KOMİSYON KONUŞMASI

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, değerli bürokratlar, basımızın değerli mensupları; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının 2015 yılı bütçesini görüşüyoruz. Sayın Bakan, sunuşunuzu dinledik. Özetten de daha iyi oldu, arkadaşlarımız da takip ettiler konuşmayı, oradaki rakamlar açısından. Tabii, buradaki sunuşunuzda kullandıklarınız, bu rakamlar ona ilişkin analizlere de bir temel oluşturduğu için yakından izlememizin büyük önemi var. O yüzden, Sayın Başkan, sizden de rica ediyoruz, bize özet sunuşlar da olursa, öncesinde konuşulursa, arkadaşlarımız da yakından takip etsin ve daha verimli bir toplantı yapalım.

Şimdi, tabii, sizin de sunuşunuzda zaten sanayinin lokomotif sektör olduğunu söylediniz Sayın Bakan. Ondan sonra da aslında sanayinin payının düştüğünü söyleyerek de başladınız yani beklediğimizin dışında bir gelişme bu. Yani baktığınız zaman kalkınma planlarına, Dokuzuncu Kalkınma Planı'na, ona dayalı olarak hazırlanan orta vadeli programlara, yıllık programlara, sanayi sektörünün millî gelir içindeki payının ağırlığının artırılması öngörülmüştü. Ama, ne yazık ki bu rakamlar düşüyor, siz de rakamlarını verdiniz, ben de tekrar vereyim: Sanayinin millî gelir içindeki payı 2002'te yüzde 21'miş, 2013 yılında yüzde 19,2'ye düşmüş. İmalata bakınca bu durum daha açık ve net biçimde gözüküyor.

Tabii, baktığınız zaman bugün dünyada hizmet sektörünün ağırlığının arttığını görüyoruz ama buradaki problem şu: Bugün gelişmiş olan ülkeler önce sanayilerini geliştiren... Yani tarım ve sanayi arasındaki denge ve hizmetler açısından üçlü sektör ayrımında baktığımızda sanayi sektörünün geliştiği, zaman içinde -zaten hizmet ve sanayi sektörleri de iç içe giriyor birçok alanda- hizmet sektörünün payının ondan sonra artmaya başladığı bir süreç var. Yani sağlam bir sanayi temeli var, bunun üzerine kuruluyor. Türkiye'nin buradaki belki sıkıntısı da sanayisinin ekonomi içindeki göreli ağırlığında ciddi bir artış olmadan hizmet sektörünün birdenbire çok öne çıkmış olması, yukarı fırlamış olması. Bunun sonucunda da tabii ciddi sıkıntılar ortaya çıkıyor. Gerçekten de Türkiye'nin sanayileşmeyi temel alan bir kalkınma stratejisine ihtiyacı var ve orada da sanayimizi, özellikle imalat sanayimizi nasıl geliştireceğimizi konuşmaya ihtiyacımız var.

İstihdam açısından baktığımızda da bu göstergeler bu söylediklerimizi destekliyor. Sanayi istihdamının toplam istihdam içindeki payına da baktığınızda -burada rakamları vereyim isterseniz size- 2004 yılında -biliyorsunuz, istihdam serisi 2002'ye gitmiyor, 2004'te, yeni seri olduğu için kırılma var, daha öncesiyle kıyaslama şansımız yok- yüzde 20'miymiş, 2013 yılında yüzde 19,4'müş yani hemen hemen aynı kalmış. Şimdi buradaki sıkıntı şu: Sanayi sektörünü istihdamdaki payı ve millî gelirdeki payı hemen hemen birbirine yakın. Biliyorsunuz, tarımda yüksek istihdam, yüzde 25'lere yakın, neredeyse dörtte 1'lik bir istihdam var ve bunun şeyinde yüzde 8'ler civarında millî gelire bir katkı var, hizmet sektörü tam tersi. Yani burada aslında beklenen, olması gereken, sanayi sektöründe elbette zaman içinde istihdam azalışı da olacak çünkü özellikle bazı imalat sanayi sektörlerinin daha sermaye yoğun, teknoloji yoğun hâle geldiğini düşündüğümüzde bir istihdam artışı beklenir ama bunun karşısında millî gelirdeki katkısının yüksek olması gerekir. Buradaki tablonun bize gösterdiği şu: Sanayi sektöründe öyle sermaye yoğun, teknoloji yoğun bir üretim yapısı yok. Daha çok emek yoğun, düşük teknolojili bir sanayi yapısı Türkiye'de egemen. Çünkü zaten buradan görüyorsunuz yani istihdamla millî gelir rakamlarının, millî gelir içindeki pay rakamlarının birbirine yakın olması da onu gösteriyor. Yani bu aslında aynı zamanda hem bir taraftan verimlilik göstergesi de, bir taraftan kişi başına yaratılan katma değer göstergesi de. Bütün bu göstergeler arasından baktığımızda, sanayi sektörü bizim, hepimizin istediği gibi ya da devletin resmî dokümanlarında vurgulandığı gibi öyle teknoloji yoğun, imalat sanayi ağırlıklı olduğu... Şey içinde baktığımız zaman, ihracat içinde, dış ticaret içinde yüksek gibi gözüküyor ama onun içinde baktığımız zaman onun alt detaylarına, daha çok düşük teknolojide ve orta düşük teknolojide sektörlerin yoğunlukta olduğu bir yapı var. Bu tabii ciddi sıkıntılar içeriyor, bunun değişmesine ihtiyaç var.

İç ticaret hadleri açısından baktığımızda da gene bu yapı ilginç. 2002'ye 100 dediğimizde -böyle bir endeks hesabı yaptım- şunu görüyoruz, sanayi açısında söyleyeyim: 2002'de tarım 100'müş, 2013'te 112'ye yükselmiş. Yani bunlar sonuçta nispi fiyat ilişkisini gösteriyor. Hizmetler 100'müş, 116'ya yükselmiş ve sanayi 100 burada baktığınız zaman. Yani hem tarım hem hizmetler sektörü sanayi sektörünün aleyhine gelişiyor.

İmalat sanayisine baktığınızda bu durum çok daha net biçimde gözüküyor. Orada da tarım 100'den 119'a yükselirken hizmetler 100'den 123'e yükseliyor. Bunlar 2002 100 bazlı endeks rakamları. Bu da aslında tabii rekabete açık bir sektör. Sizin sunuşunuzda da kısmen vardı. Bir de hizmet sektöründe de belli fiyat yükselişleri, belli katılıklar var. Fiyatları aşağıya çekemiyorsunuz, rekabete açık değil.

Buradan şu gözüküyor tabii: Yani sanayi sektörü dış rekabete açık bir sektör baktığınızda -özelikle imalat sanayisi- ve oradaki teknoloji yoğunluğu arttıkça. Ama bu açıdan da ciddi desteklenmesine ihtiyaç var Sayın Bakan. Yani sektörün ciddi bir biçimde desteklenmesi önemli.

Gene, aynı şekilde, imalat sanayisinin... Biliyorsunuz, 2015 yılı programında var olan bir tablo vardır, bunu da sıklıkla kullanıyoruz. İmalat sanayisini üretim ve ihracat yapısının teknoloji yoğunluğuna göre bakan, gören bir yaklaşım. Toplamına OECD'nin 4'lü sektör ayrımında baktığımızda ve düşük, orta düşük, orta yüksek, yüksek diye 4'e ayırdığımızda ve bunun toplamına 100 dediğimizde, Türkiye'deki hem üretimin hem ihracatın ciddi anlamda, biraz önce söylediğim gibi düşük ve ortanın altı, orta düşük teknolojili sektörlerin ağırlıklı olduğu bir yapıyı taşıdığını görüyoruz.

Yüksek teknolojili sektörlerin payı 2013 yılında üretim içinde, imalat sanayisi üretiminde yüzde 3,4'müş sadece; ihracatta da yüzde 3,5. Bir de ilginç olan gelişme, bunun 2002'den itibaren artmaması, payının azalması. Bu tabii içsel dağılımı gösteren bir şey, elbette zaman içinde artıyor ama burada bir sıkıntı var.

Gene başka bir sıkıntı burada baktığımız zaman, 2002'den 2007'ye kadar aslında bir dönüşüm gözüküyor. Hem yüksek teknoloji sektörlerinin payı artıyor hem de düşükten orta teknolojilere doğru bir geçiş var ama 2007'de bu eğilim bitmiş Sayın Bakan. 2007 yılından itibaren 2013 yılına kadar herhangi bir imalat sanayisinin hem üretim yapısında hem ihracat yapısında teknoloji yoğunluğu açısından baktığımızda bir iyileşme yok. Yani son altı yıl içinde burada bir iyileşmenin görülmediğini tespit edebiliyoruz.

Tabii, diğer bir nokta, yatırımlar açısından baktığımızda, kamu sektörünün imalat içindeki ağırlığı, özellikle daha önceki 1960-1970'li yıllarda uygulanan ithal ikameci modelle birlikte önemliydi. Ama, ondan sonra zaman içinde yeni bir modele geçilmesiyle birlikte, ihracata dönük model, kamu imalat sanayisi sektörlerinden büyük ölçüde çekildi ve daha çok kendisini altyapı sektörlerine, fiziki ve sosyal altyapı sektörlerine doğru yönlendirdi. Burada, tabii, kamunun imalat sanayi alanından hızla çekilmiş olmasının getirdiği boşluğu özel sektörün doldurmuş olması ve hatta onu telafi ederek daha hızlı gitmesi gerekirken özel sektörün de yeteri kadar dolduramadığını görüyoruz. Burada da, tabii, aslında Hükûmetiniz döneminde de uygulanan yanlış politikaların ciddi etkisi var. Bakın, bugün, örneğin, bir kamu-özel iş birliği modeli artık amacını aşmıştır, kapsamını aşmıştır. Bugün özel sektörün -dünyanın her tarafında da bilinir, literatürde de var bu- "dış ticarete konu olan sektörler" dediğimiz, üretimi, ihracatı artıracak bu tip sektörlerde uzmanlaşması ve kamunun da altyapı alanlarında, altyapı sektörlerinde uzmanlaşması gerekirken kamunun altyapı alanlarına yeteri kadar kaynak aktarmaması ve bu modelin kullanımının ilk çıktığı zaman kanunda yüksek teknoloji gerektiren yani bir anlamda başka türlü yapılmasının mümkün olmadığı hâllerde girip buraya özel sektörün de girmesi söz konusuyken bugün öyle olmamış, kamu birçok altyapı sektörü alanını terk ediyor ve bundan doğan boşluğu da özel sektör doldurmaya çalışıyor. Bu aslında -dediğim gibi- ciddi sıkıntılar içeriyor. Çünkü özel sektörün -dediğim gibi- dış ticarete konu olan sektörlerde, imalat sanayisi ve imalat sanayisi içinde de daha orta ve yüksek teknolojili sektörlerde uzmanlaşmasına ihtiyaç var. Yani, bu, şu demek değil: Tabii, bu ülkenin kaynaklarını kamusuyla özeliyle hep birlikte ülkenin gelişmesi için bir kalkınma stratejisi doğrultusunda hepimiz kullanacağız ama burada da belli bir iş bölümüne ihtiyaç var. Bu yüzden de imalat sanayisi alanında, imalat sanayisi sektörü anlamında özel sektörün ciddi biçimde desteklenmesine ihtiyaç olduğu açık ve net biçimde gözüküyor.

Araştırma-gelişme alanına yine aynı şekilde AR-GE yatırımlarına ayrılan kaynak açısından bunların millî gelirdeki payına ne kadar pay ayrılıyor, ona baktığımızda aslında bir yükselme görüyoruz; yüzde 0,52'lerden yüzde 0,92'lere kadar çıkan bir eğilim var, yukarıya doğru çıkış. Ama, biliyorsunuz, Sayın Bakan, Dokuzuncu Kalkınma Planı'nda da çok daha iddialı hedefler vardı. Siz de biraz önce rakamları verdiniz, çok yüksek AR-GE rakamları var. Araştırma-geliştirmeye gelişmiş ülkeler yüksek kaynak aktardıkları gibi, bizim gibi gelişmekte olan benzer özelliklere sahip olan ülkeler de ciddi kaynaklar aktarıyorlar buna. Bu açıdan da baktığımızda bunun biraz daha yukarıya doğru çıkartılmasına ihtiyaç var. Çünkü -dediğim gibi- Türkiye'nin artık yeni birtakım alanlara çıkışa ihtiyacı var. Tabii, 1930'lu yılların Türkiye'si savaşlardan çıkmış, Osmanlı İmparatorluğu'nun kalıntılarından bir Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve ondan sonra biliyorsunuz büyük buhran, 1929 yılında başlayan büyük bir kriz var ve bunun sonucunda Türkiye'de 1930'lu yıllarda ciddi devletçilik uygulamaları var. Bunun sonuncunda devletin Sümerbanklar, Etibanklar, şeker fabrikaları, çimento fabrikaları birçok alanda yaptığı ciddi yatırımlar var ve bunlar Türkiye'de sermaye stokunun sağlanmasında çok büyük katkıda bulunmuşlardır. Bugün de aynı şekilde Türkiye'nin yüksek teknoloji alanlarına girişinde de kamunun önemli bir rolü olduğunu düşünüyorum. Yani, kamunun görevlerini sadece fiziki altyapı diye sınırlamayan, teknolojik altyapı alanlarına da kamunun aktif biçimde girmesine ihtiyaç duyan bir kalkınma stratejisine ihtiyaç var. Yine, aynı şekilde literatürde de buna ilişkin tartışmalar da devam ediyor zaten. Yani, burada, hem yeni birtakım alanlara girişte kamunun belli giriş stratejileri oluşturmasına, var olan birtakım çalışmaları özel sektör, üniversiteler, farklı kurumlar bünyesinde -bunları- koordine etmesine ama onun dışında belli kamu-özel ortaklık modelleri kurarak işte buralarda bizzat öncülük yapmasına ihtiyaç var. Çünkü sonuçta özel sektörün buralara girebilmesi hem çok yüksek başlangıç maliyetleri nedeniyle hem de bir ölçek ekonomisine ulaşmanın zaman alması nedeniyle çok mümkün değil. İşte kamu-özel ortaklık modeli bu gibi alanlarda çok daha aktif biçimde işlemeli. Yani, örneğin, bugün zaten var olan kamu yatırım programına alıp yapılabilecek olan hastaneleri alıp özel sektöre yaptırmanın, özel sektöre ihale etmenin hiç anlamı gözükmüyor, özel sektöre -dediğim gibi- bu alanlara yönlendirmeye ihtiyaç var. Yani, kamu hem bir taraftan bir stratejiyi kurarak, çerçeveyi kurarak özel sektörün girebileceği birtakım yeni alanları tespit etmeli, o alanlara özel kaynak aktarmalı, özel teşvik sistemleriyle bunlar desteklenmeli... Çünkü bazı alanlarda, özellikle çok yüksek teknolojili alanlarda kendisine özgü yani yapıdan kaynaklanacak olan özel teşvik sistemlerine ihtiyaç var. Bir de -dediğim gibi- aynı şekilde de kamunun bizzat girmesine, daha çok kaynak aktarmasına ihtiyaç var. Türkiye'nin bu açıdan da sanayi alanında, bilim alanında, teknoloji anlamında da ciddi bir sıçrama yapması mümkün. Sizin Bakanlığınızın adı da bunların hepsini içeriyor Sayın Bakan, hem "sanayi" diyorsunuz, hem "bilim" diyorsunuz, hem "teknoloji" diyorsunuz.

Son bir konuya değinerek konuşmamı bitirmek istiyorum, o da tersine beyin göçü, Türkiye'nin en önemli problemlerinden bir tanesi. Yurt dışına okumaya giden, Millî Eğitim bursuyla, YÖK bursuyla ya da değişik kendi olanaklarıyla giden kişilerin büyük bir çoğunluğu geriye dönmüyor. Onların Türkiye'ye geriye döndürülmesine ihtiyaç var. Tabii, bunun olması için de onların çalışabilecekleri gerekli iş ortamlarının sağlanması gerekiyor, aynı şekilde gerekli maddi, manevi tüm koşulların sağlanmasına ihtiyaç var. Sadece mühendislik alanlarıyla bunu sınırlamıyorum, bu aynı zamanda temel bilim alanlarında da, matematikte, fizikte, kimyada yani o açıdan baktığımızda mühendislikte yine aynı şekilde, tabii, sosyal bilimlerde de gerekli. Buna ilişkin çok iddialı bir hedefin, perspektifin yürütülmesine ihtiyaç var. Şimdilerde gördüğüm kadarıyla yurt dışındaki beyin göçünden, gücünden de yararlanacak birtakım geçici projeler var. Belli aralıklarla -sanıyorum- geliyorlar, gidiyorlar ama bunların sürekli hâle getirilmesine ihtiyaç var. Yani, bugün gelişmiş ülkelere baktığınız zaman bunların en büyük özelliği kendi yetişmiş insan gücünün, insan kaynaklarının dışında dünyanın her tarafında iyi yetişmiş, yetenekli, birikimli, zeki olan insanları kendi ülkelerine çekmeleri. Yani, bugün Amerika Birleşik Devletleri'ne baktığınızda ekonomide, üniversitesinde, diğer bütün alanlarında dünyanın her tarafından insanlar görürsünüz ve çok başarılı da Türkler var, bizim de vatandaşlarımız orada, sonradan giden ya da gidip gelen insanlar da var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(Oturum Başkanlığına Sözcü Vedat Demiröz geçti)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Böyle bir programa ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Yani, iddialı bir program, hızlı bir biçimde bu hemen oluşturulmalı. Ne olacak, hangi alanlara özel kaynak aktarılacak, insanları nasıl çekeceğiz? Bu yapılırsa da Türkiye'nin çok daha yüksek bir performans düzeyine ulaşması mümkün. Çünkü bugün de artık zaten baktığınızda, büyüme teorilerine baktığınızda emek ve sermayenin yanında beşerî sermayenin de, yani eğitimle gelen bir katkının da çok önemli olduğunu ve büyümeyi sağladığını görüyoruz diyorum.

Ben de Bakanlığımızın bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum.