KOMİSYON KONUŞMASI

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Varlık Fonunun değerli bürokratları ve Devlet Denetleme Kurulunun değerli bürokratları ve yöneticileri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu Varlık Fonunun kuruluş amacına ne kadar hizmet ettiği ve ekonomiye ne gibi katkılar sağladığı tartışmasını zamanımız kısıtlı olduğu için çok fazla yapamayacağım ama vereceğimiz muhalefet şerhimizde, ek görüş olarak vereceğimiz muhalefet şerhinde bu konuyu tartışacağız. Aynı şekilde, uluslararası fonlarla amaç ve işleyiş açısından karşılaştırması hakkında da görüşlerimizi yine, muhalefet şerhinde sunacağız; onu öncelikle belirtmiş olayım.

Şimdi, değinmek istediğim birinci konu, bu denetim meselesi. Hani, biz, şimdi denetim yapıyoruz ya; sözde denetim diyeyim ben ona, özde bir denetim yapmıyoruz esas itibarıyla. Şimdi, denetim meselesinde benden daha önce konuşan vekil arkadaşlarımız da çeşitli şekillerde ifade ettiler, buradaki en önemli sorun, denetimin yapısal olarak nasıl kurgulandığı sorunu. Şimdi, Varlık Fonunun denetim çerçevesi; bir, bağımsız denetim; iki, Devlet Denetleme Kurulu denetimi ve üçüncüsü de Büyük Millet Meclisinin denetimi olarak ifade ediliyor. Şimdi, birincisi, bu bağımsız denetim meselesine elbette önemsiz demiyorum fakat uluslararası alanda da bu tür kuruluşlarda bağımsız denetim mekanizmalarının sıkça tartışma konusu olduğunu doğrusu biliyoruz; çok güvenilmeyen bir işleyiş var. "Neden?" derseniz, kâr amacıyla kurulmuş olan bir şirketi kâr amacıyla kurulmuş başka bir şirket denetliyor yani burada yapısal bir sorun olduğu görünüyor. Hâlbuki bu tür kuruluşlar açısından baktığımızda, gerçek denetim, toplum adına kamusal fayda ve öncelikler temelinde yapılması gereken denetimdir ve mevcut şartlarda gerçekten bir denetim gerçekleştirilecekse bu, kamu tarafından yapılmalıdır. Türkiye'de bunu yapabilecek yer neresidir? Sayıştaydır esas itibarıyla ve Sayıştay bilerek ve isteyerek, gayet bilinçli bir şekilde bu denetimin dışında tutulmuştur bu fon kurulurken.

Özellikle vurgulayayım, bunu daha önce de hep söyledik daha önceki tartışmalarda ve bu Fon raporları buraya geldiği zaman: Sayıştay denetimine tabi olması gerektiği hiç izaha falan gerek duyulmadan kabul edilmesi gereken bir şey, bunu özellikle vurgulamış olayım; birincisi bu. Yani, Sayıştaydan kaçırılan bir faaliyet var, Sayıştaydan kaçırılıyor; mesele bu kadar basit, açık. Neden kaçırıldığını tabii ki sorgulamak gerekiyor çünkü işin içinde keyfiyet var; ona da geleceğim biraz sonra.

İkincisi, Devlet Denetleme Kurulu. Yani sizi, burada olan bürokrat arkadaşları tenzih ederek söylüyorum, kişisel bir mesele gibi algılamayın bunu; burada da yapısal bir sorun var. Neden? Biraz evvel sayın vekil de ifade etti, hani, çok güzel bir kavramla söyledi "Tuhaf bir durum var." dedi. Tuhafın da ötesinde bir durum var ama hadi, tuhafla ifade edelim: Yani, Varlık Fonunun Yönetim Kurulu Başkanı Cumhurbaşkanı ve bunu denetlemesi gereken Devlet Denetleme Kurulu da Cumhurbaşkanına bağlı kurul yani bir elinden alınıp öbür eline veriyor neredeyse; böyle bir şey olabilir mi? Bu yapısal bir sorun.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Çok şapkası var bunun Başkanım.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Evet.

Devlet Denetleme Kurulundaki, oradaki bütün bürokrat arkadaşlar, yöneticiler falan belki çok liyakatli çalışma sürdürüyorlardır, bunu tartışmıyorum ama burada bir yapısal sorun var. Çünkü Fonun başındaki kişi, aynı zamanda Devlet Denetleme Kurulunun da bağlı olduğu kişi olduğu zaman, Devlet Denetleme Kurulunun raporlarının soru işaretiyle karşılanması gayet doğaldır yani dediğim gibi bu, sizin çalışmanızdan bağımsız olarak gayet doğaldır. O yüzden, bu acayipliğin ortadan kalkması gerekiyor yani birinden birinin tercih edilmesi gerekiyor, bu acayipliğin ortadan kalkmasının yolu bu esas itibarıyla.

Şimdi, son denetlemesi gereken yer de işte burası, Türkiye Büyük Millet Meclisi. Yani şey yapmak için değil, hani kötülemek için söylemiyorum, öyle anlaşılmasın ama gerçekten özde bir denetimden bahsedemeyiz, sözde bir denetim. Yani bu toplantı bir denetim toplantısı değil, bir bilgilendirme toplantısı, çok değerli bilgiler aldık, rapor geldi, baktık filan ama bu değil. Yani süre en başında tartışıldı, süre açısından bunu çok kısıtlı bir sürede tartışmak zorunda kaldık. Yani ekim ayında gelmesi gerekiyordu, şubatta geldi. Bu da en başındaki konuşmalarda eleştirildi. Ama sonra bakıyoruz zaten Varlık Fonu kendi Genel Kurulunu toplaması gereken tarihte toplamamış yani Mehmet Muş'un meselesi değil, Sayın Başkanın meselesi değil bu belli ki. Yani bir acayiplik var. Acayipliğin adı ne biliyor musunuz? Keyfiyet yani hukuka ve yasalara uygun davranmama hâli, yani "Ben ne yaparsam olur, onu o şekilde yürütebilirim." hâli. Dolayısıyla böyle bir keyfiyete sahip olunduğu zaman istediğiniz zaman Genel Kurul yaparsınız. Ben, yine, sizi tenzih ederek söylüyorum bunu, sizin üstünüzdeki siyasi iradeyi eleştiriyorum esas itibarıyla yani bu "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" denilen sistemdeki demokratik olmayan yürütme tarzını eleştiriyorum esas olarak. İstediğim zamanda yaparım, ne zaman uygun görüyorsam öyle adım atarım gibi bir hâli var.

Dolayısıyla bu üç denetim mekanizması da hem bağımsız denetim hem Devlet Denetleme Kurulu hem de bizim Mecliste yapmaya çalıştığımız denetim mekanizması gerçek, öz bir denetime yol açacak mekanizmalar değil maalesef. Ama buna rağmen görüyoruz ki raporda birtakım önemli saptamalar var. Şimdi, biraz evvel hızlı bir şekilde okundu, oradan not alabildiğimiz kadarıyla... Yani "Hesaplamalarda dikkat ve özen gösterilmeli..." Bir açık çıkmış "Hesaplamalarda dikkat ve özen gösterilmeli..." E, peki, bunun sorumlusu kim, sorumlusundan nasıl hesap sorulmuş, yanlış nereden kaynaklanmış, acaba bu yanlış hakikaten o kadar mı, daha büyük mü? Bunların hiçbirinin cevabı yok. "Denetim" dediğimiz şey böyle şeylerle yapılabilir aslında.

Uluslararası Danışma Kurulu oluşmamış. Hâlbuki bu Fon esas itibarıyla uluslararası alanda ciddi bir faaliyet gösteren fon yani uluslararası alandan kaynak sağlamak için oluşturulmuş bir fon; biliyoruz. O da bir tuhaflık tabii, sizler de biliyorsunuz. Çünkü dış borç almakla yetkili olan Hazine ve Maliye Bakanlığı var esas itibarıyla. Neden dış borç almak üzere bir fon kuruluyor ikinci yetkili olarak? Yani ikinci bir hazine oluşturuluyor aslında. Yani bu gene sizin sorununuz değil, yürütmenin ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yarattığı bir sorun, esas itibarıyla paralel hazine oluşuyor. Ama bu kadar uluslararası alanda faaliyet gösteren ve oradan kaynak toplamaya çalışan bir fonun Uluslararası Danışma Kurulu oluşmamış mesela. Yani neden? Bunlar hep sorulacak sorular esas itibarıyla.

Dolayısıyla, burada dediğim gibi aslında yapısal birtakım sorunlar var, onları ifade etmeye çalıştım. Hani diyeceksiniz ki yani söylüyorsunuz da ne oluyor? Biz de zaman zaman soruyoruz, işte, toplantının en başında bir tartışma yaptık "Hani söylüyoruz da ne oluyor, iktidar duyuyor mu?" diye. Bunları da duymayacak belli ki. Hani nasıl işimize geliyorsa öyle yaparız iktidarı çünkü bu iktidar. Ama bakın, ben size bir şey söyleyeceğim, bu ara ben Hazine ve Maliye Bakanının sözlerini çok heyecanla izliyorum ve takip ediyorum. Geçen sefer tasarruf genelgesiyle ilgili konuşmuştum, hatırlarsanız; gerçekten doğru bir şeye işaret etmişti ve kamu kurumlarında, açıkladığı tasarruf genelgesine uyulmadığını tespit etmişti. Şimdi, geçen gün İstanbul Sanayi Odasının meclis toplantısında konuştu Sayın Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve orada bir şey söyledi -siz onu okudunuz mu bilmiyorum- dedi ki: "Çünkü kur korumalı mevduattan çıkışı hedefliyoruz." Neden? "Kur korumalı mevduat dezenflasyonla mücadeleyi zorlaştırıyor." dedi. "Parasal aktarım mekanizmasını bozuyor." dedi. Bunların hepsi çok doğru. "Kamunun üzerinde büyük bir yük oluşturuyor." dedi. Şimdi, işte hani bir laf var ya "Zurnanın 'zırt' dediği yer." burası işte; kamunun üzerinde büyük bir yük oluşturması. Şimdi, "Piyasaları bozmadan çıkacağız inşallah bu kur korumalı mevduattan." dendi.

Şimdi, sayın vekiller, ben bir kısmınızı geçen dönemden hatırlıyorum, bir kısmınız geçen dönem yoktu ama Sayın Başkan, siz buradaydınız. Yani bu kur korumalı mevduat tartışması gündeme geldiği zaman, bu Mecliste konuşmadık hiç kimseyi bırakmadık; Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşuldu, "Yapmayın." dedik, eleştirdik, "büyük bir kara delik" dedik, "Bu, ekonomide ciddi bir sorun hâline gelir, kamu zararı ortaya çıkar ve bütün bu zararın faturasını da halk ödemek durumunda kalır." dedik, anlatamadık. Genel Kurulda, aşağıda konuştuk, defalarca konuştuk, anlatamadık. Hani o ünlü arka odada, bakanlık bürokratları geldi, onlarla konuştuk, anlatamadık. Anlatamadık yani "Yapmayın bunu, başka önlemleri hep birlikte konuşalım." dedik, olmadı. Ama ne oldu? İşte, Hazine ve Maliye Bakanı bu açıklamayı yaptı, dedi ki: "Kamunun üzerinde büyük bir yük." Çok kibarca ifade etmiş, büyük bir kara delik, büyük bir kara delik ve kamu büyük bir zarara uğratıldı. Peki, kim uğrattı bunu? Bu yük nasıl oluştu? Bunun sorumlusu kim? Bundan bir hesap sorulacak mı bu yanlış politika yüzünden? Hani hep beraber yanlış olduğunu düşünmemiş olsak "Hesap sorulacak kimse yok." diyeceğim ama "Yanlıştır." diye bas bas bağırmışız burada, yine de dinlenmemiş.

Şimdi, acaba, bu oluşturulan yükü, bu yanlışı yapmış olan bakanlara rücu etsek mi? Bunun kanunu çıksa mı? Ya, bu yanlışların bir faturası olsa mı? Neden? Çünkü faturayı halk ödüyor; bugün bu kadar büyük enflasyonla uğraşıyorsak, bu kadar ciddi bir sorunla karşı karşıya kaldıysa ekonomi, işte, bunun bir parçasını da bu kur korumalı mevduat sistemi oluşturdu. Dolayısıyla, niye bu örneği verdim şimdi, durup dururken? Biz bunu o zaman söylemiştik, dinlemediniz, yaptınız, şimdi bakın, Hazine ve Maliye Bakanı aynı şeyleri söylüyor; saydığım şeylerin aynılarını biz o zaman söyledik, şimdi bunu söylüyor.

Neden bunu dedim? "Sayıştay denetimi şarttır." diyoruz, dinlemiyorsunuz; defalarca söyledik, dinlemiyorsunuz. Bir daha söylemiş olalım, kayıtlara geçsin -benim dışımdaki vekil arkadaşlar da bunu söyledi- Sayıştay denetimi kamusal denetimdir ve bu tür fonlarda kamusal denetim yapılmıyorsa yani toplum yararı var mı yani diyelim bir zarar oluştuysa, neden oluştu; yeterince kârlılık oluşmuyorsa, neden yeterince kârlı değil; hangi eksiklikler yapılıyor? Bunları toplum yararına denetleyebilecek tek şey kamusal denetimdir ve bizdeki sisteme göre de Sayıştaydır; başka bir şey bulunsa, o da olabilir. Bunun yapılmamasının yarattığı sorunları, eminim -hani bu da kayıtlarda dursun- aradan birkaç sene geçtikten sonra konuşacağız ve iktidarın içinden, o zaman yönetimde olacak birileri çıkacak, diyecek ki: "Sayıştay denetiminin yapılmamış olması, bu Türkiye Varlık Fonuyla ilgili çok ciddi kamu zararlarının ortaya çıkmasına ve yanlışların yapılmasına yol açtı." O yüzden, biraz muhalefetin söylediklerini dinlese bu iktidar ve bir ortak akıl oluşturmak doğrultusunda bir davranışta bulunsa ve keyfî davranıştan -keyfiyetin arkasındaki de hukuksuzluktur esas itibarıyla- bundan vazgeçse hayırlı olur diye düşünüyorum.

Bir de son bir şey söyleyeyim: Tabii ki Varlık Fonunun sorunu değil sonuç olarak ama hani, şimdi yerel seçimler de geliyor, adaylar ortalıkta, konuşuyor hepsi. Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Sayın Kurum demiş ki: "İstanbul'da deprem olursa..." İstanbul'da aday olunca bunu fark etti, biz burada bas bas bağırıyorduk "İstanbul depremi geliyor gümbür gümbür, önlem alınması gerekir." diye; kendisi Bakanken hiçbir önlem almadı. Hiçbir önlem almadı, şimdi İstanbul'a aday olunca birdenbire depremi hatırladı. Finans Merkezi'ni de İstanbul'a taşıdınız iktidar olarak. Yani "Deprem olursa İstanbul'da, devlet batar, bayrak gider." falan gibi abuk sabuk laflar edilecek yerde "Biz neden deprem konusunda gerekenleri yapmadık Bakanken?" sorusunun cevabını arasın Sayın Kurum, çok daha hayırlı bir iş yapar. İstanbul seçmenlerini o kadar da ahmak zannetmemek gerekir diye düşünüyorum.

Dinlediğiniz için teşekkür ederim.