KOMİSYON KONUŞMASI

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - 220'nci maddeye ilişkin açıklama hakkım saklı olmak kaydıyla burada söz almış bulunuyorum.

Şimdi, bakın, Anayasa'mızın 2'nci maddesi hukuk devleti ilkesine yer veriyor. Bu ilkenin amacı nedir? Devlet gücünü hukukla sınırlamak, böylece bireyler bakımından geleceğe güvenle bakabilecekleri, öngörülebilir bir sistem yaratmak. Hukuk devleti ilkesinin çeşitli unsurları var ama bu unsurlardan bir kısmı, özellikle devletin ceza hukuku ve ceza yargılaması hukuku alanındaki yetkilerini sınırlamaya matuf. Neden böyle? Çünkü devlet iktidarının birey hayatında en güçlü olarak tezahür ettiği alan bu iki alan. Dolayısıyla -bunu hepimiz biliyoruz- hukuk devleti ilkesi ceza normları bakımından şunu gerektiriyor: Suç ve cezanın kanuniliği ilkesi. Ve bakın, Anayasa koyucumuz bu ilkenin önemine binaen sadece 2'nci maddede hukuk devleti ilkesine yer vermekle yetinmemiş, 38'inci maddede ceza normlarının nasıl olması gerektiğini özellikle hükme bağlamış ve burada suç ve cezanın kanuniliği ilkesine yer vermiş. Şimdi, bu açıdan baktığımızda getirilen düzenleme suç ve cezanın kanuniliği ilkesini ihlal ediyor. Neden ihlal ediyor? Çünkü suçun unsurlarını şüpheye yer bırakmayacak bir biçimde tanımlamıyor, muğlak ifadelerle tanımlıyor; bu yönüyle de aslında yargı gücüne suç yaratma şeklinde bir yetki vermiş oluyor. Böylece aslında Anayasa'nın hem hukuk devleti ilkesini hem de 38'inci maddede suç ve cezanın kanuniliği ilkesini ihlal etmiş oluyor.

Şimdi, Anayasa'mızın 153'nücü maddesinin Anayasa Mahkemesi kararlarının niteliğini düzenlediğini hepimiz biliyoruz ve bu maddenin ilk fıkrasında "Anayasa Mahkemesi kararları kesindir." diyor, son fıkrada ise Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme, yargı organları, idari makamları, gerçek ve tüzel kişileri bağladığı ifade ediliyor. Tabii, buradaki bağlayıcılık gerekçeleriyle bir bütün olarak anlaşılmak durumunda. Böyle baktığımız zaman aslında Anayasa Mahkemesinin evvelce verdiği karardaki gerekçelerin dikkate alınmamış olması da bu normun düzenlenmesi bakımından bir başka ihlal boyutunu ifade ediyor, üstelik sadece bu karar bakımından değil. Şimdi, güncel olması nedeniyle hepimiz sık sık atıfta bulunuyoruz Ömer Faruk Gergerlioğlu kararına ve Can Atalay kararına. Neden? Çünkü Anayasa Mahkemesi, çok isabetli olarak Anayasa'mızın dokunulmazlığı düzenleyen 83'üncü maddesinin 14'üncü maddeye yaptığı atfı muğlak bulmak suretiyle aynı açıklamaları yaptı. Ne dedi? "Hukuk devleti ilkesinin temel unsurlarından olan belirlilik ilkesi sadece suç ve ceza yaratma yetkisinin kanun koyucuya ait olduğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla yargı kurumunun suç ve ceza yaratma iktidarı yoktur." dedi. Bu bakımdan da Anayasa'nın 14'nücü maddesine yapılan atfı aslında kanun koyucu tarafından somutlaştırılması gereken bir düzenleme olarak ifade etti. Şimdi, bu karardaki açıklamaları dikkate aldığımızda gene bu karar bizleri bağlıyor. Neden bağlıyor? Demek ki kanun koyucu kanun yaparken eğer suç ve ceza yaratan bir norm düzenliyorsa burada yargı kurumuna geniş bir takdir yetkisi veremez. Verdiği takdirde hem hukuk devletini ihlal etmiş olacaktır hem suç ve cezanın kanuniliğini ihlal etmiş olacaktır hem 153'üncü maddeyi ihlal etmiş olacaktır. Dolayısıyla ben de bu maddenin metinden çıkarılması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, yargı kuruluşları birbirine benzer olaylarda farklı farklı tutumlar alabileceğine göre bu, aynı zamanda Anayasa'mızın eşitlik ilkesini de ihlal edecektir.

Şimdi, hukuk devleti ilkesinin gereklerini gözetmek aslında bütün devlet organ ve makamlarının ve bütün yurttaşların görevidir. Dolayısıyla kanun koyucu kanun yapma yetkisini kullanırken eğer bu ilkenin gereklerini dikkate almazsa o zaman yargı kuruluşlarının iş yükünü gereksiz yere artırmış olacaktır. Zaten bizim ülkemizde yargı kuruluşlarının iş yükü çok ağırdır. Dolayısıyla bizim burada çok ciddi bir hassasiyet göstermemiz gerekiyor.

Nihayet son bir nokta. Ben bu hüküm ve 220'nci maddenin altıncı fıkrası bakımından şunu hissediyorum: Aslında Anayasa Mahkemesine yönelik bir tutum var. Belki onun yetkilerini şu an için apaçık kısıtlamak cesaret edilen bir tutum değil. Ne yapılmak isteniyor? Birtakım düzenlemeler yoluyla aslında hissettirilmeden Anayasa Mahkemesinin yetkileri budanmak, mahkeme etkisiz hâle getirilmek isteniyor. Bakın, bizim bu beğenmediğimiz, hep eleştirdiğimiz 1982 Anayasası'nın Başlangıç bölümü kuvvetler ayrılığı ilkesini tanımlarken şunu söylüyor: Bu ilke devlet kuvvetleri arasında bir hiyerarşik sıralama anlamına gelmemektedir; bir üstünlük sıralaması değildir, medeni bir iş birliğini ifade etmektedir. Şimdi, bu açıdan baktığımızda biz, yasama organı olarak, yargı kararlarının gereğini dikkate almak suretiyle norm yaratma yetkimizi kullanmak durumundayız. Dolayısıyla bütün bu açıklamalar bize düzenlenen normun Anayasa'ya pek çok yönden aykırı olduğunu gösteriyor, metinden çıkarılması gerekir.

Teşekkür ederim.