KOMİSYON KONUŞMASI

OĞUZ ÜÇÜNCÜ (İstanbul) - Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri, değerli hocalarım; hoş geldiniz. Benim de özellikle sormak istediklerim tabii, siyanürle ilgili başlayacak olursak; siyanürün, sizin de belirttiğiniz gibi, aslında insanların, insanlığın hafızasının da bu denli tehlikeli olarak kabul edilmesinin tek sebebi Birinci Dünya Savaşı ve orada askerleri öldürmek için yaygın kullanılması ve İkinci Dünya Savaşı'nda Almanya'da bunun Yahudi soykırımında gaz kamaralarında kullanılmış olması. Yani bu manada öldürücü etkisi insanlık hafızasına da kazındı. Dolayısıyla bu maddeyle ilgili korku tabii yersiz bir korku değil. Akut toksikant olarak tanımlamış olduğunuz siyanürle ilgili benim özellikle merak ettiğim Hocam, su havzalarımızı özellikle bu maddeden koruyoruz yani su içerisindeki etkisi, kalıcı etkisi, tehlikesi ve özellikle içme suyunu zehirlediği zaman... Yani akut belki oradaki çalışanları havayla karıştıktan sonra, bir müddet sonra bir tehlike arz etmiyor ama suya karıştıktan sonra, atıyorum, Fırat Nehri'ne karıştıktan sonra sadece balıklara değil oradan içme suyunu temin eden... Yani 50 miligramlık bir şey var, milyonda bir üst sınır var, o aşıldığındaki etkileriyle ilgili bilgi verir misiniz? Yani Mustafa Başkanımın bir tanımı vardı "Öyle anlattınız ki insanın içinde yüzesi geliyor." Diye, siyanürle ilgili bir tabiri vardı. Yani bu denli tehlikesiz mi? Yani neticede bunu doğru tanımlayalım. Çözelti olması özelliğinden de hareketle yani neticede bu altını çözerken başka şeyleri de birlikte çözüyor. Dolayısıyla ağır metallerle ilgili, ağır metallerle ilgili yapmış olduğunuz vurgu yine siyanürün özelliğinden kaynaklanan bir vurgu. Yani beraberinde getirdiği bir kötülük. Dolayısıyla ikisini bir arada görmek lazım. Yani bir yandan maliyetine bakarken, işlevini yaparken ortaya çıkarmış olduğu tehlikeleri de yok saymamak lazım. Dolayısıyla özellikle sizin de vurguladığınız gibi sadece akut olan zehirlenmesinden ziyade çözelti özelliğinden de hareketle ağır metal zehirlenmesi, bunların özellikle suda, yediğimiz hayvanlarda ve balıklarda birikip birikmediğine dair uzun vadeli araştırma yapılması da -sizin de belirttiğiniz gibi- sadece var olan çalışmalardan faydalanmaktan ziyade, şu an Avrupa'nın en büyük altın üreticisi ve dolayısıyla siyanür kullanıcısı olan ülkemizde de bu tür uzun vadeli bir araştırma yapılmasının elzem olduğunu düşünüyor musunuz? Yani bu var olan çalışmalarla yetinelim mi, yoksa bizim de ayrıca bir saha araştırması yapmamız gerekiyor mi? Siz, hepimiz belki bütün kurallara, geçirmezliğine dikkat ediyoruz ama buna rağmen etkisiyle ilgili ağır metallere daha fazla yoğunlaşmamız gerekiyor mu? Sizin kanaatiniz nedir, diye sormak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.