KOMİSYON KONUŞMASI

TAHSİN OCAKLI (Rize) - Sayın Başkanı, Komisyonumuzun değerli üyelerini, Sayın Genel Müdürümüzü ve değerli bürokratlarımızı saygıyla selamlıyorum. Sunumunuz için teşekkür ediyorum.

Şimdi, Sayın Genel Müdür, sizin ifadenizle söylüyorum, on ayda 229 kişiyle, hatta geçmiştekileri de kattığınızda, 6 kişi de oradan geldiğinde, toplamda 235 kişiyle on ayda derlediğiniz rapor dün elimize geçti ve bugün bunun üzerinden bizden olumlu ya da olumsuz görüş verilmesi bekleniyor; bir kere bu doğru bir şey değil. Bununla ilgili bizim elimize bu bilgilerin en az bir hafta, on gün önce geçmesi ve üzerinde değerlendirmemizi böyle yapmamız doğru olandır.

Şimdi, raporunuzun içinde özellikle gözüme çarpan kısa başlıklarla ilgili bazı şeyleri hem size hem vatandaşlarımıza bildirmek isterim. Örneğin, 46'ncı sayfada BOTAŞ'la ilgili yazan bir yazıyı vatandaşlarımın dikkatine çekiyorum, diyor ki: "Buradaki denetlemeyle ilgili bağımsız denetçi görüşü sınırlı olumlu." Niye böyle olmuş? Onun da gerekçesi altta, finansal tabloların gizliliği nedeniyle yani açıklanamaması nedeniyle ama "sınırlı olumlu" olarak bir görüş verilmiş. Hem görülmüyor hem de sınırlı olumlu görüş veriliyor; ilginç bir durum, bunu bir tespit edelim. Biliyorsunuz, geçen yıl 21 Haziranda Fonun eski CEO'sunun bir gazeteye de çıkan bir tutuklanma, gözaltı süreci yaşandı ve bu süreçle ilgili de, sonra 1 Aralıkta da bir şartlı tahliye oldu ve bu tahliyeden dolayı da davanın sürdüğünü sanıyorum, biliyorum ama oradaki ilginç olan şey şu: Bizim Türkiye'nin vatandaşlarına ait olan hazineden, Sayın Cumhurbaşkanının yetkisiyle 25 milyon dolarlık bir bütçenin Türkiye Varlık Fonuna devredildiği bilgisi var ve buradan da o dönemin Genel Müdürünün ifadelerine göre, aldığımız bilgilere göre de doğrudan ödemeyi işte hukuk bürosuna 4 milyon dolar, McKinsey'e 6 milyon dolar, bu NewOak'a 3 milyon dolar, Allen&Associates'e 2 milyon dolar -telaffuzunu doğru yapamayabilirim, yabancı şirketlerin ismini- Deutsche Banka 3 milyon dolar, yerel avukatlık bürolarına da 500 bin dolarlık ödemeler yapıldığı söyleniyor. Şimdi bununla ilgili milletvekili olarak benim hiçbir bilgim olmadığı gibi vatandaşlarımızın da hiçbir bilgisinin olduğunu düşünmüyorum. Bizim istediğimiz şey, denetimde eğer şeffaflık var ise, olacak ise bu Varlık Fonunun denetimiyle ilgili görevlendirmelerde mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisinden siyasi parti temsilcileri ve Mali Müşavirler Odasından ya da ilgili kurumlardan temsilciler alınmak suretiyle halka açık ve çok şeffaf bir biçimde yapılmalıdır, aksi hâlde yapılmış olan denetimlerin bizim için bir karşılığı yoktur; bugün sadece bunu görüş olarak söylemiş olalım.

Yine Fon bünyesine alınan şirket ve kuruluşların tabii üst düzey yetkililerinin de burada olmaması yani Fon yöneticilerinin burada olmaması da ayrı bir eksikliktir değerlendirme açısından. Söylediğiniz gibi tarafınıza ağustos ya da temmuz ayları mıydı, o tarihlerde teslim edilmiş olmasına ve bize de ekimde bunun gelmiş olması gerekmesine rağmen, bugün bu tarihe kadar ertelenip şimdi görüşüyor olmamız da teknik olarak ayrıca Varlık Fonunun sorgulanması gereken bir yanıdır. Türkiye Varlık Fonunun denetimi, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kuruluyla hiçbir şekilde ilişkilendirilmeden, kamu bürokrasisinde görev yapan ve anılan yasanın maddesindeki şartları haiz merkezî denetim elemanları tarafından da yerine getirilebilir pekâlâ, neden bunun öyle yapılmadığını da, merak konusu, sormak istiyoruz.

Şimdi 2017 yılında kurulan Varlık Fonu kuruluşundan sonra -ilginçtir, arkadaşlarımın çoğu da değindi- BOTAŞ, ÇAYKUR, PTT gibi önemli kurumlarımız zarar etmeye başladılar. Bunların rakamlarıyla ilgili de biraz bilgi sahibisiniz ama ben vatandaşlarımız duysun diye tekrar etmek isterim, müsaadenizle. ÇAYKUR'daki zarar 2,6 milyar, Et ve Süt Kurumunda dört yılda 1,2 milyar, BOTAŞ'ta on ayda 62 milyar, EÜAŞ'ta 53 milyar, Ziraat Bankasında ucuz verilen kredilerden 12 milyar, Halkbankasında da 11 milyar TL zarar olarak görülüyor. Şimdi, ben Karadeniz'den geldim, Karadeniz'den seçildim geldim, tabii 1 milyon insanı ilgilendiren bir bölgede -çay üretiminden kasıtla söylüyorum- bu insanların bana sorduğu bir şey var, ben de size onu tevdi ediyorum. Diyorlar ki: "Ya, çayı biz üretiyoruz, çabalıyoruz, üreten biziz, satan biziz, fabrika -ÇAYKUR- zaten bizim paralarımızla oluştu, ÇAYKUR'u neden Varlık Fonuna devrettiniz kardeşim?" diye soruyorlar bana. Çay üreticisi bir defa ÇAYKUR'un Varlık Fonundan çıkartılmasını istiyor. Niye istiyor? Çünkü diyor ki: "Bu ÇAYKUR bu Fona devredildikten sonra sürekli zarar açıklanıyor. Üstelik de ben çalışıyorum, çabalıyorum, benim üretimimdeki çiftçi olarak karşılığım sabit tutulurken, çayın kilogram fiyatı sabit tutulurken, Türkiye'de yüzde 130 zamlar oluyor, yüzde 150 zamlar oluyor ama buna karşılık Varlık Fonu üzerinde güçlendirmeler, çeşitlendirmeler, işte halka geliştireceğiz diye sunduğunuz ve ortaya çıkardığınız şeyde, sadece önümüze zarar diye tablolar koyuyorsunuz." Bu nedenle üreticiler diyorlar ki: "Bizi bu Varlık Fonundan çıkartın, bizim irademizle olmadı bu iş." Bunun dikkate alınması lazım.

Mesela bu KİT'lerde oluşan zararların gerekçeleriyle, nedenleriyle ilgili neden raporunuzda hiçbir şey yok? Yani örneğin ÇAYKUR neden zarar ediyor, bununla ilgili niçin bir çift laf kullanılmamış? BOTAŞ niye zarar etmiş veya EÜAŞ niye zarar etmiş; niye bununla ilgili bir çift laf konulmamış? Bunun içinde acaba yüksek rakam ve sponsorluk harcamalarının bir yer tuttuğu, yılda 50 milyon ile 70 milyon arasında reklam harcamaları yapıldığı, bu olmalı mı olmamalı mı, bunun gerekliliği konusunda burada kurumlarla ilgili, KİT'lerle ilgili neden herhangi bir düzenleme yoktur? Dolayısıyla bununla ilgili söyleyeceklerimiz; yani Varlık Fonu bizim göremediğimiz kapalı kapılar ardında işletmeciliği yapılan bir kurumdur. İstediğimiz şey şudur: Varlık Fonunun yönetimi, yönetim biçimi, denetlenmesi, Meclis dâhil, STK'ler dâhil Türkiye'nin vatandaşlarının rahatlıkla görebileceği ve inanabileceği, güvenebileceği bir modele dönüştürülmelidir. Bunu sizin yapamayacağınızı biliyoruz, elbette ki bunda bir kuşku yok ama Sayın Cumhurbaşkanının en azından belki bu talepleri görüp, vatandaşın taleplerini belki dikkate alabileceğini düşünmek istiyoruz yani.

Benim şimdilik söyleyeceklerim bu kadar.

Çok çok teşekkür ederim, saygılar sunuyorum.