KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN VEDAT BİLGİN - Bildiğiniz gibi, bugün Türkiye'deki tıp -dişçilik de dâhil- eğitiminin sorunlarıyla ilgili bir toplantı yapmak istiyoruz; bu toplantıyı şimdi açıyorum.

Tabii, sadece tıp eğitimi değil, Türkiye'deki yüksek eğitimin çok ciddi sorunları var. Bu sorunlar bugün değil; belki yarın, belki önümüzdeki yıllarda daha fazla görünürlük kazanacaklar. Ekonomi, diğer sorunlar, bunlar aktüel olarak hemen etkilerini hissettiğimiz olaylardır. Dolayısıyla, bunların çözümü de daha kısa sürede mümkündür; bir yıl sürer, iki yıl sürer. Ekonomide, biliyorsunuz, uzun dönem dediğimiz zaman biz iki yılı kastederiz ama eğitimin sorunları uzun vadede ortaya çıkar ve çözümü de çok daha uzun süre alır; bu da çok yıpratıcı olur, çok yaralayıcı olur.

Bir ülkenin kalkınmasında, modernleşmesinde eğitimin başat bir rolü vardır. İyi kadrolar yetiştirirseniz, her alanda iyi uzmanlar yetiştirirseniz, eğitimli insanlar yetiştirirseniz meslek standartları yükselir. Onların hizmet kalitesi, ürettikleri hizmet kalitesi artar; hele onların içinden çıkan, bu eğitimli kadroların içinden çıkan aydınlar ülkeye ışık tutar; eleştirileriyle, yaptıkları değerlendirmelerle, ortaya koydukları yeni yaklaşım ve yeni projelerle ülkenin kalkınmasını, modernleşmesini hızlandırırlar. Bunun başka yolu yok; uzaydan gelen adamlar yapmayacak bu işleri, o ülkenin yetiştirdiği insanlar yapacak. Elbette günümüz dünyasında kapalı toplumlar, işte, Kuzey Kore vesaire gibi... Çin bile ne kadar açıldı. Bunların dışında, dünya birbirine çok açık hâle geldi yani tarihte eğitimin, bilimsel süreçlerin, bilimsel teorilerin, bilgilerin bu kadar hızlı dolaşıma girdiği başka bir dönem yoktur. Bu bir fırsat yaratıyor ama bu fırsatlardan faydalanabilmek için bunları anlayacak insanların olması lazım. Yani, Türkiye'de birisi bir laboratuvarda bir çalışma yapıyorken Çin'de, Amerika'da ya da başka bir ülkede o laboratuvarda çalışanlarla aynı dili konuşuyorlarsa -buradaki dil, bilimsel anlamda- nelerden faydalandıklarını, neleri yapmaya çalıştıklarını anlıyorlarsa hatta birbirleriyle iletişim kurabiliyorlarsa bu, bilim adamlarının, o laboratuvarda çalışan insanların yaratıcılıklarını hızlandırır, artırır.

Bir gün bir arkadaşı bekliyorum, bir toplantımız var fakültede; ağabeyimiz bizim, geç geldi, bir yere gideceğiz, dedi ki: "Vedatçığım, geç geldim; İngiliz arkadaşa mikroskobu devrettim, öyle geldim." Öyle mi, sizin fakültede İngiliz mi çalışıyor? "Yok, İngiltere'deki şeyde aynı şeyi kullanıyoruz; araştırmanın bir parçasını o yürütüyor İngiltere'deki üniversitesinde, ben de bizim fakültede bunu yapıyorum." dedi. Böyle bir dünyada yaşıyoruz; dolayısıyla bu dünyada, böyle bir dünyada ülkelerin yaratacağı fikirler, yaratacağı... Fikir yaratmak çok önemli, düşünce yaratmak çok önemli, teori yaratmak fevkalade önemli; dolayısıyla üniversitenin böyle bir misyonu var. Bunları yapmıyorsa, sadece klasik bir lise üstü eğitim veriyorsa sorun orada başlıyor demektir.

Tabii, çok sayıda üniversite açıldı; şimdi Değerli YÖK Başkanı Hocamız bahsedecektir, ben son sayıyı bilmiyorum; bu kadar üniversite, bu kadar fakülte... Açılan fakültelerin eğitim düzeyleri çok önemli. Şimdi, bu, tıpta daha önemli. Bizim alanımızda ne olur? İşte, yanlış bir hesaplama yaptı, şu değerlendirmeyi yanlış yaptı; doğrusunu yapan çıkar, fark edilir, sorun çözülür ama tıpta siz bir hata yaptığınız zaman adam ölüyor, insanlar ölüyor; bu, felaket. Dolayısıyla, tıp eğitiminde kalite her şeyden daha önemli. Bu bakımdan, ben, kıymetli milletvekillerimizin "Böyle bir toplantı yapalım; bu tıp eğitimindeki sorunları gözden geçirelim, ele alalım, bunun üzerinde konuşalım." önerilerini fevkalade değerli buluyorum. Bu vesileyle, Sağlık Bakan Yardımcımız -Sağlık Bakanlığı da meselenin bir tarafı- aramızda, YÖK Başkanımız burada.

İzin verirseniz sayın vekiller, hocayı bir dinleyelim, eğitimle ilgili tabloyu bir görelim, tıp eğitimiyle ilgili tabloyu bir görelim; sorunlar neler, Erol Hoca neler görüyor, sorunlara bizler nasıl bakıyoruz. Çünkü sizlerin çoğu hep tıp eğitiminin içinden geldi, burada çoğunluk sizsiniz; biz azınlıktayız, oyumuz az ama ben de yöntem olarak meseleye itiraz ediyorum. Ben Hacettepede öğrenciyken bizim hocalarımız tıp öğrencilerine yöntem ve araştırma dersi verirdi; bilmiyorum, diğer fakültelerde de üniversitelerde de var mı. Hacettepe bu yönüyle o yıllarda dikkat çekiyordu, işte, toplumsal sorunlar ve sağlık konusunda dersleri vardı. O zaman bu seçmeliydi, istediğiniz fakülteden ders alabiliyordunuz. Ben Orhan Öztürk Hocadan seçmeli olarak psikiyatri dersi aldım; ilgili arkadaşlarımız bilirler, hoca da kendi alanında ünlü bir hoca. Dolayısıyla bu sorunları anlamamız lazım. Bir şeyi anlamadan çözmek mümkün değildir.

Değerli Hocam, söz sizin, buyurun.