Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Adıyaman Milletvekili Resul Kurt ve Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız ile 46 Milletvekilinin İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1918) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 18 .01.2024 |
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu kanun teklifinin 1'inci maddesinde kısa çalışma ödeneğinden faydalanmanın koşulları hafifletiliyor ve kısa çalışmayı gerektiren hâllere genel salgın durumu da ekleniyor. Ayrıca, kısa çalışma ödeneği alan bir çalışan eğer işsiz kalırsa daha sonraki aşamada ve işsizlik ödeneği alma hakkı doğarsa kısa çalışma ödeneği aldığı süre mahsup ediliyor yani 1'inci maddeyi kısaca bu şekilde anlatabiliriz.
Peki, kısa çalışma ödeneği hangi hâllerde alınmakta, uygulama ne? Ona baktığımız zaman da genel ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz anlarında zorlayıcı sebeplerle iş yerindeki haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak azaltılması hâlinde iş yerleri İŞKUR'a başvuruda bulunuyor ve bu başvurunun kabulü hâlinde ise o iş yerinde çalışanlar eğer koşulları sağlıyorsa -ki bu koşullar da işte, son üç yıl içerisinde 600 iş günü prim ödemesi gerekli ve son 120 gün boyunca da aktif çalışıyor olması gerekli- kısa çalışma ödeneği almaya hak kazanıyor. Bu da işte, günlük ortalama kazancın yüzde 60'ı kadar bir gelir getiriyor. Bu, daha çok 2020-2021 yıllarında, pandemi döneminde kamuoyunun yakından tanıdığı, anladığı -kısa çalışma ödeneği- bir kavram. Pandemi döneminde bilhassa insanlar buna çok başvuruda bulundu. Biraz evvel diğer hatiplerin de belirttiği gibi, pandemi döneminde bu koşullar da hafifletilmişti yani bu 120 günlük hizmet süresi 60 güne indirilmişti daha fazla insan faydalansın diye. Üç yılda 600 prim günü de 450 güne indirilmişti. Bugün yapacağımız şey de zaten bu, bu şartları biraz daha hafifletmek, daha fazla insanın kısa çalışma ödeneğinden faydalanmasını sağlamak.
Rakamlara baktığımız zaman, 2023'ün son ayında, Aralık ayında kısa çalışma ödeneğine 1.250 kişi başvuruda bulunmuş ve 1 milyon 406 bin TL'lik bir ödenek alınmış, ödenek tutarı toplamı bu. Yani çok fazla başvurulan bir şey değil bu. Dediğim gibi, pandemi döneminde çok ciddi başvuru vardı. Pandemi döneminde aylık 1 milyon 400 bin-1 milyon 500 binlere kadar çıkmıştı. Bir de 2023'ün Şubat, Mart, Nisan aylarında yani depremin olduğu... Biliyorsunuz, bu şubat depreminde, 10 ilimizi etkileyen, 55 bin insanımızın ölümüne sebep olan depremde bu rakam artmış yani şubat ayında 81 bin, mart ayında 100 bin, nisan ayında 76 binlere kadar çıkmış.
Şimdi, ben burada bir soru sormak istiyorum: Yani neden biz? Madem bizim amacımız kısa çalışma ödeneğinden faydalanan insanların sayısını artırmak, onunla ilgili bir düzenleme yapıyoruz; neden aklımıza deprem zamanı yani hakikaten de işte, yüz binlerce insanın gidip de başvuruda bulunduğu bir...
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Yapıldı.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Depremde de yapıldı mı bu?
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - OHAL'de yapıldı.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Yani şeye mi indirildi o zaman?
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Cumhurbaşkanı kararnamesiyle.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Tamam.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Aynı pandemideki gibi oldu.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Aynı koşullarda mı? Tamam, ben onu gözden kaçırmışım.
Yani şu anda neden yapıldığını anlamakta zorlanıyorum. Esasında tartışmamız gereken konulardan bir tanesi şu: Yani normal şartlar altında biz bu düzenlemeyi yapmamış olsaydık işsizlik ödeneğinden faydalanma koşulları kısa çalışma ödeneği için de geçerli olacaktı. Esasında bizim tartışmamız gereken konu burada, bu işsizlik ödeneğinden faydalanmayı kolaylaştırmak lazım. Yani yapmamız gereken, kamuoyunun bizden beklentisi esasında bu. Eğer biz aynı uygulamayı işsizlik ödeneği için yapmış olsak o zaman bu değişikliği yapmamıza gerek kalmayacak. Hakikaten de işsizlik ödeneğinden faydalanmak öyle kolay değil. Bugüne kadar, Mart 2002'den 31/12/2023'e kadar 19 milyonun üzerinde insan işsizlik ödeneği almak için başvuruda bulunmuş olmasına rağmen yalnızca 10 milyon 417 bin insan işsizlik ödeneğinden faydalanabilmiş yani 9 milyon işsiz kalmış insan bu şartları sağlamadığı için bu ödenekten faydalanamamış. Esasında yapılması gereken şey; kısa çalışma ödeneğinden ziyade işsizlik ödeneğinden faydalanmanın koşullarını hafifletecek şekilde bir düzenleme yapılması gerekli.
Bir de benim anlamadığım bir şey var burada: Neden "genel salgın" ibaresini buraya ekliyoruz? Yani biz belki de dünyanın gördüğü en korkunç salgın döneminde bu ibareyi eklememişiz de neden şimdi bir "salgın" ibaresini eklemek durumunda kalıyoruz yani bir beklentimiz mi var, büyük bir salgın olması gibi beklentimiz mi var, neden şimdi bunu ekliyoruz burada?
Bir başka soru: Diyelim ki eğer bu kanunlaşırsa kısa çalışma ödeneğinden üç ay boyunca faydalanan birisi daha sonra işsiz kaldığı durumda yani işsizlik ödeneğine başvuruda bulunduğu zaman ve bunu hak ediyorsa şayet, o üç ay mahsuplaşılıyor. Ya, buna neden gerek var, neden böyle bir şey yapma ihtiyacı duyuyoruz? Hakikaten bunu anlamış değilim.
Şimdi, bu İşsizlik Fonu harcamalarına bakıyoruz. İşsizlik Sigortası Fonu'nun durumuna baktığımız zaman, 2023 yılında toplam gelir 189 milyar liraymış, toplam gider 117 milyar lira ve bunların arasına baktığımız zaman da işsizlik ödeneği harcaması, 117 milyar liralık harcama içerisinde işsizlik ödeneği harcaması 21 milyar lira; bakın, 21 milyar lira. "Nereye harcanmış bu para?" diye baktığımız zaman teşvik ve destek ödemeleri 39 milyar 932 milyon lira, İşbaşı Eğitim Programları'na 38 milyar lira ve Aktif İşgücü Programları'na da 13 milyar lira para harcanmış. Şimdi, biraz evvel sizin de belirttiğiniz gibi, burada 1 puan işçi katkısı, 1 puan devlet katkısı, 2 puan da işverenin katkısıyla bu Fon bugünlere kadar gelmiş ancak baktığımız zaman devletin katkısı 27 milyar liraymış bu 2023 yılı içerisinde, hâliyle işçinin katkısı da 27 milyar liraymış ve yaklaşık 55 milyar lira civarında da işverenin katkısı var. İşverenin kendi vermiş olduğu katkıdan katbekat daha fazla bu Fon'dan kendisine "teşvik ve destek" adı altında kaynak aktarılmış. Esasında bunun hakikaten de sorgulanması gerekiyor. Buradaki en önemli konulardan bir tanesi İşbaşı Eğitim Programları, MESEM mesela.
ORHAN YEGİN (Ankara) - İşbaşı, işverene verilmiyor.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Nasıl?
ORHAN YEGİN (Ankara) - İşverene verilmiyor, o eğitim karşılığında o eğitimi alan kişilere veriliyor.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - E, peki, o insanlar çalışmıyorlar mı? Yani o insanlar çalıştıklarında eğer devlet vermemiş olsa o işveren o parayı vermemiş mi olacak? Yani MESEM mesela, MESEM...
ORHAN YEGİN (Ankara) - Sözünüzü böldüm, kusura bakmayın. Şöyle: İşbaşı Eğitim Programı ödemesi işverene yapılmıyor, o işbaşında o eğitimi alan kişilere veriliyor.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Tamam.
O insanlar orada emek veriyorlar ve karşılığında bir ücret alacaklar, o ücreti işveren yerine devlet veriyor.
ORHAN YEGİN (Ankara) - İşbaşı eğitimi aslında. Tutanaklardan görürsünüz.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Bakın, şimdi şöyle bir şey söyleyeceğim: Bu konuda esasında MESEM'i bir tartışmamız lazım. Mesela, "MESEM" diye bir şey var, Meslek Edindirme Merkezleri. Özellikle bu İşbaşı Eğitim Programları 2022 yılında 10 milyar liraymış, bu sene 38 milyar liraya çıkmış; aşırı bir artış var. Neden, biliyor musunuz? Çünkü MESEM'e çok fazla bir rağbet var; rağbet değil esasında, mecburiyetten. Aileler çocuklarını okutamıyorlar çünkü bu ülkede çocuk okutmak hakikaten de çok pahalı hâle geldi sayenizde, iktidarınız sayesinde ve çocukları, 14 yaşında çocukları, 15 yaşında çocukları MESEM'e gönderiyorlar ve bize bu da Almanya'daki "dual eğitim" olarak çakmaya çalışılıyor yani orada yapılan şey, esasında, baktığınız zaman çocuk işçiliktir yani haftanın beş günü, haftanın altı günü bu çocuklar orada çalışıyor ve bu çocuklar oradaki iş kazalarında ölüyorlar. Ve işte, en son İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi rakamlarını söyleyeyim size: Ülkede 2023 yılında 54 çocuk işçi iş kazalarında vefat etmiş. Bunlardan en sonuncusu demir çelik sanayisinde çalışıyor. Bakın, demir çelik yani bu, riskli bir iş kolu. Benim evladım yaşındaki, 14 yaşındaki bir çocuğumuz, adı Arda Tonbul, kafasının sac büküm makinesine sıkışması sonucunda vefat ediyor ve bu çocuk işçilerin finansmanı işte devlet tarafından, bu Fon tarafından sağlanıyor. Bunun mutlaka tartışılması lazım.
Bir başka husus: Madde 2, madde 5 yani burada mevcut teşviklerin süresini artırıyoruz ve teşviklerin miktarını artırıyoruz bu yapılan düzenlemelerle. Ya, burada bir analiz var elimizde. Evet, burada rakamsal olarak ne kadar maliyeti olduğu verilmiş ama mesela şunu sormak istiyorum ben -etki analizi verilmiş, geçici 2'nci maddede 650 bin kişi bundan faydalanıyormuş- yani esasında şunun analizini yapmak lazım: Bu kaynaklar aktarılıyor ama hakikaten de işsizlikle mücadelede, istihdamı arttırma konusunda attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değiyor mu? Yani biz bu teşviki vermemiş olsak bu 650 bin kişi işsiz mi kalacak?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Bunun etki analizi yapıldı mı? Zaten bizim etki analizi dediğimiz şey... Bunun analizinin yapılması lazım. Vermiş olduğumuz teşvikler hakikaten de amaca hizmet ediyor mu? Bunun üzerinde durulması lazım.
Bir diğer husus -siz bunu da getireceksiniz, teklifiniz gelecek büyük ihtimalle, bizim de teklifimiz gelecek emeklilerle alakalı- iki gün önceydi zannedersem, internette bakarken Cumhurbaşkanının müjdesi... Baktım, SSK ve BAĞ-KUR emeklilerine -4/A, 4/B emeklilerine- 2024 yılının ilk altı ayı için yüzde 37,5'ti, 5 puan da bir artış öngörülüyor, refah payı. En düşük emekli maaşı da 7.500 liradan 10 bin liraya çıkarılıyor ve 2024 yılı Cumhurbaşkanı tarafından "Emekli Yılı" olarak ilan ediliyor. Bakın, samimiyetimle söylüyorum size, ya, çok samimi olarak söylüyorum: Ben bu haberi gördüğüm zaman "Zaytung" zannettim, hani var ya "Zaytung" haberler. Yani mizah gücü hakikaten bu ülkede Aziz Nesin'den sonra belli yerlere gelmiş dedim ama gerçekmiş. Yani esasında baktığınız zaman yapılan maaş artışını 7.500 liradan 10 bin liraya çıkarmak demek Türkiye'deki emekli maaşlarında yüzde 33'lük zam yapmak demek, bunun Türkçesi budur. 15 milyon emeklinin 9 milyonu zaten en düşük emekli maaşını alıyor; 7.500 lira alıyor. 10 bine çıkması demek yüzde 33'lük zam yapmak demektir ve böyle bir ortamda bakın, böyle bir ortamda, bunu, 2024 yılını "Emekli Yılı" ilan etmek hakikaten de -kusura bakmayın ama- emeklilerin aklıyla, Türk halkının aklıyla alay etmektir, dalga geçmektir. Oysa 2002 yılında en düşük emekli maaşı asgari ücretin yüzde 148'iydi yani bugünkü rakamlara baktığımız zaman 25 bin lira olması gerekiyordu, bugün 10 bin lira arkadaşlar. Açlık sınırı 14 bin lira ve bu açlık sınırı her ay artacak çünkü şu anda enflasyon yüzde 65, yıl sonunda yüzde 33 olacağı öngörülüyor. IMF'in tahmini yıl sonunda yüzde 54 -onlar bizden daha iyi tutturuyorlar bunu, onun için söylüyorum- Dünya Bankasının tahmini ise yıl ortasında enflasyonun zirve yapacağı ve yıl sonunda yüzde 35 yüzde 40 bandında olacağından bahsediyor yani yıl ortasına kadar enflasyon artmaya devam edecek, açlık sınırı artmaya devam edecek ve biz altı ay boyunca bu insanlara 10 bin lira ücret vereceğiz. Arkadaşlar, 10 bin lira... Yapmayın, gözünüzü seveyim. Ve buna diyeceğiz ki: "2024 yılı emeklinin yılı olacak." Yani diyecek bir şey bulamıyorum. Bu teklifin mutlaka gözden geçirilmesi lazım.
Bakın, bu 10 bin lirayla bu insanların geçinme şansları yok, yok. Gayrisafi yurt içi hasıladan aldıkları paylara bakıyoruz emeklilerin, şöyle: 2023 yılında yüzde 6,7'ymiş, 2018 yılında bu rakam yüzde 8'miş -emeklilerin pastadan aldığı pay- 2024'te yüzde 7 olacağı tahmin ediliyor. Bakın, EYT'yi çıkarttık, yaklaşık rakamı da bilmiyoruz ama 1 milyonun üzerinde; 1,5 milyon yeni emekli katıldı, emekli sayısı artıyor ancak emeklinin pastadan aldığı pay hemen hemen aynı kalıyor. Ya, bu ne demek biliyor musunuz? Esasında emekli sayısı arttığı hâlde pastadan aldığı pay aynı kalıyorsa emeklinin pastadan aldığı pay azalıyor demektir, bunun Türkçesi bu.
Ayrıyeten de maddelerde de görüşlerimizi belirteceğiz.
Teşekkür ederim.