tek cevap vermediniz ama biz bu MESEM'lerin aynı zamanda devletin katkısı olarak ödenen, devletin, hazinenin bütçesiyle karşılanan ve yine yoksulların üstüne ağır bir yük olarak bırakılan kurumlar, kuruluşlar olduğunu gayet iyi biliyoruz. Ve biliyoruz ki siz çocuk emeğinin patronlara bedava iş gücü olarak devlet teşviki biçiminde sunulmasından ibaret bir şeyi bize dünyanın ve ülkenin en önemli mesleki eğitim projesi olarak sunuyorsunuz. Ben bunun üstüne daha fazla tek bir şey bile söylemek istemiyorum. Bir kelime söyleyeceğim: Utanmanız gerekiyor. MESEM projesinin bu kadar patron ve sermaye yanlısı bir eğitim biçimi olmasının karşısında, bu kadar çocuk ölümüyle, bu kadar korkunç koşullara mahkûm edilen çocukluk gerçeğiyle böyle övünüyor olmanız karşısında sadece utanmanız gerektiğini söylüyorum.

Şimdi, biraz önce, okulda temizlik parası yokmuş da öğrenciler, öğretmenler mutluymuş da... Uzatmayacağım efendim, size burada sadece iki resim göstereceğim. Bakın, biz burada konuşurken AKP'li vekiller "Yok öyle bir şey, bir tane örnek gösterin." derken Google'a sadece "bağış yapamadığı için okula temizlik yapan veli" yazdım, bu kadar. Çıkan sonuçları gösteriyorum size, buyurun, sadece iki örnek; bir saniye sonucunda çıktı bunlar. Ben size söyleyeyim bu okullar nereler: Bunlardan bir tanesi Kocaeli'de Derince Yavuz Sultan Mahallesi'nde bulunan Şükrü Aracı İlkokulu, diğer bir okul ise Gebze'de. Buyurun efendim, ben bunları size veriyorum. Şimdi, bağış parası altında o korkunç ücretleri veremedikleri için temizlik yapan velilerin olduğu, her 3 çocuktan 1'inin okula aç gittiği, bizim öğretmenlerimizin çocukların boş beslenme çantası karşısında, okulda açlıktan bayılan öğrenciler olduğu gerçeği karşısında, 3 kuruşluk ücretlerinden çocuklara poğaça yapıp, kep yapıp okula gönderdiği gerçekliğiyle şekillenmiş korkunç bir eğitim sisteminden, o eğitim sistemi içerisindeki Öğretmenlik Meslek Kanunu'ndan bahsediyoruz. Biz bugün dolayısıyla siz ÇEDES'lerle, MESEM'lerle, adına "Öğretmenlik Mesleği Kanunu" dediğiniz ama öğretmenlerin tek bir ihtiyacını bile gidermeyen bu kanunla, aslına bakarsanız, öğrencileri de velileri de öğretmenleri de büyük bir şiddet sarmalının, yoksulluk sarmalının, güvencesizlik sarmalının içine atıyorsunuz. Açıkça söyleyelim: AKP'nin eğitim sistemi; öğrenciye düşman, veliye düşman, öğretmene düşman bir eğitim sistemi ve bunu her fırsatta da her yeni kanunla göstermeye devam ediyorsunuz. Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi'nizde öğretmenlerin taleplerinin bir tekini bile karşılamayan bu kanun da işte sizin öğrenciye düşman, veliye düşman, öğretmene düşman eğitim sisteminize eklemlenmek istenen kanunlardan bir tanesi. Biz bu kanuna ve bu çerçevede yapılan, bütün eğitim planlarını kanunmuş gibi karşımıza çıkarıp meşrulaştırmaya çalışan bütün uygulamalarınıza karşı çıkıyoruz. Bu kanunu neden böyle geçirmemeniz gerektiğini ise öncelikli olarak burada bulunan eğitim sendikalarından, bütün bu zorlukları yaşayan eğitimcilerden dinlemeniz gerektiğini bir kere daha söylüyoruz.

Teşekkür ederim.