KOMİSYON KONUŞMASI

MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, çok Değerli Bakan Yardımcımıza ve eşlik eden bürokrat arkadaşlara da teşekkür ederiz bu önemli sunumları için.

Tabii, çok zor bir konuyu konuşuyoruz, önemli bir konuyu konuşuyoruz, hepimizin üzerinde durduğu, dikkat ettiği ve zaman zaman da gündeme taşıdığımız, zaman zaman da çok olumsuz örneklerle karşılaştığımız bir konudan bahsediyoruz. Sağlık hizmet sunumu zaten zor bir alandır, gerçekten güçlükler içerir. Türkiye'de de sağlık hizmet sunumunda aksamalar yoğun bir şekilde yaşanıyor ancak bu sağlık hizmetini cezaevlerinde vermeye kalktığınız zaman bunun doğası gereği çok daha zorluk içerdiği, çok daha güçlükler taşıdığı ve özellikle cezaevi koşullarının hem koruyucu sağlık hizmetleri bakımından hem tedavi edici hizmetler bakımından, doğasından getirdiği kimi zorluklar taşıması dolayısıyla da işimizin güçlüğü ortada. Dolayısıyla burada bizim ortak bir akılla, bu Komisyonu, bu toplantıyı, bu sunumu bir fırsat bilip buradan olumlu bir sonuç... Sayın Vekilimizin söylediği gibi, özellikle yasama biz olduğumuza göre, yasamada sizlerin ihtiyaçlarınızı burada bulup yasama açısından en azından bizim burada gerekli katkıyı vermemiz önemli. Tabii, ayrıca bizim aynı zamanda bir denetim görevimiz de var, burada kimi soruları da soracağız. Aslında soruldu, ben de arada otuz saniyelik bir söz aldım, onun da sebebi şuydu: Ben sunumların devam edeceğini düşündüm, sıcağı sıcağına sormak istedim.

Tabii, ben de tıp mesleğinden geliyorum dolayısıyla da önce teşhis, önce tabloyu göreceksiniz. Bizim bütün milletvekili arkadaşlarımızın da benim şahsen de sorduğumuz çok soru var, uzun yıllardır da soruyoruz ve çoğuna da cevap alamıyoruz. Özellikle sağlık hizmetindeki aksamaları ortaya koymamız için buradaki rakamları açık bir şekilde bilmemiz gerekiyor. Tabii, kimi rakamların değişebileceğini, kimi rakamların hangi kritere göre sorulduğunun veya açıklanacağının da değişebileceğini elbette öngörüyoruz ama yine de özellikle tutuklu ve hükümler bakımından birinci basamak, ikinci basamak, üçüncü basamak günlük poliklinik sayıları; yatıyorlarsa yatış sayıları, yatış ortalamaları, tedavi sıklıkları; aynı şekilde, ameliyat ediliyorlarsa, opere ediliyorlarsa bunların istatistiklerinin -Kayıhan Bey'in de özellikle vurguladığı gibi- çok açık bir biçimde verilmesi lazım.

Tabii, çok soru soruldu bu tabloyla ilgili ama burada benim önemsediğim bir nokta var, o da şu: "Kronik hastalık" diye soruyoruz, gerçekten de kronik hastalığın kriterleri belli ama cezaevleri kendine özgü koşulları olan yerler dolayısıyla da aslında hastaneye yatıramadığınız, tıbben yatırmadığınız -yani "hospitalize" edemediğiniz diyelim İngilizcesiyle değil mi- ama cezaevi koğuşunda kalamayacak, kronik, sürekli ağır -ne derseniz deyin- bir hasta grubu var ve bizim asıl sorunumuz da bu hasta grupları. Bunlar belki hak ettikleri sağlık hizmetine ulaşamıyorlar, belki geç ulaşıyorlar, belki olması gereken nitelikte ulaşılamıyor koşullar gereği, belki görevini yapmayan görevliler var, belki denetim yetersiz, belki şikâyet koşulları yetersiz ama bunların her birini bir seçenek olarak düşünüp "Acaba burada biz daha ne yapmalıyız?" diye düşünmemiz lazım. Dolayısıyla varsa elinizde bilgi bizi aydınlatın yani kronik hastalıkları kastetmiyorum ama gerçekten ağır hastalığı olan, gerçekten cezaevi koşullarında, koğuş koşullarında tıbbi bakımını sürdüremeyecek, kendi başına yaşamını sürdürme olanağı olmayan kimler var, kaç kişiler ve bunlara biz ne yapıyoruz? Burası çok önemli çünkü burada bir aksama olduğu görülüyor. Bir defa, polikliniğe başvurduğu zaman bir tutuklu veya hükümlü, bu kişinin hak ettiği, arzu ettiği sağlık hizmetini alamadığına dönük bir şikâyeti oluyordur mutlaka, zaman zaman. Bu aşamada neler yapılıyor? Olağan bir cezaevi şikâyetinin dışında -çünkü sağlık hizmeti kendine özgü hassasiyetler taşır- bir mekanizmamız var mı? Çünkü dışarıdaki serbest birisi hekim değiştirebilir, hastane değiştirebilir, başka yerlere gidebilir ama cezaevindeki kişi -bahsedildi- bize emanettir, devlete emanettir. Dolayısıyla buradaki bu mekanizmaların, kontrol mekanizmalarının çok iyi kurulması gerekiyor. Şikâyet varsa ne kadar? Bunun sıklığı nedir? Sağlık hizmeti alan hükümlüler, tutuklular bundan memnunlar mı, yeterli buluyorlar mı? En azından Türkiye ortalaması kadar buna yaklaşabiliyor muyuz? Buralar çok değerli.

Diğer bir konu, bakınız, cezaevleri özellikle çok yoğunlaşılan yerler. Son sekiz ayda tutuklu ve hükümlü sayısının 78.050 kişi arttığı rakamı var benim önümde. Hâl böyle olunca da tabii buradaki sağlık hizmetinin niteliği ve nasıl yeterli olabileceği çok daha önemli bir soru olarak karşımıza çıkıyor. Buna dönük yenilikler yapılıyor mu? Çünkü cezaevi açılıyor -af kanunu- çeşitli adlar altında kimi aflar getiriliyor, denetimli serbestlikler getiriliyor ama sonuçta bakılması gereken nüfus bir anda bakıyorsunuz yüzde 10, yüzde 20 artmış oluyor. Bize tutuklu ve hükümlülerin yatak bulamadığına dair, sırayla yattığına dair bile şikâyetler geliyor ve bunlar da bir vakıa aslında. Hâl böyleyken bu kişilerin yeterli, nitelikli sağlık hizmetine ulaşabilmeleri için biz daha fazla neler yapıyoruz? Bunların hepsinin üzerinde konuşmamız lazım.

Şimdi, değerli arkadaşlar -şöyle bakıyorum notlarıma- burada önemli bir nokta da şu: Tabii, bunun tamamen sizin görev alanınıza girmediğinin bilincindeyim ama bu Komisyonda konuşulması gerektiğini de düşünüyorum. Özellikle kamuoyuna yansıyan ölümler oluyor, Cumhurbaşkanımızın Anayasa 104 gereğince affetmediği, belki prosedürün geç işlediği, belki Adli Tıp Kurumunun raporunu olması gerektiği gibi yazmadığı, belki aradaki o soruşturma kısmının, kolluğun yaptığı görevin uzaması gibi nedenlerle kişilerin cezaevinde yaşamını yitirdiğini görüyoruz. Ve buna dönük de burada bir aksama olduğunu... Yani 2023 yılındaki genelgenin yetmediğini, resen başlatılan bu affetme, özel af çıkarma yetkisinin yeterli olmadığını, geç işlediğini görüyoruz. Nitekim, Adli Tıp Kurumu da bu sistemin bir parçası. Adli Tıp Kurumu bakıyorsunuz rapor veriyor "Sağlamdır, kalabilir." diye, on beş gün sonra kişinin hayatını kaybettiğini görüyorsunuz. Şimdi, burada ağır bir kusur var mı, yok mu? Dışarıdaki bir kişi olsa her türlü hukuki yolu deneyebilir, cezai yolu deneyebilir ama cezaevinde hükümlü veya tutuklu sıfatında bize emanet olan bir kişinin buradaki kanuni yolları olması gerektiği gibi takip edebildiğini söylemek çok zor.

Buralarda doğru mekanizmaları kurmak lazım ve doğru mekanizmalar neler olabilir? Bizim buna dönük çalışmalarımız var -biraz önce bahsedildi- biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak "cezaevlerinde hasta hükümlüler komisyonunu" kurduk; burada da Kayıhan Pala Hocam var, Yüksel Taşkın Hocam var, Aylin Yaman Hocam var, başka arkadaşlarımız da var. Biz bu konun üzerine daha çok eğilmeyi de çok önemsiyoruz ama buradan sizin de -tabii ki tablolar, emek çekiliyor, çaba gösteriliyor, daha iyisi olsun diye uğraşılıyor; mutlaka bunlar oluyor ama- bizden talebiniz nedir, nerede aksıyor bu iş? Çünkü bir yerde aksadığı da belli, özellikle 65 yaş üstü, özellikle ağır kronik hastalığı olan, özellikle Adli Tıptan raporun gelmeyen, özellikle Adli Tıptaki raporu olması gerektiği gibi, bilimsel ölçütlere göre geldiği konusunda kamuoyunun veya en azından bizim vicdanen tatmin olamayacağımız veya Adli Tıp Kurumu raporuna rağmen, o genelgenin bir gereği olarak kolluğun görevi sırasında bu işin çok uzaması ve dolayısıyla da kişilerin son derece ağır mağduriyetler yaşaması; bunları önemsemek lazım. Bu konuda sizin de nerede aksadığını, bizim nerede ne yapabileceğimizi ve özellikle buradaki denetimin yani hükümlü mahpuslar bakımından onların denetiminin yapılacağı veya cezaevlerindeki iç denetimin daha güçlü, daha enerjik bir şekilde yapılabileceği bir süreci nasıl başlatabiliriz diye görüşlerinizi almak isteriz.

Ben, izniniz olursa, Sayın Başkanın tutumuyla da ilgili birkaç görüşümü ifade etmek isterim. Ben bu Komisyonu çok önemsedim, çok da yararlanıyorum, vaktim de vardı; dolayısıyla geldim, sözümü istedim. Aslında Mecliste Grup Başkan Vekilleri komisyonda da Genel Kurulda da sıraya bağlı olmaksızın konuşurlar, böyle bir teamül vardır; Genel Kuruldaki işleyiş de komisyonlardaki işleyiş de buna paraleldir ama ben bugün böyle bir ihtiyaç içerisinde değildim en azından ama benim otuz saniyelik soru soruşumu Sayın Başkanın "Söz hakkınızı kullandınız." diye değerlendirmesini doğrusu yadırgıyorum.

İkinci olarak, Sayın Başkan biraz önce bir tartışmayı kapatmak için şunu söyledi: "Karşılıklılık bizi kötü bir yere getiriyor." Çok doğru söylüyor ama bu karşılıklılık aynı zamanda Başkanı da içeren bir şey yani Başkan her bir konuda, bir konuşmadan sonra "Başkanım." diyerek bu konuyla ilgili görüş açıklayamaz, öyle bir hakkı yoktur.

Ayrıca da Genel Kurulda olduğu gibi komisyonlarda da küçük laf atmalar olur, yine AKP'li arkadaşlar da kimi konularda laf attılar, çok da yararlanıyoruz aslında. Ben de orada asla "sabote etmek" asla "çirkinleştirmek" gibi ağır kelimeleri hak etmeyecek nezaket içerisinde -Sayın Başkan, maşallah siz de hükmü de verdiniz- masumiyet konusundaki görüşümü ifade ettim. Bu görüş ifade edilir Sayın Başkan ama ben sizin, doğrusu "çirkinleştirmek" "sabote etmek" "başka bir yere taşımak" gibi görüşlerinizi, düşüncelerinizi en azından sizin o anlık görüşleriniz olarak kabul ediyorum ve bu Komisyon çalışmalarında özellikle daha nitelikli tartışmalar için daha karşılıklı ve daha saygılı ve nezaketli konuşmalar yapılması gerektiğine inanıyorum.

Teşekkür ederim.

Eğer başka soru varsa da partim adına cevaplayabilirim.