KOMİSYON KONUŞMASI

MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri, Değerli Bakanım, değerli hazırun; herkesi en içten saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Bakan, 2018 yılında bu ucube sistem tartışıldığında birlikte Komisyonda görev yapmıştık. Bütün yetkilerin bir kişide toplandığı ve anayasal rejimimizin yerle bir edildiği o günlerde, maalesef, gündeme getirdiğimiz eleştirilerimizin ne kadar yerinde olduğunu zaman içerisinde öğrendik. Adaletin yerlerde süründüğü bir ülkede Adalet Bakanı oldunuz, hayırlı olsun. Adaletin yerlerde sürünmesinin en belirgin, en öncül nedenlerinden biri yargı bağımsızlığı. Bakınız, yargı bağımsızlığı Türkiye'de hep tartışılagelmiştir ama yargının bu denli bağlı olduğu, saraydan bu denli talimat aldığı, yargıçların her kararından önce saray ne ister diye düşündüğü bir dönem hiç olmamıştı. 2019'da Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde yargıçlar için coğrafi teminat önermiştiniz ve bunu getireceğini söylemişti iktidarınız. 2021 yılında yine tekrarlandı, İnsan Hakları Eylem Planı'nda altı ay içinde hâkimlere coğrafi teminat getirileceği söylendi ama hâlâ yok. Ben hem Adalet Bakanlığının hem de ola ki HSK'nin strateji belgelerine baktım -acaba ben mi gözden kaçırdım- yargı reformunun içerisinde, önümüzdeki dönemde bir coğrafi teminat getirmeyi düşünüyor musunuz? Çünkü yargı bağımsızlığının en temel taşı hâkimlerin güvence altında çalışmasıdır, en azından sürülür müyüm, özlük haklarıma bir zarar gelir mi diye düşünmemesidir. Dolayısıyla bunu yapmıyorsanız eğer yargıyı da asla bağımsız yapma niyetiniz yok demektir.

Bakınız, sadece Yargıtayın Anayasa Mahkemesi kararına uymaması söz konusu değil, aynı zamanda mahkemelerimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de kararlarına uymuyorlar. Oysa biz AİHM'in 46'ncı maddesine taraf olduk ve AİHM'in kararlarını uygulamaya söz verdik ve iç hukukumuzda kendi yasal statümüzün bir parçası saydık. Dolayısıyla ne Anayasa Mahkemesi kararları ne de AİHM kararları bir tercih, bir takdir konusu olamaz, mahkemeler buna uymak zorundadır. Bakınız, üstüne üstlük hem de -burada yüksek yargıçlar olduğunu biliyorum veya bizi izleyenler içerisinde var- Türk hukukunda yargıçların kararlarının içeriğinden dolayı cezai sorumluluğu yoktur. Yargıtay temsilcisi de burada, Yargıtayın böyle bir suç duyurusunda bulunabilmesi, şirazesinin nasıl kaydığını apaçık ortaya koyuyor.

Şimdi, yeri gelmişken soralım: Bir millî hukuktan bahsediliyor -yani o Mehmet Uçum'un söylediğini söylüyorum, bu ucube sistemin yaratıcılarından birisi, millî hukuktan bahsetti- Anayasa Mahkemesinin temsilcisi de burada, Yargıtayın temsilcisi de burada. Ya, millî hukuk varsa bir de gayrimillî hukuk olması lazım. Hanginiz gayrimillî, tartıştınız mı bunu? Bu tartışmayı böylesine kamuoyunun arkasında, sessiz kalarak, geçiştirerek yapabileceğinizi düşünüyor musunuz? Şunu anlatmaya çalışıyorum: Türkiye böylesine bir keşmekeşi, böylesine Anayasası'nın çiğnendiği ve böylesine anayasal düzeninin ayaklar altına alındığı bir düzeni asla hak etmiyor. Ne demek istediğimi bence buradaki herkes anlıyor, bürokratlarımızın da çok iyi anladığından eminim.

Değerli arkadaşlar, özellikle hapishanelerdeki mahkûmların sağlık hakkının yeteri kadar elde edilemediğine, nitelikli sağlığa zamanında erişilemediğine dönük çok ciddi şikâyetler var, biz de bunun böyle gerçekleştiğini düşünüyoruz. Sadece bu yıl, bizim elimizdeki verilere göre, on ayda 22 mahpusun yaşamını yitirdiğini öğrendik. Bu son derece önemlidir ve özellikle hasta mahpusların sağlığa erişimi konusunda Bakanlığın çok daha duyarlı olması elbette beklentilerimiz arasındadır.

Yine değerli arkadaşlar, bakınız, Adli Tıp Kurumu kararları son derece taraflı geliyor. Ben hem bir hukukçu hem de bir hekimim. Özellikle Adli Tıp Kurumunun atanmışlardan olması, kararlarının denetiminin olmaması ve özelikle tıbbi kararlarının diğer yüksek -işte üniversitelerden oluşabilecek- kurullarla değerlendirilemiyor oluşu, birçok hataya, birçok eksikliğe açık bir ortam yaratıyor. Dolayısıyla mutlaka Adli Tıp Kurumu kararlarının da denetlenebileceği, en azından Adli Tıp Kurumundaki çalışanların, oradaki kurulların mesleki özerkliğinin sağlanabileceği ve böylelikle de Adli Tıp Kurumunun bağımsızlaştırılacağı, en azından o güne kadar da başka...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen toparlayın.

MURAT EMİR (Ankara) - Toparlıyorum.

En azından bu yapılana kadar da kimi yüksek yetenekli, tam teşekküllü, kamu veya üniversite hastanelerinin raporlarının da gündeme getirilmesinin gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, bir de bu sizin genelgeyle resen başlatma yetkisi verdiğiniz -kişilerin- mahpusların sakatlık ve kocama hâliyle ilgili düzenleme çok işe yaramış görünmüyor. Evet, resen de harekete geçilebiliyor sizin genelgenizle ama buradaki sorunu çözmüyor. Burada yapılması gereken, Adli Tıp Kurumlarının daha nesnel, objektif olması ve Cumhurbaşkanının da bu yetkisini kullanırken özellikle mahpusun siyasi duruşuna, işlediği suça veya kendi görüşüne veya etnik yapısına bakmaksızın bu yetkisini eşitlikçi bir anlayışla yürütmesidir. Bakın, burada örnek veriyoruz: Mesela Hizbullah'ın askerî kanat sorumlusunu affediyor, Sivas katliamının faillerini affediyor ama bununla birlikte cezaevinde üç gün sonra, beş gün sonra ölecek mahpusları affetmediğini görünce de kamu vicdanı kanıyor.

Dinlediğiniz için teşekkür ederim.