KOMİSYON KONUŞMASI

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Teşekkürler Sayın Başkan, ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biliyorum, sıkıldınız çünkü dinlemiyorsunuz aynı zamanda ama biz mecburi bunları söylemek zorundayız.

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) - Herkesin aklındakini siz mi biliyorsunuz? Dinleyip dinlemediğimizi nereden biliyorsun?

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Ben size söylemedim, şahsi söylemiyorum, siz şahsi algılamayın.

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) - Burada teröristbaşına methiyeler düzüyorsunuz.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Şahsi algılamayın, methiyeler düzülmüyor, tecrit konuşuldu. Tecrit insanlık suçudur, siz bunu kabul edeceksiniz, işkence insanlık suçudur.

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Bu konuştuğunuz doğru değil.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Sayın Başkan, bizim konuşmamıza müdahale edilmesin, lütfen.

ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Bingöl) - Dinlemediğiniz buradan belli, biz tecritten bahsediyoruz. Bir hukukçu olarak bu normal midir?

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Tecrit insanlık suçudur, tecridi konuşun, tecridi. Tecridi kabul ediyor musunuz?

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Düşünmez, lütfen devam edin.

ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Dinlemiş olsaydınız anlardınız.

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Biz, bulunduğumuz her yerde tecride dair sözümüzü söyleyeceğiz. On beş gündür kürdistan coğrafyasında adım adım...

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) - Hepsine itiraz edeceğiz.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Sayın Başkan, lütfen lafımız kesilmesin.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Buyurun Sayın Düşünmez.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Sayın Vekilim, bu, hukuksuzluktur. (Gürültüler)

Arkadaşlar, tamam, lütfen...

NURETTİN ALAN (İstanbul) - Siz emredici şekilde konuşamazsınız. (Gürültüler)

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Bir saniye Sayın Alan.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Arkadaşlar, ben şu an Komisyonda kendi partim adına söz almış bulunmaktayım, lütfen saygı duyar mısınız.

NURETTİN ALAN (İstanbul) - Siz devletin efendisi değilsiniz.

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Sizi saygıya davet ediyoruz.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Kurt, lütfen, biraz sonra sıranız gelecek, orada söyleyebilirsiniz.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Lütfen saygı duyun.

NURETTİN ALAN (İstanbul) - Hep beraber, koro hâlinde konuşuyorsunuz, bağırınca haklı mı olacaksınız?

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Alan, lütfen, izin verin.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Burada Divan yönetiyor toplantıyı, siz niye toplantıyı kendi yanınıza çekiyorsunuz?

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Sayın Düşünmez, buyurun.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Ben bu konu hakkında cümle kurmayacaktım ama madem siz istediniz, tecrit hakkında da konuşacağım.

Ben, torba yasa mantığından sıkıldığımızı söylemek istemiştim, torba yasayı sizler de tasvip etmiyorsunuzdur, eminim bundan çünkü Anayasa Mahkemesi kararları neticesinde ortaya çıkmış, özellikle Terörle Mücadele Kanunu, lağvedilmesi gereken, bu toplumun kanayan yarası olan o yasanın lağvedilmesi gerekiyorken biz kelimeler üzerinde AYM kararlarını işlevsiz hâle getirip kanunu değiştirmeye çabalıyoruz.

Yine, bu pakette emeklilere ilişkin kararları da bu bağlamda değerlendirmeye çalışıyoruz. Emeklilere 3 bin TL ikramiye vermeyi öngörüyoruz bu torba yasayla, 3 bin TL'yi soruyorum, bayram ikramiyeleriyle emekliler şekerleme alabilsinler, şeker tadında bir bayram geçirsinler diye bir düzenlemeye gidiyoruz, devlet olarak size iki bayram da ikramiye vereceğiz, siz de bayramınızı güzel geçirin." demeye çalışıyoruz ama 3 bin TL'ye şekerleme alınıyor mu bunu hiç sordunuz mu? 3 bin TL'ye kıyafet alınabiliyor mu, 3 bin TL'ye ayakkabı alınabiliyor mu? Bunu sizlere sormak istiyorum, siz bunların cevabını verin. Tecride ilişkin cevaba da birazdan geleceğiz.

Şimdi, toplumun beklentisi var bizlerden, Adalet Komisyonu olarak toplandık bugün, bütün Türkiye'nin gözü burada, buradan çıkabilecek adil kararlarda ama görüyoruz ki sayısal üstünlükle sadece siyaset yaparak bir Adalet Komisyonu toplantısı gerçekleştiriyoruz, bir torba yasa geçirmeye çalışıyoruz. Şimdi, toplumun beklentisi ne? Toplumun öncelikli beklentisi genel af, bunu hepimiz biliyoruz, sizler de biliyorsunuz, size çok da yansımıştır bu durum ama genel aftan ziyade farklı şeyler de var, haksız, hukuksuz alınanlar var, haksız hukuksuz cezaevinde kalanlar var, haksız hukuksuz şekilde bu ülkede yaptırımlarla karşı karşıya kalan halklar var; biz bunları niye görmezden geliyoruz Adalet Komisyonu olarak? Bizim yegâne görevimiz adaleti tesis etmek değil midir? Biz bunun için bu komisyonlarda yer almıyor muyuz?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adil karar alınamadığı için biz çoğu yaptırımlara giriyoruz ama bu belki hukukun alanı, şunu söyleyebilirim: Biz buradan kanunlar yapıyoruz ve ben bir avukat olarak bazen kanun gerekçeleriyle savunma yaptığımı biliyorum. Kanunların lafzını anlamayan hâkimler ve savcılara "Bu Meclis niye bunu yaptı?" diye kanun gerekçesine bakıyorduk ve şunu anlatmaya çalışıyorum: Kanun gerekçeleri toplumu ikna edici kabiliyette olmalı ama sizin gerekçelerinize baktığımızda yarın öbür gün bu kanunlarla savunma yapmaya kalkışacak hiçbir avukatın yeterli düzeyde bir savunma yapamayacağını görüyoruz. Gerekçelerimiz neler? AYM kararını lağvetmek için AYM'ye "Düzgün, lafzi bir kanun yaptık." demek için biz buraya torba yasa getiriyoruz. AYM bize şunu söylüyor, "Bu, örgüt adına suç işleme aslında olmaması gereken bir kanun, bunu ortadan kaldırın ve bununla ilgili yargıladığınız herkese o ceza yaptırımlarını derhâl ortadan kaldırın." diyor ama biz çıkmışız kanunu değiştiriyoruz. Bu kanunun diğer ismi de var, bundan bir önceki dönemki ismi de yardım ve yataklıktı. Yardım ve yataklığı biz değiştirdik "Örgüt üyesi olmamakla beraber örgüt adına suç işleme" yaptık, şimdi bunun sadece alt ve üst limitlerini değiştirerek AYM'nin bizden talep ettiği şekilde düzenledik diye torba yasayı geçireceğiz. Evet, sayısal üstünlüğünüz var; bu, bu hâliyle geçecek çünkü siz hiçbir şekilde sayısal üstünlükten ziyade hukuk devleti olmanın gereği olarak hukuk yapmıyorsunuz, adaleti tesis etmeye çalışmıyorsunuz, sadece siyaset yapıyorsunuz. Meclis de siyaset arenası, komisyonlar da siyaset arenası, her yer, halkla buluşmalar da sizin için siyaset arenası. Hayır arkadaşlar, biz hukukçular olarak bu ülkeye hukuku getirme borcu altındayız çünkü hukuki güvenilirlik ilkesi Anayasa tarafından aslında bize emredici bir yükümlülük olarak emredilmiş bir kanun ama biz hukuki güvenilirliği konuşmuyoruz.

Az önce sayın milletvekili tecride ilişkin konuşmada konuyu bağlamından kopararak çok ayrı bir yere çekti. Tecrit bir insanlık suçudur, bunun aksini iddia eden bir hukukçu olamaz. Tecridin ne olduğunu biz defalarca anlattık. Size bir kez daha anlatayım: Tecrit insanı toplumdan soyutlamadır. Bu ülkede bir hükümlüye avukat görüş yasağı getirildi, bir hükümlüye ya; bir hükümlüye avukatlar görüşe gidemiyor bir hükümlü ailesine haber gönderemiyor -telefon kullanma hakkı yok- bir hükümlüye mektup gönderemiyorsunuz, o da size mektup gönderemiyor; bir hükümlüye kitap vermiyorsunuz, sadece bir kitap veriliyor; bir hükümlünün yaşam şartları ortadan kaldırılıyor, televizyonu yok. Siz bunları savunuyor musunuz?

Bizim anlatmaya çalıştığımız şey: Bir kanunumuz var, bir Anayasa'mız var; öncelikle hepimizin normlar hiyerarşisinin en üstünde olması itibarıyla uymamız gereken bir Anayasa'mız var. Hadi, biz bunu ortadan kaldırdık, kanunlarımız var. Hiçbir kanuni düzenlemede hükümlülerin bu haklardan faydalandırılmamasına ilişkin bir düzenleme bulunmamakta ama ısrarla bazıları bunu bağlamından koparıp şahsi mesele hâline getirip "Yok efendim, şu hâliyle taleplerde bulunuyorsunuz." Hayır, biz hukuka uyun diyoruz. Varsa, sayısal üstünlüğünüz de var; eğer tecridin insanlık suçu olmadığını düşünüyorsanız, getirin, tecridi kanun olarak çıkarın, ellerinizi kaldırın, indirin. Biz de diyelim ki "Bu ülkede hukuki güvenilirlik diye bir şey yok. Bu ülkede her şey keyfiyetçi, şahsa göre, kişiye göre. Biz kanunu uygulamaya çalışıyoruz."

Şimdi, biz sayısal üstünlük üzerinden sürekli konuşuyoruz ama sayısal üstünlüğü gördüğümüz başka bir alan var sizin lağvetmeye çalıştığınız, Anayasa Mahkemesi. Orada diş geçiremediğiniz için Anayasa'yı ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz. Anayasa Mahkemesi sanki size karşı bir kurummuş gibi cephe alınmış ve "Ortadan kaldırılması gerekiyor." düşüncesiyle, saikiyle hareket ediliyor. Anayasa Mahkemesi olmasa, hukuki güvenilirlik olmasa, Anayasa'ya uygunluk olmasa biz burada niye toplanıyoruz? Bu Meclis niye var? Bu Meclis kendi meşruiyetini Anayasa'dan alıyor, hepimiz kendi meşruiyetimizi Anayasa'dan alıyoruz. Ben hukukçu olma kimliğimi Anayasa'nın ve kanunların bana sağladığı hak ve yükümlülüklerden alıyorum. Eğer Anayasa olmayacaksa biz burada toplantıları niye alıyoruz?

Başka bir konuya değineyim: Biz on beş gün boyunca bir yürüyüş yaptık ve o yürüyüşte de defaatle dile getirdik; toplumsal barışın olması gerektiğini, tecridin kaldırılması gerektiğini ve artık bu ülkenin barış içinde, huzur içinde yaşaması gerektiğini defalarca sokaklarda haykırdık, anlattık, burada da kürsüde de anlatıyoruz. Şimdi, toplumsal barışı önceleyen bir yürüyüşte bütün valilikler sırasıyla gidilecek güzergâhın hepsine Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu'na muhalefetten yasaklama kararı verdiler. Sayın Başkan, biz defalarca bu yasaklama kararlarına karşı idarede davalar açtık. Mesela, kendi seçim bölgem Hakkâri'den örnek verebilirim; 7'nci yılı geride bıraktı peyderpey uzatılan yasaklamalar. Bu yasaklamalar her şeyi yasaklıyor ama kimlere? Sadece bizlere. İktidar istediği her şeyi yapabilir, iktidarla yürüyenler her şeyi yapabilir, Filistin için yürünebilir, Gazze için yürünebilir -hakeza yürünmelidir de- HÜDA PAR yürüyebilir ama DEM Parti yürüyemez ama CHP yürüyemez. Ama bu toplum için kendi bedenlerini siper edenler, mesela İnsan Hakları Derneği yürüyemiyor, herhangi bir toplantı yapamıyor, herhangi bir gösteri yapamıyor. Mesela barolar, barolar yürüdü mü? Biz baroların "İkinci baro olmasın." diye yürüyüşüne baktığımızda baro başkanları yürütülmedi bu ülkede.

Biz bunların hepsini sizin de gözlemlediğinizi biliyoruz. Size de bu Komisyon eliyle bir daha çağrı yapmak istiyorum: Sizin de bizim de yapmamız gereken şey, bu ülkede hukuku tesis etmektir. Biz bu ülkede hukuku tesis edemediğimiz sürece ne ekonomide ne başka alanlarda ne toplumsal barışta ne afta hiçbir yerde hiçbir şey elde edemeyeceğiz. Biz burada birbirimize tahammül etmediğimiz sürece, biz birbirimizin konuşmalarına müsaade etmediğimiz sürece, sokakta da bunlara daha farklı, daha sert anlayışla yaklaşan bir polis devletiyle karşı karşıya kalacağız. Arkadaşlar, bizim Anayasa'mızın lafzı açık ve nettir: "Türkiye sosyal bir hukuk devletidir." Ama ne sosyalliği emeklilere verdiğimiz ikramiyeyle sağlayabiliyoruz ne hukukiliği burada çıkacak olan torba yasanın Anayasa'ya uygun olmadığı tartışmalarını rafa kaldırarak sağlayabiliyoruz.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.

Umarım burada artık oy birliğiyle de kanun yapma tekliflerine geçeriz. Bizler toplum yararına olan her şeye "evet" deriz. Toplum faydasına olan her şeye hakeza sizlerin de "evet" diyeceğini biliyorum ama toplumun yararına olmayan, günü kurtarmak için, siyasi saiklerle yapılan hiçbir kanuna biz "evet" oyu vermeyeceğiz. Buna ilişkin de teklifte yer alan maddeleri tek tek saymak belki doğru olmayacak ama bazı maddelerde, evet, yapılması gereken düzenlemeler vardır ama maalesef ki toplumda o kadar kanayan yara var ki biz o kanayan yaralara değinmeyi tercih edeceğiz.

Teşekkür ediyorum.