KOMİSYON KONUŞMASI

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, milletvekilleri, yürütme temsilcileri ve kıymetli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Güvenlik ihtiyacı bugün uluslararası toplumun en çok üzerinde fikir alışverişi yaptığı, ulus devletlerin bir araya gelerek ortak güvenlik şemsiyeleri kurduğu ve küresel ölçekte gelebilecek tehditlere karşı kolektif güvenlik sistemlerine yöneldiği bir süreci kaçınılmaz kılmıştır. Orta Doğu'da ve Asya'da her gün yeni bir çatışmanın yaşandığı bu dönemde şüphesiz ki Türkiye Cumhuriyeti devleti de öz kaynaklarıyla savunma kapasitesini geliştirmek ve doğru planlamaları yapmak zorundadır. F-35 olayında, S-400 olayında, PYD'ye verilen silah desteği olayında yaşadığımız gibi, müttefik gördüklerimizin kendi stratejik çıkarlarına ters düştüğümüzde Türkiye'nin kırmızı çizgilerini ihlal etmekte bir sakınca görmediklerini bilmekteyiz. Bu nedenle millî güvenlik, üyesi olunan uluslararası organizasyonlara ve müttefiklere ihale edilerek sağlanabilecek bir olgu değildir. Her karışı şehit kanıyla sulanmış aziz vatanımızın jeostratejik konumu ve bölgesel jeopolitiği düşünüldüğünde, savunma sanayisinin gelişmesi ülkemiz için millî bir meseledir. Bu durum, savunma sanayisinin ve ulusal güvenliğin her türlü siyasi rekabet ve tartışmanın üstünde ve siyasetin dışında tutulmasını, iç siyasete ve parti propagandalarına malzeme edilmemesini, rant kapısı olarak görülmemesini zorunlu kılar ancak son dönemde iktidar, savunma sanayisini muhalefeti kötülemek için kullanmıştır. "Biz gidersek savunma sanayisi projeleri durur." diye yapılan seçim kampanyası akla zarar, hepimizi hayretlere düşüren bir kampanya olmuştur. Her şeyi gördük de savunma sanayisinin seçimlere alet edildiğini görmemiştik, AKP sayesinde onu da gördük değerli arkadaşlar. Siyasal iktidarın, savunma sanayisi yatırımlarının kendi iktidarlarıyla var olduğu gibi bir algı yaratma çabası olduğu nettir, bunu da devam eden savunma sanayisi projelerinden; ALTAY tankı, FIRTINA obüsü, İHA ve SİHA'lar, yerli uçaklar üstünden yürütmeye çalışmaktadır. Oysa savunma sanayimizin geçmişi AKP'yle başlamamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin haberleşme ihtiyaçlarının millî imkânlarla karşılanması için 1975 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfının bir şirketi olarak ASELSAN, yine 1982 yılında HAVELSAN, 1988 yılında ROKETSAN kurulmuştur. Makine ve Kimya Endüstrisinin tarihi çok daha eskidir, 1950'de "Makine Kimya" ismini almıştır. Türk Uçak Sanayii Anonim Şirketi yani TUSAŞ 28 Haziran 1973 tarihinde kurulmuştur. Ancak tarihin hiçbir döneminde bunlar seçim malzemesi yapılmamıştır. TB-2'yle de AKSUNGUR'la da ANKA'yla da HÜRJET ve KAAN'la da gurur duyuyoruz; GÖKBEY de bizim, ATAK da yarın uçacak ANKA-3 de bizim. Bu milletin sofrasında kısarak hayata geçirilen bu projelere siyasi parti projesi hüviyeti vermeye çalışmak, en hafif deyimiyle, meseleyi hiç kavramamış olmak demektir.

Bulunduğumuz coğrafyada eğilmeden, bükülmeden ayakta durabilmek için alternatif maliyetlerini iyi hesaplayarak ulusal savunma sanayimizi geliştirmek için teşvik etmek zorundayız ama bunu yaparken binlerce mühendisimize, on binlerce tekniker ve işçimize istihdam alanı açan kuruluşlar arasında ayrım yapmadan bütün yerli üreticilerimize aynı mesafede durmak, kamu şirketlerinde başarılan işleri de aynı şevk ve kararlılıkla sahiplenmek gerekmektedir. Bunu neden söylüyorum? Savunma sanayisinde tüm şirketlere aynı imkânlar sağlanmamaktadır. Özellikle, başta Bayraktar firması olmak üzere bazı firmalara tanınan ayrıcalıklar haksız rekabet doğurmakta, savunma sanayimizin gelişimine ket vurmaktadır. Cumhurbaşkanı, ticaret yaptığı günleri özlemiş herhâlde ki özel bir firmaya ait İHA ve SİHA'ların âdeta başta ülkelere pazarlamasını yapmaktadır.

Bir de savunma sanayimizde Hayra Davet Vakfının tesadüfle açıklanamayacak şekilde kadrolaşmasına dikkat çekmek istiyorum. Bu vakfın bütün kurucuları savunma sanayisindeki şirketlerde üst düzey yöneticiler. Örnek olarak şu an görevde olan ve ondan önceki Savunma Sanayii başkanlarını gösterebilirim. Bu durum izaha muhtaçtır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Ceylan, süreniz doldu.

Bir dakika süre veriyorum, toparlayın lütfen.

Buyurun.

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) - Sonuç olarak, tedarik zincirinde yaşanan haksız kazançlar ve yapılan liyakatsiz atamalarla siyasetin arka bahçesine dönen savunma sanayimiz, parti propagandasından ve kadrolaşmasından uzak; akılcı, gerçekçi bir bakış açısını ve yönetimi hak etmektedir. Bunun millî hak ve menfaatlerimizin korunması için hayati bir konu olduğunun altını çizerek bütçenin hayırlı ve verimli olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum.