KOMİSYON KONUŞMASI

GİZEM ÖZCAN (Muğla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, değerli basın mensupları ve Komisyonumuzun emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce Erzincan İliç'te kaybettiğimiz madencilerimizi saygıyla anıyorum. Resmî açıklamaya göre Erzincan İliç'teki özel altın madeninde gerçekleşen göçük nedeniyle en az 9 madencimiz sekizinci günde hâlâ toprak altında ve bugün heyelan riski nedeniyle arama kurtarma çalışmaları da durduruldu. Özel bir şirket gelecek, doğayı katledecek ama cebini dolduracak diye emekçilerin evine yine ateş düştü. Bugün bundan daha büyük bir hukuki mesele olmamalıydı ancak biz Genel Kurulda vahşi madenciliğin önünü açan bir kanunu bu hafta görüşeceğiz. Bugün ise sanki hiçbir şey olmamış gibi, büyük bir iş cinayeti ve büyük bir ekokırım gerçekleşmemiş gibi; yargı adına olumlu, olumsuz düzenlemeler içeren bir paketi görüşüyoruz, sekizinci yargı paketi. Gönül isterdi ki bu paketi hem iş cinayetleri hem ekokırıma karşı caydırıcı önlemler içeren bir paket hâlinde görüşelim, ne yazık ki paketin böyle bir anlayışla hazırlanmadığını da üzülerek ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, her şeyden önce, sekizinci yargı paketini iktidarın ülkemize dayattığı derin bir anayasasızlaştırma süreci içinde görüştüğümüzü de özellikle belirtmek gerekiyor. Artık ülkede tüm hukukçuların ve tüm yurttaşların kanun yorgunu olduğu söylenebilir. "Yok kanun, yap kanun." anlayışının doğru ve güvenli olmadığını da ifade etmek istiyorum. Kanun devleti değil hukuk devleti ilkesinin esas alınması gerekmektedir.

Maddelere dair görüşlerimi maddeler konuşulurken belirteceğim ancak Kemal Gözler Hocamızın kavramlarıyla "suistimalci anayasa değişikliği" sürecine adım adım giden mevcut anayasasızlaştırma sürecinin bu paketin içinde yer alması bağlamı da belirlediği için üzerinde detaylı durmayı hak ediyor. Anayasasızlaştırma nedir? Anayasasızlaştırma sürecinde yürürlükteki anayasa görünüşte dokunulmaz ancak yürürlükteki anayasanın öngördüğü sistem adım adım fiilî bir sistemle değiştirilir. Peki, suistimalci anayasa değişikliği süreci nedir? Mevcut anayasal sistem görünüşte usulüne uygun yapılmış anayasa değişiklikleriyle özünde çok farklı bir sisteme dönüştürülür. Yapılan anayasa değişiklikleri şekil ve usul olarak anayasaya uygundur ancak bu şekilde gerçekleştirilen değişikliklerin içerikleri mevcut anayasanın özüyle tamamen çelişki hâlindedir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtiğimiz 2018 yılından bugüne Anayasa hukuksuz, fiilî müdahalelerle iktidarı sınırlandıran bir belge olmaktan çıktı, anayasasızlaştırma derinleşti. Bu ilk aşama, biliyoruz ki iktidar için ikinci aşama Anayasa'yı kendi amaçlarına ulaşmak için bir ehliyete çevirmek yani "suistimalci anayasa değişikliği." Dolayısıyla "yargı darbesi, anayasal kriz" olarak adlandırdığımız süreç özünde demokratik anayasacılık geleneğimizin bütünüyle tasfiyesi ve otoriter düzeni derinleştirme faaliyetinin doğal sonucu. Söyledik, söylemeye de devam edeceğiz: Anayasa'yı rafa kaldıranların yeni bir anayasa yapma ehliyetleri yoktur. Göreceksiniz, halkımızın demokratik birikimiyle kurduğu siyasi bariyer buna engel olacaktır. Bu noktaya bir günde gelmedik, yıllara yayılan süreçte anayasa, iktidar pratikleriyle fiilen engellendi. Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Anayasa Mahkemesinin Şerafettin Can Atalay başvurusunda verdiği karara uymama, Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirimde bulunma ve Anayasa Mahkemesinin verdiği kararda ihlal yönünde oy kullanan mahkeme üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma hükümlerinin kararı bu sürecin tepe noktasını işaret ediyor. Yargıtay oy birliğiyle Anayasa'nın amir hükümlerini, 1961'den beri hukuk devletini mümkün kılan Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesini askıya aldı. Sadece Anayasa'nın 11 ve 153'üncü maddelerine aykırı bir karar vermekle sınırlı değil yaptığı, Anayasa'nın üstünlüğünü tanımayarak Anayasa'yı askıya aldı. Bu karar, iktidarın hedeflediği otoriter toplumun, otoriter düzenin ne manaya geldiğinin ipuçlarını içeriyor. Zaten Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum da "Karar millî yargı için turnusol." diyerek bunu açıkça onayladı. Ne demek yerli, millî yargı; yargının idare üstünde herhangi bir denetime sahip olmaması mı? Samimiyetle söylüyorum, hukuk ilkelerinin evrensel olduğunu belirtme gereği duymaktan hep beraber çektiğimiz ıstırabı tahmin edemezsiniz.

Şunu da özellikle belirtmeliyiz: Anayasa Mahkemesine mutlaka sahip çıkacağız ancak 2017'de ilan edilen OHAL dönemindeki tutumuyla şu anki durumun başlıca sorumlularından biri olduğunu da vurgulayalım. Anayasa Mahkemesi, OHAL kanun hükmünde kararnamelerini incelemeyi reddederek anayasasızlaştırma sürecine büyük bir çivi çakmıştır. Anayasa Mahkemesinin, yine, dezenformasyon yasasındaki o tehlikeli hükmü yani halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçunun bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilmesini Anayasa'ya aykırı bulmadığını da hatırlayalım. Kısacası biz, herhangi bir Anayasa Mahkemesinin değil demokratik bir sistemde, eşitlikçi bir anayasal düzende, bağımsız karar verebilen ve nitelikli hâkimlerden oluşan bir Anayasa Mahkemesinin gerekliliğini savunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu torba yasa teklifi içinde emekli ikramiyelerini 2 bin liradan 3 bin liraya çıkaran maddenin ve deprem bölgesindeki sanayi altyapısının güçlendirilmesi için verilen desteği uzatan maddenin konulması açık bir yasama kurnazlığıdır. Şimdi, biz çok makul nedenlerle bazı maddelere "Hayır." diyeceğiz ancak bu nedenle teklifin bütününe "Hayır." dediğimizde iktidar, emeklilere dönüp "Bakın, emekli ikramiyelerini arttırmamıza izin vermediler." depremzedelere dönüp "Bakın, bölgenizde sanayiye destek olacaktık, izin vermediler." biçiminde gerekçelerle bir dezenformasyon süreci yürütecek. Bu yasama kurnazlığının gerçeklerle alakası yok. Emekli ikramiyelerini ele alalım. Emekli bayram ikramiyesi 2018'de asgari ücretin yüzde 62,4'üydü. Bayram ikramiyesinin 2018'deki seviyesini koruması için bugün 10.609 TL olması gerekirdi. Bu teklifte olduğu gibi emekli ikramiyesi 3 bin lira olursa asgari ücretin yüzde 17,6'sına gerileyecek yani rakamlar artıyor gözükse de gerçekte emekli ikramiyesi artmayacak, azalacak. Bu hesaba göre, emeklinin toplam 2 bayram ikramiyesi kaybı 15 bin liradan fazladır; hakikat budur, gerisi iktidarın tasarrufudur. Emeklilerin kök aylıklarıyla tamamlanan en düşük emekli aylıkları birbirine karıştırılarak yapılıyor. Kamuoyunda en düşük aylıkların 7.500 veya 10 bin TL'ye yükseltildiği yanılsaması yaratılıyor. Ardından emekliler aylık artışlarını buna göre bekliyor ama öyle olmuyor, kök aylıklara zam yapılıyor. Böylece yüzde 49,25 olduğu iddia edilen emekli aylık artışı yüzde 33'lerde kalabiliyor. Aynı süreç depremzedelerimize yönelik de işletiliyor. Bakın, geçen sene deprem felaketinden sonra iktidar bir düzenleme yaptı. Bu düzenlemeyle Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına sanayi alanı tespitinde ve imar plan hazırlığında hızlı karar alması adına geniş takdir yetkisi verildi. Sanayi alanı tespiti için normalde kurul ve komisyonların da görüşüne başvurulurken bu geçici maddeyle tüm yetkileri ilgili bakanlar üzerine alabilecek ya da bakanlar bu yetkilerini takdir ederlerse devredebileceklerdir. Söz konusu düzenleme birtakım sakıncaları içermektedir. Bu düzenlemenin öngördüğü imar planlarının askıya çıkarılmaması, yurttaşlara ve kamuoyuna bildirilmemesi, itiraz süreçlerinin işletilmemesi gibi uygulamalar acil durum gerekçesiyle denetimden ve yargıdan kaçmaya işaret etmektedir. İmar planlarına ilişkin yurttaş katılımını kaldırmakta hak arama hürriyeti kısıtlanmaktadır. Diğer yandan, aceleyle yapım süreçleri denetimsizleştirilmektedir. Alelacele, fay hattına yakın olabilecek ova, mera gibi alanlarda hızlıca; hiçbir bilimsel görüş, muhalif görüş dikkate alınmadan tesisler oluşturulacaktır. Ayrıca, maddeyle, Bakanlık, deprem bölgesinde yatırım programına dâhil ettiği sanayi sitelerinin altyapı ve üstyapı inşasının tamamını; mimarlık, mühendislik hizmetleri dâhil projeleri ise tamamlanana kadar krediyle destekleyebilecektir.

Teklifin bu maddesindeki düzenleme, depremzede iş insanına yeni borç vaadidir. İş yeri ve konutta kredi desteği, koşulları ne olursa olsun yeni bir borç anlamına gelmektedir. Depremden zarar gören vatandaşlarımızın zararlarının telafi edilmesi; konut, iş yeri ve sanayi tesislerinin bir an önce yapımına başlanması gereklidir. Ancak yasaya ve yasalara, teminat altına alınan hak ve özgürlüklerle ilgili prosedürlerin işletilmesine engel olunmamalıdır.

Bu düzenlemenin bu biçimde geçmesine itiraz etmek depremzedelerimize gidecek desteği engellemek değil gerçek bir destek programı yapılmasını sağlama mücadelesidir.

Hepinize teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum.