KOMİSYON KONUŞMASI

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, anlaşılan o ki ölümü gösterip sıtmaya razı etme şeyi sürekli yürüyecek, duracak.

Şimdi, bir İç Tüzük değişikliği var, bu, memleket için muhteşem sonuçlar çıkaracak. Öyle ki İç Tüzük çıktığında cari açık bitecek, iç barış gelecek falan, biz de buna karşı çıkıyormuşuz gibi. Şimdi, bakın, yüzde 49, ben bu oyun -yine söylüyorum- nasıl alındığını alanda biliyorum. Şimdi geldiniz, iktidarın yüzde 100'ünü kullanıyorsunuz. Türkiye'nin şöyle bir durumu var, demin de söyledim, yargı yok, medya yok, hiçbir şey yok, bir bu Parlamento kalmış. Şimdi bu İç Tüzük değişikliğiyle Parlamentonun bu yetkilerini de alma isteği var. Geçen dönem boşuna o olaylar yaşanmadı. Hiçbir muhalefet milletvekili "Aman gidelim de orada gerginlik yaşansın." diye çıkmadı. Biz buraya milletin oyuyla geldik, sizin geldiğiniz gibi geldik. Çünkü şöyle bir algı var: Size oy vermeyenlerin dışındakiler halk değil, onların iradesi yok, onlar vergi vermiyor. Tamam çoğunluğu siz aldınız ama siz Anasaya'ya göre aldınız. Anayasa'ya göre, İç Tüzük'e göre, yasalara göre hatta teamüllere göre yönetmeniz gerekiyor.

Şimdi burada söylenen şu: "İç Tüzük'ü değiştirmezseniz biz de size torba yasa getiririz." Konuşmanın özetinden anladığım bu. Ve niye...

BAŞKAN - Yanlışlık olmuş herhâlde, ben müsaade ederseniz...

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Ben öyle bir şey demedim.

BAŞKAN - Şöyle denildi: Meclisin çalışma düzeninde önce grup önerileri görüşülüp yasamayla ilgili çalışmalar sonraya bırakıldığı için -bunun tersi de olabilir yani bu, denetim hakkını elden alacak bir şey değil- mesela, önce yasama, sonra grup önerileri değerlendirilebilir.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Uzlaşı olduğunda bunu çok yaptık Sayın Başkan.

BAŞKAN - Dolayısıyla, onu kastettiler. Yoksa asla bu şekilde algılamamak lazım.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, bakın, şimdi sizce çok iyi bir şey yapıyorsunuz, iyi niyetlisiniz, anlaşılmayan... Böyle bir şey yapamazsınız ki siz Başkansınız, size ne? Karşıdaki konuşmacı bunu kendisi açıklar. Bunu yapamazsınız. Bunu niye yapamazsınız biliyor musunuz? Oraya bir başkan oturtmuş ki -siz şu an Başkansınız- tarafsız kalsın diye. Şimdi siz bunu yapmaya devam ettiğiniz zaman usulde bir şeyleri deliyorsunuz.

BAŞKAN - Çok affedersiniz. Ben tarafsız olarak Komisyondaki milletvekillerinin sağlıklı iletişim kurmasını ve Komisyonun çalışmalarının sağlıklı yürümesini temin etmekten sorumluyum. Yaptığım şey o. Yoksa o taraftan da yanlış anlaşılma olsa ona da müdahale eder, "Hayır, sayın milletvekilimizin kastettiğini bu şekilde değerlendirmek doğru değil." şeklinde... Çalışmaların sağlıklı işlemesini kolaylaştırmaya çalışıyorum. Lütfen o şekilde değerlendiriniz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, bahsettiğim kalitesizlik burada çıkıyor. Çok özür dileyerek anlatmak zorundayım. Mesela siz, mikrofonu açıp "Ben buradaki çay dağıtmadan sorumluyum." deyip üzerinize bu görevi alamazsınız. Çay dağıtma başka bir şey. Oradaki Başkan, Genel Kuruldaki Meclis Başkanının aynısıdır. Hiç Genel Kurulda gördünüz mü Meclis Başkanının, konuşmasını kesip "Şöyle demek istedi, böyle demek istedi." Sizin böyle bir göreviniz yok. Bizim aramızdaki iletişimi biz sağlarız. Yani bunu sizi üzmek, sizinle kişisel bir şey çıkarmak için söylemiyorum, şunu anlatmaya çalışıyorum: Kural böyle delinmeye başlayınca kuralsızlık ortaya çıkmaya başlar. O zaman ben de gelirim sizin yerinize otururum, benim Komisyon üyesi olarak -siz bizim ortak irademizi temsil ediyorsunuz, ortak iradenin ben bir parçasıyım- "Bir saat başkanlık edeceğim, böyle bir görevim var, hakkım var." derim. Böyle bir hakkım da yok, görevim de yok, böyle bir işlem de yok.

Şimdi gelelim bu İç Tüzük meselesine. Şunu söylüyorum, ben şundan çok hüzün duyuyorum: Bu Parlamento, bugün bir faşizmi aklama görevine dönmek üzeredir. Türkiye'de benim gözümde, benim düşünceme göre tam bir faşizm vardır ve bu Parlamento bu faşizmi meşrulaştırmaktadır, bu benim düşünceme göre. Benim kürsü dokunulmazlığım var, kendi düşüncemi ifade ederim, başkası başka düşünceyi ifade eder. Zaten bu konuda sadece bende değil -ben de boşuna gelmiş değilim, ben de yüz binlerce insanı temsil ediyorum- birçok insanda aynı görüş söz konusudur, birçok insan için bu söz konusudur. Yani Hükûmet vadetmiş, üç ay içerisinde yapacak, altı ay içerisinde yapacak. O zaman dikkatli vadetseydi. Meclisin çalışma usullerini bilerek vadetseydi, ki biz zaten bu vaatler geçsin diye uğraşıyoruz.

Şunu da politik olarak biliyoruz, siyasi olarak biliyoruz: Bu vaatlerin bu kadar hızlı geçmesinin bir temel mantığı da önümüzdeki müstakbel başkanlık referandumunun seçim rüşvetleridir bunlar. Biz bunun farkındayız. Buna rağmen diyoruz ki: "Bu asgari ücretli geçinemiyor, bu asgari ücretliye verilmelidir. Emekli geçinemiyor, emekliye verilmelidir." Biz bütün bunları görüyor durumdayız.

Şimdi, İç Tüzük, İç Tüzük... Ya, İç Tüzük'ü de uyguladığınız mı var? Anayasa mı ki uygulanıyor? Şimdi, Anayasa değişikliği diye ortaya çıkmışız. Sanki mevcutta Anayasa uygulanıyor. Bu darbe Anayasası olsa bile, mevcutta Anayasa uygulanıyor, hatta yasalar uygulanıyor da bizim eksiğimiz kalmış bir tek Anayasa, koştur koştur Anayasa'ya doğru gidiyoruz.

Ben yine söylüyorum, hiç endişelenmeyin. Bu konuşmamı Türkiye'de hiç kimse duymayacak. Bu kadar adaletsiz bir yarıştayız. Adaletli bir yarış olsa siz de çıkardınız, ben de çıkardım, bütün halkımızın duyacağı şekilde siz de konuşurdunuz, biz de konuşurduk. Böyle bir şans var mı? Hayır, böyle bir şans yok. En ufak bir şeyde yayın yasağı var. Bizimle insanlar konuşmaya korkuyor.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Zaten kapalı, çekmiyor.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yani şimdi bu kameralar bana dönmüş. Ben yine söylüyorum, beni yayınlayamazsınız, rüşvetle kurulmuş medya beni yayınlayamaz, kamu rantlarından geçinenler yayınlayamaz, Hükûmetten korkanlar... Üç beş tane bağımsız medya var. Boşu boşuna bana döndürmeyin; siz burada Bakanı görüp patronlarınız bakanlara nasıl yalakalık yapacak diye orada karar verileceğini düşünüyorum, emekçiler kusura bakmasın.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Hakaret etmeyin, çok ayıp.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben ayıbı, şeyi bilirim kardeşim. Evet, o gazete basanları, cam kıranları, gidip gazeteci dövdürenleri, onları cesaretlendirmek ayıptır bu ülkede.

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - TRT'yi basanlara, onlara ne diyorsunuz?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - TRT'yi basıp cam mı kırmış? Atatürk'e hakaret ediliyor. Orada benim de vergim var.

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Polislere hakaret ediyor aynı milletvekili, grup başkan vekili TRT'yi basıyor, yanındaki milletvekili "Kapıyı kırarım." diyor.

MUSA ÇAM (İzmir) - Ne basması? Randevu verilmiyor.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri...

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sen eğer milletvekilini almazsan, o milletvekili...

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri...

AYTUĞ ATICI (Mersin) - TRT'yi basmak size yakışan bir şey o. TRT basma değil o, misafir gidiyor, içeri alınmıyor milletvekili, ne demek!

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Buradaki basın hangi görüşten olursa olsun onların da hakkını savunmak hepimizin görevi, içlerinde muhalif görüşte de olanlar olabilir.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Elbette herkesin hakkını savunacağız.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri... Değerli milletvekilleri...

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Çakallar hariç herkesin hakkını savunacağız.

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Bu kadar değil, bu kadar değil!

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bak, şimdi, bir temel mantık hatan var.

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Ben sizi son derece zeki ve müdrik bir milletvekili olarak tanıyorum. Bunda samimiyim ama ne olur, muhalefetin şehvetiyle adaletinizi askıya almayın.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bak, bir temel mantığı anlatmaya çalışayım: TRT benim vergimi alıyor, Hürriyet senin vergini almıyor.

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Alıyor teşviklerle, almaz olur mu?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Neyini alıyor Hürriyet senin verginin kardeşim ya?

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Kaç tane teşvik alıyor, almaz olur mu ya?

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri...

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Verme teşviki... (Gürültüler)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, karşılıklı konuşma şeklinde... Bakın, değerli milletvekilleri...

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - İstedikleri o teşvikleri alamadıkları için hatırlayın ne oluyor.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bak şimdi, senin şöyle yine bir mantık hatan var. Bu mantık hataları üzerine yanlış kararlar...

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Siz, devlet kurumu ile özel kurumu ayırt edeceksiniz öncelikle.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bir saniye ağabey, bir saniye, rica ediyorum.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Arkadaşlar, bir saniye rica edebilir miyim ya.

Bakın, temel mantıkta şöyle bir hata var: 28 Şubatta bilmem ne yapmış... O zaman iktidarsın, hukuk çerçevesinde yapacağını yapmıyorsan senin sorumluluğun, bu benim sorumluluğum değil ama TRT benim elektrik faturamdan zorla vergi alıp da benim ülkemi kuran, benim hayranlıkla, benim büyük şey borçlu olduğum Atatürk'e, İnönü'ye her gün hakaret ediyorsa o TRT Genel Müdürünün makam odasında benim de hakkım var.

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Hukuk çerçevesinde.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben o odaya gidiyorum, bana "Çık dışarı." diyor. Böyle bir şey diyebilir mi? Böyle bir şey diyebilir mi değerli arkadaşım? TRT sence bağımsız, tarafsız yayın yapıyor mu? Yapıyor mu sence? Yapmıyor.

Şimdi, biraz önce "muhalefetin şehveti..." Bak, birçok şeyi söylemiyoruz gerginlik olmasın diye. Ben şunu böyle bütün yürek yakısıyla söylüyorum: Şu gün şu Parlamentonun düştüğü durum. Bu Parlamento sizin son şansınız çünkü diğer muhalefetin, muhalif insanların bir şansı kalmadı bu ülkede, kalmadı bu ülkede, bu sizin son şansınız. Bu ülkenin yüzde 50'sinin oyuyla yüzde 100'ünü yönetiyorsunuz. İç Tüzük diyorsunuz, Sayıştay raporlarının Anayasa'ya göre gelmesi gerekmiyor mu, İç Tüzük'e göre gelmesi gerekmiyor mu? İç Tüzük'ün kendi işinize gelmeyen her hükmünü ortadan... Bütün yasalar gibi bir düşman ceza hukuku, bir düşman hukuku uyguluyorsunuz. Hukuk size geçerli değil, sizin yandaşlarınıza. Hukuk bize geçerli. Bizim seçmenlerimiz vergi incelemesi yapıyor, bizim seçmenlerimizin vergileriyle TRT her gün ona hakaret ediyor. Biz bugün sesimizi duyuramıyoruz çünkü insanları korkutuyorsunuz, insanların üzerine büyük bir baskı kuruyorsunuz. Hürriyet gazetesinde olanları gördük, sadece Hürriyet... Ben zaten Hürriyeti savunacak durumda değilim, beni ilgilendirmiyor. Ben, bir medya anlamında söylüyorum. Gittiniz bir medya kurumunu bastınız. Neymiş? Paralel, şu bu, şudur budur, bilmem nedir. Paralel de olsa, bilmem suç örgütü... Hukuki süreç devam ettiği sürece, bu tip fiilî durumları yapamazsınız. Bugün ona yaparsınız, yarın başkasına yaparsınız ki biz bu ülkenin geçmişinde de neler yaşandığını biliyoruz.

Şimdi geliyoruz, gece yarısı çok yorgun argın yasalar yaptığımız söyleniyor. E, siz İç Güvenlik Yasası gibi bugün birçok insanın canına mal olan, birçok askerin, polisin, sivilin, çocuğun... "Bu ülkenin insanları can veriyor, çıkarmayın bu yasayı. Bu yasanın hukuka aykırılıkları var." dediğimiz zaman, "E, siz bize itiraz ediyorsunuz, gece yarısı biz yoruluyoruz." Ya, bizim de seçmenimiz var. Bu Meclis herkesin seçmenini şey yapıyor. Yasayı zaten çıkarıyorsunuz, bir de yasayı çıkardığınız zaman... Mesela vergi düzenlemesi yaptınız, sermayeden vergi almadınız; bence yürek yakısı bir durum. Asgari ücretli vergi veriyorken borsa spekülatörlerinin vergi vermemesi, uluslararası sendikasyon kredilerinden alınan milyarlarca lira faizin vergisinin verilmemesi bence gayriahlaki bir durum ama böyle bir şey yapmaya hakkınız var. Biz itiraz ettik, yaptınız, sesimiz çıktı mı? Ama Sayıştayı kör edemezsiniz, Meclisi kör edemezsiniz, temel haklarımıza dokunamazsınız. Siz bu ülkede elbette ki bir yerleri alacaksınız, satacaksınız ama burada rüşvet yenmişse siz bunu aklayamazsınız çünkü aramızdaki temel sözleşme bu. Sizinle aramızdaki temel sözleşme ilk Anayasa, ondan sonra da yasalar. Siz diyorsunuz ki "Biz uymayacağız ama siz uyacaksınız ve bunu yapmaya devam ederseniz de torba yasa getirmeye devam edeceğiz." E, sizden önce de hükûmetler vardı, bu İç Tüzük'ü sadece siz uygulamadınız ki, birçok Hükûmet uyguladı. Hükûmetin birtakım zorlukları çekmesi gerekiyor, denetim bu zaten, muhalefetin birtakım zorluklar çıkarma yetkisidir ki bir uzlaşma ortamı sağlanabilsin.

Şimdi, benim seçmenimin dört sene boyunca bu ülkede hiçbir söz hakkı yok. Demokrasi böyle bir şey. "Filibuster" denen bir şey var, başka ülkelerde var; oturuyor, on sekiz saat muhalefet milletvekili konuşuyor. Niye koymuş bunu? Ya, on sekiz saat konuşmaması için oturun bir uzlaşın, iktidar gücü sizde ama karşıdaki insanlar da var demek istiyor. Siz bunu kabul etmiyorsunuz, siz hayatın hiçbir noktasında bunu kabul etmek istemiyorsunuz. Bize bir hayat biçimi dayatmak zorunda kalıyorsunuz.

Bakın, bugün güneydoğuda bir sosyal patlama var, asıl batı tarafına bakın. Bakın, batı tarafında birlikte yaşama iradesi ortadan kalkıyor. Bu vatan kolay kurulmadı, bu ulus kolay kurulmadı. Birlikte yaşama iradesi ortadan kalkıyor. Yaptığınız şeylerle... Siz şimdi bir yüzde 50'nin iktidar tadını almış olabilirsiniz ama artık insanlar dayanamıyor. Mesela Gezi'de sokağa çıktılar. Gezi barışçı bir şeydi. Küçük olaylar oldu, kontrol edilemeyen gruplar çıktı ama barışçı bir şekilde milyonlarca insan sokağa çıktı. Siz sanıyorsanız bu ihtiyaç bitti, bu insanların özgürlük arayışı bitti, bu insanlar baskıdan... Hayır, bu insanlar şu an daha çelik çekirdekte patlamaya hazır güdüyor. Bizim görevimiz, işte, Parlamentonun görevi o. Biz burada uzlaşabilirsek, biz burada eğer bu tansiyonu düşürebilirsek birlikte yaşama irademiz ortaya çıkacak. Sizi çünkü tarih şöyle yargılamasın, siz bir halkı bir daha birleşemeyecek şekilde bölmüş olmayın. Çok kötü hatıralarımız var bu ülkede.

Muhalefet partisinin genel başkanı çıkıp konuşuyor, haftada bir saati var ya, bir saati, başka bir şeyi yok. O sırada Cumhurbaşkanı beş haftadır çıkıp konuşuyor. Bu vicdan mıdır? Böyle bir şey olabilir mi ya, böyle bir şey olabilir mi? Bütün gazeteciler... Kimi kömür patronu, kiminin doğal gaz işi var, öbürünün bilmem nerede teşvik kredisi var; iktidarın önüne diz çökmüşler, bir de muhalif görünümlü diz çökmüşler, en çok kızdıklarımız da onlar. Şurada 3-4 tane gazete var, televizyon var, ona da sürekli RTÜK baskını, tekzipler, mahkeme terörü, bilmem neler. Bu ülke bu şekilde yaşanmaya devam edemez. Bunun sorumluluğu size ait olur, bunu anlatmaya çalışıyoruz, siz de ısrarla diyorsunuz ki "Biz buna devam edeceğiz." Edin bakalım nereye kadar gidecek o zaman.

Teşekkür ederim.