Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/276) ve 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/274) ile Sayıştay tezkereleri a) Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 22 .11.2023 |
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Değerli heyet, Sayın Bakan; sunumunuzu dinledik. Açıkçası bizi şaşırtmadı, özellikle kadınları hiç şaşırtmadı. Öyle bir gerçeklik sunuyorsunuz ki bize, biz başka bir dünyada yaşıyor gibiyiz. Bir bütçe hazırlanırken şöyle değerlendirmeler yapılır: Bir önceki dönem ne hedeflendi, ne gerçekleşmedi; önümüzdeki dönem sorun alanları tespit edilir ve bu sorun alanlarına ilişkin çözüm önerileri sunulur ama bu bütçeyi okuduğumuzda, sizi dinlediğimizde sorun alanı tespiti gibi bir mevhum hiç yok, zaten iktidarın hiçbir yerde sorun alanı tespiti yok. "Sorun" dediğinde ancak sermayenin talepleri, burjuvazinin talepleri varsa bunlar sorun olarak kabul ediliyor, diğer her şey, tüm sorunlar halı altına süpürülüyor. Ve bu bütçe sunumunda gördüğümüz en önemli şey ailenin güçlendirilmesi. Zaten aileyi her yerden güçlendirmek adına bütün her yerde sözünü ediyorsunuz, kadının adını siliyorsunuz ve siz ne zaman "güçlü aile" deseniz kadına yönelik şiddet, erkek şiddeti artıyor. Siz ne zaman "güçlü aile" deseniz aile dışında istihdama katılmak isteyen kadınların önüne erkekler tarafından engel konuluyor. Dolayısıyla ben konuşmamda, biraz, burada hiç söz edilmeyen birtakım şeylerin altını çizmek istiyorum. Kadınlar ekonomik kriz, ekolojik kriz, savaş koşulları, afetlerde sürekli yoksullaştırılıyorlar; kadın yoksulluğu değil, bilinçli olarak kadınlar yoksullaştırılıyor çünkü bu, aile içinde tanımlamanın en kolay yolu, kadınları esir almanın en kolay yolu. Sonra, savaşlarda bir bütün olarak şiddet, militarizm, kolluk kuvvetlerinin şiddeti artıyor, buna göz yumuluyor. Buna neden göz yumuluyor? Çünkü aslında niçin İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıldığının, niçin 6284'e saldırıldığının gerekçesi de bu çünkü kadınlar aile dışında; üstelik bu ailede sadece AKP'nin tanımladığı bir aile olmak koşuluyla kadınlar orada olabilirler, bunun dışına çıktıklarında "İşte, sizi şiddet; işte, sizi yoksulluk karşılar." diyerek kadınları siz korkutuyorsunuz. Oysa biz sürekli sürekli 25 Kasımlarda, 8 Martlarda dediğimiz gibi, susmuyoruz, korkmuyoruz; dolayısıyla bu politikalarınızı teşhir etmeye, bu politikalarınıza geçit vermemek için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Bu bütçe, mesela, erkek egemenliğini görmeyen bir bütçe, patriarkali görmeyen bir bütçe. Bu bütçe ırkçılığı görmeyen bir bütçe, göçmen düşmanlığını görmeyen bir bütçe, homofobiyi görmeyen bir bütçe, LGBTİ+ nefretini görmeyen bir bütçe. Bunları görmemeyi tercih ettiğinizde, işte, biraz önce sunduğunuz gibi, "Her şeyi hallettik biz, hiçbir sorun yok..." Sadece, işte, biz -Ne denir ona?- kendiliğinden, böyle kendi kendimize vehmederek bir şeyler yapıyoruz. Toplumsal yaşama kulağınızı birazcık açsanız neler yaşıyor kadınlar çok rahatlıkla görebilirsiniz ama neden görmemeyi tercih ediyorsunuz? Çok açık çünkü bütçe tanımlamışsınız 334 milyar TL bütçe, bunun 283 milyarı sosyal yardımlara gidiyor. Şimdi, bu iyi bir şeymiş gibi söyleniyor. Ya, siz Bakanlık mısınız, sorunları çözmeye aday bir şey misiniz yoksa STK misiniz sosyal hizmet yardımı yapıyorsunuz? Siz sosyal hizmete muhtaç olmamayı öncelikle elzem kılmalısınız.
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Sosyal devlet... Sosyal devlet.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sosyal devlet yardım yapmaz.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Sosyal devletin tanımı da asla böyle muhtaçlık ekonomisi değildir, onu da ayrıca konuşuruz. Keşke vaktim olsaydı da o sosyal devleti nasıl bitirdiğinizi ayrıca anlatabilseydim. Sonra, bu aslında patriarkal kapitalizmin, uluslararası sermayenin tercihi "yoksulluk ekonomisi, muhtaçlık ekonomisi" dediğimiz şey çok kolay tercih edilen bir şey. Neden? Sistem bunu yöneterek kendini daim kılmaya çalışıyor. Şimdi, bu durum böyle.
Peki, gelelim... Kadına yönelik şiddetten arkadaşlarımız, daha önceki konuşanlar çok söz etti, ben biraz kadın emeğinden söz etmek istiyorum. Bu ülkede kadınlar ev içinde hayatlarını sürdürüyorlar ücretsiz. Ücretli emeğe katılıma geldiğinde ise onlardan yine ev içindeki bütün karşılıksız bakım hizmetlerini karşılamaları bekleniyor, ayrıca bir de ücretli çalışmaları bekleniyor. Peki, buna ilişkin herhangi bir tedbir var mı? Hemen şey diyebilirsiniz: "Aile ve iş yaşamını uyumlaştırma yasası." Bakın o yasalara, o yasalar tam da kadına "Aile içindeki bütün yükümlülüklerini gerçekleştir ve eğer biz ihtiyaç duyuyorsak istihdama katıl ama lütfen istihdamda da sigortalı olma, lütfen haklarını talep etme, boynunu eğ, çalışmaya devam et." diyor. Dolayısıyla mesela, sorunları çözmeye çalışsanız gerçekten ve burada bir bütün olarak topluma sesinizi açsanız, bize sesinizi açsanız aile çalıştaylarını öyle hepimizden kaçırarak yapmazsınız; tüm kadın örgütlerinden, feminist örgütlerden, meslek örgütlerinden kaçırarak yapmazsınız. Gelelim buna, niye bunu yapıyorsunuz? Çünkü biz diyeceğiz ki mesela, eğer böyle bir şey yapsanız: "Evet, istihdam meselesinde kadınlar zaten istihdama az katılıyor, katıldıklarında da işçi sağlığı ve işçi güvenliği meselesinde tamamen yoklar." Bakın, kadınların... Kadın işçi sitesini takip etmezsiniz siz, onlara kulaklarınızı, gözlerinizi kapatırsınız ama ben söyleyeyim: Kadın işçi sitesinde yapılan araştırmalara göre, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinde standart bir model var: Erkek işçi. Eldivenler, iş kıyafetleri, tezgâhlar, her şey, her şey erkeklere göre düzenlenmiş vaziyette. Dolayısıyla mesela meslek hastalığı tespitleri, hemen hemen tamamı kadınların meslek hastalıklarını yok sayan, tırnak içinde, bunları ayıp sayan bir mantıkla sadece "genel başlık" altında ifade edilen zaten çoğu da güvencesiz olduğu için kadın çalışanların, herhangi bir tedbir almak zorunda da kalmıyorsunuz, sayfalarınızda da yer vermek zorunda kalmıyorsunuz çünkü görmezden geliyorsunuz. Kadınların istihdama katılımı meselesinin önündeki engeller meselesi çok önemli, bununla ilgili maddeler hâlinde daha sonra da konuşacağız.
LGBTI+'lar mesela, bu nefret politikalarınız zaten yok saymış vaziyette, istihdamda mesela istatistiği hiçbir yerde yok, eğitime katılımda karşılaştıkları zorluklar yok. Aksine, aksine, belirttiğiniz aile bütçesinde nefret politikalarını körükleyen bir perspektifle bize bunları sunuyorsunuz.
Şimdi, gelelim bir başka boyuta, yine, yok sayılan boyuta. Bu Hükûmet savaş hükümeti. Orta Doğu coğrafyasında savaşlar bitmiyor dolayısıyla kitlesel göçlerle karşı karşıyayız.
RESUL KURT (Adıyaman) - Yok öyle bir şey ya! Çok ayıp ya! Çok ayıp!
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Göçmen emeği...
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Nerede savaş var, nerede savaş var, nerede savaş var?
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Böyle bir dil kabul edilemez, böyle bir dil kabul edilemez!
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Ben "tezkereye evet" konuşmalarınızdan savaş hükûmetini kendinizin kabul ettiğini çok açık biliyorum. O yüzden insicamımı bozmayın ve...
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Hayır. Öyle bir şey yok! Savaş yok!
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Savaş yok, terörle mücadele var.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Savaş yok, terörle mücadele var. Dağa kaçırılan kız çocuklarının mücadelesi var, Diyarbakır Annelerinin mücadelesi var.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Fidan söyledi burada savaş olduğunu. Tutanaklarda var, Sayın Fidan söyledi.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Bu Hükûmet hem kendi topraklarında hem bütün bölgede -savaş hükûmeti- savaş kışkırtıcılığı yapan bir hükûmet. Bu yargı çok açık, ispatı da çok açık.
Ben göçmenlere gelmek istiyorum. Bu politikalar nedeniyle kitlesel göçle, zorunlu kitlesel göçe karşı karşıyayız. Göçmen emeği meselesinde ikiyüzlü politikalarınız devam ediyor. Göçmen düşmanlığı meselesinde hiçbir tedbir almıyorsunuz ve kayıtlar bende, sermayeye göçmen işçilerini peşkeş çekiyorsunuz, üstelik burada defalarca göçmen işçisi sendikaları diyor ki: "Lütfen şu çalışma iznini patronun iki dudağı arasına bırakmayın." Tek bir adım atmıyorsunuz ve bu yüzden patronların cinsel tacizine, patronların tecavüzüne, patronların maaşlarını ödememesine maruz kalıyor göçmen kadınlar ama tabii, siz bunları görmezsiniz. Saraylarınızda yaşıyorsunuz çünkü, size saray bütçesinden dağıtılanlarla yaşıyorsunuz. O yüzden asla göçmen kadınlarının neler yaşadığını, o merdiven altı atölyelerde...
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Nerede...
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Ben gezdim, gördüm, göçmen örgütleriyle birlikte çalışıyorum.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Hangi...
(Gürültüler)
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Biz saray ile Meclis arasında yaşamıyoruz. O yüzden görüyoruz. Saray ile Meclisin dışına çıksanız görürsünüz halkımızın ne kadar yoksul olduğunu, merdiven altlarında yaşadığını.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Yapanın Allah belasını versin!
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Evet, AKP iktidarı yapıyor!
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar...
Sayın Saki, devam edin.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Neyi yapıyor AKP iktidarı, neyi yapıyor?
Dilinize pelesenk olmuş.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, bir saniye...
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Süremi geri istiyorum.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Saki, süreniz bitmiş.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Hayır, sürem bitmiş olamaz. Müdahalelerle konuşmam engellendi.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun, ekliyorum bir dakika.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - En az beş dakikayı çaldılar Başkanım.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Yok artık!
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun lütfen.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - İstihdamdaki kadınların neler yaşadığını görmek istiyorsanız mesela Agrobay işçilerinin mektubunu okuyun. Agrobay işçileri sendikalaştıkları için işten atıldı. Siz kadınların sendikalaşmasını kolaylaştırmak için tek bir adım atmıyorsunuz, zaten burada "sendika" diye bir mefhum yok. Neden? Çünkü o anlaşma yaptığınız çok uluslu şirketler bunu size şart koşuyor: "Sendikasızlaştırın önce, bana işçileri lütfen masrafsız şekilde verin." diyor. Ve siz bunu uyguluyorsunuz ve bunları görmezden geliyorsunuz. Sonra ne yapıyorsunuz? Bu istediğiniz iş yaşamını kurmak için bu "Biz çok şey yaptık." dediğiniz Bütçe Kanunu'nda herkese eğitim veriyorsunuz, herkese eğitim veriyorsunuz, çok şahane ama nedense eğitimden ayrılmış gençleri, öğrencileri, kız çocuklarını görmüyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Bir dakikam daha var.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bir dakikanız yok.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Hayır.
Müdahalelerle bir dakikam daha var.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Hayır.
Değerli arkadaşlar, bir dakika olmadı. Ben ilave bir dakikayı sözlerinizi tamamlamanız için veriyorum. On bir dakika süre vermiyorum Sayın Saki, on dakika veriyorum.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Ama bana müdahaleler oldu.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Toparlayın diye bir dakika verdim işte size.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Son sözümü söyleyeyim.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Nasıl olsa daha çok çok konuşacağız. Biz diyoruz ki: Hayatlarınız ailenize sığmaz, biz emeğimizi kendimiz istediğimiz gibi yaşayacağız; kadınları, LGBTİ+'ları artıları yok sayan böyle bir bütçeyi kabul etmiyoruz. 25 Kasımda, vazgeçmiyoruz, her yerdeyiz diyoruz ve artık iktidarınızın bu politikalarından yıldık diyoruz.