KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET KAMAÇ (Diyarbakır) - Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, değerli bürokrat arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinde birkaç şey söylemek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız kitapçıkta "İslam dininin doğru anlaşılmasına katkı sağlamak amacıyla..." diye bir cümleyle başlamışlar. Sayın Başkanım, sanırım o cümleyi şu şekilde düzeltmekte fayda var. "İslam dininin devletin ve siyasetin istediği şekilde anlaşılması..." cümlesi olarak bu şekilde değiştirmek daha doğrudur. Zira Diyanet İşleri Başkanlığı -kurulmasının ortamı- Osmanlı sisteminden devlet, cumhuriyet sistemine geçerken ortaya çıkan boşlukta dini, devletin ve siyasetin kontrolü altında tutmak için oluşturulmuş bir kurumdan ibarettir. Belki yüz yıllık tarihi boyunca ortaya çıkan pratikler de bunun en büyük örneklerindendir. Yani tarih içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığına atanan emekli generaller söz konusu ya da tarih içerisinde sadece siyasetin bazı söylediklerini yerine getirmediği için görevden alınan Diyanet İşleri Başkanları söz konusu ve en nihayetinde bir üniversiteye rektör seçilirken bile oradaki öğretim üyeleriyle seçim yapılırken Diyanet İşleri Başkanının kendi alt kadrolarına hiçbir şey sormadan atanma usulüyle atanması bunun en büyük örneklerindendir.

Şimdi, tabii, bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığının neden çok zayıf bir durumda olduğunun belki bir örneği olarak bir iki şey söylemekte fayda var. Diyanet İşleri Teşkilatı dini tebliğle yükümlüyken ortaöğretimdeki dinî eğitim programı Millî Eğitime, Diyanete kadro yetiştiren ilahiyat fakültelerinin programı da YÖK'e devredilmiştir yani kendi programlarını bile hazırlama yetkisine sahip olmayan bir Diyanet İşleri Başkanlığından bahsediyoruz.

Bir ikinci madde, camiler Diyanetin Donatım Müdürlüğüne bağlıdır ama yüz yıllık tarihi boyunca Diyanetin bütçesinden bir tek caminin inşa edildiği vaki midir? Bunu bir soru olarak doğrusu Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısına soruyorum. Şimdi, buradan ele aldığımızda, buradan olaya girdiğimizde, Diyanet İşleri Başkanlığının asli görevlerinin içerisinde aslında dinin doğru bir şekilde anlaşılması ve dini naslarla açıklarken hiçbir güçten korkmaması ve çekinmemesi gerekiyor. Tıpkı bir yargı kanalının olduğu gibi, dinî alanlarda Diyanet İşleri Başkanlığı konuşurken özgürlüğünün ve özerkliğinin olması gerekiyor ama maalesef, tarih içerisinde de gördük, günümüzde de birçok örneği vardır; sadece amir-memur ilişkisiyle Diyanet İşleri Başkanlığı kendi üstündeki bürokrasiye bağlı ve onların istediği şekilde cümleler kuruyor. Bunun en büyük örneklerinden bir tanesi, sonuçta, Allahutaala ayetikerimede net bir şekilde vurguluyor, diyor ki: "Biz her bir kavme peygamberi kendi dilinden gönderdik." Bugün, özellikle Kürt illerinde, bu ülkede yaşayan 40 milyona yakın insan Kürt ve Kürtçe konuşuyor. Bunların içerisinde yüzde 20'si hiç Türkçe bilmiyor ama camilerde Kürtçe vaaz yasaktır. Peki, Allah'ın ortaya koyduğu nasla mı biz bunu konuşacağız yoksa Anayasa'nın ya da mevcut siyaset ve iktidarın ortaya koyduğu bir gerekçeyle mi bunu açıklayacağız? Diyanet İşleri Başkanlığının bu konuda şunu açık ve net ortaya koyması gerekiyor; Allah her kavme peygamberi kendi dilinden göndermişse eğer her insanın vaazı, dini kendi dilinden öğrenmesi hakkının ilahi bir hak olduğunu ve bunun hiçbir gerekçeyle engellenemeyeceğini ortaya koyması gerekiyor ama biraz önce de dedim, amir-memur ilişkisi bunun önündeki en büyük engel.

İkinci bir konu, son zamanlarda, Kobani davası var. Yüz yıllık tarihinde, ilk defa, Diyanet İşleri Başkanlığı bir davaya müdahil oluyor ve bu müdahilliğin gerçekten de üstten gelen bir emirle olduğunu biliyoruz. Yani eğer dinî naslarla hareket eden ya da gerçek dini topluma açıklama noktasında görevini yerine getiren bir Diyanet İşleri Başkanlığı olsaydı, aslında, o konuda bunu çok net bir şekilde ortaya koyar ve "Bu benim ilgi alanım değil." ya da "Bu siyasetin ilgi alanıdır, ben buradan müdahil olmam." demesi gerekiyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Toparlayın.

MEHMET KAMAÇ (Diyarbakır) - Şimdi, bu örnekleme üzerinden bir şeye gideceğiz; mezhepler tarihinde İmam Ebu Hanife'nin meşhur bir fetvası var, diyor ki: "Zalim sultanın sofrasında oturan âlimin fetvasına itibar edilmez." Şimdi, tabii, burada, aslında iktidarın ve siyasetin dini ne kadar baskı altında tutmasının örneğini vermek için söylüyorum bunu; İmam Azam Ebu Hanife, dinin hiçbir şekilde siyasi iktidarların boyunduruğu altına girmeyeceğini vurgulamak için bu fetvayı veriyor ama maalesef, günümüzde bu tür durumlar şu anda söz konusu.

Buradan, doğrusu, ana dilde vaaz meselesini Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımıza soruyorum: Bu ileriki dönemlerde bir planlama var mı bu konuyla ilgili? İkincisi, Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesinde cami yapımıyla ilgili bir planlama var mı? Üçüncüsü de bundan sonra Diyanet daha bağımsız bir şekilde yapılanacak mı? Bu soruların cevaplanmasını istiyorum.

Teşekkür ediyorum.