KOMİSYON KONUŞMASI

CELAL FIRAT (İstanbul) - Sayın Başkan, bütün katılımcılara teşekkür ediyorum bu güzel tavırlarından dolayı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım; katılımcı bütün dostlarımızı sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.

Getirilen bu teklifle 3213 sayılı Maden Kanunu, 3621 sayılı Kıyı Kanunu, 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu, 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun, 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu, 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve 7381 sayılı Nükleer Düzenleme Kanunu olmak üzere, yürütme maddeleri de dâhil 7 kanunu ilgilendiren 16 maddelik kanun teklifi birçok sektör oyuncularına avantaj ve kolaylık sağlama olarak değerlendirilebilecek düzenlemeler içermektedir.

İktidarının geçmiş dönemlerde de alışılagelmiş uygulamalarının 28'inci Dönemde de devam ettiğini acı bir şekilde görüyoruz. Kanunların komisyon sürecine gelmeden toplumun ilgili kesimlerinin temsilcileri olan odalar, sendikalar, dernekler veya demokratik kitle örgütlerinin görüşleri alınarak yapılması gerekliliğini bir kez daha vurgulamak gerekiyor sevgili Başkan.

Kanun tekliflerinin istişareyle yapılmasını engelleyen bu ittifak modeli, demokrasilerin ve hukuk devletlerinin en temel hakkı olan yasa yapma hakkını ortadan kaldırmaktadır. Yasa yapma hakkının zayıflatılması halk egemenliğine yönelik en büyük darbelerden biridir çünkü halkın cebinden toplanan vergilerin nerelere harcanacağına ve demokratik, hukuk devletinin nasıl işleyeceğine işaret eden en önemli ilkelerden biri yasa yapma hakkıdır. Dünyadaki tüm demokratik hukuk devletlerinde yasa yapma, devlet-toplum-vatandaş mutabakatının temelidir.

Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, 29 Ocakta biz üyelere bildirilmiş ve 31 Ocakta da Komisyonda görüşülmesi öngörülmüştür.

Bu kanun teklifi vesilesiyle bir kez daha belirtmek gerekir ki AKP iktidarının yasa yapım süreçlerinde geliştirdiği bakış açısı ve takındığı tutum antidemokratiktir. Çoğunlukçu bir anlayışla çoğulculuğun reddedildiğini, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişle birlikte TBMM'nin bütünüyle baypas edilmek istendiğini acı bir şekilde görüyoruz.

Sayın Başkanım, 2017 yılında yapılan kanun değişikliği ile maden aramalarında Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu (UMREK) koduna göre raporlama yapılması şartı getirilmişti, şimdi ise bu şartın ortadan kaldırılması istenmektedir. İlk çıkarıldığında "UMREK yasası" ve "UMREK komisyonunda imza yetkisine sahip yetkin kişilik" kavramlarının doğru olmadığı, sektöre ve maden mühendisliğine zarar vereceği yönünde ciddi uyarılar yapılmıştı. Maalesef o tarihte bu uyarılar dikkate alınmamıştır, geriye dönüp bakıldığında da madencilik sektörünün ve maden mühendislerinin ciddi sıkıntılar yaşadığı görülmektedir.

Yedi yıl sonra denilen noktaya gelinmesi önemlidir ancak UMREK tarafından yetkin kişiler kadrosu oluşturulmuştu o dönem. Yetkin kişi olarak belirlenen kişilerin hangi kriterler neticesinde yetkin sayıldıkları da ayrıca bir tartışma konusudur. Böyle bir çalışmada Maden Mühendisleri Odasının işin hiçbir tarafında olmaması da kabul edilebilir bir durum değildir. Kanada, Avustralya gibi dünyada madenciliğin en ileri teknolojik seviyede yapıldığı ülkelerde meslek odaları bu düzenlemelerin sürükleyicisi konumunda bulunmaktadır.

Teklifle sadece 4'üncü grup madenler için UMREK koduyla aramaların raporlanması isteniyor ancak MTA'nın buluculuk hakkı elde edebilmesi için 4'üncü grup madenler dâhil bu raporlamadan muaf tutulması öngörülüyor. Burada MTA'ya bir ayrıcalık tanındığı görülmektedir. Bir kamu kuruluşu olan MTA'nın bile bu mevcut UMREK raporlamalarını düzenleyebilme noktasında yetersiz kaldığı görülmektedir. Biz burada, UMREK koduyla arama yapılmasında 4'üncü grup madenlerde zorunluluğun kaldırılması gerektiğini ifade ediyoruz.

Sayın Başkan, teklifin 4'üncü maddesinde Kıyı Kanunu'nda yapılan bir değişiklikle "denizde" ifadesi yerine "suda" ifadesi getirilmektedir. Bu değişiklikle özellikle içme-kullanma suyu temin edilen rezervuarlar ve sulak alanlar ile bu kanun kapsamında kalan kıyı ve sahil şeritleri hariç olmak üzere denizler, baraj gölleri, suni göller ve tabii göllerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca yenilenebilir enerji kaynak alanı olarak ilan edilen alanlarında imar planı yapılmaksızın yenilenebilir enerji üretim santralleri kurulabileceği öngörülmektedir.

Öncelikle bu tesisler kurulurken su altı ve su üstü doğa yaşamının negatif etkilenmesinin önlenmesi, çevre halkının bu alanlardan hâlihazırda sağladığı faydanın gözetilmesi gerektiği ve yapılacak tesislerde bölge halkının onayının alınmasının genel bir ilke olması gerektiği açıktır. Bu şartlar sağlandığında ilkesel olarak yüzer GES tesislerinin kurulmasında bir sakınca bulunmamaktadır.

Diğer yandan da gerekçelere bakıldığında Bakanlığın bu alanlar için YEKA ilanlarıyla ihale yapacağı anlaşılmaktadır. Hidrolik kaynaklara dayalı ön lisans veya üretim lisansı olanlara ise kaynak çeşitlendirme olanağı sağlanacağı anlaşılmaktadır.

Yenilenebilir enerji kaynakları ülke ekonomisi için stratejik önemdedir. Özel sektör, mülkiyeti kendine ait olsa bile doğal kaynakları lisansa ve özel izinlere tabi olarak kullanabilmektedir. Söz konusu teklif, hidrolik kaynak için lisans almış şirketleri, yenilenebilir tüm kaynaklar için de yetkilendirmiş olmaktadır. Her ne kadar gerekçede "yüzer GES" vurgusuna yer verilse de teklif maddesinde kaynak sınırlandırılması dahi yapılmamıştır.

Bazı alanlar için YEKA ihalesi ve istekliler arasında yarışma yapılacak iken bazı alanların ise "lisanslı sahibinde" otomatik olarak devredilmesini genel itibarıyla eşitlik ilkesine aykırı olarak görüyoruz. Kaldı ki kanun teklifinde lisans sahibi tüzel kişi, kurulu güç bakımından teknik bir sınırlandırmaya dahi tabi tutulmamaktadır. Kurulu güç bakımından rezervuar alanına sınırsız bir biçimde GES ve RES hatta biyogaz gibi tüm yenilenebilirler için sınırsız bir yetkilendirme yapılması tehlikelidir.

Kamu kaynaklarının verimsiz kullanımına da yol açacak bu teklifin, söz konusu yatırımların kamu tarafından gerçekleştirilmesine olanak sağlayacak şekilde yeniden şekillendirilmesi yerinde olacaktır.

Tüketim yerinde yapılan dağıtımın ve yerel üretimin en sağlıklı biçimde planlanabilmesi için yerel yönetimlere daha fazla inisiyatif verilmelidir. Şüphe götürmeyecek biçimde kamu malı sayılması gereken su yüzeyinin kullanımı başta belediyeler olmak üzere kamu kuruluşlarına bırakılmalıdır. Kaldı ki imar planı yapılmaksızın, doğal alanlar üzerine enerji üretim tesisi kurulması izni verilecek olması da kamu yararı taşımamaktadır. Maddenin kabul edilebilmesi için imar planı zorunluluğu ve belediyelere de bu hakkın tanınması gerektiğini ifade ediyoruz.

Diğer taraftan da söz konusu teklifin 7'nci maddesinde "Yarışmaya ilişkin usul ve esaslar ilgili yarışma şartnamesinde Bakanlık tarafından belirlenir. Yarışma sonucunda oluşan fiyat ve/veya bedel, yarışma şartnamesinde belirlenecek süre boyunca YEK Destekleme Mekanizması kapsamında değerlendirilir." ifadesi yenilenebilir enerji yatırımlarında üretim alımlarında devletin ABD dolarına dönüşü olarak yorumlanmaya açık bir belirsizlik içermektedir.

Mevcut düzenlemede, yerli kaynaklar sadece TL üzerinden en düşük teklifi veren firmalara tahsis edilirken yasa teklifiyle "TL" ifadesi kaldırılmakta ve teklifin hangi para cinsinden olacağının yarışma şartnamesiyle belirlenmesinin önü açılmaktadır. Yasa değiştiğinde rüzgâr ve güneşten elektrik üreten santral sahiplerine dolar ya da euroyla alım garantisi verebilme imkânı doğacaktır. Bu durumda yerli ve millî elektriğin fiyatı tıpkı ithal doğal gaz, ithal kömürde olduğu gibi döviz kuru arttıkça pahalanacak ve vatandaşın elektrik faturalarına yansıyacaktır. Bu belirsizliğin TL'nin döviz kurları karşısında erimesi gerçeği düşünüldüğünde üreticiler lehine haksız avantaj yaratma ve ihale koşulların sonradan değiştirilmesi yoluyla sakatlanması anlamına gelecek bir arka kapı yaratma riski taşıdığını düşünüyoruz.

Aynı düzenlemenin 8'inci maddesine bakıldığında ise "YEKDEM kapsamında fiyat garantisi sağlanan bu kapsamda on yıllık alım garantisi biten lisanssız tesisler için YEKDEM fiyatı garanti edilerek lisans alınabilir ya da lisanssız olarak piyasa takas fiyatıyla devam edebilir." denmektedir. Bu durum YEKDEM'in on yıllık sürenin sonunda da esas alınacak ana kriter olacağı anlamına gelmektedir. Fiyat garantilerinin on yıllık sürenin bitiminde de devam edecek olması kamu yararı taşımamaktadır. Diğer yandan da yeni kurulacak tesisler için benzer bir destekleme mekanizmasının olmaması eşitlik ilkesine aykırıdır diye düşünüyoruz.

Son olarak da Başkanım, bu teklifle getirilen birçoğu sektör oyuncularının avantaj ve kolaylık sağlama olarak değerlendirebilecek bu düzenlemenin önemli bir kısmının Birleşik Arap Emirlikleri'yle imzalanan ve Dışişleri Komisyonunda görüşülmeyi bekleyen anlaşmayla bağlantılı olabileceğini değerlendirmekteyiz.

Sayın Başkan, bu itiraz ve görüşlerimiz doğrultusunda DEM PARTİ olarak vereceğimiz 3 önergemizin desteklenmesini bekliyor; Komisyon üyelerine, sizlere canıgönülden teşekkür ediyoruz,eyvallah.