| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Komisyonun çalışma usul ve esasları hakkında görüşmeler |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 13 .01.2016 |
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, bu bir usul tartışması ve o usulde kalmaya da çalışıyorum ama birincisi şunu söyleyeyim: Bu siyaset tartışması, siyasetçilik -yine söylüyorum- kötü bir şey değil, biz böyle yapa yapa ben toplumun içine çıktığımda "Siyasetçiyim." demeye utanır hâle geldim. Siyasetçinin sürekli küçük düşürülmesi de demokrasinin küçük düşürülmesidir çünkü siyasetçi, seçilmiş insan demektir. Ben kendimden eminim, ben elimden geldiğince dürüst, namuslu, temiz, ahlaklı, çalışkan, görevinin hakkını vermeye çalışan biriyim; siyaset yapıyorum, bundan da utanmıyorum, siyaset yapılacak. Burası zaten tam siyasetin yapılması gereken bir yer, burası siyaset için kurulmuş bir yer ama her seferinde "Siyaset yapmayalım, siyasi konuşmayalım..." Ne konuşacağız siyasi konuşmayıp biz burada? Biz siyasetçiyiz.
BAŞKAN - Ben "Konuşalım." dedim zaten.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Biraz sonra cevap verirsiniz.
Hayır, bu, dile pelesenk olmuş bir durumda, sabah haberlerini izliyorum yani siyaset üzerine öyle konuşuluyor ki ben kendi adıma üzülüyorum. Beni hiç kimse böyle küçük düşüremez. Siyasetçiyi küçük düşürenlere hesap soramadığımız için bu hâldeyiz zaten.
İkinci meseleye gelince... Arkadaşlar, bakın, usulle ilgili olarak söylüyorum, bu usul tam da bununla ilgili, deminden beri söylüyorum, demokrasi sandığa indirgendi. Şimdi, milletvekili seçilmiş Aytuğ Bey, 100 bin insan sandığa gitmiş, onun payına düşen o 100 bin insan Aytuğ Bey'i göndermiş. Göndermiş ki buraya gelsin, kadınların emzirme süresinden tutun da Hasankeyf Barajı'na kadar, işte asgari ücretten tutun da millî savunma politikalarına kadar kendisi adına birisi konuşsun diye. Şimdi, biz bu yaptığımız usule aykırı işlemle bu insanların, bu insanlara oy veren insanların hakkını elinden alıyoruz çünkü o insanlar onu göndermiş ki kaliteli bir yasa yapılsın. Kaliteli yasa şu demek: Bütün etrafıyla bakabilmek. Bu yüzden sadece milletvekilleriyle değil, buraya bürokratlar çağrılmış, sivil toplum örgütleri çağrılmış, biz yasayı koymak üzere toplandık bir yere. Yasa dediğiniz şu: Bir kere koyduğunuzda herkes o kurala uyacak, sadece iktidarın seçmenleri değil, herkes o kurala uyacak. Onun için, kaliteli bir yasa yapmaya uğraşıyoruz. Şimdi, burada demin sayın bir üye dedi ki: "Bir doktor üye var." Ne güzel, burada bir doktor üyenin olması zenginlik katar. Ama burası Plan ve Bütçe Komisyonu. O doktor, buradaki plan ve bütçe ve mali işler, ağırlıklı mali işlere değer katmak üzere burada. O doktor burada bir sağlık hizmeti veya Sağlık Komisyonunun görevini almak için burada değil. Şimdi, eğer bu mantıkla bakarsak, buraya bir mühendis koyalım, bir doktor koyalım, bir de hukukçu koyalım, bütün komisyonları kapatalım. O zaman ne oluyor biliyor musunuz? O seçilmiş milletvekilleri boşuna seçilmiş oluyor. Niye seçti o insanlar? Yasa yapsın diye. E, şimdi, biz bu şekilde diğerlerinin görevine sürekli el koyarsak ve sanıyorum ki Başkan da bu konuda niyetli olmasa en azından gidip "Efendim, bu konuda sürekli bu Komisyonda tartışma oluyor ve bazı şeyler yapılıyor..." Aslında siz "zaman", "zaman" diyorsunuz ya, zamanla hiçbir sorunumuz yok. Aynı anda başka komisyon bunu görüşüyor olabilir ve o insanlar da milletinden aldığı oyu orada yasanın oluşmasını sağlayabilir, katkı verebilir. Bunu yapmıyoruz ve şöyle bir şey, yine söylüyorum: Biz belki de oturup bir demokrasi kanunları seti mi çıkarsak bu kavramları öğrenmek için? Arkadaşlar, demokrasi gösteri hakkı demek, demokrasi uzlaşma demek. Uzlaşma şu: Siz yönetiyorsunuz ya, mümkün olduğu kadar bizim de uzlaşmanız üzere bu Parlamento kuruldu. Yoksa, bir kere seçim yaparız, diyelim ki çoğunluğu siz aldınız, alır götürürsünüz, istediğinizi yaparsınız. Ama diyor ki: "Hayır, öyle olmasın. Biri yönetsin ama diğerleri fikirlerini söylesin, eğer o fikirler mantıklıysa uzlaşılsın ve eğer hangisi daha çok mantıklı fikirleri söylüyorsa da bir sonraki seçimi o kazansın." Şimdi, biz bütün bu altyapıyı mahvediyoruz ve kendi çapımızda mantıklar koymaya çalışıyoruz.
Bakın, "Gezi darbedir." Gezi'ye en az 12 milyon insan çıktı. 12 milyon insana "darbeci" denmez, bu nezaket dışıdır. 12 milyon insan sokağa çıktı ve burada bir sürü acılar yaşandı. Bakın, Gezi sırasında ne deniliyordu? "Merkel'in şeyleri, Merkel darbe yapıyor, üçüncü havalimanına yaptı." Bugün bakıyorum, biz Merkel'le oo... Merkel bize 3 milyon tane şeyi çaktı, Suriyeli göçmeni... Başımız üstüne, biz sosyal demokratlar ezilen bütün insanların yanındayız, göçmen olsun, kimliği ne olursa olsun, çünkü bizim felsefemizin temelinde insan vardır ama o insanların çıkar uğruna gelip de bize böyle bir Avrupa Birliği şeyi göstermesi, onu da daha önce Merkel bu kadar suçlanıyorken şimdi Merkel'le böyle, bence dış işlerinde yakışmayan ilişki kurulması... Benzer bir şey, bütün muhalifler Siyonist olarak suçlandı, "İsrail devleti bilmem ne yapıyor." denildi, bugün İsrail'le anlaşma yapılıyor. Onun için, birini suçlarken, birini böyle... Devlet yetkisini elinde bulunduranlar, devlet gücünü elinde bulunduranların sözü çok daha önemli, bu ülkenin 12 milyon insanına "darbeci" demek ne hak ya! Oysaki, o insanlar şimdiye kadar bir sürü hakları elinden alındığı için demokratik... Bakın, yine söylüyorum: Bir sürü üzücü olay oldu, bazı dükkânlar tahrip edildi, tasvip etmiyoruz, oradakiler de bizi tasvip etmiyordu zaten. Siz sanıyorsanız biz Gezi Parkı'na çıktık, orada Gezi'ye katılan gençler bizi el üstünde tuttu; hayır, en ağır eleştirileri bize getirdiler. Bugün de bu eleştireler devam ediyor. Deminden beri onu anlatmaya çalışıyorum, üzerimizde büyük bir baskı var. Bizim bu Mecliste kalmamız çok eleştiriliyor, çok eleştiriliyor. Siz de biliyorsunuz, sosyal medyayı açın "Çekilin.", "Çekilin." diye büyük bir baskı var üzerimizde, insanlar şunu söylüyorum, deminden beri onu anlatmaya çalışıyorum: "Bu ülkede hiçbir şey yapamıyorsunuz, oylarımızın hakkını veremiyorsunuz, orada bulunarak faşizmi meşrulaştırıyorsunuz." Azımsanacak bir şey değil bu söylenenler bize, bunu anlatmaya çalışıyoruz ve siz burada hâlâ kalan bir hakkımızı elimizden almaya çalışıyorsunuz. Torba yasa, Hasankeyf, önümüzdeki bin yıl boyunca gelecek nesillere bırakmamız gereken bir şey. Bir tane barajı üç yıl içinde yaparsınız, teknoloji gelişir üç ay içinde yaparsınız ama Hasankeyf'i bir kere yok ettiniz ki, yok oldu; o Hasankeyf'i bir daha yapamazsınız. Anlamanız gereken bu, Hasankeyf ile annelerin süt izni aynı yerde olmaz, Hasankeyf'in ayrı konuşulması gerekiyor. Annelerin süt izni, bir sürü, özel sektörde sektörel farklılıklar var, kamuda farklılıklar var, belki altı ay değil, dokuz ay olacak, belki periyotlara bölünecek, bunu ancak o Sağlık Komisyonu, işte arkada sesini duyurmaya çalışan bu milletvekili anlatmaya çalışıyor. Biz ise ne yapıyoruz? Getir Plan ve Bütçe Komisyonuna, ne de olsa 25'e 15 şeklinde, yani iktidarın sayısı ne olursa olsun böyle bir şey var, buraya getirelim. Bununla gitmeyecek. Bakın, bununla gitmediği, bu ülkenin böyle yönetilemediği şu an ortada, ülke kanıyor ve sizi uyarıyorum: Daha fazla bela kapımızda. Başkanlık rejimi diyorsunuz, eğer halklar razı olmuyorsa hangi rejimi getirirseniz getirin uygulayıcı kötü olduktan sonra, eğer komisyon başkanları, Meclis Başkanları, bakanlar tarafından milletvekillerinin iradesi elinden alınıyorsa bu sonsuza kadar gitmez, insanlar artık canını göze alır öyle çıkarlar çünkü Gezi'de espri yapmaya çalışıyorlardı. Siz bilmezsiniz, orada üzerimize zehirli gazlar, zehirli sular atıldı...
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, toparlayalım lütfen.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Tamam.
Sadece bu tartışmada bir şeyi olması için anlatıyorum, bu tartışmanın sürmesi için söylemiyorum.
Arkadaşlar, çok zalimlikler oldu, çok zalimlikler oldu. Yani bu insanlar boşuna... Kimse gidip de "Ben gaz yiyeyim.", "Ben polisle çatışayım." Ve buraya çıkan insanlar Türkiye'nin millî gelirini üreten insanlar yani doktoru burada, avukatı burada, mühendisi burada, üniversite öğrencileri burada; bu toplumun motoru, bu toplumun evlatları bu insanlar. Eğer siz bunların hepsini "darbeci" diye bir köşeye atarsanız bu ülkenin çocuklarını kim eğitecek, muhasebesini kim tutacak, hastalarına kim bakacak. Toplumun büyük bir kesimini kendinize... İktidarsınız, bakın, biz öfkeyle konuşabiliriz, biz muhalefetiz; sizin elinizde devlet gücü var, siz bir şey dediğiniz zaman onu devletin polisi, maliyecisi, bilmem neyi uyguluyor. Onun için, toplumun büyük kesimlerini kendinizden nefret ettirmeyin, düşman etmeyin, bu lisanı kullanmayın; kullananları, toplantılar yapıyorsunuz, bir yere gidiyorsunuz, uyarın. Türkiye iyi bir yere gitmiyor, iç barış bozuluyor, artık insanlar birlikte yaşamak istemiyorlar, mahalleler gettolaştı, ilçeler gettolaştı. Bu, bu millete yapabileceğimiz -bizim de bir şeyimiz varsa- en büyük kötülüktür. Bunu yapmamanın yolu da şu: İyi kötü elimizde bir Anayasa var, bu Anayasa'yı... Biz diyoruz "Anayasa'yı değiştireceğiz." diye, ya, biz Anayasa'yı uygulamıyoruz ki, biz yasaları uygulamıyoruz; Sayıştay raporu gelmeyen bir Meclis Anayasa yapacak, sanmıyorum.
Çok teşekkür ederim.