| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Karabük Milletvekili Cem Şahin, İstanbul Milletvekili Şengül Karslı ve 124 Milletvekilinin Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2023) |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 20 .02.2024 |
ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Sayın Başkan, daha önce de belirtmiştim. Bu torba yasa olduğu için biz bazı konularda hem yasanın kendisi hakkında konuşacağız hem de ekstra, hukuksuz durumları da açığa çıkarmak istiyoruz.
Bu maddede sürenin belirli olması bizce de olması gereken bir durum ancak dediğim şekilde, torba yasa mantığını biraz daha tartışmaya açmak için ben Türkiye'de var olan hukuksuzluklara biraz değinmek istiyorum. Bunun birinci durumu da her yerde bir laboratuvar şeklinde hukuksuzlukların işlendiği, sonra da bunun Türkiye'nin geneline yayıldığı İmralı ada hapishanesinden bahsetmek istiyorum. Biz geneli üzerinde konuşma yapınca da Sayın AK PARTİ milletvekilleri bu konuda biraz serzenişte bulundular ama bu Komisyonun adı Adalet Komisyonu, bizim de tesis etmemiz gereken şey adalet. Adaleti de tesis etmek için, öncelikle burada, var olan adaletsizlikleri ifşa etmek zorundayız. Halkın da toplumun da bizden beklediği şey budur.
Biz, on beş gün boyunca barış ve özgürlük talepli yürüyüş yaptık. Bu on beş günde binler demiyorum, yüz binler demiyorum, milyonların talebi, İmralı ada hapishanesindeki tecridin kaldırılması. İmralı ada hapishanesindeki tecrit kaynağını nereden alıyor, ona bakmamız lazım. Kaynağını, maalesef ki bizim hukuksuz rejimimizden, hukukun üstünlüğünü tanımamamızdan, cezaevlerinde uygulamaya çalıştığımız o baskı, zulüm politikasından almakta. Ve her durumda da sizler tarafından kişinin işlediği suçlar öne atılarak böyle bir belirleme yaparak insan haklarıyla ve hukuk ilkeleriyle bağdaşmayan sebepleri dayatmanızdan dem vurmak istiyoruz.
Tecrit bir insanlık suçudur, insanlık suçu olmasının kaynağı da şudur: Siz herhangi bir mahkûmu ailesinden habersiz bırakıp, avukatlarından soyutlayıp, insan hakları çerçevesindeki sağlık hakkı, güvenlik hakkı ve tanımlayabileceğimiz bütün anayasal güvencelerinin, haklarının askıya alındığı bir ceza infaz yasası uygulayamazsınız, bu infaz tedbirine başvuramazsınız. Ancak ne hikmetse Türkiye'de yıllardır, yirmi beş yılı geride bıraktı, otuz altı aydır da herhangi bir şekilde haber alamama hâli söz konusu. Bu, bizim hukuka ne kadar inandığımızın aslında prototipi. Eğer biz hukuku önceleyeceksek, eğer hukuka uyacaksak, eğer adaleti tesis etme peşindeysek burada hukukla bağdaşmayan uygulamalara da son vermek durumundayız; bu bir zorunluluktur. Bu, bizim bir talebimiz değildir. Bu, Türkiye'nin bir hukuk devleti olup olmadığına ilişkin bir değerlendirmedir. Eğer Türkiye hukuk devletiyse Türkiye'de var olan infaz yasalarından bütün cezaevlerinde, bütün tutukevlerinde bulunanlar eşit şekilde yararlandırılmalıdır. İnsanların ailesinden soyutlanması, insanların farklı güvenlik tedbirlerine mahkûm edilmesi, insanların disiplin suçları gerekçe gösterilerek avukat görüş yasağının tanınması; insanların benzer durumlar nedeniyle kitap alma hakkından, spor yapma hakkından mahrum bırakılması, aile görüş yasağının verilmesi hukuki güvenilirlikle bağdaşmayan bir durum. Biz bu uygulamanın derhâl son verilmesi gereken bir uygulama olduğunu söylüyoruz.
Biz bunu deneyimledik, 2013-15 yıllarında "çözüm süreci" dediğimiz bir süreç bu topraklarda yaşandı. O süreçte biliyoruz ki ekonomik anlamda da sosyal hayat anlamında da toplumsal barış anlamında da hukuki güvenilirlik alanında da biz test ettik ve bu olumlu yansıdı ancak ne hikmetse bir günde "Ben Dolmabahçe'yi tanımıyorum." çıkışıyla bu, buzdolabına kaldırılmış, rafa kaldırılmış oldu.
Biz size tekrarlıyoruz, on beş gün yaptığımız eylemlerden aldığımız izlenimle şunu söylüyorum: Milyonların talebini dile getiriyoruz; milyonlar bu ülkede barış olmasını istiyor, milyonlar bu ülkede artık özgürlüklerin konuşulmasını istiyor, milyonlar bu ülkede artık nefes almak istiyor; bunu sağlamak da bu Komisyonun boynunun borcudur.
Siz belki şunu söyleyeceksiniz: "Biz yargıya herhangi bir şekilde müdahil olamıyoruz. Yargı kararları bağımsız ve tarafsızdır." Ancak hepimizin malumu, ülkemizde biz yargı bağımsızlığını kaybetmiş durumdayız; kimse bunu savunmasın, kimse de yargının bağımsız karar aldığını dayatmasın. Biz görüyoruz, yargıdaki çelişkileri, yargıdaki kopuklukları hepimiz gözlemliyoruz. Belki içinizde en genç olan benim, ben bu kadar gözlemlediysem siz neler neler gözlemlediniz. "Artık yeter!" diyoruz. Hukuka dönmemiz lazım, yargı bağımsızlığını savunmamız lazım ve insan haklarına yaraşır, onurlu bir hayatı hepimizin Türkiye'de inşa etmesi için elimizi taşın altına koymamızın zamanı geldiğini söylüyorum.
Teşekkür ediyorum.