KOMİSYON KONUŞMASI

OKAN KONURALP (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, sayın milletvekili arkadaşlarım; benden önce konuşan arkadaşlarımın yaptığı değerlendirmeler üzerinde tekrara düşmeden, özellikle Diyanet İşleri Başkanlığının içinde bulunduğu duruma ilişkin bazı düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

Sevgili arkadaşlar, "YouTube", "TikTok" veya daha geniş bir tanımla sosyal medyacı din adamlarının, imamların sayılarının hızla arttığı bir dönem yaşıyoruz. Son derece pervasız ve son derece tehditkâr bir üslupla kendisi gibi düşünmeyen herkese argo tabiriyle ayar vermeye çalışan bir güruhla karşı karşıyayız. Üstelik, bunların büyük bir kısmı doğrudan ve dolaylı olarak Diyanet kurumunun koruması altında. Dahası bu kişiler kendilerine dini, imanı, inancı kullanarak bir iktidar alanı sağlamış durumdalar. Bunlar hangi İslam'ı, hangi Müslümanlığı temsil ediyor? Yani vaiz, imam, âlim diye ortalıkta dolaşan bu kişilerin çoğunun dilinde neden kötülük, nefret, ötekileştirme, hakaret, kendisi gibi düşünmeyeni aşağı görme, küçük görme, bir düşmanlaştırma üslubu var? Siz hiç bunların suratlarına, yüzlerindeki ifadelere, bunların hâl ve tavırlarına baktınız mı? Hiçbirinin yüzünde şefkat, merhamet, İslam'ı anlatan bir din görevlisinde olması gereken naiflik, nezaket, içtenlik yok. İnsan merak ediyor; bunlar nerelerde, kimler tarafından yetiştirildi? Neden bu kadar kötücüller, neden bu kadar nefret yüklüler?

Diyanet... Diyanetin varlık nedeni bunlara karşı da durmak değil mi? Diyanetin bu çağdaki en önemli görevlerinden biri bu sosyal medyacı, TikTok'çu sözde din adamlarına karşı da mücadele etmek, toplumu bunlardan korumak değil mi? Diyanet neden bunların önüne geçecek güçlü tedbirler almıyor? Kimi olaylara istinaden apar topar yapılan "İnceleme başlatıldı." açıklamaları duyuyoruz ancak devamında "Yapılan soruşturmanın sonucunda şu yaptırımlarda bulunuldu." "İlgili kişinin -varsa- Diyanetle ilişkisi kesildi." "Hakkında suç duyurusunda bulunuldu." gibi bir açıklama duymuyoruz. Bir gazeteci yaptığı bir haber nedeniyle gözaltına alınıyor, tutuklanıyor; Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle çocuk yaştakiler hakkında dahi ivedilikle davalar açılıyor ancak ülke vatandaşlarımızın bir kısmına karşı nefret suçu işleyen, nefreti körükleyen ve bunu yaparken dini, imanı kullanan bu TikTok'çulara karşı biri de çıkıp "Ne hakla böyle bir söylemde bulunuyor ve bu nefret tohumlarını ekiyorsun?" uyarısında bulunmuyor? Örneğin, biri çıkıyor, depremde hayatını kaybedenlerin aziz naaşlarını dahi etnik, mezhepsel ve inanç atıflarıyla ayrıştırıyor. Türk vatandaşları naaşları ile Suriyeli bir misafirimizin naaşını detaylarına girmeyi doğru bulmadığım bir ayrımcılığın konusu yapıyor. Biri çıkıyor, insanların yoksulluğa, örneğin pazar yerlerinde yaşanan çaresizliğe "Siz bu dünyada yoksulsunuz ama cennette önlerinize binlerce kahvaltı tabağı konulacak." diyerek fakirliğe katlanmaları tavsiyesinde bulunuyor. Bunlara göre cennetin sadece yiyecek boyutu da böyle değil, cinsellik boyutu da böyle. Muhtemel ki cinselliğe ilişkin bilinçaltlarındaki sorunların bir tezahürü olarak, sünnetin de arkasına sığınarak, fıkıh kitaplarındaki kimi geçerliliği kalmamış, kimi yorumların da arkasına sığınarak süslü birkaç lafla birlikte "din" diye, "diyanet" diye cennet kurgularını önümüze getiriyorlar.

Sayın milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Atatürk'ün emriyle kurulan bir cumhuriyet kurumudur. Yaklaşık yüz yıllık tarihi boyunca son derece saygın din adamları tarafından yönetilmiştir. İlk Başkanı merhum Rifat Börekçi'den günümüze tüm başkanların ortak özelliği kurumun cumhuriyetle özdeşleşmiş kimliğine zarar vermemiş olmalarıdır. Bu bağlamda, örnek olarak Profesör Doktor Sayın Ali Bardakoğlu'nun bir değerlendirmesini sizlerle paylaşmak istiyorum: "Hem din uleması kesiminin gidişatı hem merdiven altı dinî bilgiler üreten oluşumların hepsi giderek dinî bilgiyi ve dindarlığı belli sınırlar ve kalıplar içerisinde tutmak için uğraşmaktadır." diyor Bardakoğlu. Benim sosyal medyacı olarak nitelendirdiğim kişileri, Sayın Bardakoğlu "merdiven altı" nitelendirmesiyle tanımlıyor. Bu bağlamda, Börekçi'nin, Akseki'nin, Altıkulaç'ın, Yazıcıoğlu'nun, Lütfi Doğan'ın, Bardakoğlu'nun Diyaneti olmaktan gün geçtikçe uzaklaşan mevcut Diyanet yönetimi, aynanın önüne geçip kendini görmek, kendi kusurlarını görmek ve nerelerde yanlış yaptığını sorgulamak zorundadır. Bugün pek çok dinî grup, oluşum kendi din anlayışının pazarlığının uğraşındalar. Bunu yaparken de başka grupları veya din alanında ismi öne çıkan şahısları saf dışı bırakmaya çalışarak bunu yürütüyorlar. Kimi zaman tekfir ederek, kimi zaman tehdit ederek, kimi zaman da açıkça hedef göstererek kendisi gibi düşünmeyen tüm çevreleri, dinî veya değil, kendi var oluşuna tehdit olarak gördükleri tüm çevreleri susturmaya çalışıyorlar ve Diyanet ne yazık ki bu iklimin yayılmasına imkân tanıyor ve üzülerek söylüyorum zaman zaman göz yumuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Konuralp, bir dakika içinde toparlayalım.

Buyurun.

OKAN KONURALP (Ankara) - Örneğin, ilahiyat fakültelerinde onlarca değerli hocamız, akademisyen bu merdiven altı din vaizleri tarafından hedef gösteriliyor ve bu noktada Diyanet ne yazık ki yeterli sesi çıkarmıyor ya da bu linçe sessiz kalıyor. Bu bağlamda, Ali Erbaş dönemi Diyaneti ne yazık ki Diyanetin yüz yıllık tarihi kapsamında bir fetret dönemi yaşıyor.

İktidarı kayıtsız şartsız destekleyen, iktidarın bir propaganda aygıtı durumuna dönüşmüş olan bu kurumun en kısa sürede, cumhuriyetin anayasal bir kurumu olarak, dinimizin en temiz hâliyle anlatılması ve öğretilmesi görevine yeniden dönmesi umuduyla sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim.