Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan'ın, 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu'nun 42'nci maddesi gereğince Merkez Bankasının faaliyetleri hakkında bilgilendirme sunumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 04 .06.2024 |
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Merkez Bankamız, hoş geldiniz, yeni yönetim hayırlı olsun. Umarım koyduğunuz hedeflere ulaşırsınız ve Türkiye'nin şu andaki en büyük bir iki probleminden bir tanesi olan yüksek enflasyon bu ülkenin hafızasından silinir.
Hemen başlarken, ben nasıl bir Merkez Bankası görüyorum? Bir, yalnız bırakılmış bir Merkez Bankası görüyorum. Bu kadar yüksek bir enflasyonu sadece para politikası maharetine bırakarak düşürmeyi beklemek haksızlık olur ve bu açıdan, Merkez Bankası olarak sadece para politikası kararlarına bel bağlayarak enflasyonun düşürülmesini beklemenin bir hata olduğunu ve sizin üzerinizdeki sorumluluğu daha da arttırdığını düşünüyorum. Dolayısıyla yalnız olduğunuzu düşünüyorum.
İkincisi, siz ve selefiniz Hafize Gaye Hanım bir enkaz devraldı. Siz geldiğiniz zaman, sizden önceki Hafize Hanım da geldiği zaman enflasyon zaten çok yüksekti, yükselmeye başlamıştı. Orada bence bir hata yaptınız. Para politikasını daha önceden sıkılaştırabilirdiniz, daha önceden sıkılaştırsaydınız belki bu kadar yüksek bir faize ulaşmak zorunda kalmayacaktık. O yüzden, ilk dönemde bu tür sıkılaşmada bir gecikme olduğunu düşünüyorum. Tarım, ticaret, sanayi, maliye politikası, daha sonrasında bankacılık piyasasındaki düzenlemeler ve Rekabet Kurumunun enflasyonu düşürme konusunda size yardım etmediği sürece de enflasyonu düşürsek bile bunun toplumsal maliyetinin çok yüksek olduğunu düşünüyorum.
Yaptığınız bir iki tane hatayı söyleyerek devam edeceğim. Bir tanesi, dediğim gibi geç kaldınız. İkincisi, gerçekçi hedefler, gerçekçi tahminler koymadığınız için -çünkü uzun bir süredir zaten hedefi Merkez Bankası sayfasında yüzde 5 olarak koymuştunuz, tahminleriniz bir süre sonra hedef oldu ama- her seferinde hedefi revize ettiğinizde bir itibar kaybı da oluyor. Dolayısıyla ben, 2024 sonunda koyduğunuz yüzde 37'lik-38lik hedefi çok gerçekçi bulmuyorum. Çok sert bir soğuma olmasını beklemeniz gerekiyor. Ben, o yüzden, bu tahmini de umarım revize etmek zorunda kalmazsınız, bu hedefe ulaşırız ama bunun da çok gerçekçi olmadığını düşünüyorum.
818 milyar TL'lik zarar önemli. Neden? Çünkü bir tasarruf genelgesi yayınladık ve ciddi kalemlerde tasarrufa gidilmesi söz konusuydu. Bu tasarruf genelgesinin beş yıllık ulaşmak istediği sayı 100 milyar TL yani tasarruf genelgesi 100 milyar TL'lik bir tasarrufu öngörüyordu. Sizin geçen sene -sizin suçunuz değil, kur korumalı mevduatı getirenlerin suçu- kur korumalı mevduattan dolayı ettiğiniz zarar 818 milyar TL. Yani açıklanan bir tasarruf genelgesi var, boyutu 100 milyar TL, onun 8 katı kadar maalesef Merkez Bankası geçen sene kur korumalı mevduattan dolayı zarar etti. Bu da çok önemli.
Şimdi, izlemeye çalıştığınız politika benim anladığım kadarıyla şöyle: Döviz kurunu sanki sabitlemek gibi bir görev var. Döviz kurunu sabitleyince bir süre sonra Türkiye'de kurdan fiyatlara geçişkenlik de yüksek olduğu için fiyatlar ve dolayısıyla enflasyondaki beklentiler kırılacak ve biz enflasyonda bir süre sonra beklentilerle beraber bir düşme göreceğiz. Benim anladığım politika çerçevesi çok kısaca bu. Biz bunun farklı versiyonlarını daha öncesinde gördük, önemli riskleri içinde barındıran bir şey bu. Yani ben size geçmişte, son yirmi beş, otuz yılda en az 3 ya da 4 tane böyle dönem sayarım. Türk lirasının değerlenmesine izin vermek, günün sonunda yükselen bir cari işlemler açığı, sektörlerin, firmaların döviz cinsinden borçlanması, bunun sonucunda artan cari açık, cari açığın düzeltilmesi için bir kur krizi ya da işte kurda bir düzenleme ve ondan sonra yükselen enflasyon; en az 3-4 tane böyle epizot var. Şimdi, bizim bunlardan bir şeyler öğrenmemiz lazım.
Ve tabii, bir de sıcak paranın yönetilme meselesi var. Biraz önce, benden önceki sayın sözcüler bahsetti, bu "carry trade" meselesi. Çok basit bir hesaplama bile dünyada şu anda dövize en yüksek faiz veren ülkenin Türkiye olduğunu söylüyor. İki ayda yüzde 17,5 dolar üzerinden bir getiri elde ediyorsunuz. Tabii, rezervinizi biriktiriyorsunuz fakat bu rezervi biriktirmenin bir maliyeti var. Şu anda Türkiye bu "carry trade"in yoğunlaşmasıyla beraber hem çok riskleri geleceğe doğru biriktiren bir yapıya büründü ve aynı zamanda dolar cinsinden yüzde 17'lik, yüzde 20'lik getiriler elde edebildiğiniz bir ekonomi hâline geldi. Yani bunun siyasi yorumunu ben Cumhur İttifakı milletvekillerine bırakıyorum ama dolar üzerinden şu anda dünyada en yüksek faiz elde ettiğiniz ülke maalesef ülkemiz.
Şimdi, bunun birkaç tane şeyi var. Türk lirasını dolar karşısında ya da yabancı para karşısında neredeyse sabit tutmak için döviz alımları yapıyorsunuz, bu döviz alımlarını da strelize ediyorsunuz. Sterilize ederken bu sterilizasyon tam gerçekleşmeyebiliyor. Neden? Çünkü sterilizasyonu yapmak için ya ters repo yapacaksınız ya da hazine bonosu satacaksınız. Bu da bir süre sonra hazine bonosunun üzerindeki faizleri artırdığı için bankaların bilançosunda yüksek faizli bonolardan dolayı bir genişleme etkisi yapacaktır, bir parasal genişlemeye yol açacaktır. Dolayısıyla orada, sterilizasyonun tam anlamıyla likidite fazlasını tamamıyla emdiğini söylemek çok doğru değil, oraya bir bakmak gerekiyor.
İkinci nokta, ilk cümlemde söylemiştim yalnız bırakılıyorsunuz diye. BDDK'nin mutlaka devreye girmesi lazım. Bakın, sizin sunumunuzda da gördüm, döviz cinsinden krediler artmaya başladı. İnsanlar dövizin uzun bir süre artmayacağını gördükleri için döviz cinsinden kredi almaya başladılar, bankalar yabancı para cinsinden kredi vermeye başladılar. Biz geçmişte bunun çok kötü örneklerini gördük yani bir restoran zincirinin döviz cinsinden borçlandıktan sonra kura bir şok geldiği zaman aslında işleri iyi giderken iflas ettiğini gördük. O yüzden, benim buradan -Merkez Bankasını biz bugün burada ağırlıyoruz ama- Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumuna da bir çağrım var: Merkez Bankasına bu süreçte mutlaka yardım etmesi lazım. Bizim oluşabilecek olan, geçmişte krize yol açan, sektörde firmaların iflaslarına yol açabilecek olan gelişmeleri öncesinden kestirmemiz lazım. Bununla ilgili bizim bir tecrübemiz var zaten. O yüzden, BDDK'nin mutlaka devreye girmesi lazım.
Sonra, mesela swap'lara karşı zorunlu karşılık getirme gibi sıcak paranın yönetilmesinde size yardımcı olabilecek olan çok basit uygulamaları mutlaka devreye sokmanız gerekiyor çünkü geçmişte çok örneğini gördük; Türk lirası değerlenir, enflasyon biraz düşmeye başlar, onunla beraber cari açık artar ve biz bunun çok uzun bir süre devam edeceğini zannederiz ama ondan sonra siyasi ya da değil bir tetikleme olur ve onun sonucunda da bir kur krizi ve enflasyon tekrardan artar. Bu döngünün tekrarlanmaması için mutlaka BDDK'nin ve diğer ilgili kurumların düzenleme yapması ve size yardımcı olması gerekiyor. Üstelik bu dış ticaret açığında son dokuz ayın -gördüğüm kadarıyla- ay bazında en yüksek dış ticaret açığına ulaştık. Her ne kadar siz sunumunuzda cari işlemler açığında herhangi bir risk görmediğinizi söyleseniz de hem tüketim mallarının ithalatında bir hız kesme olmaması hem de son açıklanan dış ticaret açığı verisinin, aylık dış ticarete çevirisinin yüksek olması bizi bu konuda biraz tedirgin ediyor.
Beklentinin kırılma meselesine geldiğimiz zaman da finansal piyasa sizin dezenflasyon programınızı satın aldı, bunu bekliyorduk ama bizler de siyasetçi olarak hane halkı tarafında dolaştığımız zaman enflasyonun çok düşeceğine dair bir beklenti yok. Bu da tam anlamıyla sizin suçunuz değil ama ekonomi yönetiminin suçu. Neden derseniz, özellikle dar ve orta gelirli vatandaşların tüketim sepetlerinin çok önemli bir bölümünü oluşturan gıda fiyatlarında bir iyileşme yok, kiralarda da yok. O bakımdan, sizler finans piyasaları tarafında, beklentilerde iyileşme görürken bu dezenflasyon programından en fazla orta uzun dönemde yararlanmasını beklediğiniz dar ve orta gelirli grupta beklentiler tarafında çok fazla bir iyileşme yok. Çok geniş bir literatür vardır bununla ilgili; bu beklentilerin iyileşmesi için sizin dezenflasyon programının dar ve orta gelirli gruplar tarafından satın alınmasını sağlamanız gerekir. Bu da sosyal yardımları kesmemenizi gerektirir, bu da tabii sizin muhatap olduğunuz bir şey değil, Hazine ve Maliye Bakanlığının ama bir şekilde de talebin kısılması gerekiyor. Peki, biz dar ve orta gelirli vatandaşların hayatını daha zorlaştırmadan talebi nasıl kısacağız? Üst orta gelirli vatandaşların üzerindeki vergileri artırmamız lazım yani finansal sermayenin vergilendirilmesi lazım. Bu konuda ben hem Cumhur İttifakı'nın hem de muhalefet partilerinin Hazine ve Maliye Bakanlığına daha fazla baskı yapması gerektiğini düşünüyorum yani eğer bizler bir tarafta talebi keseceksek bunun dar ve orta gelirli vatandaşların olmaması gerekiyor, onların hayatını daha rahatlatacak olan tarım reformu konusunda Tarım ve Orman Bakanlığına baskı yapmamız lazım ama aynı zamanda biz bir gelir kalemi yaratacaksak, talebi kesip bir gelir kalemi yaratacaksak bu vergilerin de finansal sermayeden alınması lazım. Geçen haftaki görüşmeler o bakımdan çok ilginçti. Burada hepimiz hatta AK PARTİ Milletvekili Sayın İsmail Güneş'le bile...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Hocam, açıyorum mikrofonunuzu.
Buyurun.
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - ...finansal sermayenin vergilendirilmesi konusunda hemfikirdik ve ondan sonra sosyal medyada hepimiz lince uğradık yani ben uğradım en azından "Neden bitcoinin vergilendirilmesini istiyorsunuz?" diye. Bir an önce bizim bunlara başlamamız gerekiyor. Talebin üst gelir grubunda kısılması, vergi harcamalarının etki analizi yapıldıktan sonra sosyal ve iktisadi etkisi yüksek olmayan şeylerin vergi muafiyet ve istisnalarının kesilmesi gerekiyor ve Merkez Bankası ile Maliye Bakanlığı arasındaki koordinasyonun bu açıdan en üste çıkması gerekiyor.
İki tane şeyle bitireceğim. Bunlardan bir tanesi, son dönemde benim de takip ettiğim araştırmacıların, ekonomistlerin önemli bir kısmı kâr enflasyonundan bahsediyor, biraz önce sayın milletvekili de bundan bahsetti. Gerçekten de hisse senedi piyasasına baktığınız zaman şirketlerin kâr marjlarını oldukça önemli ölçüde arttırabildiğini görüyorsunuz. Burada çok değerli araştırmacılarınız var, ben Merkez Bankası Başkanı olarak size soruyorum: Bir kâr enflasyonu çalışmanız var mı? Gerçekten bu fiyatların, göreli fiyatların çok oynak olduğu dolayısıyla insanların neyin pahalı, neyin ucuz olduğunu çok anlamadığı bir dönemde, bir kısım bunu fırsat bilip bir kâr enflasyonuna yol açıyor mu? Bence bu önemli çünkü daha iki hafta önce, üç hafta önce Türkiye'de üretilen bir beyaz eşyanın Türkiye'deki satış fiyatının yurt dışından daha pahalı olduğuna dair gayet önemli resmî belgeler vardı. O bakımdan, bunun ben önemli olduğunu düşünüyorum.
İkinci nokta da şu: Sizin başarılı bulduğum sunumunuzda başarısız bulduğum bir slaytınız vardı, orada hizmet fiyatlarını regresyonla açıklamaya çalışıyordunuz. Teknik taraflarına girmeyeceğim "OLS"dir, "Endogeneity bias" onlara girmeyeceğim ama orada şunu söylüyordunuz: Net asgari ücretin hizmet fiyatları üzerindeki etkisi küçüktü. Yani ne demek istiyorum? Asgari ücretteki artışın en azından...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun Hocam.
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Asgari ücretteki net asgari ücretteki artışın hizmet sektöründeki fiyatlar üzerindeki etkisini, diğer bağımsız değişkenlerden, açıklayıcı değişkenlerden daha düşük bulmuştunuz. Bu konu oldukça önemli çünkü bugün bununla ilgili bir açıklama da oldu Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanından. Şimdi, asgari ücrete bir düzenleme geliyor. Sizin Merkez Bankası olarak bununla ilgili çok detaylı araştırmalarınız var ve bazılarında da beraber uzmanlık tezi yazmaktan dolayı kendimi şanslı hissettiğim orada bir sürü araştırmacı var, bu çocukların hepsi bu konuyu Türkiye'de en iyi bilenler. Asgari ücretteki bir artışın enflasyona etkisinin yüksek olacağını düşünüyor musunuz? Sizin Merkez Bankası olarak bu konudaki görüşünüzü biz çok merak ediyoruz.
Teşekkür ederim, sağ olun.