KOMİSYON KONUŞMASI

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Komisyonun değerli üyeleri, bürokratlar ve basın emekçileri; ben de herkesi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, ben gıda mühendisiyim. Gıda mühendisi olduğum için şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Tabii ki Türkiye'de pek çok bakanlık var, bütün bakanlıklar önemlidir şüphesiz ki ama bir gıda mühendisi olarak şunu söyleyeceğim: En önemli bakanlıklardan biri Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığıdır. Niye öyledir? Bir, Türkiye, tabii bir tarım ve hayvancılık ülkesidir; bu önemli. İki, kapitalizm, artık Türkiye'de son derece etkili. Kapitalizmin etkili olduğu yerde istihdam alanları daralıyor tabii ki ve tüketim kültürü çok fazla yayılıyor. Tüketimin olduğu yerde tüketime dayalı bir ekonomi gelişiyor aynı zamanda. Eğer bir ülke ekonomik kaynaklarını tüketimden kaynaklı oluşturuyorsa şüphesiz ki o ekonominin güçlü olması mümkün değil, temelleri sağlam bir ekonomi olmuyor. Ekonominin güçlü olması için üretime dayanması gerekiyor. Tabii ki sanayi sektörü önemli ama daha önceden de Sanayi Bakanlığı bütçesinde tartışmıştık, Türkiye'de sanayi alanında da bir gerileme olduğunu söyleyebiliriz. Tabii, istihdam alanı yaratma açısından bir gelişmiş sanayi önemli. Geriye ne kalıyor? Geriye tarım ve hayvancılık kalıyor istihdam alanı yaratma açısından ve üretime dayalı bir ülke ekonomisinin gelişmesi açısından. O nedenle, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bu anlamda son derece önemli yani bu ülkenin ekonomik geleceği açısından son derece önemli yani çok önemli bir iş yaptığınızı söylemek istiyorum. O nedenle de burada yapılan uzun tartışmalara çok büyük bir değer ve anlam biçiyorum.

Bir arkadaşımız da belirtti, tabii bu kadar önemli bir bakanlığın bana göre de üst düzey kadrolarının teknokrat olması gerekir. Ben de basından okudum. Herhâlde Müsteşarınızı Sosyal Güvenlik Bakanlığından getirdiniz, Bakan Yardımcısı da sanırım öyle. Tabii, biz biliyoruz, Sağlık Bakanı her zaman bir doktor olur, Ekonomi Bakanı her zaman bir ekonomist olur, iktisatçı olur, maliyeci olur. Tabii, bakanların mutlaka o meslekten olması gerekmez ama teknokratların öyle olmasında ben büyük bir yarar ve fayda görüyorum, özellikle sizin Bakanlığınız açısından. Bunu niye söylüyorum? İşi bilen insanla çalışmak şüphesiz ki son derece önemli.

Bu anlamda, gıda mühendislerine de değinmek istiyorum. Gıda mühendisinin alınması, 2014 ve 2015 rakamlarına baktım, aradaki fark 60 civarında falan, 60 gıda mühendisi alınmış. Aslıda, bu, şunu gösteriyor tabii ki: Ya Türkiye'de gıda alanında çok önemli, ciddi bir gelişme yok, gıda mühendisine ihtiyaç yok Bakanlıkta yani denetim yapılacak alanlar çok geniş değil, o anlamda fazla eleman alımına ihtiyaç duyulmuyor ya da böyle bir gelişme var ama denetimler iyi yapılmıyor. O nedenle, teknik eleman alınmaya ihtiyaç görülmüyor.

Tabii, ben de uzun süre özel sektörde çalıştım, devlet sektöründe de çalıştım, biliyorum. Devlet sektöründe kısmen de olsa bir denetim var fakat özel sektörde son dönemdeki gıda alanındaki gelişmelerin son derece sıkıntılı olduğunu söyleyebilirim. Unilever-İş'te çalıştım uzun yıllar. Biliyorsunuz, uluslararası bir sermaye. Bursa-Yenişehir tesislerinde -Sayın Bakan gibi ben de Bursalıyım- Fidan salça ve konserve fabrikası vardı, ortalama yılda 1.000 işçinin çalıştığı bir yerdi. Sonra, tabii ki, hem Türkiye'deki girdilerin fazla oluşu, ortaya çıkan ürünlerin uluslararası alanda rekabet gücünün olmaması nedeniyle kârlı bir sektör olmadığı için koskoca fabrikayı Unilever-İş kapattı, Koç'a sattı. Koç, daha sonra, Tat Konserve olarak burayı çalıştırmaya çalıştı. Uzun yıllar da Tat Konserve, yedi sekiz yıl faaliyet gösterdi. O da aynı nedenlerle kapatmak durumunda kaldı.

Şimdi, genel olarak gıda sektörüne baktığımda, böyle, kaliteli, nitelikli üretim yapan firmaların üst üste kapandığını görüyorum. Böyle, daha ufak ölçekli gıda işletmelerinin açıldığını, hatta merdiven altlarına kadar giden gıda üretimlerinin yapıldığı söyleyebiliriz. Bu, Türkiye açısından tabii son dereceli sıkıntılı bir nokta. Bunun üzerinde biraz durulması gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi, Sayın Bakan Bursalı olduğu için bilir, bizim oralarda çiftçiler için şöyle bir söz var, aynı zamanda ben de bir çiftçi kızıyım, babam çiftçilikle uğraşıyordu ve sık sık bize söylerdi: "Çiftçinin karnını yarmışlar, içinden kırk tane gelecek yıl çıkmış." İşte, bu sene 100 dönüm fasulye ekerdi, fasulye para etmez; o sene patates para etmişse fasulye ekmekten vazgeçer ondan sonraki sene patates ekerdi; bu sefer patates para etmiyordu, ondan sonra 200 dönüm biber ekerdi. Yani, böyle, yıllarca bu işi yaptı, yaptı, sonuç olarak bir para kazanamadı. Kazanamayınca en sonunda geldi, dedi ki: "Çocuklar Peygamberimiz demiş ki 'Kazancın yüzde 90'ı ticarettir.' Ben bu çiftçiliği bırakıyorum, ticarete dönüyorum." Sonra ticarete başladı ve ticaret yaparken de öldü.

Ben, buradan şuraya gelmek istiyorum. Ülkede çiftçilik yapma sayısındaki oran her geçen gün azalıyor çeşitli nedenlerden dolayı tabii. Tarım politikalarının, çiftçi politikasının iyi düzenlenmemesi nedeniyle ortalama 2 milyon insanın, herhâlde 2009'a kadar, çiftçilik yapmaktan vazgeçtiği bazı yapılan araştırmalar bize gösteriyor. O nedenle, bu konuya özel olarak eğilinmesi gerektiğini ben düşünüyorum. Yani, konuşmamın başlangıcında da dediğim gibi, Türkiye'nin geleceği, aslında, eğer ağır sanayi gelişmezse, ekonominin sağlam temellere oturabilmesi için üretime dayalı bir iş yapmakta. Bu da ülkemizde koşulların son derece iyi olduğu tarım ve hayvancılık. Üstelik tarım ve hayvancılıktan ekonomilerini son derece geliştiren ülkeler var dünyada. Örneğin Hollanda, et ve süt ürünlerinde dünyada sayılı ülkelerden biri. Türkiye'de her şey var, mera var, yayla var, ova var, arazi var fakat ne yazık ki bunlar yeteri kadar iyi değerlendirilemediği için yani gelişmiş ülkeler arasına bunu kullanarak bile girmemiz mümkünken bu mümkün olmuyor.

Kısaca birkaç şeyden de -arkadaşım da belirtti aslında da- söz etmek istiyorum yani tarım ve hayvancılığın bölgede bitirilişiyle ilgili. 1990'lı yıllardaki göçü herkes biliyor yani yaşanan köy boşaltmalar nedeniyle çiftçilikle uğraşan milyonlarca insan metropollere göç etmeye başladı ama bu politika hâlen bitmedi Sayın Bakan. Şimdi, 1990'lı yıllardaki bu göç politikası aynen devam ediyor. Şu anda da bölgede güvenlikli bölge problemi var. Neredeyse bölgenin tamamı güvenlikli bölge ilan edilmiş durumda. İşte, bahar geliyor, yaylaya çıkacak insanlar, yine aynı sorunlarla karşı karşıya kalınacak. Yani, her yasak, her baskı hem bu işle uğraşanların sayısını azaltıyor, yıldırıyor, bırakmasına neden oluyor hem de ekonomik anlamda yeni göçler de Türkiye'de başladı yani, 1990'lı yıllardaki savaş göçleri şimdi ekonomik göçlere dönüştü diyebiliriz.

Yine, GAP mesela, büyük bir kurtarıcı olarak sunuldu ama GAP'ın olduğu bölgede de insanların yaşamlarına direkt etkili olan bir tablo ortaya çıkmadı. Şimdi, GAP'ın yapıldığı bölge var ama bakıyoruz rakamlara, en fazla mevsimlik işçinin olduğu yer de GAP'ın bulunduğu alanlarda. Yani, ortalama, çoluk çocuğu hesap ederseniz, 1 milyon civarında insan mevsimlik işçi olarak Adıyaman'dan, Urfa'dan, çeşitli yerlerden hem Çukurova'ya hem de Türkiye'nin çeşitli yerlerine gitmek durumunda kalıyor. Yani, GAP'ın bize, insan yaşamına etkisi yerine, daha fazla hidroelektrik santralleriyle Türkiye ekonomisine katkı sağladığını biz görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydoğan, lütfen... İlave süre veriyorum, buyurun.

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Hidroelektrik santrallerinin bulunduğu yerde yüzlerce köy ortadan kaldırılıyor. Örneğin şimdi, Hasankeyf yapılıyor, Hasankeyf'in yapıldığı alanda 952 tane köy ortadan kaldırılıyor ve toprakların da doğu ve güneydoğuda belli insanların elinde olduğunu düşünürsek bu kamulaştırma sırasında bedeller 5-10 kişiye ödeniyor, onun dışındaki köylerdeki insanlar maalesef ekonomik sıkıntılardan dolayı köylerinden, evlerinden, yerlerinden oluyorlar ve metropollere böyle ucuz işçilik anlamında bir göç de başlamış oluyor. Bu GAP'la ilgili tedbirler, önlemler bir süre sonra alınmazsa GAP'ın da bölgeye, bölge insanına sunacağı çok fazla bir şey olmayacak diyorum.

Kısaca bunları belirteceğim.

Teşekkür ediyorum.