Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
Konu | : | |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 21 .02.2024 |
ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Ben de teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, az önce söyledim, cevabını merak ettiğim sorular var dedim ama şimdi, en başta aslında merak ettiğim şey şu: Anayasa Mahkemesi bir iptal hükmü kuruyor, 4 ayrı Anayasa maddesine aykırılık tespit ederek. CMK'nin ilgili 231'inci maddesinde yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesini iptal ediyor ve Anayasa'nın 4 ayrı maddesine aykırılığı ortaya koyuyor. Yeni düzenlemeye bakıyoruz, yeni düzenlemede Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerinin belki sadece bir tanesine karşılık veriliyor ama Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerinin karşılığı bu yeni düzenlemede yok. Sorularımdan biri, gerçekten, bu yeni düzenlemeyi hazırlayana ya da metni kaleme alana -tabii, burada sizleri ayrı tutuyorum ama- metni kim hazırlanmışsa ona soruyorum, merak ediyorum; gerçekten Anayasa Mahkemesinin kararını okuyarak mı bunu düzenlediler, çok merak ediyorum. Çünkü şimdi Anayasa Mahkemesi birkaç yönden bir iptal hükmü kuruyor, burada hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında şahsa ya da sanığa, yargılanan kişiye yargılamanın henüz başında sorulan "Hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesini kabul ediyor musun, etmiyor musun?" hükmünün adil yargılama ve dürüst bir yargılama hakkının ihlal edildiğini söylüyor ve dolayısıyla Anayasa Mahkemesi yargılamanın başında sanığa bu sorunun sorulmasının sanığın yargılamanın tamamında mahkûmiyet hükmüyle karşı karşıya kalacağını düşünerek hareket etmesine, dolayısıyla adil bir yargılamanın yapılmamasına, aynı şekilde, dürüst bir yargılamanın da olmayacak olmasına işaret ediyor. Dolayısıyla aslında Anayasa Mahkemesinin burada söylediği: "Yetki tamamen yargılamayı yürüten hâkimde değil, en azından yargılama bittikten sonra eğer bir mahkûmiyet hükmü varsa daha sonrasında sor." Çünkü ben Anayasa Mahkemesinin kararını okurken bunu anlamıştım, yine okudum, yine bunu anladım. Ama yeni düzenleme ne diyor? Bu yetkiyi tamamen hâkime bırakıyor. Şahsa soru sorulmadan hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesine dair yargılamanın sonucunda resen bir karar verebiliyor, direkt hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünde bir karar verebiliyor. Şimdi, bu yönde Anayasa Mahkemesinin söylemediği bir şey... Anayasa Mahkemesi bunun yargılamanın başında soruluyor olmasının adil bir yargılamanın yürütülmediğine işaret ederek bir karar veriyor ama burada yapılan yeni düzenleme yetkiyi Anayasa Mahkemesinin hiç söylemediği bir yerden alıp yeni bir usul getiriyor, hâkimin yetkisine bırakıyor. Şimdi, birinci sorum burada. İkincisi, evet, itiraz yolundan sonra istinaf yolu geldi. Belki bu istinaf yolunun olması olumludur çünkü daha önceki süreçte hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair verilen kararlar -ağır ceza mahkemeleri tarafından çoğunlukla- hiçbir şekilde denetime açık değildi, esastan inceleme söz konusu değildi, sadece itiraz üzerine usulden yapılan bir inceleme söz konusuydu ama bu hâliyle istinafa gidecek olması olumlu, belki Anayasa Mahkemesinin kararı bu yönüyle doğru okumuş diye söyleyebiliriz ama öbür taraftan, müsadereyle ilgili Anayasa Mahkemesi başka bir şey söylüyor diyor ki: "Hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinde müsadereyle ilgili bir belirsizlik var, buna dair de bir düzenleme yapman gerekiyor ama müsadereyle ilgili bir düzenleme yaparken de mülkiyet hakkını ihlal etmeden yeni bir düzenleme yapman gerekiyor." Biz bunu da yanlış anlamışız, yanlış anlamışız, getirmişiz müsadere meselesini tamamen hariç tutmuşuz ve eğer ortada verilen ama açıklanmayan bir hükümden dolayı kişinin mal varlığının ya da artık suça karışmış olan mal varlığının müsadere edilebileceğine dair bir hüküm koyuyoruz. Anayasa Mahkemesinin yine söylediğinin tam tersi. Anayasa Mahkemesinin müsadereyle ilgili söylediği çok net "Mülkiyet hakkını ihlal etmeden bu boşluğu kapat." diyor. Boşluk var, kanunda müsadereyle ilgili herhangi bir düzenleme yok, bununla ilgili "Mülkiyet hakkını ihlal etmeden yeni bir düzenleme yap." diyor ama biz tam tersini yapmışız. Yine, müsadereyle ilgili ortada açıklanmayan bir hüküm olsa dahi şahsın mal varlığının müsadere edilebileceğine dair bir hüküm koyuyoruz. Yine, aynı şekilde, soruyorum: Gerçekten Anayasa Mahkemesinin kararı okunarak mı bu metin kaleme alındı?
Tabii, diğer en önemli maddelerden biri Anayasa Mahkemesinin kararının en büyük eleştiri ve iptal gerekçelerinden biri de hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin özellikle kamu görevlileri açısından, kötü muamele ve işkence suçlarına karışan kamu görevlileri açısından bir cezasızlık zırhına sebep olmuş olması. Şimdi, bunu biz sıklıkla yaşıyoruz, birçok kamu görevlisi, işkence veya kötü muameleye karışan birçok kamu görevlisi maalesef bu hükmün açıklanmasının geri bırakılması zırhına, hâkimlerin vermiş oldukları zırha dayanaraktan ceza almamaktaydı ya da verilen cezaların açıklanmaması yoluna gidilmekteydi. Dolayısıyla aslında örtülü ya da dolaylı bir zırh, dolaylı bir cezasızlık örneği ortaya çıkmaktaydı. Anayasa Mahkemesi bu yönüyle de hem bir eleştiri yapıyor hem bu yönde bir görüş ortaya koyuyor ve bu yönüyle de bir düzenleme yapılmasını söylüyor ama yine düzenlenen metne baktığımızda, yeni metinde buna dair hiçbir şey yok, tek bir kelime dahi ben göremedim -varsa bilmiyorum belki kaçırmışızdır- Sayın Genel Müdürümüz bizleri aydınlatırsa sevinirim.
Dediğim gibi, aslında çok net bir tablo var ortada, Sayın Bülbül ve Sayın Uzun anlattı, ben çok daha fazla içeriğe ilişkin teknik ya da hukuki anlamda değinmeye ihtiyaç duymuyorum çünkü zaten bu düzenlemenin Anayasa Mahkemesinin ortaya koymuş olduğu niyetin tam aksine bir düzenlemeyle ortaya çıktığını görüyoruz. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi eğer bir iptal kararı verdiyse ya Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerini dikkate alarak bir düzenleme yapacaktık ya da eğer Anayasa Mahkemesinin iptal kararını doğru bulmuyorsak o zaman bu müesseseyi hiç getirmeyecektik ki bize de kalırsa hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesi adil yargılanma yönünden doğru bir usul değildir, aslında kanunundan tamamen çıkarılması gereken bir uygulamadır ama uygulanıyorsa da en azından doğru uygulanması gerekmektedir. Dediğim gibi, burada ne Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçeleri dikkate alınmış ne Anayasa Mahkemesinin daha önceki düzenlemede de olmayan ama önerdiği ve cezasızlığa işkence ve kötü muameleye karışan kamu görevlileri açısından zırh olarak işleyen, kötü muameleye karışan kamu görevlilerinin korunmasını sağlayan bu hükmün en azından belirli bir ya da belirlenebilir, öngörülebilir bir noktaya getirilmesi noktasında bir açıklaması ya da bir değerlendirmesi var. Yine, dediğim gibi, maalesef metni kaleme alanlar açısından ne Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçeleri dikkate alınmış ne bu yönüne bir düzenleme yapılmış ne de Anayasa Mahkemesinin görüşü dikkate alınmış. Dolayısıyla biz şunu söylüyoruz: Anayasa Mahkemesinin gerekçeleri doğrultusunda ya yeni bir düzenleme yapılmalı ya da bu hüküm kanun teklifinden tamamen çıkartılmalı. Evet, bir yıllık bir süre verildi -bir yıllık süre ağustos ayında doluyor sanırım- ama illa bir düzenleme yapmak zorunda değiliz, yapacaksak da şimdi çekilir, en azından Anayasa Mahkemesinin kararlarını daha iyi okuyabilen, daha iyi yorumlayabilen ve bu yorumu da gerçekten kanun metnine yansıtabilecek yeni bir kanun hazırlayıcıları tarafından düzenlenmesini önemsiyoruz.
Teşekkür ederim.