KOMİSYON KONUŞMASI

HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, sayın bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bir haber düştü "Anayasa Mahkemesi, Erdoğan'ın Merkez Bankası Başkanını görevden alma yetkisini iptal etti." diye. Öncelikle ekonominin uzmanı olmadığım bir konu olduğunu belirtmek isterim fakat arkadaşlarımızın da desteğiyle bir şeyler söylemeye çalışacağım ama meramımızı en azından anlatabileceğimi düşünüyorum ben.

Şimdi, bu konuyla ilgili haber şöyle: "Sayın Erdoğan'ın Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanını görev süresi dolmadan değiştirme yetkisi AYM tarafından iptal edildi. Mahkeme, Türkiye Büyük Millet Meclisinden yetki alınmadan yapılan bu düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğuna hükmetti." diye bir haber. Açıkçası bu konuyla ilgili fikrinizi merak ediyorum. Bundan sonraki Merkez Bankası yönetişimiyle ilgili olarak -en azından bu tür müdahale olmaksızın- Merkez Bankasının kendisinden piyasaya doğru müdahalelerinin ne kadar özgür olabileceğine dair sizin fikriniz nedir?

Şöyle başlayayım, ben daha çok genel olarak sorular soracağım. Şubat ayında yapılan bir açıklama var: "Enflasyonda bir numaralı risk asgari ücrettir." demişsiniz. Benzer ifadeler bazı Para Politikası Kurulu toplantılarının basın özetlerinde genelde geçiyor. Yoksulluk sınırının 60 bin liraya dayandığı, açlık sınırının ise 20 bin lira olduğu günümüzde, asgari ücret 17.002 lira, en düşük emekli maaşı 10 bin lira; yaklaşık 4 milyon emeklinin kök aylığı 10 bin liranın altında yani maaşları 10 bin liraya tamamlanıyor. İnsanlar en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyorlar. İnsanlar ellerine para geçtiğinde enflasyon daha da artacak kaygısıyla stok yapıyorlar. Bu şartlar altında, gerçekten enflasyonun sebebi artan ücretlerdir diyebilir miyiz? Politik tercihlerinizin, iktidardan kaynaklı bozulan gelecek öngörülerinin bunda payı olabilir mi acaba? Varsa, fatura neden sadece yoksullara kesiliyor? Bu kararlar alınırken acaba sadece kitabi olarak mı bakılıyor? Yani toplumun kendisi, kendi içindeki devinimi, açlığı, yoksulluğu, bu süreçlerdeki istihdamı, temel ücretlerdeki farklılıklar, eşitsizlikler; bunlar acaba göz önüne alınabiliyor mu? Buradan doğru, insanların, toplumun yaşadığı sıkıntıların bir değer olarak karşılığı analiz edilebiliyor mu?

Yakın zamanda bir araştırma yapılmış Türkiye'de -işte burada saygın iktisatçılar tarafından yapılan bir araştırma olarak tanımlanmış- enflasyonun tüketim ya da talep kaynaklı olmadığını ortaya koyduklarına dair, "Türkiye'deki yüksek enflasyon kâr itimlidir" diye belirtilmiş yani "Türkiye'de enflasyonu tetikleyen şey, yüksek sermaye kârlarıdır." demişler. Siz böyle bir araştırma okudunuz mu, buna dair bir bilginiz var mı veya ne düşünüyorsunuz bu konuda? Sermaye sınıfı kâr rekorları kırarken enflasyonun nedenini emekçilerin ücret artışlarında mı görüyorsunuz?

Merkez Bankası olarak kur korumalı mevduat uygulaması hakkında açıkçası ne düşünüyorsunuz? Şimdi, geldiğimiz noktada, biraz önce siz de belirttiniz kur korumalı mevduat paylarının 26'dan 13,4'e gerilediğini, bunu para politikası açısından iyi bir örnek olarak da belirttiniz yani iyi bir gidiş olarak belirttiniz, "Bu düşüşü de devam ettireceğiz." dediniz yani rasyonel olanın bu olduğunu ifade etmeye çalıştınız. Doğru olan bu ise para politikaları açısından şimdiye kadar uygulanan para politikasının yanlış olduğunun bir itirafı mıdır bu durum diye sormak istiyorum.

Şimdi, enflasyonla mücadele ederken, hedefleme yaparken baz olarak TÜİK verilerini dikkate alıyorsunuz. TÜİK verilerinin gerçeği yansıttığını düşünüyor musunuz? TÜİK verilerinin gerçeği yansıtmadığını hissedilen enflasyon raporlarıyla TÜİK de bir nevi açıklamıştı, enflasyonun gerçek enflasyonu yansıtmadığı ortada. Hangi enflasyonla mücadele ediyoruz bu durumda; gerçek enflasyon mu, TÜİK enflasyonu mu?

Enflasyonla mücadele sadece para politikasıyla mı mümkün? Özellikle burada, sanırım aldığınız kararları desteklemek amaçlı maliye politikası noktasında bir iktidar telkininiz var mı diye bir sorum var. Kârı oranında rekor kıran sermayenin vergilendirilmesi konusunda bir talebiniz var mı, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

İktidarın yeni ekonomi programı, ihracatı artırıp döviz girişini arttırarak dövizi kontrol altına almayı düşündürüyordu. O hedef tutmayınca şimdi "carry trade" yöntemiyle ülkeye döviz girişi sağlamaya çalıştığı yönünde, bununla ilgili çokça haber geçiyor, birçok kişi de programlarda, televizyon programlarında özellikle bundan bahsediyor ve toplumu buna da yönlendiriyorlar, yurt dışından böyle bir girişimle bir yıl içerisinde çok kolay bir şekilde döviz kârı elde edebilecekleri yönünde. Dövizi bu yöntemle ne kadar kontrol altında tutmayı düşünüyorsunuz? Bu yöntemin getirdiği ekonomik riskler nedir, buna dair bir tedbiriniz var mı?

Faiz artışlarında sona gelindi mi, ne kadar süre devam edecek bu? İş dünyasının faiz ve finansman maliyetlerinden şikâyetleri düşünüldüğünde hangi gösterge ve gerçekleşmeler faizlerde indirim için sinyal kabul ediliyor diye sorularımı tamamlamış olayım.

Teşekkürler.