KOMİSYON KONUŞMASI

HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkanım ve çok değerli arkadaşlarım, değerli katılımcılar; ben de hepinizi saygıyla selamlayarak konuşmama başlamak istiyorum.

Bu işin hikâyesini biraz da ben anlatayım size müsaade ederseniz, detaylarına zaten girmeyeceğim. Bu tasarı gerçekten çok zor bir tasarı. 2008 yılında Adalet Komisyonuna geldi, bir alt komisyon kurduk, alt komisyonda çalışmalara başladık. 1952 yılında yapılmış -Bahri Hocam burada, o zaman Komisyonumuza katılmıştı- 1952 yılında yürürlüğe giren İsviçre kanununun Türkçeye tercüme edilmiş şekli olarak bize geldi.

BAŞKAN - Bu mu geldi?

HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Bu değil, şimdiki değil, 2008'de gelen. Geçirdiği evreleri söylemek istiyorum.

Tasarıdan bir şey anlayamıyoruz yani zorlanıyoruz, bu ne manaya gelir, ne ifade eder, başı nerede, sonu nerede? Sonra "İsviçre" deyince hocama sordum, dedim ki: "Hocam, niye İsviçre kanununu tercüme ettik, getirdik yani biz kendimiz hazırlasaydık bir şey, olmaz mıydı?" Hocam dedi ki: "Ya, senin daha bilmediğin var. Ben bu tasarıya son anda müdahil oldum. İsviçre bunu 1992 yılında değiştirmiş ama bizim hazırlayanlar 1952 yılında yürürlüğe giren tasarıyı tercüme edip getirmişlerdi. Ben o arada müdahil oldum da 1992'yi tercüme ettirdik ve o şekilde getirdik. Zamanımız da dardı o gün için, böyle geldi." Komisyondaki arkadaşlara sordum: "Bu tasarıyı ben anlamadım arkadaş, içinizde kim anladıysa bana izah etsin, anlayalım, ondan sonra çalışmaya devam edelim." Dediler ki: "Sen anlamadın mı?", "Yok, ben anlamadım, benim hukuk bilgim bunu anlamaya yetmedi.", "Biz zaten anlamadık." dediler. "Peki, öyleyse, o zaman ne zaman anlarsak bunu o zaman tekrar gündeme alırız, görüşmeye başlarız." dedik ve orada bitti. Daha sonra seçim geldi, bu tasarının böyle yürümeyeceğini izah ettik, Bakanlık bu tasarıyı yenilemedi, "Yeniden hazırlayalım." dedi. Yeniden hazırlanmaya başladı, defalarca üzerinde çalışıldı, ben birkaç tanesine katıldım.

Şimdi, bir arkadaşımız dedi herhâlde, Zeynel Bey siz mi söyleşmiştiniz, "Hazırlığında bulunanlar değil de başkaları gelse." diye? Bu hazırlıkta, aslında tasarıyı hazırlayan arkadaşlarımız bu akademisyenlerimiz değil, bunların da belki katıldığı toplantı olmuştur ama onu yazanlar, hazırlayanlar şu anda bu toplantımızda yok. İzzet Hoca ile Cumhur Hoca ağırlıklı olarak vardı, onlar şu anda yok burada. Ama bunun hazırlanmasında zaman zaman çok yerden görüş alındı, değişik yerlerde toplantılar yapıldı, İstanbul'da, İzmir'de, Ankara'da. Her defasında değişiklikler oldu, her defasında değişiklikler oldu, mutlaka bir yerde bir aksama oluyor, yani kimseyi memnun edemiyoruz, biz kendimiz de memnun olmuyoruz açıkçası. Hakikaten çok zor bir tasarı. O kadar çok dengeli bir şey olması gerekiyor ki, yani bir tarafı diğer tarafını aksatmasın, gerçek, tam dengeyi bulabilelim, o da çok zor. Sonuçta, uzun çalışmalar sonunda buraya geldi.

Ben hatta bu tasarı kanunlaşmadan önce bu bizi emekli edecek zaten diye düşünmüştüm. Sonuçta, biz emekli olduk, 5 Haziranda bizim görevimiz bitti, 2015'in Haziranında. Daha sonra, araya işte beş altı aylık bir dönem geldi, yeniden seçim oldu.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) - Eksikleri tamamlayın diye yeniden getirdik size.

HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - İşte, kısmet oldu, tekrar geldik, bilmiyorum, biz emekliye ayrılmıştık o zaman.

BAŞKAN - Üyeliğe, adaylığa başvurmadan milletvekilliği...

HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Öyle uygun gördüler, biz bir şey diyemedik, "Peki." dedik, geldik tekrar ve bu da tekrar kucağımıza geldi gene. Gene bununla uğraşacağız, gene çalışacağız.

Tabii ki, arkadaşlarımızın eleştirileri var, olumlu gördükleri, olumsuz gördükleri yerler var. Alt komisyonda, komisyonda kimler olursa artık bunları tartışır, değerlendirir ama alt komisyon da epeyce bir süreceğe benziyor, öyle anlaşılıyor. İnşallah iyi bir şey çıkarırız, artı, çıkması da gerekiyor. Yani, hakikaten bizi sıkıntıya sokuyor. Yani, arkadaşlar detaylı şekilde anlattılar Avrupa Birliği, Avrupa, işte, Avrupa Konseyi derken gri listeden çıkmamız lazım. Bunun için de zaten bizim kendi insanımız için çok önemli.

Alt tarafı şöyle 5 liralık, 10 liralık bir şey getiriyor kargocu, geliyor "Siz şu musunuz?" diyor, "Evet, benim."; "Kimlik?", "Tabii, buyurun, kimliğim şu."; "Gördün mü?", "Gördüm."; "Vatandaşlık numarasını rica edeyim.", "Niye alacaksın vatandaşlık numarasını?", "Efendim, bize böyle emrettiler." Bazen ben kızıyorum "Git lan, al şunu, almıyorum da." diyorum, "Sana vatandaşlık numarasını vermem." diyorum. Yani, böyle sabrımız taşıyor yerine göre. Yani, bir kargo dahi benim vatandaşlık numaramı istiyor, onu alıyor, ondan sonra nerelere gidiyor belli değil. Bize hiç bilmediğimiz, tanımadığımız çeşitli yerlerden mesajlar geliyor, bir sürü şeyler geliyor. Bunlar bizimle ilgili bazı bilgileri bildiklerinden dolayı gelebiliyor. Onun için, bu hakikaten bizim vatandaşımız için, kendimiz için, hepimiz için gerekli. Bunu en iyi şekilde çıkarmaya hep beraber çalışacağız inşallah. Ben kısaca bunu söylemek istiyorum, detaylarına hiç girmeyeceğim burada.

Teşekkür ediyorum.