KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA YENEROĞLU (İstanbul) - Affınıza sığırak...

Şöyle bir boyutu var tabii ki: Şimdi, köylüler de biraz da mecburiyetten dolayı bir noktaya geliyorlar, yoksa zaten hani bölgeye gideceksiniz, göreceksiniz; insanlar her ne kadar bir durumu kabullenmiş olsalar bile o durumun aslında onları mutlu etmediğini zaten bizzat gidip yerinde müşahede edeceksiniz diye düşünüyorum. Bu örnek zaten bu durumu net olarak gösteriyor. Bakın, birçok köyden bahsettik ama bu köyün özelliği, bu köyün mağduriyeti buraya taşınabilmiş bir husus. Dolayısıyla, burada da heyelan söz konusu oldu zaten. Yeşilyurt köyünde 10 civarında maden ocağı işletmesinin olduğu ve köylülerin bu heyelanla birlikte evlerini terk etmek zorunda kaldıkları, hâlihazırda köylülerin konteynerlerde oturduğu ve oluşan maddi ve manevi zararlarının da aslında onlara göre tabii yeterince tazmin edilemediği... Bunu ben takdir edemem netice itibarıyla fakat sonuçta köylülerin ifade ettikleri husus bu. Köylüler özellikle şunu belirtiyorlar: Kendi zararlarına veyahut da dertlerine sahip çıkılmaktan daha ziyade, işletmenin kollandığını düşündüklerini, zararlarının haksız fiil çerçevesinde tazmini gerekirken taşınmazlarını işletmeye satmaları yönünde yönlendirildiklerini ve zararlarının çok altında evlerini, taşınmazlarını işletmeye satmak zorunda kaldıklarını ve göç etmeye zorlandıklarını belirtiyorlar. Bu konuda örnekler verdiler bana, işte, mesela: "Evim vardı, ahırım vardı, 10 dönüm sulu arazim vardı ama ben şu kadar düşük ücrete bunu satmak zorunda kaldım." Dolayısıyla, bu bir şekilde mecburiyetin neticesinde gelinen bir durum yani insanlar sonuçta orada gül gibi arazilerini, yerlerini terk etmek zorunda kalmış. Hâlihazırda insanların konteynerlerde yaşadıkları bir durum söz konusu. Yani bu çerçevede kendi durumumuzu düşünelim, kendi köyümüzün olduğunu düşünelim; sonuçta ne kadar tazmin edilebilir ki oradaki zarar? Sonuçta insanların ata toprakları yani onun kendine göre, kendine has ayrı bir değeri, özelliği var. Dolayısıyla, hani ben insanları dinledikçe inanın insanın içi kahroluyor, onun için... Gidip göreceksiniz orada, gördüğünüz zaman... Zaten ben "Ya, tamam işte ama satmışsın ya, almışsın ya." dediğim zaman bir ah çekiyorlar. Yani "Şimdi, bu kadar kolay mıydı?" diyorlar sonuçta. Yani sen de şu evine, şu ahırına, şu kadar dönüm arazine, tarihe şu parayı al da de ki işte "Allah razı olsun, iyi oldu yani netice iyi." Yani öyle bir durum yok, keşke öyle bir durum olabilse de mesele bu şekilde kapanmış olabilse. Dolayısıyla orada da yani onların... Ben Komisyonunun yine bu doğrultuda kararı ve talebi doğrultusunda idari denetimin yeterince yapılmadığını köylülerin anlatımından hareketle değerlendiriyorum. Dolayısıyla, bu idari denetim konusuyla ilgili yetersizliklerin Komisyon tarafından yine ilgili kurumlara hatırlatılması, sorumluluklarının hatırlatılması gerektiğini, özellikle kayıtlara girmesi için bunun altını çizmek istiyorum. Yine, bu çerçevede de -bakın, fazlasıyla buna benzer örnekler var- Sayıştay denetiminin de gündeme alınması gerektiği kanaatindeyim.

Tabii, bu çerçevede şu da var: Mesela, müştekiler buraya davet edilmiş olsaydı onlar kendileri bu durumu anlatmış olacaklardı zaten ve neticede gelmek zorunda oldukları noktayı anlatmak zorunda olacaklardı. Dolayısıyla, zaten bölgeye gidilecek, bölgeye gidildiğinde de Yeşilyurt mağduriyetleriyle ilgili oradaki köylülerin dinlenilmesi olayın bütünlüğü ve hani "Çözüldü." denilen meselelerin de ne şekilde çözüldüğüyle ilgili Komisyonun kanaat sahibi olmasını beraberinde getirecek. Bu anlamda, bunun yapılması gerektiğini, bu örnekte de yapılması gerektiğini ben doğru buluyorum. O sebepten dolayı burada da yine Komisyonun bu çalışması çerçevesine bu bölgenin de ve bu köylülerin de alınması gerektiği kanaatindeyim.

Teşekkür ediyorum tekrar hassasiyetiniz için.