| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 101 Milletvekilinin, Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 03 .07.2024 |
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekilleri, sevgili meslektaşlarımız; tabii, öğlen 14.00'ten itibaren Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve milletimizin en önemli -belki de her zaman böyle oldu ama- geleceğimizi çizen, geleceğimizi de yönlendirecek, yüzyıllarca sonra bizleri temsil edecek nesilleri yetiştiren bir meselesini tartışıyoruz, önemli. Herkesin de söyleyeceği çok sözü var, bizlerin de var. Sözler de ilginçtir, gerçekten her şey doğru aslında, sadece bakış açısıyla bunlar ölçülebilir. Çünkü eksiklik çok, 24-25 milyon ama toplumun tamamını, 85 milyonu ilgilendiren bir meselenin ağırlık ve odak noktasını bulmak siyasetin işi, hepimizin işi ama bunu bulmak çok zordur. Bunu sosyolojik olarak düşünün, 85 milyonun ortalama noktasını bulmak çok zor. Bunu biliyoruz ama temel meseleleri burada tartışacağız, önümüze de bir meslek kanunuyla ilgili, bir de akademiyle ilgili bir mesele geldi, bunu tartışacağız, aslında, eksiğimiz ne, bunu göreceğiz. Herkes merak ediyor, herkesin de burada eksikliği ortaya koyması bir erdem aslında çünkü görüyoruz, hepimiz eksiği, fazlayı ve ileride neyin yapılacağını, yapılmayacağını görüyoruz.
Ben meseleye her zaman olduğu gibi... Ben programlarda da kendi meslek hayatımda da devlet okullarında okumuş biri olarak özel okul ve devlet okulu meselesinden başlamak isterim. Ben hayatımda her zaman iddia ettim, ben özel okullara karşıyım dedim çünkü eğitimde özel diye bir şey olmaz. Eğitim devletin işidir ve herkes eğitimde eşit hak ve hürriyete sahiptir, cumhuriyetin kuruluş felsefesi de budur ama dünyada bu gerekliliktir. Evet, hepimiz bilim insanıyız ama bunun ölçüleri vardır. Ölçüsü nedir dünyada? En liberal ülkeye bakılır, bu ülke Amerika Birleşik Devletleri'dir -eğer öyle sayarsak- onun da oranı, devlet okullarına oranı yüzde 3,5'tur. Dolayısıyla, bu oranlara bakılır, devletimiz de hükûmetlerimiz de oranlara bakacak, devletin yönelimini ona göre planlaması lazım. Tabii, genel şeyleri söylüyoruz, şu an bunun önümüze gelen bir kanunla ilgisi yok.
Bu, şu demektir arkadaşlar: Evet, STK'ler olacak, her türlü STK olur, sadece kanuna uyması yeterlidir, şeffaf olması yeterlidir. O STK'lerin ve özel okulların da kuralları konulur. Nedir? Mesela bu kampüs kuralı veya işte sosyal imkânlar kuralı, öğrencinin ürünün çıkış kuralları gibi... Bu kurallara da uymak lazım. Türkiye'de görüyoruz ki hem millî eğitimin kurallarına uymayan... Mesela, çift dilli okullar var Türkiye'de. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğüne tehdittir, hangi dil olursa olsun bu fark etmez. Bu İngilizce de olabilir, Fransızca da olabilir, Arapça da olabilir, başka dil de olabilir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel felsefesine uymayan anaokullarının, özel okulların kapatılması gerekir. Bu bir millî sorumluluktur ve milletvekilinin de görevidir ayrıca. Yıllarca bunu söyledik. Ben kayıtlara geçsin diye söylüyorum bunları. Bu, şu demek: Özel okulların çağımızdaki fonksiyonlarına karşı olmak değildir, bunlara kural getirmekle ve kurallara uyulmasıyla ilgilidir bizim bu itirazlarımız. Hiçbirimiz bundan altmış yıl önceki sosyalist devlet felsefesini yaşamıyoruz. Yani liberal de olsanız, sosyal adalete uygun bir devlet felsefesi de getirmek zorundasınız. Yani çocuğunuzu, ailenizi, bireyleri -ister kadın olsun ister erkek- olsun bunları korumak zorundasınız. Dolayısıyla, bu genel felsefeyle ben başlamak istedim sözlerime.
Bu meselenin yani öğretmenin özlük haklarıyla ve mesleki kanunla ilgili işleri elbette önce adalet ve hukuk işi... Maddeler koyarsınız ama hepimiz milletvekiliyiz, bazılarımız hukukçu, hukuktan anlar, anayasa hukukunu da bilir, bunu değerlendirebilir. Ben, genel bir Türk tarihçisiyim yani kendim tarihçi olduğum için hukuki metinlerin nereye evrileceğini bilemiyorum, o kadar tecrübeli de değilim ama burada tartışılan maddelere baktığımızda şöyle de bir avantajımız var: Olabilecek aksaklıkları -hukuken diyorum- en azından burada tartışmalarda göreceğiz ve gönderirken de bunlara dikkat çekeceğiz; bu olumlu bir şey.
İkincisi, akademiyle ilgili mesela, biliyorsunuz, Türkiye'de moda oldu akademiler, her kurum kendi akademisini kuruyor. Bu faydalı da -siz de söylediniz- bir şeydir çünkü çağlara göre sizin standartlarınızı ve çevrenizi geliştirmek ve süslemek için eğitiminizin yapısını değiştirebilirsiniz ama burada bizden çok mutlaka YÖK'ümüz, YÖK Başkanımız, YÖK Başkanlığının ilgili elemanları, akademiyle ilgili ise bu mevzu, önceden kendi aralarında istişare ettiler ve bize bu metni beraberce getirmiş oldular. Ben burada bir vekil olarak YÖK'ün bir itirazını görmediğime göre, YÖK tarafını YÖK tarafına bırakıyorum. Bize gelen şekliyle değerlendirmek zorundayız, öyle değil mi?
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Vekilim, YÖK'e sormuş olamazlar çünkü "Teorik olarak teklif hazırlandı, Meclis çatısı altında hazırlandı." diyor.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Sayın Vekilim, şimdi bize geldi, hepimiz devletten....
MURAT EMİR (Ankara) - Öyle bir siyasi mekanizma yok efendim.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Bilmiyorum, en azından...
BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Sayın Hocam, bir saniye, oraya bir müdahale edelim. YÖK Başkan Vekilimiz burada, Başkan Vekilimize şahidim, bu süreçlerde aktif olarak yer aldı dolayısıyla...
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Resmî görüş alındı mı Sayın Başkan?
BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Görüşlerini resmî görüşü olarak....
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - YÖK'e resmî sorulmuş mu?(CHP milletvekillerinin laf atmaları)
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Sayın Başkanım, bana müsaade eder misiniz.
BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Konumuz YÖK değil.
Buyurun.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Konumuz o değil. Rica ederim, ben hepinizi dinledim. Ben zaten dinlemeyi seviyorum, siz de konuşacaksınız. Hepinizin itirazlarını biz dinleyeceğiz, biz de alacağımızı alacağız, o yüzden ben sayın vekillerime sitemde bulundum. Biz dinleyelim, herkesi dinleyelim, kim olursa olsun, ondan sonra inandıklarımızı da söyleyelim çünkü kayıtlara geçiyor. Yüz yıl sonra bu kayıtlar açılıyor. Bakın, biz, yüz yıl önce -tarihçi olduğumuz için- ne söylenmiş, Atatürk ne söylemiş, onun muarızları ne söylemiş bakıyoruz; dolayısıyla bize de bakacaklar.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Ama pek anlayan yok.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Ya, anlamasınlar, ileride anlayan olacak Sayın Vekilim, şimdi anlamaya gerek yok, her şeyin zamanında anlaşılması gerekmiyor.
Şimdi, ben YÖK'ümüzün... Bizim kurumlarımız şöyle çalışır: Kurumlar arasında -biz de kendimiz bürokrat olduğumuz için- bir şeye başladığımız zaman ilgili kurumları toplarız, hepsinden görüş alırız; bu devletimizin geleneğidir. Siz de iktidara veya bir başka arkadaşımız da kurum başına geldiğinde böyle yapacak. Biz varsayıyoruz ki -burada itiraz olmadığına göre varsayıyorum ki ben, bilmiyorum çünkü- demek ki bizim kurumlarımız kendi aralarında çalıştılar, böyle bir ihtiyaca binaen bize bir metin getirdiler. Önemli olan...
MURAT EMİR (Ankara) - Olamaz böyle bir şey...
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Çok önemli değil. Tamam, olamazsa sorarsınız efendim.
MURAT EMİR (Ankara) - Ama önemli bir konu bu Sayın Başkan.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Parlamenter sistemde öyleydi ya, Cumhurbaşkanlığı sisteminde öyle bir şey yok. "Milletvekili getirir." diyor, milletvekili ne bulursa getiriyor işte.
MURAT EMİR (Ankara) - Geçmiş olsun!
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Tamam. Ben devam edeyim mi efendim; lütfen, rica ediyorum.
Şimdi, dolayısıyla akademiyle ilgili bize gelen maddeleri biz tek tek kendi aramızda tartışacağız. Hangisinin verimli, hangisinin verimli olmadığını söylemek de bizim vazifemiz; bu çerçevede bakacağız bütün maddelere. Benim de mesela yaklaşık üç aydır hem vekil olduğum hem de görevde bulunduğum yerlere bu metinle ilgili bir sürü uyarı geldi. Ben başta beş tanesini not ettim ve beş tanesini burada söylemek istiyorum.
Birincisi, mesela bu öğretmenlere yapılan şiddet olaylarının kamu davası olmaması; mutlaka bunun kamu davası olması gerekiyor çünkü öğretmen kendi kendini koruyamıyor. Biz de öğretmen kökenliyiz hepimiz, size bir müdahale olduğu zaman çevresel şartlar veya kendi durumunuz korkutuyor sizi ve o davayı siz savunamıyorsunuz, bu olayın kamuya yansıması gerekir; mesela, birincisi bu.
İkincisi, özlük haklarıyla ilgili -genel konuşuyorum- bir sürü şikâyet aldık, demek ki özlük haklarıyla ilgili de biraz daha dikkatli ve hassas olunması gerekiyor. Şimdi, bir de hazırlık aşamasında ücretlerle ilgili, mesela diğer kurumlarda üçte 2 ödeme yapılıyormuş. Yarın bir gün -ben uyarmak için söylüyorum- "Siz üçte 1 ödüyorsunuz, diğerleri üçte 2 ödüyor." diye bir tartışmaya da mahal vermemek için uyumlu hareket etmek lazım.
Üçüncüsü de bu şeyle ilgili, hazırlık eğitiminde gerekçesiz devam etmediğiniz zaman diyor ki: "Üç yıl sonra bir daha aynı eğitimi alırsınız." Bir gerekçeniz yok ve başlamadınız "Ben gelmiyorum." dediniz, onun da mesela süresinin... Ben uzmanlarıyla, öğretmen arkadaşlarla -kendimiz de öğretmen olduğumuz için- o sürenin bir yıla indirilmesini mesela... Bir de şube müdürleriyle ilgili vardı ama o biraz da Maliyeyle ilgili, bize çok şikâyet geldi onunla ilgili. Biz burada bütün bu aksaklıkları tartışalım ki yani herkes bizi seyrediyor burada, "Benim hakkımda insanlar ne dedi?" diye bakacaklar. Şimdi, bunlar teknikti, bir de felsefi noktası var bu işin.
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Sayın Vekilim "Savunamıyoruz." dediğiniz şeyde siz ne talep ettiniz?
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Şimdi, bizim taleplerimiz gelecek, merak etmeyin. Şimdi, biz önergelerimizi veya ilgili sendika...
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Üç yılı bire indir...
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Olacak, olacak.
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Ötekinde ne dediğinizi avukatlar açısından önemli olduğu için...
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Mesela, kamu davasının kesinlikle yapılması gerekir yani metinde...
MURAT EMİR (Ankara) - O zaten yapılır Sayın Vekilim, başka türlü olamaz zaten.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Ama metinde onun mesela yapılması gerekiyor. Biz şimdiden... Hani, açıklıklarımızı anlatmak için söyledim.
Şimdi, tabii, buralar teknikti, bir de felsefi olarak konuşmak lazım. Şimdi, arkadaşlarımızın bazılarının iddiaları insanlara mühendislik yapıldığına dair. Bakın, ben de üniversitede tam otuz yıl hocalık yaptım; felsefe dersi anlattım, dinler tarihi anlattım. Ben tarihçiyim, umumi Türk tarihi anlattım, aklınıza gelen bütün tarih derslerini anlattım. Artık bizim ülkemizde ve dünyada bırakın toplumları dizayn ve yönlendirmeyi, kendi çocuklarınızı bile öyle kolay kolay yönlendiremiyorsunuz. Bu eski klasik lafları, hele hele yüce Meclisimizde konuşmamak lazım. Bunun yerine, çocuklarımızı nasıl paylaşımcı, nasıl birbirini anlayan, öz güvenini geliştirici modelleri geliştirmeye bakmak lazım. Ben, şimdi, Maarif Modeli'ni okudum, baştan aşağı okudum, kendim de eğitimciyim zaten. Maarif Modeli'nde insanı yönlendirici, insanı insanlıktan çıkaracak bir modele... Ve bu bir sürü model olabilir, siyasal modeller olur veya tarikatların, cemaatlerin dinî ritüelli modelleri olur; bir sürü model var dünyada. Batı Avrupa'da ayrı, Kuzey Avrupa'da, Amerika'da ayrı olabilir yani politik dinî modellemeler olur. Açıkçası, ben baştan aşağı kadar okudum, sadece bir yerde mesela benim itirazım olacak, onları söyleyeceğim. Mesela, benlik konusunda hep çocuğa fazla öz güven vermişler. Orada, mesela, paylaşımı da o benliğin içine sokmak lazım yani biz bunları öneri olarak da söylüyoruz zaten. Dolayısıyla, bence, ideolojik tartışmalardan çok, bu konularda ne katma değer sunarız... Hükûmet olabilir bu, başka kurumlar olabilir, STK'ler olabilir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu politik ve birbirini yaralayan, siyaseti sahaya çekip birbirini yaralayan olaylardan kaçınması gerekiyor; bu bizim için daha iyi olur diye düşünüyorum.
Dördüncüsü, yine, genel çerçevede, biliyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti devleti, Millî Eğitim Bakanlığı dönem dönem hem şûralarını yapar hem de programlarını yeniler; bu sene de büyük bir program yapıldı, programlarını yeniledi. Benim eşim de programcı, hem matematik programcısı hem profesör. Ben kendim de tarihçiyim, programları baştan aşağı ben de okudum ve takip ettim. Ben kendi şahsi görüşümü söylüyorum, Bakan Bey'e de ilettim. Ana eğitim programlarını beğenmedim ama bu benim kendi özel düşüncem, sebebi şu: Ben gelenekçi muhafazakâr bir insanım, benim çocuğumun kendi milletimin geleneği ve göreneği ne ise bunun üzerine ritüeller yaşama... Mesela ne? Bayramını yaşamasını isterim. Nasıl mesela? Ben, İngiltere'de, Oxford'ta da üç yıl hocalık yaptım. Oradaki çocuk yeni yıla girerken Christmas'ı o kadar güzel kutluyor ki üç ay, belki beş ay Christmas kutluyor.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Biz de millî bayramları yasakladık!
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Şimdi, bir dakika... Ben de kendi çocuğumu geleneğine göre Kurban Bayramı'nı, Cumhuriyet Bayramı'nı, 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı, 19 Mayıs Bayramı'nı, Ramazan bayramını, dinî bayramları, Peygamber Efendimiz'in doğumunu...
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - 10 bin lira maaşla kurban da kesilmiyor.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Evet, bakın, ritüel olarak kurbanını... Neden biliyor musunuz? Eleştirdiğim nokta, hepsinde, bilgiden ziyade bir millette ritüel olmazsa o milleti siz bir bütünlük çerçevesinde ve bir davranış biçimi çerçevesinde tutamazsınız, mümkün değil. O yüzden, demek ki Millî Eğitimde bilgiden... Bu çocuklarımızı çalıştırıyoruz, çalıştırıyoruz, sınavlara sokuyoruz, sokuyoruz; ne oluyor yani? Çocuk mutlu mu? Mutlu olacak bir nesil yetiştiriyor musunuz? Mesele budur. Benim genel çerçevede itirazlarım var yoksa buraya bize bir şey geldi...
Bence akademi de gerekli, onun da sebebini söyleyeyim Hocam, neden gerekli? Şimdi, biz 2 tane eğitim veriyoruz -Şenol Hanım gitti, biraz bahsetmişti o- eğitimin biri alan, biri eğitim bilimleri. Eğitim fakülteleri bu işi yapıyor, yalnız eğitim fakültesinde... Benim eşim de eğitim fakültesinde hoca Fen Matematik Bölüm Başkanı, kendisi kurdu Yıldızı. Şimdi, şöyle bilgi vereceğim: Eğitim fakültesindeki çocuk üç yıl, dört yıl alan eğitiminde yeterli seviyeye gelmiyor. Yani bu ne demek? Fen, matematik, fizik, kimya gibi alanlarda çocuğun karşısında -çünkü çocuklar da çok cevval- yeterli taban eğitimine sahip olamıyor. Öbür taraf daha avantajlı yani fen edebiyat fakülteleri var ve edebiyat fakülteleri var bizde, ben de Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanıydım eskiden, profesörüm. Buradaki alan bilgisi çok iyi olduğu için bu çocuklar hemen altı ayda eğitimde derslerini alıyorlar, eğitim fakültesinin önüne geçiyorlar çünkü çocuk zaten matematik, fizik, kimya dersi alıyor. O beş saat alıyorsa diğeri yirmi saat alıyor, dolayısıyla böyle çok büyük avantajlara sahip oluyorlar. Türkiye'de böyle bir problem vardı, hâlâ da var.
O zaman, bence, YÖK'ün -şimdi, sayın vekilimiz de burada, biz YÖK Başkanıyla da bu sohbeti yaptık ve çalışmaya da başlamıştı ama neticesi gelmedi- bizim meslek alanlarımıza dair büyük bir verisi olmalı. Nedir bu veri? İşte, atıyorum, şu kadar mühendise ihtiyacım var, 2 katını yetiştiririm; şu kadar öğretmene ihtiyacım var, şu kadarını yetiştiririm... Çünkü onu bir ayarlaması lazım ki yarın siyasal ve sosyal problemler olmasın yani yirmi yıldaki problemi hepiniz söylediniz. O zaman böyle bir veriye ihtiyacımız var acilen bizim. Demeli ki Bakanlığa "İşte, ben şu kadar, şu proje..." Sadece bu eğitim için değil, başka başka şeyler için de gerekli.
O zaman, yeni bir şeye başlıyoruz demek ki. Bütün bunları unutalım yani biz yapıcıyız, bir şey yapalım. O zaman, akademiyi planlarken bu yanlışlardan arındıralım yani akademi planlansın ama akademi planlanırken de bu büyük veri çerçevesinde planlansın ki on yıl sonra aynı meseleyi biz bu Meclise bir daha getirmeyelim. O yüzden, YÖK'e düşen görev de çok önemli. İtirazlarını bilmiyorum, mutlaka onlar kendi aralarında konuşmuşlardır, ben eminim -ben de bürokrat olduğum için- mutlaka konuşmuşlardır. Şimdi, arkadaşım anlatır, buradaki sayın hocamız bize anlatır, öyle herkes istediği kuralı, istediği gibi... Siz de iktidar olacaksınız, biz de hocalık yaptık, rektörlük yaptık, istediğimizi istediğimiz şekilde getiremedik yani Türkiye Cumhuriyeti devletinde böyle umursamazlık yoktur. Bürokratlar açısından söylüyorum, siyasiler belki biraz daha serbest de...
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - O eskidendi, devletin çivisi çıktı.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Yok yok, siyasiler biraz serbest.
Şimdi, dolayısıyla, ayrıntıları zaten madde madde görüşeceğiz. Ben o yüzden... Bir de Maarif Modeli'yle ilgili bir şey söyleyeceğim. Sayın Hasan Ali Yücel'i bilirsiniz, Maarif Modeli onun modelidir.
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Vallahi, herhâlde bu odada sadece siz biliyorsunuz, başka bilen yok, sayenizde de öğrendik!
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Yok yok, bizim büyüğümüzdür.
Şimdi, Hasan Ali Yücel, biliyorsunuz, millî eğitimimizde hem Doğu klasiklerini hem Batı klasiklerini hem İslam ansiklopedisini hem de Türk tarihini yazan büyüklerimizden birisidir, çok büyük bir entelektüeldir ama o da "Maarif Modeli" der. O yüzden, sakın isimlere takılmayın diye söyledim bunu. (CHP milletvekillerinin laf atmaları)
Şimdi, bizim tarihîmiz... Ya, önemli değil. Bakın, şöyle düşünün: Türkiye Cumhuriyeti devleti 2024'le sınırlı değil, tarihle de başlangıcından itibaren bu devletin kuralları cumhuriyetimizle beraber taçlanıyor yani son yüzyılı böyle, binlerce de yıl gidecek. Biz de o süreçte sadece katkı veren veya katkıyı dinamitleyen insanlar olarak bileceğiz, ben kendimi böyle nitelendiriyorum. Dolayısıyla, burada gelen yanlış bir şey varsa ben de itiraz edeceğim, yanlış ama yani. Çünkü bu gerekli bir şey ama biz burada öğretmenlerimizi koruyacağız, öğretmen olacakları koruyacağız, onların haklarına bir halel getiriyor muyuz zarar getiriyor muyuz, ona bakacağız. Dolayısıyla, bütün Meclisteki milletvekili arkadaşlarımın da böyle baktığını düşünüyorum. Bir şey daha gelmeden, hiçbir şeyi görmeden, hiçbir şeyi okumadan... Maarif'te oldu o ve programlarda oldu.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - Buraya hiçbir şeyi görmeden mi geldik, hiçbir şeyi okumadık mı?
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Yok, şimdi bakın...
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - İsmet Bey'e bakınca...
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Yok, sadece göz göze geldik ama şunu gördüm: Emin olun, televizyonda programlar tartışıldı. Biliyor musunuz programları yapan kimler? Ben size söylesem ben bildiğim için... ODTÜ, Hacettepe, Yıldız, Boğaziçi. Bütün profesör arkadaşlar ve hiçbirisi de aslında -ben muhafazakâr gelenekçi olduğumu söyledim- muhafazakâr gelenekçi değil ama çıktılar...
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Yazsınlar altına isimlerini.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - İşte, ben söyledim Bakan Bey'e, dedim ki: Efendim, çıkın, bunların kim olduğumu yazın; söyledim ben ve ondan sonra, televizyona çıkıp yaptığı şeyi eleştiren insanlar. O yüzden diyorum, bakın, bu işleri siyasi olarak görmüyorum. Millî eğitim siyasal bir alan değil, millî güvenlik meselesi, siyasal bir alan değil; isteseniz de yapamazsınız. Bakın, kendi çocuğumu yapamıyorum ben, benden farklı düşünüyor. Korkmayın, ne kindar ne dindar; siz neyseniz o olacaktır yani sen kindarsan o olacak. Hiç kimse senin söylediğinle dindar veya kindar... Sen dindarsan o dindar olacak, başka türlü olmayacak.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Öyle de olmaz, o da yanlış.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Ya, o senin tercihin ama.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Babası dindar diye çocuk dindar...
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Ama o senden rol model alacak, istesen de o olmayacak, rol model alacak; bu kadar basit. Kimse kimseyi öyle kodlayarak, ben şunu yaptım... Çocuklarımız çok farklı, o yüzden ona göre davranmak lazım.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - İmam hatiplere zorla gidenlerin çoğu deizme geçti.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Ya, şimdi gönderemezsin zorla, isteyerek gider yani hepimizin çocuğu var, o yüzden mevzuyu kapatalım arkadaşlar.
Ben hepinize verimli bir çalışma diliyorum, hem sağlık hem huzur hem güzellik diliyorum.