| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 101 Milletvekilinin, Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 03 .07.2024 |
MEHMET KARAMAN (Samsun) - Kıymetli Komisyon Başkanı ve milletvekilleri, Sayın Bakan Yardımcıları, değerli kamu yöneticileri, uzmanlar, sivil toplum kuruluşlarımızın kıymetli temsilcileri, çok değerli basın mensupları; sizleri hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Komisyon toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Öncelikle, Öğretmenlik Meslek Kanunu'nu Komisyonumuza getirdiği için emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Sayenizde Komisyon üyelerimizle bir araya gelebildik. Türkiye Büyük Millet Meclisi 28'inci Dönemin ilk resmî Komisyon toplantımızı yapıyoruz. Toplantımızın hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Tabii, resimler önümüze dağıtıldı, buradan arkadaşlarımızı tanımaya çalışıyoruz ama Sayın Başkanımız sık sık toplantı yapacağını dün ifade etti, kendisine teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, yasama faaliyetleri veya herhangi bir kanun iktidar-muhalefet ayrımı yapılmaksızın genele sağladığı fayda nispetinde başarılıdır; bu başarı da ancak birlik ve beraberlik içerisinde istişareyle yürütüldüğünde sağlanır. Hepimiz farklı ideoloji ve nazardan dünyaya bakabiliriz. "Ben böyle uygun gördüm, yaptım, oldu." gibi bir tavır doğru bir yaklaşım değildir. Bizler "Akıl akıldan üstündür." düsturuyla yetişmiş bir milletiz. Bu yüzden, en başta icra makamı ve iktidar olarak size yönelen tüm seslere kulak kabartmalısınız; bunu yapmadığınız takdirde hiçbir zaman istenilen çalışma ve hizmetler sıhhatli bir şekilde ortaya konamayacaktır.
Malumunuz, 14 Şubat 2022'de yayımlanan 7354 sayılı bir Öğretmenlik Meslek Kanunu vardı ki gerek bütçe görüşmelerinde gerek Genel Kurulda bizler bu kanunun bir meslek kanunu olmaktan çok uzak olduğunu ifade ettik. Nitekim, yürürlük maddeleri hariç 8-9 maddeden oluşan kanunun 5, 6 ve 8'inci maddeleri de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilince elimizde bir kanuncuk kaldı. Dolayısıyla, kapsamı, hükümleri ve eksikleriyle artık yeni bir öğretmenlik meslek kanunu zorunluluk oldu. Şimdi bu zorunluluğun ne kadar giderilebileceğini hep beraber gözden geçireceğiz.
Kıymetli milletvekilleri, şimdi değerlendirecek olduğumuz bu hazırlık gayet gerekli ama yetersiz. Ülkemizin geleceği olan evlatlarımızın en iyi şekilde yetişmesi, onlara çağın gerektirdiği bilgiyi, donanımı ve deneyimi kazandıracak olan öğretmenlerimize bağlıdır. Bu sebeple, hak ettiği değerin verilmesi gereken öğretmenlerimize özgü bir meslek kanunu acilen çıkarılmalıdır ancak sonradan yamalı bohçaya dönüşmemesi için şimdi bu elimizdeki fırsatı değerlendirip en iyisini, en idealini çıkarmak mecburiyetindeyiz. Gözüken odur ki bu kanunda da birtakım eksiklikler bulunuyor. Şimdi, bizler hep beraber bu yetersizliği nasıl giderebiliriz, bunu düşünmeli ve buna yönelik çalışmalar yapmalıyız. Ancak bakın, milletvekili arkadaşlarım, bu çalışmaların yürütüleceği yer, aziz milletimizin iradelerinin temsil edildiği Gazi Meclisimizdir; yasama çalışmaları Gazi Meclisimizin uhdesindedir.
Kıymetli milletvekilleri, çok yoğun bir süreçten geçiyoruz. Türkiye ve dünya gündemini bir kenara koyuyorum ama eğitim politikaları da çok hızlı değişiyor, ne yetişmek ne adapte olmak mümkün. Mayısta müfredat değişti, müfredat üzerine yetersiz askı süresiyle gelen, tavsiyelerin değerlendirilmesine zaman kalmayan bir süreç yaşadık. "Daha ne olacak? Bu müfredat ne zaman güncellenecek?" demeye kalmadan Öğretmenlik Meslek Kanunu konuşulmaya başlandı; maşallah, hızınıza yetişemiyoruz. Anayasa Mahkemesinin verdiği süreye ancak bir gün kala yetiştirebildiniz. Bu kadar hızlı giderken, Allah muhafaza, düşüp yaralanmanızı da istemeyiz. Bu sebeple, daha sakin, daha aklı başında bir süreç izlemenizi, en azından 1 milyondan fazla insanımızı, öğretmenlerimizi ilgilendiren bu kanunda doğru usulleri uygulamanızı temenni ediyoruz.
Tabii, bu gündemler sürerken iki arada bir derede 20 bin öğretmen ataması açıklandı. Biz bu sayının da yetersiz olduğunu, aslında Millî Eğitim Bakanlığımızın da daha fazla öğretmen talebi olduğunu biliyoruz. Konumuz Öğretmenlik Meslek Kanunu olduğu için buna da değinmeden geçmek istemedim.
Değerli Komisyon üyeleri, değerli dinleyiciler; bakınız, bu yangından mal kaçırma tutumu uygun değil. Olgunlaşmadan, istişare edilmeden "Yaptık, oldu." kararlarıyla yapılan işlerin neticesinde hepimiz kaybedeceğiz. Biraz sakinleşelim, ani kararlar almayalım, bunlar devlet tavrına yakışan hareketler değil.
Kıymetli milletvekilleri, biz Saadet Partisi olarak tüm çalışmalarımızda merhum liderimiz Profesör Doktor Necmettin Erbakan Hocamızın "hayra motor, şerre fren" düsturuyla hareket etmekteyiz. O yüzden, sadece biz değil, bizim dışımızdaki tüm insanların hayırlı katkılarına destek olmayı kendimize borç biliyoruz ancak bu süreçlerin de doğru yönetilmesi ve gereken zamanın verilmesi gerekiyor. Bakınız, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 37'nci maddesinde, kanun tekliflerinin esas komisyonlara havale gününden itibaren en geç kırk beş gün içerisinde sonuçlandırılması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Sizce bu hüküm neden vardır? Neden on değil de kırk beş gündür? Sadece bir işin son zamanını belirlemek için konmuş bir hüküm olduğunu düşünmüyoruz, aynı zamanda bir kanunla ilgili yürütülen süreçlerin sıhhatli bir şekilde, etraflıca yapılabilmesi için de bu süre önemlidir. Önümüze gelen kanun tekliflerinin komisyonda iyice incelenerek herhangi bir hata, eksik, revizyon varsa tamamlayıp en güzel şekilde hayata geçirilmesini sağlamak için bu süre öngörülmüştür ancak ne yazık ki bugün gelinen noktada İç Tüzük'ün bu öngörüsü tamamen rafa kaldırılmıştır. Sekizinci yargı paketi dışında hemen hemen bütün kanunlar bir gün içerisinde Komisyondan geçirilmiştir; bu da yetmeyip bizim değil milletin talebi olan ve bu talepler doğrultusunda hazırlanan kanunların hiçbiri sırası geldiğinde Komisyonda görüşülmemiştir. Bakın, önümüzdeki Öğretmenlik Meslek Kanunu da benzer şekilde hızlıca geçirilmeye çalışılıyor diyorum ama Başkanımız "Konuşmalara sınır getirmeyeceğim." diyerek bunu biraz rahatlattı, teşekkür ediyoruz.
TBMM Başkanlığına sunulması, Komisyona havale edilmesi, ilk toplantının belirlenmesi, Genel Kurula gelmesi derken bir hafta içinde bitirmek niyetinde olmayasınız gibi; işte biz bu tutuma karşıyız kıymetli arkadaşlar. Sizler sadece kendi gündemlerinizi yangından mal kaçırır gibi hayata geçirmeye çalışıyorsunuz ancak milletimizin taleplerine ne yazık ki bazen göz yumuyorsunuz. İşte, biz, bu tutumunuzu milletin yararına olmadığı için milletimiz adına doğru bulmuyor ve sizleri bu noktada biraz ikaz etmek istiyoruz. Yanlış yapıyorsunuz, bizlerle yapacağınız iş birliği ve uyumdan kötülük çıkmaz, aksine vatandaşımız için güzel hizmetlerin ortaya çıkmasını sağlar. Ayrıca, siyasette normalleşmelerin konuşulduğu bugünlerde yapılacak uzlaşılar normalleşme iddiasının ne kadar iyi niyetli ve gerçekçi olduğunu ispatlayacaktır.
Kıymetli Komisyon üyeleri, az önce ifade ettiğim gibi, biz gerekli olan bu Öğretmenlik Meslek Kanunu'na asla ama asla karşı değiliz. Bakınız, birazdan maddeye geçeceğiz ve beraber incelemeler yapacağız. Mülga olan Öğretmenlik Meslek Kanunu zaten bir meslek kanunu değildi, âdeta uzman ve başöğretmenlik kanunuydu; yetersiz kaldı ve hataları vardı, gerek Anayasa Mahkemesi gerek milletimizin talepleri ve iradesiyle âdeta eriyerek kayboldu.
Konuşmamıza başlamadan önce Sayın Başkanımız "Tali komisyonlar görüş bildirmediler." dediler. Şimdi, ben burada şunu merak ediyorum: Sayın Başkanım, bu tali komisyonlara yazı yazdınız da bu komisyonlar size yazılı bir cevap verdiler mi "Biz bunu görüşmeyeceğiz." diye?
BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Yok...
MEHMET KARAMAN (Samsun) - Ha, onu okumadınız da sadece öyle söylediniz. Ben bizim bu komisyonlarda üye olan arkadaşlarımızla da görüştüm, dedim ki: Siz herhangi bir toplantı yaptınız bu konuyu konuşmama üzerine karar mı verdiniz? "Hayır, bizi toplantıya bile çağırmadılar." dediler. O hâlde, burada bu iki tali komisyonun görevini yapmadığı konusunu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına iletmemiz lazım. Bu iki komisyon görevini yapmamıştır. Hâlbuki, bunlar arkadaşları muhalefet partililerle birlikte toplasa ve istişare etse, sonunda bu kararı verse, zaten çoğunluk vardı, bu çoğunlukla bu kararı alabileceklerdi; almayarak tek başına karar vermesini doğru bulmuyorum.
Bu konuda da çok güzel düzenlemeler var, emeği geçenlere hassaten teşekkür ediyorum ancak görüyoruz ki bir önceki kanun uzman ve başöğretmenlik kanunuyken bu da âdeta akademi kanunu olmuş efendim yani sırf akademi kanunu hâline getirilmiş. Akademi kanununa da karşı değiliz, onu da daha sonra anlatacağım. Dolayısıyla, tekrar söylüyorum: Eksik, eksik, eksik. Biz, bu kanunun önceki kanunla aynı kaderi paylaşmasını istemiyoruz çünkü bir yanlışı düzeltmek bir şeyi sıfırdan inşa etmekten çok daha zordur; bu süreçlerde harcanan emekler ve mağdur olan insanımız ise cabası.
Kıymetli milletvekilleri, kanunla alakalı bazı kısımlara değinecek olursak önce akademiyi ele alalım. Evet, hepimiz öğretmenlerimizin donanımlı ve yetişmiş olmasını istiyoruz, sonuçta geleceğimizi teslim ediyoruz. Eğitime tabi tutulmaları gerekiyor ama "Akademi uygulaması ne kadar doğru ya da başka alternatif çözümler üretilebilir mi?" sorusunu da sormadan edemiyoruz. Bakınız, öğretmen adaylarımız zaten bir lisans eğitimi alıyor, ardından ciddi bir KPSS hazırlık süreci oluyor, üstüne bir de akademiye tabi tutulursa mesleğe ve hayata geç atılmak zorunda kalacaklar. Ayrıca, bu yıpratıcı süreç mesleklerine karşı içtenlikle sarılmalarını sağlayan enerjilerinin tükenmesine sebep olacak.
Bu akademi özellikle üniversitelerden büyük tepki çekti. Haklı olarak soruyorlar: "Üniversitelerimiz eğitim fakültelerinde yeterli eğitimi veremiyor da mı akademiye gerek kalıyor?" Burada cevabımız "hayır"sa akademiye gerek yok, cevabımız "evet"se aslında yine akademiye gerek yok. Çözüm, eğitim fakültelerimizdeki öğretmenlik mesleğinin icrasına uygun olmayan bu eksiklikleri düzeltmek mi yoksa akademi gibi yeni bir yapı kurmak mı?
Bu konuya da şuradan bir bakalım: Teklif sahipleri kanunun genel gerekçesinde bazı şûra kararlarına atıf yapmışlar. 2006, 2010, 2014 ve 2021 yıllarında yapılan Millî Eğitim Şûralarında alınan kararlarda "Öğretmen Yetiştirme Programlarında öğretmenlik uygulamalarının etkinliği, verimliliği ve çeşitliliği artırılmalıdır. Bu kapsamda, öğretmen yetiştiren kurumlar ile Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmî ve özel öğretim kurumları arasında güçlü iş birliği kurulmalıdır." ifadelerini görmekteyiz. Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığının bu şûra kararlarına binaen iş birliği kurma girişiminde bulunup bulunmadığını sormak istiyorum. Millî Eğitim Bakanlığı 2006'dan beri bu nitelik problemini çözmek için nasıl bir iş birliği teklifinde bulundu? Ortak bir çalışma yapmak istediği hâlde karşılık alamadığı için mi akademiyi kurmak istemiştir yoksa süreci kendi tekellerine almak mı istiyorlar? Gelin, önce, gerçekten eğitim fakülteleri üzerinden öğretmen niteliğini artıracak çalışmalara odaklanalım. Eminim, bu konuda YÖK de fakülteler de iş birliğine açık olacaklardır. Tüm bunlara rağmen, akademideki dersleri vermek üzere akademisyenlerin de görevlendirileceğini görünce şaşırdık. Arkadaşlar, hani fakültelerde nitelikli eğitim verilmiyordu? Aynı hoca fakültede olunca niteliksiz de akademide olunca nitelikli mi oluyor?
Değerli milletvekilleri, bakınız, örneğin, önümüzdeki sene de 20 bin öğretmen alımı yapacak olsak bu 20 bin öğretmen adayının tamamı akademiye alınacak. 3'üncü maddede eğitim süresinin 4 dönem ve her dönemin de on-on dört haftadan oluşacağı söylenmiş; bu süre belirsiz. Üniversitelerde olduğu gibi yapılacaksa iki yıl sürer ki bu süre boyunca atamalar nasıl planlanacak? İki yıl biriken açık nasıl tamamlanacak? En azından bir yıl hiç atama yapılmayacak mı?
Bir diğer husus: 20 bin aday için kaç eğitim merkezi tesis edilecek ve bu tesisler nerelerde olacak? Eğer büyük şehirler üzerinden bir planlama yapıldıysa taşradan gelen öğrencilerin barınma, diğer ihtiyaçları ne olacak? Bu tip ihtiyaçların dışında, an itibarıyla bir aday akademiye başlayacak olsa madde 14'e göre her ay 18.650; gösterge rakamının aylık memur katsayısıyla çarpımı neticesinde 14.190 TL ödeme yapılacak. Bunu toplam aday sayısı ve eğitim süresi iki yıl kabul ederek hesaplayacak olursak; eğitim merkezlerinin görevlilerini, öğretimcilerini, yöneticilerini ve organizasyon maliyetlerini hesaba katmasak bile 6 milyar 811 milyon TL sadece adayların mesleğe hazırlığı ek maliyet oluşturacaktır ki her dönem bu katbekat artacaktır. Tasarruf tedbirlerinin uygulamaya konulduğu bu ekonomik krizde Hazine ve Maliye Bakanından bu bütçe için acaba söz aldı mı arkadaşlar, onu da merak ediyorum.
Kıymetli milletvekilleri ve kanunda emeği geçen bütün arkadaşlar, bu çalışma verimli bir çalışma olsun. Birçok açıdan da ele alındığında, harcanan emek, kaynak ve insan bakımından da daha efektif bir çalışma düzenlenebilir. Mezkûr kaynağı, şûralarda alınan kararlara da uygun olarak üniversitelerle entegre bir şekilde Bakanlığımızın yürüteceği çalışmalara ayıracak olursak çok daha verimli bir çalışma ortaya koyacağımızı ümit ediyorum. Hatta, Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürlüğü bünyesinde bile bu çalışmanın yapılabileceğini düşünüyorum ayrıca bir akademi kurmadan ama kurulacaksa da onunla ilgili düşüncelerimizi madde madde açıklayacağız.
Kıymetli arkadaşlar, daha önce söylediğim gibi, kanun kötü değil ama eksik, gözden kaçırılan hadiseler var. Akademinin kuruluşunun gerekliliğini topyekûn gözden geçirmenin yanı sıra uzman öğretmenlik, başöğretmenlik ve diğer kariyer basamaklarının emeklilik maaşına etki etmemesi öğretmenleri bayağı düşündürüyor. Öğretmenlerimizin verdiği özveriye karşılık bir yıpranma payının olmaması bu kutsal mesleğe yakışır durum da değildir.
Bir diğer husus: Müfettiş, il ve ilçe millî eğitim müdürleri gibi idarecilerimizle ilgili düzenlemeler, uzmanlık ve başöğretmenlik kariyerlerinden istifade edememeleri, mali ve özlük hakları ile sorumlulukları kıyaslandığında cazip olmaması ve bu durumun hâlen çözümlenmemiş olması tecrübeli idarecilerimizi mağdur edecektir. Bu durum, bu sorumlulukları yüklenmek istememelerine sebep olmaktadır ve olmaya da devam edecektir.
Bir diğer husus, müdürlük gibi idareci görevlerinin ikincil bir görev olarak sayılması. Bildiğiniz üzere, daha önceki yıllarda idarecilik bir görevlendirme değil, kazanılmış bir haktı. Bu durum, hem sivil bürokraside bir kurumsallaşmayı sağlıyor hem de bir yönetim kültürünün oluşmasını temin ediyordu. Bugün bu görevlerin ikincil görevlendirme olması özellikle tayin durumlarında ciddi mağduriyetler oluşmasına da sebep olmaktadır. Bunun önüne geçilmesi için hâlihazırda yöneticilerin rotasyonunu öngören maddeler de düzenlenmişken mezkûr görevlerin tekrar kazanılmış hak statüsüne dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu düzenleme yapılırken de eğitim yönetimi ve ilişkili alanlarda yüksek lisans ve doktora eğitimleri yapan personelleri önceleyen bir yapının kurulması oldukça elzemdir.
En önemli hususlardan biri de kanunun kapsayıcı olmayışıdır. 2014 yılından beri günden güne sömürülme oranları artan özel okul öğretmenleri, müfettişler, öğretmenlikten gelen merkez ve taşra teşkilatı çalışanları kanunun herhangi bir yerinde yoklar. Özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin özlük haklarının gasbedilmesine göz yummaya devam eden bir kanun, Öğretmenlik Meslek Kanunu olamaz; adına "devlet öğretmeni kanunu" dersek belki uygun olabilir. Bizler, özelde de olsa, devlette de olsa Millî Eğitim Temel Kanunu'na, Millî Eğitim Bakanlığının yönetmeliklerine ve ilgili öğretim programlarına uygun faaliyet gösteren kurumlarda çalışan tüm öğretmenleri eşit şekilde sahiplenmek mecburiyetindeyiz.
Kıymetli arkadaşlar, bu komisyonlarda bizim en asli görevimiz, vazifemiz, en iyi yasama çalışmalarını ortaya koymak ve bu sayede milletimizin iradesini temsil etmek. Gelin, bu kez bir istisna yapalım ve acele etmeden, hiçbir şeyi atlamadan Öğretmenlik Meslek Kanunu üzerine ciddi anlamda kafa yoralım. Bizim yarınlarımızı dizayn eden öğretmenlerimizi ve öğrencilerimizi etkileyecek bu önemli kanunu ortak bir akılla, istişareyle ve bir uzlaşıyla Genel Kurula sunacak şekilde burada revize edelim. Biz muhalefet olarak sizin düşmanınız değiliz; bizlerin de derdi, milletimizin yararına en güzel olanı ortaya çıkarmak için çalışmak. Bakın, siz bu kanunu getirdiniz, biz de bize düşen görevi yapmaya çalışıyoruz; amacımız üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil.
Evet, arkadaşlar, bu kanunda güzel şeyler yok mu? Tabii, var. Bir öğretmenlik meslek kanunu çıkarma çabası bile kendi başına güzel bir adım ama söylediğimiz gibi, ne yazık ki geç kalınmış ve eksik. 33'üncü madde kapsamında, eğitim çalışanlarına yönelik şiddetin suçun nitelikleri hâllerine dâhil edilmesi günümüzde eğitim kurumlarında şiddete maruz kalan çalışanlarımız için oldukça yerinde ama geç kaldığımız için kaç öğretmenimizin canı gitti? Bu arada, maddede geçen suçlara iftira suçunun da mutlaka eklenmesi gerektiğini söylemeliyiz.
Biz bunları ülkemizin yararına söylüyoruz, siz de kulak veriniz. Birazdan maddelerin özelinde de önerge ve görüşlerimizi tek tek sunduğumuzda dikkate almanızı ve makul talepleri, önergeleri kabul etmenizi bekliyor ve umuyorum. Son olarak bir talebimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kıymetli çalışma arkadaşlarımız, Türkiye'de yaklaşık 1,2 milyon öğretmenimiz var. Kendileri, aileleri ve öğrencileriyle neredeyse toplumun en önde gelen kitlesidir öğretmenlerimiz. Bu kanunun kıymetli öğretmenlerimizin haklı taleplerini karşılayamadığını düşünüyorum. Bizlerin daha kapsayıcı ve daha güzel bir hazırlıkta, âdeta yıllara meydan okuyacak ve herkesin içine sinecek güçlü bir kanun yapma kudretimiz olduğunun da düşüncesindeyim. Bu sebeple, kanun teklifini Komisyondan bu hâliyle geçirmeyelim. Birkaç gün gece yarılarına kadar bir yere varamayan tartışmalar yerine, gerekirse İç Tüzük'ün bize verdiği kırk beş günlük sürenin bir kısmını kullanalım. Kanunu didik didik edip toplumun her kademesiyle geniş çaplı bir istişare yapalım. Sürece tüm partilerin Komisyon üyelerini de dâhil ederek, ilgili bütün kurum ve kuruluşların, ülke genelindeki STK ve sendika temsilcilerinin de görüşlerini alarak, hata, eksik, fazla ne varsa hepsini gözden geçirerek tam bir uzlaşı içerisinde sağlayalım ve tastamam bir kanun yapalım.
Şimdi, kanun teklifini getiren arkadaşlar belki "Biz sivil toplum örgütleriyle konuştuk, kamu kurumlarıyla konuştuk, biz buraya dercettik." diyebilirler ama biz bu düşüncelerden bihaberiz. Bu arkadaşlarımızı da biz Komisyona davet ederek dinlersek, karşılıklı soru-cevaplar yaparsak bu kanun teklifi daha güzel bir şekilde olgunlaşır diye ümit ediyorum. Kanun teklifini de Komisyondan ve Genel Kuruldan hep beraber ittifakla geçirelim çünkü bu bütün Türkiye'nin kanunudur; bir kurumun, bir partinin kanunu değildir arkadaşlar.
Yapacağımız tüm çalışmaların öğretmen adaylarımız, öğretmenlerimiz ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, bütün katılımcıları ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Allah yâr ve yardımcımız olsun.