Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
Konu | : | |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 21 .02.2024 |
SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Şimdi, ben de bir önerge sundum ama benim önergem biraz farklı bir içeriğe sahip. Şöyle ki dünden itibaren biliyorsunuz torba kanun yapma tekniğine çeşitli eleştiriler getirdik çünkü torba kanun içinde pek çok ilgisiz alana ilişkin hükümler düzenliyor. Dolayısıyla, hukukun bütünlüğü, istikrarı bozuluyor, kamuoyunun bilgilenmesi bozuluyor ve hukuk devletinin hukukta belirlilik ilkesi de ihlal edilmiş oluyor.
Benim dikkatimi çeken bir husus var: 2 Haziranda yemin törenini gerçekleştirdik. O tarihten bu yana da hiç normal kanun yapmadık. Daha uzağa gitmiyorum yani aslında daha geriye doğru gitsek bu yıllara sari olan bir problem olarak karşımıza çıkacak ama haziran ayından itibaren şu ana kadar hiç normal kanun yapmadık, hepsi torba kanun. Şimdi, hafızam beni yanıltmıyorsa aralık ayındaki torba kanunda da gene son hükümlerde böyle bir düzenleme vardı emeklilere yönelik olarak ve gene hafızam beni yanıltmıyorsa 15 Temmuzda Meclis tatile girmeden önceki torba kanunda da gene son hükümlerde böyle bir düzenleme vardı. Şimdi, bunu ben kanun yapma tekniği bakımından doğru bulmuyorum. Niçin doğru bulmuyorum? Çünkü bu kanunda benim karşı çıkacağım pek çok hüküm var, dolayısıyla ben onlara hür irademle "hayır" demek istiyorum ama benim bir milletvekili olarak vicdanımı etkileyecek olan böyle bir hükmün buraya eklenmiş olmasının beni tereddüde düşürmesinden rahatsızlık duyuyorum. Şimdi, sayın iktidar mensubu milletvekili iyi niyet-kötü niyet analizi yaptı. Eğer böyle bir analiz yapacak olursak bu torba kanunların son maddelerine eklenen bu tür düzenlemelerin pek de iyi niyet kavramıyla bağdaşmadığını görmüş oluruz. Dolayısıyla, şimdi, bu kanunda dünden beri yaptığımız tartışmalarda çok hayati düzenlemelerin olduğunu ve bunların aslında böyle bir oldubittiye getirilmemesi gerektiğini de hep ifade ettik. Benim önerim şu: Bu hükmü metinden ayıralım, çıkaralım, bunu münferit bir kanun teklifine dönüştürelim. Böylece Komisyonun üzerinde zaten bu hüküm bir zaman baskısı yarattı ama hiç olmazsa Genel Kurulun üzerinde bir zaman baskısı yaratmasın. Kanunun geri kalan hükümlerini Genel Kurulda görüşürken geniş bir zamana yayalım ve daha katılımcı bir metotla, kamuoyunun da görüşlerini serbestçe dile getirebilecekleri bir ortam hazırlamış olalım ama iktidar bloğunun arzu ettiği gibi bizim de vicdanımızı etkileyen bu hükmü münferit bir kanun teklifine dönüştürerek tek başına oylayalım. Burada da oy birliğiyle geçer, Genel Kurulda da oy birliğiyle geçer. Fakat bu bağlamda bir hususa daha işaret etmek istiyorum: Şimdi, bizim Anayasa'mız sosyal devlet ilkesine yer veriyor, sosyal devlet ilkesi demek Parlamento çoğunluğuna hiçbir ekonomik politika dayatmamak demektir ama izleyeceği ekonomik politikaların iki uca savrulmasını da önleyen bir hükümdür. Bir, bu hükmün olduğu bir ortamda hükûmetler devletçi politikalar izleyemezler. İki, böyle bir hükmün olduğu bir ortamda hükûmetler saf liberal politikalar izleyip toplumdaki ekonomik ve sosyal dengeleri altüst edemezler. Şimdi, bizim özellikle 2018'den itibaren gördüğümüz neoliberal politikalar çerçevesinde toplumun sosyal adalet dengelerinin bozulması, gelir ve servet dağılımındaki uçurumun açılması; yoksulun aşırı derecede yoksul olması, zenginin aşırı derecede zengin olması ve "emekliler" dediğimiz geniş toplum kesiminin aslında insan haysiyetiyle bağdaşmayacak ölçüde açlığa ve sefalete mahkûm edilmesi. Bu manzaradan aslında insan olan hiçbirinin memnun olmaması gerekir, bu fevkalade rahatsız edici bir tablo. Ara sıra herhâlde televizyonları izliyoruzdur, gazetelere göz atıyoruzdur diye düşünüyorum. Emekliler bırakınız normal, insanca yaşaması standartlarını, mahcup bir biçimde pazarların, sebze pazarlarının kapanış saatlerinde pazarlara giderek çürümüş, atılmış meyve ve sebze topluyorlar yani bu gerçekten çok rahatsızlık veren bir manzara. Dolayısıyla, bizi yönetenler hadislere, ayetlere sık sık referansta bulunuyorlar, oralara bir baksınlar; oralarda kamu vicdanını harekete geçirecek çok hükümler var. Dolayısıyla, ben Hükûmetin bir an önce bu acımasız neoliberal politikalardan vazgeçmesi gerektiğini, sosyal devletin icaplarına uygun politikalar izlemesi gerektiğini ama en önemlisi, popülist gayelerle böyle sadaka devlete uygun hükümlere tevessül etmemesini diliyorum ama bu hükmü şu an için münferit bir münferit bir kanuna dönüştürelim, kabul edelim. Ama şunu da zikretmek gerekir: 3 bin Türk Lirası bir emekliye, çocukları ve torunlarıyla birlikte bir bayram sofrası dahi kurmayacaktır.
Çok teşekkür ederim sabrınız için.