Komisyon Adı | : | İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU |
Konu | : | Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un, hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi taleplerine ilişkin konu hakkında sunumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 12 .06.2024 |
RIFAT TURUNTAY NALBANTOĞLU (İzmir) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; hepinize saygılar sunarak başlamak istiyorum.
Şimdi, gerçekten çok önemli bir konuyu beraber tartışmaya başladık. Ülkemizin gündemini ciddi şekilde işgal eden, ciddi şekilde gündeme gelen bir konu. Ülkemizde son zamanlarda bir de Sayın Cumhurbaşkanı ve partimizin Genel Başkanı Sayın Özgür Özel vasıtasıyla estirilen bir hava var, bir yumuşama var, bir normalleşme meselesi var. Ortada bir normalleşmeden bahsediliyorsa, bir defa şunun altını çizmek lazım, normal olmayan bir şeyler var. Normal olmayan bir şey var ki "Normalleşelim." diye bir talep var; bunun çalışması, çabası var. Bu çabalar çok değerli, çok önemli. Bu anlamda bu çabaları gündeme getiren ve bu çabaların hayata geçmesi konusunda niyetini ortaya koyan herkese gerçekten yürekten teşekkür ediyoruz. Bir de bugün konuşmakta olduğumuz özellikle insan hakları konusu belki de normalleşmeye en çok ihtiyacı olan konulardan bir tanesi çünkü bazı konular var ki eğer mesele normalde olması gereken normlarda yürümüyorsa, olması gereken sistem içinde yürümüyorsa normal olmadığı, doğru olmadığı biraz daha kristalize oluyor, biraz daha net görülüyor, insan hakları bunlardan bir tanesi. Biraz önce Sayın Milletvekilim Mahmut Tanal'la konuştuğunuz hocayı ben tanımıyorum ama mutlaka çok değerli bir insandır ve hukuku matematiğe benzetmiş olmasını da çok değerli buluyorum. Matematik objektif koşullarla anlatılan, objektif standart koşullarla anlatılan ve aslında, sana göre, bana göre değişmemesi gereken normları ortaya koyan bir şeydir ama maalesef, bizim ülkemizde belki de matematiğe en çok benzemesi gereken alanlardan bir tanesi bugün hukuk olmaya başlamıştır.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Sayın Başkanın uyarısına gerek kalmadan, geçtiğimiz hafta içinde Sayın Bakana sözlü olarak da yazılı olarak da ilettiğim bazı sorulara gelmeden önce birkaç konuya değinip hemen sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Şimdi, bu Hükûmetin -en azından ben öyle biliyorum, en azından bu Hükûmetin icadı olduğunu biliyorum- alfabenin her harfine denk gelen cezaevleri yapma işi, bir de son zamanlarda bu Y tipi, S tipi yüksek güvenlikli cezaevleri meselesi var. Bu konuda, çok vaktinizi almadan, birkaç örnek vermek istiyorum. Yaşamakta olduğum il İzmir'deki Buca Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda yatmakta olan Mehmet Güvel adlı bir hastayla ilgili Sayın Bakanıma ilk sorumu iletmek istiyorum. Wernicke-Korsakoff ve ilave olarak prostat kanseri de olan 78 yaşındaki bir hasta, Adli Tıp Kurumunun kararına rağmen -herhâlde biraz önce Sayın Genel Müdürün tarif ettiği sebeplerle, savcının görüşü o yönde olmamış ama- Adli Tıp Kurumunun "Cezaevinde kalamaz." kararına rağmen cezaevinde kalmaya devam ediyor. Bu konuyu ben ilk soru olarak sormak istiyorum. Aynı şekilde, bu hastanın yüksek güvenlikli cezaevinde kalışını da protesto etmek üzere yine aynı cezaevinde Cem Dursun ve Oktay Kelebek isimli 2 tane vatandaş açlık grevinin 110'uncu günündeler, 110'uncu günde açlık grevi yapıyorlar yani gerçekten açlık grevinde 110'uncu güne gelmek nasıl bir durumdur tahayyül bile edemiyorum. Dolayısıyla bunlar umarım Sayın Bakanın ve değerli bürokratların gündeminde olurlar. Özellikle de Adli Tıp Kurumunun "Cezaevinde kalamaz." hükmüne rağmen cezaevinde vakit geçirmek, cezaevinde kalmak, kalan cezalarını cezaevinde tamamlamak zorunda olan hükümlüler konusunun mutlaka ciddi bir şekilde ele alınması gerektiğini düşünüyorum.
Bir de bu Y tipi cezaevleri... Yirmi iki buçuk saat kapalı alanda kalıyor insanlar, yirmi iki buçuk saatini kapalı alanda geçiriyorlar, bir buçuk saatlik havalandırmada da kimseyle görüşmeden sadece tek başına havalandırmada kalıyorlar. Bunları nereden biliyorum? İnsan Hakları Komisyonu üyesi olarak tarafıma gelen mektuplardan biliyorum. Bir adam bir suç işlemişse tabii ki cezasını çekecek, bunda bir tartışma yok ama ceza bile çekilse bu insani koşullarda çekilmelidir diye düşünüyorum ve bu insani koşulları yaratmak da hepimizin ödevidir, hepimizin görevidir, başta da Adalet Bakanlığımızın, Adalet Bakanımızın ve adalet bürokrasisinin görevidir diye düşünüyorum.
Sayın Başkanım, biraz önce de ifade ettiğim gibi, geçtiğimiz hafta içinde yazılı ve sözlü önergelerle Sayın Bakandan cevabını beklediğim birkaç konu var, onları izninizle çok hızlı olarak okumak istiyorum.
Buca Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda bulunan Mehmet Güvel'in Adli Tıp Kurumu raporu ve Bakanlığın "Hapishanede kalamaz." kararı neden uygulanmamaktadır? Bakanlığınıza bağlı "kuyu tipi" diye adlandırılan yüksek güvenlikli F, Y ve S tipi hapishanelerdeki kötü muameleler ve hak ihlalleri konusunda etkin bir denetim yapılmakta mıdır? Yüksek güvenlikli hapishanelerde bulunan mahpusların tüm sosyal ve kültürel etkinliklerden uzak bir şekilde tecrit edilmesi ve 24 saat kamerayla izlenmesi, temel insan haklarına aykırı mıdır, değil midir? "Kuyu tipi" diye nitelendirilen yüksek güvenlikli hapishanelerde Adli Tıp Kurumu raporuyla hapishanede kalamayacak durumda olan mahpusların sayısı kaçtır? Bakanlığınızca bunlardan kaçı hakkında "Hapishanede kalamaz." kararı verilmiştir? Bu karara istinaden kaçı tahliye edilmiştir? Bakanlığınızın kararına rağmen diğerlerinin tahliye edilmeme gerekçesi nedir?
Sorularım bu kadar. Son bir cümleyle tamamlıyorum Sayın Başkanım. Gerçekten büyük bir dikkatle dinledim sunumu. Başta Sayın Bakana ve değerli arkadaşlarıma gerçekten yürekten teşekkür ediyorum. Kendimi iyi hissetmemi sağladılar. Yani ben hakikaten Türkiye'de bir sürü işin iyi gitmediğini düşünüyordum, bir sürü iş kötü gidiyor. Bir de birkaç gündür Sayın Bakana böyle sorular falan sormaya çalışıp bir şeyler araştırırken, gelen mektupları biraz daha dikkatli okumaya çalışırken hakikaten bazı işlerin çok doğru gitmediği... Fakat en azından ceza infaz kurumlarımız konusunda kaygılanacak bir durum yokmuş, gayet iyiymiş. Kendimi -en azından benim, diğer arkadaşları bilmem- iyi hissetmeme olanak sağladığınız için size yürekten teşekkür ederim, sağ olun Sayın Bakanım.